(bkz: homofobide tavan yapmak)
(bkz: homofobikleşiyorum mütemadiyen)
tüm yayın organlarında son dakika haberi olarak, akdeniz üniversitesi karıştı şeklinde verilmiş, 1 saat öncesi itibariyle gözaltına alındığımız çatışma değil ülkücü faşist saldırıdır.an itibariyle çok fazla yaralı ve olay esnasında kampuste olmamamıza rağmen ben dahil inanılmaz sayıda gözaltı var. komik olan ise, yıllarca kampusun tam karşısında konuşlanan jandarma komutanlığı’nın da olaya el atması ve an itibariyle, saldırı öncesi girenin çıkanın elini kolunu salladığı bu üniversiteyi adım başı eli silahlı jandarmanın korumasıdır. bu saçmalığa hiç girmeyeceğim bile.
takım elbiseli, kel, sakallı, gelmişine geçmişine tükürdüğüm eli silahlı bir soysuz, yağmurdan göz gözü görmeyen bir vakitte, sağı solu belli olmayan ülkemin üniversitesinin kampüsüne giriyor, önce silahını çıkarıp etrafı kolaçan ederek hazırlanıyor, sonra da ateş etmeye başlıyor. hem de havaya değil, yurt önünde doğrudan insanlara ateş ediyor. görüntüleri kaydedenler de, adam ateş etmeye hazırlandığı sırada silahı fark ederek birbirlerini uyarıyor.
ancak, bu adam kampüse bu şekilde nasıl girebiliyor diyenler için cevap vereyim, kolay. 19 noktası dışarıya açık üniversitenin sadece girişinde çok yoğun güvenlik önlemleri var. diğer 18 nokta özellikle hafta sonu tamamen kör nokta.
soysuzun tekbir getiren bir öğrenci grubunun arasında olduğu söylendi. yok böyle birşey. tekbir getiren grup saçı sakalı birbirine karışmış grubun bir parçası, öğrenci değil.
ülkemizin tahrik amaçlı açıklamalar ve eylemlerle kutuplaştırılmasının doğal bir sonucu olan sahnelerdir, bu sahneler. yıllardır adam gibi adam rektörlerle yönetilen, tarihinde elle tutulur sadece, kampüs önüne üst geçit yapılsın ölümler artıyor diye eylem yapılmış, yani huzurumuzun çok gerekmedikçe bozulmadığı bu ortamda tüm bu saçmalıkları yaşamak, adım başı panzer ve jandarma görmek can sıkıcı. birileri elini taşın altına sokmadıkça insanlarımızın birbirinin canına kıydığı daha nice kanlı görüntülere tanık olacağız ne yazık ki.
şu an bunları yazmak ve konuşmak çok acı fakat, faşist çeteler, yıllardır döner bıçaklı ve satırlı saldırılarının öğrenci kesimini yıldıramadığını anladığı an sahneye çıkıp kudurarak, ocaklarında saklamakta oldukları silahları soysuzca üzerimize çevirmekte ve ateşlemektedir.
böyle bir durumun akdeniz üniversitesi’nde yaşanması kimseyi şaşırtmasın. saldırının ilk ayağı bu, ancak son ayağı da olmayacak. faşist eylemlerin abd yanlısı oluşumlarca ilgisi olduğu aşikar ve mhp’yi aşar. bunu neden söylüyorum, zira üniversitedeki solcu grubun son zamanlarda türban ile ilgili yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalara fazlaca takıldığı ortadaydı ve şeriat yanlısı tetikleyicilerin bu tarz eylemlerde rolü olduğu hep inkar edildi. akdeniz üniversitesi, türban ile mücadelesi ortada olan üniversitelerarası kurul başkanı, rektör prof. dr. mustafa akaydın tarafından yönetilmektedir. amaç gözdağı vermek ve caydırmaktır -sadece-. sadece diyorum dahası var ki, üniversite karışmış ve kendi içinde birbirine düşmüş vaziyette an itibariyle. utanıyoruz.
edit 1: soruşturma devam ederken, olayların "sadece" ülkücü kesimle ilgili olmadığı konusunda bulgular mevcut. solcu grubun 3 haftadır tehdit alıyor olması ve mhp il başkanının olayla ilgili açıklama yaparak saldırganların merkeze girip çıktığını ancak "ülkücü grup" tan olup olmadığını bilmediğini söylemesi de olayların iç yüzünün farklı olduğunu gösterdi.
edit 2: ülkücü kesimi kimsenin suçladığı yok.ancak abd odaklı şeriat yanlısı oluşumların ülkücü kesimi bir "maşa" olarak kullandığı, bu olayla ilgili kesinleşen ilk gelişmelerden.biz inkar ettik, gördük olanları.
edit 3: gözaltıların bir kısmı sona erdi. tedbiren inanılmaz yoğun güvenlik önlemleri var kampusun her noktasında. üniversite gençliği bu gözdağına karşılık kenetlenmiş vaziyetteydi akşam saatlerinde.
takım elbiseli, kel, sakallı, gelmişine geçmişine tükürdüğüm eli silahlı bir soysuz, yağmurdan göz gözü görmeyen bir vakitte, sağı solu belli olmayan ülkemin üniversitesinin kampüsüne giriyor, önce silahını çıkarıp etrafı kolaçan ederek hazırlanıyor, sonra da ateş etmeye başlıyor. hem de havaya değil, yurt önünde doğrudan insanlara ateş ediyor. görüntüleri kaydedenler de, adam ateş etmeye hazırlandığı sırada silahı fark ederek birbirlerini uyarıyor.
ancak, bu adam kampüse bu şekilde nasıl girebiliyor diyenler için cevap vereyim, kolay. 19 noktası dışarıya açık üniversitenin sadece girişinde çok yoğun güvenlik önlemleri var. diğer 18 nokta özellikle hafta sonu tamamen kör nokta.
soysuzun tekbir getiren bir öğrenci grubunun arasında olduğu söylendi. yok böyle birşey. tekbir getiren grup saçı sakalı birbirine karışmış grubun bir parçası, öğrenci değil.
ülkemizin tahrik amaçlı açıklamalar ve eylemlerle kutuplaştırılmasının doğal bir sonucu olan sahnelerdir, bu sahneler. yıllardır adam gibi adam rektörlerle yönetilen, tarihinde elle tutulur sadece, kampüs önüne üst geçit yapılsın ölümler artıyor diye eylem yapılmış, yani huzurumuzun çok gerekmedikçe bozulmadığı bu ortamda tüm bu saçmalıkları yaşamak, adım başı panzer ve jandarma görmek can sıkıcı. birileri elini taşın altına sokmadıkça insanlarımızın birbirinin canına kıydığı daha nice kanlı görüntülere tanık olacağız ne yazık ki.
şu an bunları yazmak ve konuşmak çok acı fakat, faşist çeteler, yıllardır döner bıçaklı ve satırlı saldırılarının öğrenci kesimini yıldıramadığını anladığı an sahneye çıkıp kudurarak, ocaklarında saklamakta oldukları silahları soysuzca üzerimize çevirmekte ve ateşlemektedir.
böyle bir durumun akdeniz üniversitesi’nde yaşanması kimseyi şaşırtmasın. saldırının ilk ayağı bu, ancak son ayağı da olmayacak. faşist eylemlerin abd yanlısı oluşumlarca ilgisi olduğu aşikar ve mhp’yi aşar. bunu neden söylüyorum, zira üniversitedeki solcu grubun son zamanlarda türban ile ilgili yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalara fazlaca takıldığı ortadaydı ve şeriat yanlısı tetikleyicilerin bu tarz eylemlerde rolü olduğu hep inkar edildi. akdeniz üniversitesi, türban ile mücadelesi ortada olan üniversitelerarası kurul başkanı, rektör prof. dr. mustafa akaydın tarafından yönetilmektedir. amaç gözdağı vermek ve caydırmaktır -sadece-. sadece diyorum dahası var ki, üniversite karışmış ve kendi içinde birbirine düşmüş vaziyette an itibariyle. utanıyoruz.
edit 1: soruşturma devam ederken, olayların "sadece" ülkücü kesimle ilgili olmadığı konusunda bulgular mevcut. solcu grubun 3 haftadır tehdit alıyor olması ve mhp il başkanının olayla ilgili açıklama yaparak saldırganların merkeze girip çıktığını ancak "ülkücü grup" tan olup olmadığını bilmediğini söylemesi de olayların iç yüzünün farklı olduğunu gösterdi.
edit 2: ülkücü kesimi kimsenin suçladığı yok.ancak abd odaklı şeriat yanlısı oluşumların ülkücü kesimi bir "maşa" olarak kullandığı, bu olayla ilgili kesinleşen ilk gelişmelerden.biz inkar ettik, gördük olanları.
edit 3: gözaltıların bir kısmı sona erdi. tedbiren inanılmaz yoğun güvenlik önlemleri var kampusun her noktasında. üniversite gençliği bu gözdağına karşılık kenetlenmiş vaziyetteydi akşam saatlerinde.
karşısındaki taş hatunun belini saran kırmızı iplerin iki lob arasına girerek tam göt çatalının üzerinde oluşturduğu kırmızı ideal üçgeni gören bireyin anlık tepkisi.
-----episode:1-----
narcotic şefi mad tandt, şehrin en önemli polislerindendi. eylül82’de polis olmuştu. o günden bu yana, aynı ekiple çalışıyordu. ekibindeki nerobianco serpens ile en büyük zevkleri yoğun iş günü sonrası 7doors bara gidip kimi zaman mor gazoz, kimi zaman da bira sigara eşliğinde nostalji kraliçesinin güzel sesiyle hayat verdiği şarkıları dinlemekti.
mad tandt, karakter olarak boşlukta boş olamayan adamdı. kaeshmir yumuşaklığında gömlekler giymekten hoşlanırdı. yalnız, son zamanlarda ne şehrin en ünlü manavının eşsiz karpuzzlarını tatmaya, ne loş ışıkta ömerseyfeddin’in denemeler kitabını okumaya, ne alışveriş yapmaya, ne de evinde şöyle koltuğa yayılıp bir belgesel kanalında kuyruksuz aslan ve kangarooların maceralarını izlemeye vakit bulabiliyordu. saymıştı. tam 376 gündür sonuçlanmayan bir davanın peşinde, uyuşturucu kaçakçısı saideresparavan’ın izindeydi ve hala ne yazık ki hiçbir ipucuna rastlayamamıştı.
şehrin karakelebek ve satanist yiyen kedileri meşhurdu. her sabah evinin önünde sinsigibi bekleyen kötükedigarfield, sistematik kedi ve zeytin adını verdiği üç kediye kabaktatlısı, bisküvit veya kalburabastı vermeden işe gitmezdi.
yine bir sabah mad tandt, kapısındaki kedileri okşayıp sevdikten sonra, işe koyuldu. arabasına bindiği anda telefon çaldı. karşıdaki gizemli ses, ışığı izle diyordu. nefesi kesildi birden ve telefon kapandı. birden karşıda tekteker bisiklet sürmeye çalışan bir genç gözüne çarptı. uzun bir süre onu izledi, düşündü, arabasını çalıştırıp hızla uzaklaştı.
nerobianco serpens’i aradı hemen. az önceki sesin verdiği mesajı ilettikten sonra, üç gün önce kendisini arayan ressamla onun görüşmesini istediğini belirtti. nerobianco serpens verilen adrese doğru yol aldı.
- merhaba.
+ merhaba. sizi nereden ısırıyorum acaba göz olarak?
- ben nerobianco serpens.
+ aaaa. evet. şu malum davada mad tandt’ın ekibindesiniz.
- evet. telefonda bir kod ad ve bir bayandan sözetmişsiniz. kim bunlar!
+ etom. yani aradığınız kaçakçı saideresparavan. selincaglayan’da, onun suç ortağı. kadın, ottoman empire strikes back otelde kalıyor. aynı adla mı bilemeyeceğim. bence onun ağzından laf alabilirsiniz.
- siz bu bilgilere nasıl ulaştınız?
+ eski bir suçluyum diyelim. narcotic polisi sinanınbabası’nı tanırım. kendisi bu davadan bahsetti ve şu an aradığınız adamı tanımasam da, eskiden pul koleksiyoncusu olmamdan dolayı kadını tanırım ve suç ortağı olduğunu araştırıp buldum.
- teşekkürler.
dışarı çıktı. geçmiş şimdi gelecek diye mırıldandıktan sonra, etraftaki sese odaklandı. süleyman demirel yanlısı son sosyalist gruplardan biri, yaşasın şeriat geliyor ve cartel1numaraenbuyuk diye slogan atıyordu. olaylara karışmak istemedi, hızla uzaklaşıp arabasına bindi ve otele doğru yol aldı.
nerobianco serpens, melankomik ve bir o kadar da duygusal bir adamdı. gerçekte o da mad tandt gibi sagopakajmerdinleyicisi’ydi. ancak, nostalji kraliçesi’nin şarkılarıyla kendinden geçer, içer, içerdi. kısacası addicted to pain bir adamdı. duygusaldı, kimi zaman boşluktasallananadam görüntüsü çizse de, hiçbir zaman duygularını işine karıştırmadı.
otele vardığında, kapıda bir çocukla karşılaştı. abi elma şekeriiii alır mısın bana, noolursun dedi. bi de bu eksikti diye mırıldandıktan sonra, çocuğa şekeri alıp uzattı ve hızlıca otele girdi.
- merhaba. ben narcotic polisi nerobianco serpens. acilen selincaglayan’la görüşmem gerek.
+ hanımefendinin misafiri misiniz?
- eee evet.
+ ben haber vereyim kendisine.
- hayır. vermeyin.
+ vermem gerek beyefendi. elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremezsiniz.
- itirazım var sayın yönetici. odasına çıkmam gerek.
+ siz şuraya kimlik bilgilerinizi yazın, ben arıyorum.
- hea buraya mı yazıyoruz!?
+ evet. lütfen türkçekarakter kullanın.
+ hanımefendi lobiye ineceğini söyledi, lütfen karşıda bekleyin.
- peki.
nerobianco serpens, kadını beklemeye koyuldu. sempatiksinirsistemi bozuktu. sigarakahveçikolata molası verdi. kısa süre sonra, elinde fikriminincegülü adlı bir kitapla, sanki odysseus destanından fırlamış salome gibi, onun kadar güzel, bir içim su, kırmızıojeli, tuhaflık meleği bir kadın yanaştı.
- merhaba. ben nerobianco serpens. narcotic polisi. bana saideresparavan yada diğer adıyla etom’un yerini hemen söyleyin lütfen!
+ bu imkansız.
- bakın onu bulmam gerek. çok acil. polis mad tandt’ın ekibindeyim. eski bir pul koleksiyoncusu, sizin de etom kadar suçlu olduğunuzu söyledi. korkarım sizi de emniyete davet etmem gerekecek.
+ bak. kim söyledi bilmiyorum. ben saideresparavan’la ayrılalı uzun zaman oldu. artı elenktrinkalamadımsenden bunu da ayrıca söylemem gerek. güven vermiyorsun bana.
-peki. tekrar geleceğim.
nerobianco serpens, “mnskym, şu hayat bitse de gitsek” diye mırıldanıp derhal mad tandt’ı aradı ve durumu iletti. mad tandt, “hmm. işimiz zor demek. hemen yola çıkıyorum. ibibikler öter ötmez ordayım, kadınla bir kez de ben görüşeyim” dedi.
otele ulaşır ulaşmaz, kadını derhal sorguya almaları gerektiğini söyleyerek zorla emniyete götürdü.
kadın, sorguda zorla da olsa adresi verdi. etom, sarı ada’da yaşıyordu.kadınla görüşmeyi bitirip nerobianco serpens’i aradı.
- adamın adresini öğrendim. sarı ada’ya, umuda gidiyorum. bekleyemem. ve biliyor musun; bu adam aynı zamanda ajdarı doğurtan doktor’muş.
+ beni mutlaka ara.
- peki.
mad tandt, sarı ada’ya gitti. kapısında matkapla duvar delinir yazan büyük, izbe bir konağın kapısını çaldı.
- merhaba. ben mad tandt. etom’la görüşmem gerek.
+ my name is luka.
* luka! kimlanbu!
- herhangibiri. göte giren şemsiye açılmaz etom! buldum seni!
* kendimi kendim savunacağım ben. kaldı ki, toplum bana hazır değil.
- zamanla alışırsın saideresparavan ya da etom. hangisini tercih edersin?
* sadrazaminsoltasigi.
- hmm. çok genç ve yakışıklıymışsın da.
* ulan götümekaşgözçizsembendenbinkatyakışıklıolur ak.
- eğer cehenneme doğru ilerliyorsan durma devam et etom! şerefsiz adam. gerçekler acı yazık ki!
* gözlerimizin rengi farklı ama gözyaşlarımız aynı mad! karşıma geçip nicki taşşağına denk konuşma!
mad tandt bir yumrukla saideresparavan’ı yere devirdi. silahı kafasına dayadı.
-kim lan selincaglayan! doğru düzgün konuşmadı!
nefes nefese cevap verdi:
* üç yıl önce intihar ederken ipi kopan kadın o.
- çok aradın mı lan bu nicki?
bu sırada nerobianco serpens ve constantinopolis göründü karşıda!
+ bizler tarihin ortanca çocuklarıyız etom, inkar etme! oyun bitti!
* eyvah vecihi geldi! diye mırıldandı etom.
+ vecihi değil etom, nerobianco serpens! narcotic polisi!
* serpens!
+ benim ya!
- ne zamandan beri kullanıyorsun bu nicki?
* aramızda nickin lafı mı olur? ha adamım!
- burda soruları ben sorarım.
* ağzımdan laf alamayacaksın mad!
- kendimikontroledemiyorum ben nerobianco!
* ...
- bak etom. 376 gündür peşindeyim! ben aslında çokzekiyimdimisizdeanlamadınız. konuş şimdi!
* selincaglayan’a dokunma. dünümyokyarınımsır benim. o benim kalbimdekimelek. her şeye rağmen tek derdim inadına sevmek’ti anlıyor musun mad! sevmek! mutlu olmak!
- mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, etom! ama sen bokk’a bastın adamım!...
-.-
etom, acaba selincaglayan ile birlikte sorguda neleri itiraf edecek? işin içinde kimbilir daha kimler var! selincaglayan aslında kim!? mad tandt, nerobianco serpens ve constantinopolis’i daha neler ve kimler bekliyor?
ve constantinopolis...
asıl hikaye bundan sonra başlıyor!
_._
...mad tandt, etom’un ellerine kelepçeyi takarken, "ohh tanrım, sonunda bitti" diye geçirdi içinden, herşeyden habersiz. sonra nerobianco serpens ve constantinopolis’e döndü ve;
“ alkışlayın arkadaşlar komedi bitti” dedi. “geriyedönüpzaferişaretiyapmaklazım artık”.
- bunu kutlamalıyız. fıramboğazlı fıstıklı domelyan ve cevizlisucuk benden! ee çaylar kimden?
...
narcotic şefi mad tandt, şehrin en önemli polislerindendi. eylül82’de polis olmuştu. o günden bu yana, aynı ekiple çalışıyordu. ekibindeki nerobianco serpens ile en büyük zevkleri yoğun iş günü sonrası 7doors bara gidip kimi zaman mor gazoz, kimi zaman da bira sigara eşliğinde nostalji kraliçesinin güzel sesiyle hayat verdiği şarkıları dinlemekti.
mad tandt, karakter olarak boşlukta boş olamayan adamdı. kaeshmir yumuşaklığında gömlekler giymekten hoşlanırdı. yalnız, son zamanlarda ne şehrin en ünlü manavının eşsiz karpuzzlarını tatmaya, ne loş ışıkta ömerseyfeddin’in denemeler kitabını okumaya, ne alışveriş yapmaya, ne de evinde şöyle koltuğa yayılıp bir belgesel kanalında kuyruksuz aslan ve kangarooların maceralarını izlemeye vakit bulabiliyordu. saymıştı. tam 376 gündür sonuçlanmayan bir davanın peşinde, uyuşturucu kaçakçısı saideresparavan’ın izindeydi ve hala ne yazık ki hiçbir ipucuna rastlayamamıştı.
şehrin karakelebek ve satanist yiyen kedileri meşhurdu. her sabah evinin önünde sinsigibi bekleyen kötükedigarfield, sistematik kedi ve zeytin adını verdiği üç kediye kabaktatlısı, bisküvit veya kalburabastı vermeden işe gitmezdi.
yine bir sabah mad tandt, kapısındaki kedileri okşayıp sevdikten sonra, işe koyuldu. arabasına bindiği anda telefon çaldı. karşıdaki gizemli ses, ışığı izle diyordu. nefesi kesildi birden ve telefon kapandı. birden karşıda tekteker bisiklet sürmeye çalışan bir genç gözüne çarptı. uzun bir süre onu izledi, düşündü, arabasını çalıştırıp hızla uzaklaştı.
nerobianco serpens’i aradı hemen. az önceki sesin verdiği mesajı ilettikten sonra, üç gün önce kendisini arayan ressamla onun görüşmesini istediğini belirtti. nerobianco serpens verilen adrese doğru yol aldı.
- merhaba.
+ merhaba. sizi nereden ısırıyorum acaba göz olarak?
- ben nerobianco serpens.
+ aaaa. evet. şu malum davada mad tandt’ın ekibindesiniz.
- evet. telefonda bir kod ad ve bir bayandan sözetmişsiniz. kim bunlar!
+ etom. yani aradığınız kaçakçı saideresparavan. selincaglayan’da, onun suç ortağı. kadın, ottoman empire strikes back otelde kalıyor. aynı adla mı bilemeyeceğim. bence onun ağzından laf alabilirsiniz.
- siz bu bilgilere nasıl ulaştınız?
+ eski bir suçluyum diyelim. narcotic polisi sinanınbabası’nı tanırım. kendisi bu davadan bahsetti ve şu an aradığınız adamı tanımasam da, eskiden pul koleksiyoncusu olmamdan dolayı kadını tanırım ve suç ortağı olduğunu araştırıp buldum.
- teşekkürler.
dışarı çıktı. geçmiş şimdi gelecek diye mırıldandıktan sonra, etraftaki sese odaklandı. süleyman demirel yanlısı son sosyalist gruplardan biri, yaşasın şeriat geliyor ve cartel1numaraenbuyuk diye slogan atıyordu. olaylara karışmak istemedi, hızla uzaklaşıp arabasına bindi ve otele doğru yol aldı.
nerobianco serpens, melankomik ve bir o kadar da duygusal bir adamdı. gerçekte o da mad tandt gibi sagopakajmerdinleyicisi’ydi. ancak, nostalji kraliçesi’nin şarkılarıyla kendinden geçer, içer, içerdi. kısacası addicted to pain bir adamdı. duygusaldı, kimi zaman boşluktasallananadam görüntüsü çizse de, hiçbir zaman duygularını işine karıştırmadı.
otele vardığında, kapıda bir çocukla karşılaştı. abi elma şekeriiii alır mısın bana, noolursun dedi. bi de bu eksikti diye mırıldandıktan sonra, çocuğa şekeri alıp uzattı ve hızlıca otele girdi.
- merhaba. ben narcotic polisi nerobianco serpens. acilen selincaglayan’la görüşmem gerek.
+ hanımefendinin misafiri misiniz?
- eee evet.
+ ben haber vereyim kendisine.
- hayır. vermeyin.
+ vermem gerek beyefendi. elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremezsiniz.
- itirazım var sayın yönetici. odasına çıkmam gerek.
+ siz şuraya kimlik bilgilerinizi yazın, ben arıyorum.
- hea buraya mı yazıyoruz!?
+ evet. lütfen türkçekarakter kullanın.
+ hanımefendi lobiye ineceğini söyledi, lütfen karşıda bekleyin.
- peki.
nerobianco serpens, kadını beklemeye koyuldu. sempatiksinirsistemi bozuktu. sigarakahveçikolata molası verdi. kısa süre sonra, elinde fikriminincegülü adlı bir kitapla, sanki odysseus destanından fırlamış salome gibi, onun kadar güzel, bir içim su, kırmızıojeli, tuhaflık meleği bir kadın yanaştı.
- merhaba. ben nerobianco serpens. narcotic polisi. bana saideresparavan yada diğer adıyla etom’un yerini hemen söyleyin lütfen!
+ bu imkansız.
- bakın onu bulmam gerek. çok acil. polis mad tandt’ın ekibindeyim. eski bir pul koleksiyoncusu, sizin de etom kadar suçlu olduğunuzu söyledi. korkarım sizi de emniyete davet etmem gerekecek.
+ bak. kim söyledi bilmiyorum. ben saideresparavan’la ayrılalı uzun zaman oldu. artı elenktrinkalamadımsenden bunu da ayrıca söylemem gerek. güven vermiyorsun bana.
-peki. tekrar geleceğim.
nerobianco serpens, “mnskym, şu hayat bitse de gitsek” diye mırıldanıp derhal mad tandt’ı aradı ve durumu iletti. mad tandt, “hmm. işimiz zor demek. hemen yola çıkıyorum. ibibikler öter ötmez ordayım, kadınla bir kez de ben görüşeyim” dedi.
otele ulaşır ulaşmaz, kadını derhal sorguya almaları gerektiğini söyleyerek zorla emniyete götürdü.
kadın, sorguda zorla da olsa adresi verdi. etom, sarı ada’da yaşıyordu.kadınla görüşmeyi bitirip nerobianco serpens’i aradı.
- adamın adresini öğrendim. sarı ada’ya, umuda gidiyorum. bekleyemem. ve biliyor musun; bu adam aynı zamanda ajdarı doğurtan doktor’muş.
+ beni mutlaka ara.
- peki.
mad tandt, sarı ada’ya gitti. kapısında matkapla duvar delinir yazan büyük, izbe bir konağın kapısını çaldı.
- merhaba. ben mad tandt. etom’la görüşmem gerek.
+ my name is luka.
* luka! kimlanbu!
- herhangibiri. göte giren şemsiye açılmaz etom! buldum seni!
* kendimi kendim savunacağım ben. kaldı ki, toplum bana hazır değil.
- zamanla alışırsın saideresparavan ya da etom. hangisini tercih edersin?
* sadrazaminsoltasigi.
- hmm. çok genç ve yakışıklıymışsın da.
* ulan götümekaşgözçizsembendenbinkatyakışıklıolur ak.
- eğer cehenneme doğru ilerliyorsan durma devam et etom! şerefsiz adam. gerçekler acı yazık ki!
* gözlerimizin rengi farklı ama gözyaşlarımız aynı mad! karşıma geçip nicki taşşağına denk konuşma!
mad tandt bir yumrukla saideresparavan’ı yere devirdi. silahı kafasına dayadı.
-kim lan selincaglayan! doğru düzgün konuşmadı!
nefes nefese cevap verdi:
* üç yıl önce intihar ederken ipi kopan kadın o.
- çok aradın mı lan bu nicki?
bu sırada nerobianco serpens ve constantinopolis göründü karşıda!
+ bizler tarihin ortanca çocuklarıyız etom, inkar etme! oyun bitti!
* eyvah vecihi geldi! diye mırıldandı etom.
+ vecihi değil etom, nerobianco serpens! narcotic polisi!
* serpens!
+ benim ya!
- ne zamandan beri kullanıyorsun bu nicki?
* aramızda nickin lafı mı olur? ha adamım!
- burda soruları ben sorarım.
* ağzımdan laf alamayacaksın mad!
- kendimikontroledemiyorum ben nerobianco!
* ...
- bak etom. 376 gündür peşindeyim! ben aslında çokzekiyimdimisizdeanlamadınız. konuş şimdi!
* selincaglayan’a dokunma. dünümyokyarınımsır benim. o benim kalbimdekimelek. her şeye rağmen tek derdim inadına sevmek’ti anlıyor musun mad! sevmek! mutlu olmak!
- mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, etom! ama sen bokk’a bastın adamım!...
-.-
etom, acaba selincaglayan ile birlikte sorguda neleri itiraf edecek? işin içinde kimbilir daha kimler var! selincaglayan aslında kim!? mad tandt, nerobianco serpens ve constantinopolis’i daha neler ve kimler bekliyor?
ve constantinopolis...
asıl hikaye bundan sonra başlıyor!
_._
...mad tandt, etom’un ellerine kelepçeyi takarken, "ohh tanrım, sonunda bitti" diye geçirdi içinden, herşeyden habersiz. sonra nerobianco serpens ve constantinopolis’e döndü ve;
“ alkışlayın arkadaşlar komedi bitti” dedi. “geriyedönüpzaferişaretiyapmaklazım artık”.
- bunu kutlamalıyız. fıramboğazlı fıstıklı domelyan ve cevizlisucuk benden! ee çaylar kimden?
...
(bkz: dünyada kadın olmak)
öğretmen-sen hangi kol olmak istersin müberra?
müberra-börek olucam ben
öğretmen-ne böreği?
müberra-kol böreği örtmenim
seovi-öğretmenim ne seçiyosunuz siz şimdi?
öğretmen-kol seçiyorum ibne evladım
seovi-size girsin o kol örtmenim
öğretmen-senin okul bitmez ibne evladım.
öğretmen-necati sen ne kolu olmak istiyorsun?
necati-sağ kolunuz olmak istiyorum öğretmenim.
öğretmen-necati türksün dimi ?
müberra-börek olucam ben
öğretmen-ne böreği?
müberra-kol böreği örtmenim
seovi-öğretmenim ne seçiyosunuz siz şimdi?
öğretmen-kol seçiyorum ibne evladım
seovi-size girsin o kol örtmenim
öğretmen-senin okul bitmez ibne evladım.
öğretmen-necati sen ne kolu olmak istiyorsun?
necati-sağ kolunuz olmak istiyorum öğretmenim.
öğretmen-necati türksün dimi ?
hadise tamamlanmış, kadıköy chelsea’ye dar edilmiştir. deivid’in gösterip vermediği maç olmuştur.
fenerbahçe:2
chelsea:1
gurur duyuyorum. yürekten kutluyorum.
helal olsun bütün galibiyetler, tarihe kazıdığın adına.
binlerce teşekkür sana.
fenerbahçe:2
chelsea:1
gurur duyuyorum. yürekten kutluyorum.
helal olsun bütün galibiyetler, tarihe kazıdığın adına.
binlerce teşekkür sana.
ilk yarısı 1-0 chelsea üstünlüğü ile tamamlanmış maç.
şakanın etkisinden kurtulamamış bir takım, bir maç; sonuç bir gol. fener oyuncusu algıda yanılarak tarih yazarken, taraftarın ilker yasin’in sesini dahi algılayamadığı, dolayısıyla algıda seçicilikte beyinlerin zirve yaptığı maç. emre tilev’in ağzından sadece bir "golllll" sesi duymak ister 52.000 gönül+türkiye.
şakanın etkisinden kurtulamamış bir takım, bir maç; sonuç bir gol. fener oyuncusu algıda yanılarak tarih yazarken, taraftarın ilker yasin’in sesini dahi algılayamadığı, dolayısıyla algıda seçicilikte beyinlerin zirve yaptığı maç. emre tilev’in ağzından sadece bir "golllll" sesi duymak ister 52.000 gönül+türkiye.
15 mart 2007
perşembe
bir insan ne kadar ölebilir...
...
yüzün, ellerin tanınmaz halde mi...
neredesin bu gece?
mezarlık selvilerinin arkadaş olduğu gecede
ateşler yakmaz, yangınlar boş
ben hala senin alevinde yanıyorum
büyülü bembeyaz başucumda kopardığım bez parçası
ya sende ki?
ağlaya ağlaya seni yıkayıp sardığım bez
kan kokuyor sevgili
siyah pelerinimi ısatan gözyaşlarım kan kokuyor
dönüp duruyorum kendi etrafımda
selvilerin altında
simsiyah bezin içinde çürümüş sevgilimi arıyorum...
sevgilimin hayallerimdeki yüzünü arıyorum.
bulamıyorum,
bir insan ne kadar özler sormuyorum
sadece yapabildiğim şeyi yapıyorum
ağlıyorum...
her yağmurda seni ararken,
yada her rüzgarda üşüdüğünde
üzerini toprak değil ben örteyim istiyorum
ağlıyorum...
beni kavuran, yalan olan aşka
bir içki şişesinde unuttuğun bana
her eve geldiğimde seni savrulmuş bulmama ağlıyorum...
kara bir yılana kurban ettiğin vücudunu
bunu bilmek harika değil mi?
tüm sessizliği, geceyi, korkuyu
benliğim ürküyor
bencilliğim kaybolmuş, ben yok, sen yok, biz yok
sana gelirken elimde bir demet nergisle
ayağım bir adım daha yaklaştıkça evine
içine girememek beni öldürüyor
kapı duvar
çalamıyorum...
üstünde kocaman bir yazı
adını görünce sevinip
dahasında ağlıyorum
fatiha oku sessizce diyor...
o şehrin tüm sokakları kan
tüm sokakları gece
tüm sokakları korku
tüm sokakları sessiz
tüm sokakları sen değil
oralar biz değil...kayıp
artık ne diyebilirim ki...
gözlerimdeki aşkı görmeni isterdim
zamansız elimden kayan en iyi arkadaş
bu beni mahvediyor
öldürüyor
bir heykelinin, bir yüzüğünün, kefen bezinden bir parça
ve kestiğim upuzun saçlarının gölgesinde eriyorum
yok olmayan
bir tek sana ihtiyacımız var
kelimelerin tükendiği yerde
bir başımayım
elimden birşey gelmiyor
saklandım öfkemin en karanlık yerine
sabitledim kendimi, seni bekliyorum
kulağımda angelica, kalbimde sen
kendiminkinden vazgeçip, senin mutluluğun olmak için,
bir kez daha mezarla dolu şehrin önünde diz çöküyor,
evinin önünde bir kez daha ölüyorum...
sevgiyle...
zevkle...
02 nisan 08 03:17
ludingirra...
perşembe
bir insan ne kadar ölebilir...
...
yüzün, ellerin tanınmaz halde mi...
neredesin bu gece?
mezarlık selvilerinin arkadaş olduğu gecede
ateşler yakmaz, yangınlar boş
ben hala senin alevinde yanıyorum
büyülü bembeyaz başucumda kopardığım bez parçası
ya sende ki?
ağlaya ağlaya seni yıkayıp sardığım bez
kan kokuyor sevgili
siyah pelerinimi ısatan gözyaşlarım kan kokuyor
dönüp duruyorum kendi etrafımda
selvilerin altında
simsiyah bezin içinde çürümüş sevgilimi arıyorum...
sevgilimin hayallerimdeki yüzünü arıyorum.
bulamıyorum,
bir insan ne kadar özler sormuyorum
sadece yapabildiğim şeyi yapıyorum
ağlıyorum...
her yağmurda seni ararken,
yada her rüzgarda üşüdüğünde
üzerini toprak değil ben örteyim istiyorum
ağlıyorum...
beni kavuran, yalan olan aşka
bir içki şişesinde unuttuğun bana
her eve geldiğimde seni savrulmuş bulmama ağlıyorum...
kara bir yılana kurban ettiğin vücudunu
bunu bilmek harika değil mi?
tüm sessizliği, geceyi, korkuyu
benliğim ürküyor
bencilliğim kaybolmuş, ben yok, sen yok, biz yok
sana gelirken elimde bir demet nergisle
ayağım bir adım daha yaklaştıkça evine
içine girememek beni öldürüyor
kapı duvar
çalamıyorum...
üstünde kocaman bir yazı
adını görünce sevinip
dahasında ağlıyorum
fatiha oku sessizce diyor...
o şehrin tüm sokakları kan
tüm sokakları gece
tüm sokakları korku
tüm sokakları sessiz
tüm sokakları sen değil
oralar biz değil...kayıp
artık ne diyebilirim ki...
gözlerimdeki aşkı görmeni isterdim
zamansız elimden kayan en iyi arkadaş
bu beni mahvediyor
öldürüyor
bir heykelinin, bir yüzüğünün, kefen bezinden bir parça
ve kestiğim upuzun saçlarının gölgesinde eriyorum
yok olmayan
bir tek sana ihtiyacımız var
kelimelerin tükendiği yerde
bir başımayım
elimden birşey gelmiyor
saklandım öfkemin en karanlık yerine
sabitledim kendimi, seni bekliyorum
kulağımda angelica, kalbimde sen
kendiminkinden vazgeçip, senin mutluluğun olmak için,
bir kez daha mezarla dolu şehrin önünde diz çöküyor,
evinin önünde bir kez daha ölüyorum...
sevgiyle...
zevkle...
02 nisan 08 03:17
ludingirra...
fenerbahçe’nin son 1 senelik dünya kulüpler sıralamasının tepesinde bulunan sevilla’yı elemesinin ardından bugün chelsea ile yapacağı çeyrek final ilk maçıdır. chelsea ile daha önce türk takımları arasında oynanan maçlar ve skorları şöyle olmuştu:
28 eylul 1999 chelsea galatasaray macı: 1-0
20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçı: 0-5
1 ekim 2003 chelsea besiktaş maçı: 0-2
9 aralık 2003 beşiktaş chelsea maçı: 0-2
2 nisan akşamı kadıköy’ü chelsea’ye dar ederek güzel bir sonuçla ingiltere’ye gitmektir artık hadise.
fenerbahçe şükrü saraçoğlu stadı’nda saat 21.45’de başlayacak karşılaşmada, hakem bo larsen’in yardımcılıklarını aynı ülkeden bill rene hansen ve henrik sonderby yapacak. karşılaşmanın dördüncü hakemi ise nicolai vollquartz.
28 eylul 1999 chelsea galatasaray macı: 1-0
20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçı: 0-5
1 ekim 2003 chelsea besiktaş maçı: 0-2
9 aralık 2003 beşiktaş chelsea maçı: 0-2
2 nisan akşamı kadıköy’ü chelsea’ye dar ederek güzel bir sonuçla ingiltere’ye gitmektir artık hadise.
fenerbahçe şükrü saraçoğlu stadı’nda saat 21.45’de başlayacak karşılaşmada, hakem bo larsen’in yardımcılıklarını aynı ülkeden bill rene hansen ve henrik sonderby yapacak. karşılaşmanın dördüncü hakemi ise nicolai vollquartz.
kadınım ben...
bir kaya. koptum beni tutan yukarıdaki kayalardan. rüzgar yaptı, fırtına yaptı. koptum düştüm bir yere. koptuğum kocaman kaya bana yukarıdan bakıyor sadece...yanıma gelemiyor. yalnızım. kimi zaman insanların üzerimde oturup denizi seyrettiği, kimi zaman yorulup dinlendiği, savunmasız bir kaya.
martılar yok, burası ıssız. kuşlar ara sıra uğrayıp gidiyor. gece dolunayın bile terkettiği zamanlarda yapayalnızım. fırtınalar sürüklüyor, birgün düşüp parçalanacağım, bu sefer kurtuluşum yok diye üzülüyor, korkuyorum.
kadınım...dimdik ayakta bir kayayım. benden de yarın öbürgün minik kayalar uçup gidecek aşağılara. aldanıyorlar dimdik görünmeme, güçlüyüm sanıyorlar. ama her rüzgar üzerimden bir sürü şey alıp götürüyor. üzerimde kimi zaman düşen taşlardan çatlaklar oluşuyor ama yılmıyorum. her defasında rüzgarın getirdiği kumlardan yeni yamalar yapıyorum duygularıma.
ben kadınım. havada da, karada da, suda da...
dünyada da...
korkuyorum karanlığımdan, her kadın gibi ama kayayım işte. her devirden farksız, aydınlığımı, her yanıma destek olacak, boranlarda, fırtınalarda beni tutacak ve karanlık gecede "yanındayım korkma" diyecek kayamı arıyorum hep. tüm tutarsızlığım, tüm çelişkilerimle...
taş devrinden bu yana...
bir kaya. koptum beni tutan yukarıdaki kayalardan. rüzgar yaptı, fırtına yaptı. koptum düştüm bir yere. koptuğum kocaman kaya bana yukarıdan bakıyor sadece...yanıma gelemiyor. yalnızım. kimi zaman insanların üzerimde oturup denizi seyrettiği, kimi zaman yorulup dinlendiği, savunmasız bir kaya.
martılar yok, burası ıssız. kuşlar ara sıra uğrayıp gidiyor. gece dolunayın bile terkettiği zamanlarda yapayalnızım. fırtınalar sürüklüyor, birgün düşüp parçalanacağım, bu sefer kurtuluşum yok diye üzülüyor, korkuyorum.
kadınım...dimdik ayakta bir kayayım. benden de yarın öbürgün minik kayalar uçup gidecek aşağılara. aldanıyorlar dimdik görünmeme, güçlüyüm sanıyorlar. ama her rüzgar üzerimden bir sürü şey alıp götürüyor. üzerimde kimi zaman düşen taşlardan çatlaklar oluşuyor ama yılmıyorum. her defasında rüzgarın getirdiği kumlardan yeni yamalar yapıyorum duygularıma.
ben kadınım. havada da, karada da, suda da...
dünyada da...
korkuyorum karanlığımdan, her kadın gibi ama kayayım işte. her devirden farksız, aydınlığımı, her yanıma destek olacak, boranlarda, fırtınalarda beni tutacak ve karanlık gecede "yanındayım korkma" diyecek kayamı arıyorum hep. tüm tutarsızlığım, tüm çelişkilerimle...
taş devrinden bu yana...
bacak omuza esnasında, bacağını sevgilisinin omuzuna yaslayan hatuna, bir de en kilit noktada olduğu an yapıldığında allah ne verdiyse girişme sebebi.
+ akp’yi kapatmaya kalktınız. hayatınızın hatasını yaptınız. müzakereleri askıya alıcaz biz. korktu gözünüz dimi, korktu korktu. hadi korktum de, desene lann!!
- hea, çok korktum. bende böyle bir tırsma, bir ter. elbise askısına asın da ütü gerektirmez hiç olmazsa. askıların vidaları da önemli. müzakereler de askılarla birlikte gıcırdamasın diye vidaları iyi sıkıştırın. arada naftalinleyin de kokmasın. ortada bir müzakere varsa akp olmadan da onu askıdan indirecek birileri mutlaka çıkar. yok çıkmaz da askıdan kayıp düşerse canımız sağolsun. ihtiyacı olan birilerine verin siz onu. fakiri var, fukarası var. tehdit edilmeye ve aptal yerine konmaya hiç gelemeyiz biz.
+ siz türktünüz dimi??
- aynen. hadi canım kolay gelsin, asan yerlerinize, askı takımlarınıza zeval vermesin yarebbim.
- hea, çok korktum. bende böyle bir tırsma, bir ter. elbise askısına asın da ütü gerektirmez hiç olmazsa. askıların vidaları da önemli. müzakereler de askılarla birlikte gıcırdamasın diye vidaları iyi sıkıştırın. arada naftalinleyin de kokmasın. ortada bir müzakere varsa akp olmadan da onu askıdan indirecek birileri mutlaka çıkar. yok çıkmaz da askıdan kayıp düşerse canımız sağolsun. ihtiyacı olan birilerine verin siz onu. fakiri var, fukarası var. tehdit edilmeye ve aptal yerine konmaya hiç gelemeyiz biz.
+ siz türktünüz dimi??
- aynen. hadi canım kolay gelsin, asan yerlerinize, askı takımlarınıza zeval vermesin yarebbim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?