walide sultan

efenim ortaya derin icinden cikilmaz bir felsefik konu atilir...once bir adim, sonra iki adim seklinde geri gidilmek suretiyle ortadan kayip olunur...

ne zaman olunecek bunu tanri bilir ama ben soyleyecegim sozu simdiden biliyorum.."ah yanarim yanarim, bir kinali adada’ki piknige gidemedigime yanarim, bosuna ugrasmayin kapatamazssiniz gozlerimi,bu yuzden gozum acik gidecegim su dunyadan..."

yapmayin boyle cocuklar, aglatmayin beni...boreklerimi kapar gelirdim valla, ahh arada su okyanus olmasa...

tanimlamalarin birbirinden degerli oldugunu gorunce su atasozu animsanmistir..."saldik cayira artik bundan sonra mevla koruya"...(endiseyi cagiristirir)

hep icinde kalinmak istenen huzurlu durum...

varsay ki karanliktasin...
onunu gormuyorsun,
isigi bulana dek,
yuruyeceksin...
bilsen ki hic kimse,
kalmamis etrafinda,
hayin karanlik gecelerdesin,
bir el daha var,
uzaklarda bir yerlerde...
dokunacaksin ona
yeniden ellerinde,
sicakligini,
hissedeceksin...

ac gogsunu ruzgarlara,
okyanuslar cagiracak seni,
bitmez hic bir sey,
bu dunyada...
her biten de, yeni bir
baslangic saklidir..

ben varsam,
bende var bu dunya...
benim yoklugumdan,
kime ne, dunyaya ne,
kim uzule kim sevine...
burdayim ulan!
yeniden varim,
yeniden herseye,
diyeceksin...

tabiatin kanunu gibi birseydir bu da...tirsmamak lazim... sabirli ve yurekli olmak lazim...heryerde kurallar vardir ve burada bu kurallar oylesine konulmamistir,bunlara harfiyen uymak lazim...bunlar bilgiclerin huzur ve mutlulugu icindir...hem zaten, uyulmadiktan sonra kurallar kural olabilemez ki...gelecege umutla bakmak lazim...’at kosturmak’ diye tabir edilse de, oyle bozkirda olmadiginin bilincide olup, altili ganyan gibi de dusunmeyip, suvari taburunda gibi olculu hareket etmek lazim...’incele butonu’ herzaman sadece uc harfi girince basliklari vermese de ’aramaya kesinlikle inanmak lazim’...hem mantikli azicik ta duygusal olmak lazim...ak tolgali beyler beyi gibi ’ilerle’ nidalariyla sozlugumuzu basariya ulastirmak lazim.

indepedencenin yaptigi genel veli toplantisi bitmistir... herkes gittikten sonra biraz daha kalmalarini rica ettigi bazi ’kadersiz veliler’, ozel gorusme talebini ve bunun nedenini hissedip mecburen beklemektedirler...indepedence, tek tek masasinin kenarina davet ederek bu ogrencilerle ilgili sikayetlerini velilere iletir...bu veliler genel olarak hep ayni mazereti soylerler boyunlarini bukerekten, "hocam, bizimki iyi cocuktur da, cevrenin etkisiyle, biraz gaza geliyor galiba, kalben cok temizdir aslinda..."

bir ruya gibidir sehirici vapurlariyla yolculuk etmek...oyle dalar gidersiniz bakarken manzaraya...husu icinde seyredersiniz, canim istanbul’u...derken celik tepsiye alttan celik kasikla sertce vuruldugunda cikan, o tiz ve rahatsiz edici seslerle, irkilirsiniz ruya da biter...cay paralarini toplamaya gelen kisi ’etmistir’ ruyanizin icine...hep ruyada kalinamaz gercegiyle derin bir iyotlu nefes cekersiniz icinize...

hayatin icindeki celiskileri sorgulayip durmak, sadece sorgulamak... sunulmus olan diger nimetlerin farkina varmamak, varilacak hedef yaratamamak...belki bir ornek bulup onu takip etmekle bundan kurtulabilir kisi...’jonathan livingston’ iste boyle bir ornektir...istedim ki benim cocuklarim da hayatin icinde birer jonathan olsunlar! hep ogrenci kalsinlar, ogrendiklerini sevgiyle ve samimiyetle baskalariyla paylassinlar...buradan yola cikarak, ’artik zamanidir’ seklinde dusunerek, onbesinci yas gunlerinde onlara birer richard bach’n martisindan hediye ettim...geldigim noktada umutsuz degilim de biraz sabirsizim denilebilir... gene de, her yas gunlerinde onlara bu kitaptan armagan etmeye devam edecegim...ta ki artik ihtiyaclarinin kalmadigini, birer jonathan olduklarini, gorunceye kadar...bu kitaba her donem ihtiyac vardir, ben hala ozlerim de acar okurum arasira...ruhum yenilenir, bakis acilarim yerli yerine oturur, sanki ilac gibidir adeta...daha ne olsun...incecik bir kitaptir...bir solukta okunur ... ve de eger anlasilirsa, etkisi kesinlikle kalicidir... hayatin icinde hep ’marti’ olmak istersiniz...

bu pek hayra alamet degildir... biz gene de hayirlara gitsin dilegiyle yapalim yorumumuzu...eger cep telefonuyla konusurken gordunuzse kendinizi, beklediginiz bir haber var demektir bu...bakiniz ne iyi nede kotu diye bir yorum yok sadece beklediginiz bir haber var, bu haber gelecek mi? bilemeyiz bunu, muneccin degiliz herhalde...eger cep telefonuyla mesaj cekmeye ugrasirken gordunuz ise kendinizi birilerine daha acilen vermek istediginiz mesajlar var bu da, bilincaltinizin yarattigi bir yansima olarak gerceklesmistir ruyanizda...

independence ozellikle cagirmis oldugu velilerin de katilimini beklemektedir,(nedense bunlar biraz gec gelmektedirler) buda gerceklesince oturdugu masadan kalkarak, once velilere hosgeldiniz deyip... son zamanlarda ogrenci bazi yazarlarin cok terbiyesizlestigini, butun uyarilarina, ugrasip didinmesine ragmen bir sonuc alamadigini nazikce anlatir...boyle giderse tutumunu biraz degistirecegini, daha sert bir tavir takinma durumuna gidecegini, uzulerek ifade eder...veliler baslari onunde sessiz ve uzgun bir sekilde dinlerken sertlesecegini soyleyen independenceye, aniden canlanarak ve hep birden koro halinde ayni sozleri soylerler...etleri senin kemikleri bizim indepedence, vur ellerin dert gormesin...

genellikle hayatin icinde yasarken onemsiz buldugumuz ya da uzerinde durmadigimiz oyle olaylar olur ki...bunlara beynin verdigi refleksleri o anda farkedemeyiz...fakat ’insan beyni’ dedigimiz ’en mukemmel mekanizma’ bunlarin hepsini eksiksiz kayit eder...sonra bunlari cagristiran cesitli olaylarla karsilasildiginda ise cikar gelirler... oyle yekten habersiz ruyada veya gunduz gozuyle sasirtirlar kisinin kendisini de ’bilincalti sen nelere kadirsin’ deriz...iste ruyamda beyaz bir at gordum der mesela kisi...kendisini dinleyenler once, ’hayirlara gitsin’ dileklerinde bulunurlar ruya sahibi de ’hayirlar karsiniza gelsin’ diyerek cevap verir(vermezse de olur da bunlar bizim geleneksel soylemlerimiz soylesek ne kaybederiz, soyleyelim lutfen...)neyse buradan ruya tabirine gecilir at kesinlikle murattir...senin ne dilegin varsa gerceklesecek bekle de gor seklinde olabilir...hele de at beyaz ise ve de kisi bekar ise kesin evleniyordur...oysa kisi o gunler icerisinde mutlaka boyle bir at gormustur ya tv.de yada baska bir yerde gormustur mutlaka...iste cikip gelen odur bilincaltindan... bilimsel bakis acisi olarak yorumu boyledir bu olayin...

naiftir, hassastir, zariftir,incitmekten korkar,gozyaslarini sozluge degil kendi icine akitir,kesinlikle sosyal mesaj vermez, varsa bildigi bir sey yazar, en uzunu iki cumledir, ozel hayatinin desifrasyonunu sevmez, ornekleri dikkatle baskalari uzerinden verir...evet biliyorum var boyle yazarlarimiz, guzel renklerdir, hos cesitlerdir, degisik lezzetlerdir... gereklidirler, degerlidirler herkes kadar sozluk icin...zaten sonradan olunmaz boyle, onlar eminim hep oyleydiler...iyi ki varlar diyorum....kiymetleri biline...

ayni zamanda bu ozlu sozumuz; degisebilme ihtimali, ’eksi sifir kadar’ anlamsiz ve imkansiz olan, adeta kemiklesmis insan dusunce ve davranislarini ifade eder...

kadin erkek esitligi...aslinda terazinin boyle bir dengede durmayacagi bellidir...bu esitligi tartismaya acan kisilerin kadinlar olmasi gerekirken bakiyoruz bunlar (feministlerin disinda)hep er kisilerdir...bu kisiler meseleye bu konuda esitlik saglanmasi amaciyla degil, kadinin erkek karsisinda esit durumda olmasinin imkansizligini vurgulayan ifadelerle bakmaktadirlar...hatta bu konunun savunuculari olan kadinlari;asabi, cirkin, fevri hatta evde kalmis seklinde bir cercevenin icine de alirlar...erkegin, kadin fizigi karsisindaki gucu tartisilmaz tanri onlar icin bunu ustun kilmistir...diger yandan kadina da acilara dayanma gucu vermistir. mesela; dogum yapmak olayi...ne varmis ben de yaparim diyecek kisiler alinlarindan opulecektir(yine kutsamak adina)...bunun gibi kadinda olmayan bazi gucler erkege, erkekde olmayan bazi guclerde kadina verilerek bir anlamda tanri adaleti saglanmistir...onemli olan yasalar onundeki esitliktir, ulu onderimiz cogu bati ulkelerinden cok daha evvel bu hakki turk kadinina saglamistir..elbette erkekler kadina gore fiziksel olarak gucludur bu tezden hareket edersek...ozellikle karadeniz yoresinde yasayan insanlarimizdan kadin olanlar butun gun tarla bag bahce, coluk cocuk ev isleri dahil olmak uzere hepsini tek baslarina yaparlarken.....nerdedir onlarin erkekleri okeye dorduncu beklemekle gecer butun omurleri...bu bir toplum yarasidir sonra da karsisina gecip kadinin, ’sen nesin ki ben erkegim’ nidalari nafiledir...ayyy geldiler gene bana... yetkililere sesleniyorum kapansin butun kahveler, kiraathaneler....

asgari gecim standardi demektir. buna mukabil gelen sinirin altinda kalan kisiler yoksul olarak kabul edilir...bu sinirin tespiti, kisinin tek basina hayatta durabilmesi icin, elde etmesi gereken gelirin hesaplanmasi suretiyle yapilir... barinma kira,isinma, yiyecek, giyecek isine gidip gelebilmesi icin yapacagi harcamalar vb. gibi temel veriler gozonune alinarak mutlak yoksulluk sinirlari cizilir.bir ayrinti olarak daha ilave edelim; kisinin birlikte yasadigi insanlarin gelir katkisi bu hesaplamada dikkate alinmaz...bunun da muglak bir sebebi vardir, bugun birlikte yasanilan kisilerle yarin birlikte yasanmiyor olabilir veya o kisiler gelirlerini kaybetmis olabilirler... bundan dolayi a.g.s. hesaplamasi yapilirken, kisilerin magduriyeti soz konusu olmasin, noktasindan hareket edilmistir.

-nereye gidiyorsun masume?
+bitti hersey bitti yeter artik dayanamiycam, aksam yedigim dayak son olsun zorbacan...annemlere gidiyorum beni bir daha arama ve sorma...
-ozur diledik ya sabah kiz...
+bu yeter mi saniyorsun insan icine cikamaz hale getirdin beni...
-tamam da sirf bu yuzden gidilmez ki masume... baska bir bahane bul sen eniyisi...
+zaten var zorbacan...ayni pencereden bakmiyoruz biz hayata...
-ne dedin sen... pencere filan yoksa sen pencerelere mi cikiyosun ben yokken...
+bak bunu bile anlamiyorsun, pencereyi ne anliyorsun...gidiyorum ben...
-gitme gel lan buraya, once su saclarindan bir tutayim guzelce, acalim pencereyi kenarlarina kenarlarina carptirayim kafani...sonra icabinda, birlikte oradan bakariz hayata, senin ricani da yerine getirmis oluruz boylece gulum...

kesinlikle ankete dahil olma adina degil, sadece tarihsel bir saptama yapmak ugruna...bizim de nacizane, soyleyeceklerimiz vardir elbet bu konuda... dusunulmelidir ki, bu asagilayici sozler tarih surecinde anlamini yitirmis sadece ’soz’ olarak mi kalmistir...keske oyle olsaydi gorulmektedir ki tum siddetiyle ayni anlayis devam etmektedir...oysa ’evrimlesme sureci’ seklinde de bir olgu vardir...hic bir soz de oyle durup dururken gelmez insanin aklina... gelse bile yetmis milyonun onunde! bunlar niye kirli ciki(bohca) gibi iki de birde acilsin ki...diye de dusunmek lazimdir...once dusunmek sonra yazmak lazimdir...

-emrah seninle, hayata ayni pencereden bakmanin mutlulugunu yasiyorum, bu kendimi cok iyi hissetmemi sagliyor yaninda...
+iyi oyleyse sorun yok diyosun yani...
-yok aslinda tam olarak oyle degil...
+sorun var mi demek istiyorsun?
-anlatamadim...bak simdi, su kisi gelmis, sahildeki martilara, kuslara ekmek tasimis, onlari besliyor degil mi...ne kadar ornek bir davranis...
+evet goruyorum. isi gucu kalmamis, kahvede de arkadas bulamamis gelmis burada takiliyor iste...
-baska ne goruyorsun?
+sen ne goruyorsan ben de onu goruyorum bilge...nedir bu sacmalik simdi...
-yok emrah ayni yere bakiyoruz ama seninle ayni seyleri goremiyoruz... uzgunum ama yanilmisim bu konuda...hersey bitti...elveda...
+bilge dur gitme, bu hersey demek degildir anlasabiliriz gene de...
-bu hersey degildir ama cok seydir emrah...elbet ayri pencerelerde olan diger insanlar idare edilir gunluk yasamda ama insanin sevdigi boyle olursa bunun idaresi olmaz.hoscakal...
+yaa nerden cikti simdi, bu sahilde kuslari besleyen bunak adam... kiz askimizi bitirdi bir kalemde iyi mi? simdi seytan git diyor su bunak adami........