bir 31subat günüydü. yine tren istasyonunda kalabalık vardı. insanlar sinsigi etrafta dolanıyordu. ahmet de 376 nolu treni bekliyordu. tren ohannessenpetersburgerking bir ses çıkarıp durduktan sonra, 7doors u birden açıldı. tam o sırada ahmet myysteriouss bir ses duydu. arkasını döndüğünde satanist yiyen kedi yi gördü. ahmet bu kediyi freagl dreams de görmüştü sanki. evet görmüştü.. hatta henüz uc yasinda bir kardesim var
üzerine yemin edebilirdi. kedi, whisper ederek " ya basta viva zapatista " dedi.
ahmet bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. ahmet trene binmeliydi yoksa tren kacıcaktı.., ahmet trene bindi. ama o da nesi, ahmet bir white rabbit görmüştü..ahmet tavşanı takip etti... boş bir vagona girmişti içerde goetica ve muque ,darklord önderliğinde cin çağırıyorlardı.
ve ortada bir ölü beden vardı. birden goetica bağırdı.
goetica :eyy yücee darth sidious bizi duyuyorsan üç kere tıklat.
ahmet birden exfreak e döndü narcotic i aramaya karar verdi.
-alo polis mi?
-hayır,maliyeci ben.
-?!?!?
ahmet polis in telefonunu unutmuştu. ahmetin sempatiksinirsistemi tamamen çökmüştü. hemen potasyum almalıydı yoksa stoplazma sı durabilirdi.
bir anda içeriye polisler girdi.
-yat yat yat ahlak polisi !!
ahmet çok rahatlamıştı. polis ahmete dönüp;
-siz chosen sınız, yani deathless
devam edecek...
episode 2: #398718
bilgiçlerin nicklerinden roman yazmak
#316715e istinaden ;
televizyonu acti ,winniee the pooh vardi ,yasi 26 olmasina ragmen cizgi filmi cok severdi ,o sirada chatlak arkadasi ozgeyi aramasi gerektigi geldi aklina ,telefonu eline aldi 223 43 34 u tusladi ,bir yandan da zamping yapiyordu ,televizyonda asure aromali ulker cikolatali gofret reklami cikti ,ohannessenpetersburgerking dedi bi anda ,sonra ups dedi ,ben ne dedim diye kendine guldu..
uzuuun uzuuun esnedi ,belli ki uykusu gelmisti ,yatmadan once haggard dinlenir dedi ,muzik dinlerken bir yandan da hayal kuruyordu ,once cinderella oldugunu dusundu ,amaaan dedi ,bir prens bulmak icin her kurbagayi opmek gerekmez bu masali sevmedim..
yatmaliyim dedi ,ertesi gun is vardi..
sabah 06.00 a kurdu alarmi ,uyandiginda saat 06.30 du , allaaammmm dedi ,bu devirde meleklerebileguvenmemeli insan ,ben kalkmis bir saate guveniyorum,hizli hizli portakal suyunu icti ,agzina bir seker atti ,dunden kalma tekelbirasi nin sisesini cope atti..
is yerine vardiginda saat 07.30 olmustu ,rendekar işinde calisiyordu ,özgürlük benim adım felsefesine sahip oldugundan bu işi secmisti ,aslinda kucuklukten beri hukukchu olmak istemişti ,ama olmamişti işte..
işi bazen cekilmez oluyordu ,hele o anlamayanadamlardan gelip araba kiralamak isteyen oldugunda..
gitti bakkala ,bir vanillali max aldi ,vanilyaya vanilla derdi ,azcik salakimsiydi..
cekirdekde aldi ,sivilce yapacagi aklina geldi ,hurafee diye dusundu ,cekirdeksiz bir gulsin ,saatsizgugukkusu gibi olur dedi ..çattakçuttak yemeye basladi cekirdekleri..
işyerine dondugunde maliyeciler oradaydi,hiiiic ugrasamam simdi dedi ,carpediem ,anı yasıyorum..
maliyeciyi takmamasinin sebebi ,arkadasi murat kaner olmasiydi maliyecinin.. murat ,olu beden gibi solmus yuzu ,mysterious takilmasi ,evrendeki en mutevazi insanim tavirlariyla tam bir uyuz tipti..düdüklü şeker yer misin dedi murat’a..yok dedi murat ,bizim işi biliyorsun dedi, seyyah gibi dolasiyorum ..
what are you going know ,yazdi kagida ,uzatti murat’a..
murat kagida bakti ,anlamadim dedi..
bidaha oku dedi gulsin..
okudu murat bi daha ,imgoindeeperunderground dedi,pis pis guldu,bu seferde gulsin anlamadi..
elenktrinkalamadımsenden murat ,cok sevgi kelebee bi tipsin dedi ..
murat bozulmadi ,kumralada ya gidicem işim var adada dedi ,31subatda gelirim bir daha artik dedi ,yine guldu pis pis..
o sirada dukkana kedi girdi ,kedinin adi kotu kediydi,pist demeye calisti gulsin,agzinda cekirdek oldugundan piksi deyiverdi..
daha karpuzz kesecektik esprisini yapsam mi dedi ,vazgecti..madem tatile gidiyorsun ,use condom don t be silly dedi..
john maynard keynes gibi konustun dedi murat , o kim dedi ,aaaa bilmiyor musun dedi ..
yok bilmiyorum dedi ,bonibon alicam ister misin diye sordu nazikce..
bana da alsana dedi ,bonibon ,ama 376 tane istiyorum dedi..
yok ebenin ami ali sami diyecekti,zor tuttu kendini,istiyorsan 1810 tane bile alirim sana dedi ,gulumsedi..ufoya tas atan masum koylu cocugu gibiydi murat ,kizamiyordu ona ,ama bazen karpuzcekirdegini doldurmayacak sebeplerden kavga ediyorlardi..
gitti markete gulsin,mor ceketi ,fıramboğaz renkli gomlegi,mançalı donu ile karsiladi onu ,tam bir boslukta bos olamayan adam tiplemesi ciziyordu ,gulsin onu kuyruksuz aslana benzetti,onun kalfasi da satanist yiyen kedi gibi bakiyordu ,adam resmen kediye benziyordu..snoopy geldi aklina ,oradaki musteriyi gorunce ,hayvanath gibi biseydi ,ama ben sanatçiyim havasinda yuruyordu ,bok bocegi olur senden olsa olsa diye dusundu,bakkal ne istionnn diye hoykurdu ,bir adet asure aromali ulker cikolatali gofret alacagim dedi,su parlak kirmizi ambalajli olanlardan..yeşil ambalajli vereyim ,onlarda sukela dedi adam..
arkadan bir teyze yumoşlar nerde dedi ,bu muque teyzeydi ,mahalledin dedikoducu,huzursuz ,evde kalmiş karisi... ..
uzun çalar kısa üflerdi bakkalin lakabi ,turkish camel diye kakalamaya calisirdi birinciyi ,itiraz edenlere ,cat pat ingilizcesiyle ,follow the white rabbit derdi ,ısıgı izle falan deyip ,parayi kasaya atardi ,bazende hayriirdalgerçekmiydi gibi kafa karistirici sorular sorardi ,mordeliktebirdelik dimi ama ? falan derdi..telli kus gibi bik bik oterdi..hele bazen bizler tarihin ortanca çocuklarıyız diye lafa girip tarih anlatmaya baslayinca herkes lanet olsun deyip kacardi..
melankomik bir tipdi bakkal ,hem komik hem huzunlu,independence filmindeki adam gibi tarardi saclari ,expert olmak istemişti ,iyi para var o işte diye ama falda 3 vakte kadar bakkal dukkanı cıkınca vazgecti..sipa ki ne sıpa bi oglu vardi ,benpastirmaliavizedegilimtipdoktoruolucam derdi hep oglu ,nerden duyduysa artik .. karisi aysegulnazcanda pek hanım kadındı ..louandreassalomee ozendi bi ara ama bakkal remzi dove dove adam etti onu..
henüz uc yasinda bir kardesim var sarkisini pek severdi ,bir de yat yat yat ahlak polisi baskinlarini,arenayi falan izlemeyi severdi tv de..
dogma buyume selanichliydi ,countess gibi bir cocukluk gecirmişti ,zeyna olmak isterdi onceleri ,pink floyd dinledi floydian oldu zeyna yerine..
tek sorunu surekli gaz kacırma hastalıgı olmasıydı ,kocasi surekli gotu yika derdi ona ..
sonucta mutlu bir evlilikleri vardi..
gulsin cok imreniyordu remzi ve hanımının iliskilerine ,murat a duydugu nefretin bir askdan ileri geldigini anladi ,murata gidip ,seni bir solucanin topragi sevdigi gibi seviyorum murat dedi ,salak dedik ya azcik ,anca bu kadar romantik olabildi..
adelino augusto graça barbosa barros dedi murat ,tv de duymustu ,anlamini bilmiyordu ..
birbirlerine sarildilar ,remzi de geldi o ara dukkana ,durun siz kardessiniz dedi ,terspiramit gibi kaldilar ,pinokyo gibi burnu uzasin istedi ikiside remzinin,basarisiz bir saka girisimiydi bu ,evlenin lan evlenin saka yaptim dedi remzi..
umuda da haber verin dedi ,özel isimlerde harf yumusamaz diye duzeltti murat..
lan ,sponge bob tipli ,darklord kilikli ,kizimiza iyi bak dedi remzi ,murat’a..
bakarim dedi murat ,onun kalbi brokenacagina benim kalbim broken dedi..
sinirsahibi remzi sempatiksinirsistemine donustugunu hissetti sinirlerinin ,sinsigibi gulumsedi ..
addicated to pain dedi kameralara donup ,bi filmde gormus ve the end anlamina geldigini sanmişti..
iyi uykular dedi murat’a ,insomnia var bende dedi murat ,bokunu cıkarma murat dedi remzi ,yazacak yer kalmadi..
tamam abi o zaman dedi ..
nick nicki nickince
deathless olunce
vampire slayer gidince
ithilquessir gelince
biz seni arariz dedi..
tamam gozum ,obtum en guzel yerinden dedi remzi ,en guzel yerinden lafi murat da degişik duygular uyandirdi ,sonunda murat ve remzi evlenmek ıcın hollanda ya gitti ,gulsin ve remzinin karisi feminist oldu ,remzinin oglu merdivenden dustu ,yetmedi merter’e dustu ,gay oldu...
the end...
televizyonu acti ,winniee the pooh vardi ,yasi 26 olmasina ragmen cizgi filmi cok severdi ,o sirada chatlak arkadasi ozgeyi aramasi gerektigi geldi aklina ,telefonu eline aldi 223 43 34 u tusladi ,bir yandan da zamping yapiyordu ,televizyonda asure aromali ulker cikolatali gofret reklami cikti ,ohannessenpetersburgerking dedi bi anda ,sonra ups dedi ,ben ne dedim diye kendine guldu..
uzuuun uzuuun esnedi ,belli ki uykusu gelmisti ,yatmadan once haggard dinlenir dedi ,muzik dinlerken bir yandan da hayal kuruyordu ,once cinderella oldugunu dusundu ,amaaan dedi ,bir prens bulmak icin her kurbagayi opmek gerekmez bu masali sevmedim..
yatmaliyim dedi ,ertesi gun is vardi..
sabah 06.00 a kurdu alarmi ,uyandiginda saat 06.30 du , allaaammmm dedi ,bu devirde meleklerebileguvenmemeli insan ,ben kalkmis bir saate guveniyorum,hizli hizli portakal suyunu icti ,agzina bir seker atti ,dunden kalma tekelbirasi nin sisesini cope atti..
is yerine vardiginda saat 07.30 olmustu ,rendekar işinde calisiyordu ,özgürlük benim adım felsefesine sahip oldugundan bu işi secmisti ,aslinda kucuklukten beri hukukchu olmak istemişti ,ama olmamişti işte..
işi bazen cekilmez oluyordu ,hele o anlamayanadamlardan gelip araba kiralamak isteyen oldugunda..
gitti bakkala ,bir vanillali max aldi ,vanilyaya vanilla derdi ,azcik salakimsiydi..
cekirdekde aldi ,sivilce yapacagi aklina geldi ,hurafee diye dusundu ,cekirdeksiz bir gulsin ,saatsizgugukkusu gibi olur dedi ..çattakçuttak yemeye basladi cekirdekleri..
işyerine dondugunde maliyeciler oradaydi,hiiiic ugrasamam simdi dedi ,carpediem ,anı yasıyorum..
maliyeciyi takmamasinin sebebi ,arkadasi murat kaner olmasiydi maliyecinin.. murat ,olu beden gibi solmus yuzu ,mysterious takilmasi ,evrendeki en mutevazi insanim tavirlariyla tam bir uyuz tipti..düdüklü şeker yer misin dedi murat’a..yok dedi murat ,bizim işi biliyorsun dedi, seyyah gibi dolasiyorum ..
what are you going know ,yazdi kagida ,uzatti murat’a..
murat kagida bakti ,anlamadim dedi..
bidaha oku dedi gulsin..
okudu murat bi daha ,imgoindeeperunderground dedi,pis pis guldu,bu seferde gulsin anlamadi..
elenktrinkalamadımsenden murat ,cok sevgi kelebee bi tipsin dedi ..
murat bozulmadi ,kumralada ya gidicem işim var adada dedi ,31subatda gelirim bir daha artik dedi ,yine guldu pis pis..
o sirada dukkana kedi girdi ,kedinin adi kotu kediydi,pist demeye calisti gulsin,agzinda cekirdek oldugundan piksi deyiverdi..
daha karpuzz kesecektik esprisini yapsam mi dedi ,vazgecti..madem tatile gidiyorsun ,use condom don t be silly dedi..
john maynard keynes gibi konustun dedi murat , o kim dedi ,aaaa bilmiyor musun dedi ..
yok bilmiyorum dedi ,bonibon alicam ister misin diye sordu nazikce..
bana da alsana dedi ,bonibon ,ama 376 tane istiyorum dedi..
yok ebenin ami ali sami diyecekti,zor tuttu kendini,istiyorsan 1810 tane bile alirim sana dedi ,gulumsedi..ufoya tas atan masum koylu cocugu gibiydi murat ,kizamiyordu ona ,ama bazen karpuzcekirdegini doldurmayacak sebeplerden kavga ediyorlardi..
gitti markete gulsin,mor ceketi ,fıramboğaz renkli gomlegi,mançalı donu ile karsiladi onu ,tam bir boslukta bos olamayan adam tiplemesi ciziyordu ,gulsin onu kuyruksuz aslana benzetti,onun kalfasi da satanist yiyen kedi gibi bakiyordu ,adam resmen kediye benziyordu..snoopy geldi aklina ,oradaki musteriyi gorunce ,hayvanath gibi biseydi ,ama ben sanatçiyim havasinda yuruyordu ,bok bocegi olur senden olsa olsa diye dusundu,bakkal ne istionnn diye hoykurdu ,bir adet asure aromali ulker cikolatali gofret alacagim dedi,su parlak kirmizi ambalajli olanlardan..yeşil ambalajli vereyim ,onlarda sukela dedi adam..
arkadan bir teyze yumoşlar nerde dedi ,bu muque teyzeydi ,mahalledin dedikoducu,huzursuz ,evde kalmiş karisi... ..
uzun çalar kısa üflerdi bakkalin lakabi ,turkish camel diye kakalamaya calisirdi birinciyi ,itiraz edenlere ,cat pat ingilizcesiyle ,follow the white rabbit derdi ,ısıgı izle falan deyip ,parayi kasaya atardi ,bazende hayriirdalgerçekmiydi gibi kafa karistirici sorular sorardi ,mordeliktebirdelik dimi ama ? falan derdi..telli kus gibi bik bik oterdi..hele bazen bizler tarihin ortanca çocuklarıyız diye lafa girip tarih anlatmaya baslayinca herkes lanet olsun deyip kacardi..
melankomik bir tipdi bakkal ,hem komik hem huzunlu,independence filmindeki adam gibi tarardi saclari ,expert olmak istemişti ,iyi para var o işte diye ama falda 3 vakte kadar bakkal dukkanı cıkınca vazgecti..sipa ki ne sıpa bi oglu vardi ,benpastirmaliavizedegilimtipdoktoruolucam derdi hep oglu ,nerden duyduysa artik .. karisi aysegulnazcanda pek hanım kadındı ..louandreassalomee ozendi bi ara ama bakkal remzi dove dove adam etti onu..
henüz uc yasinda bir kardesim var sarkisini pek severdi ,bir de yat yat yat ahlak polisi baskinlarini,arenayi falan izlemeyi severdi tv de..
dogma buyume selanichliydi ,countess gibi bir cocukluk gecirmişti ,zeyna olmak isterdi onceleri ,pink floyd dinledi floydian oldu zeyna yerine..
tek sorunu surekli gaz kacırma hastalıgı olmasıydı ,kocasi surekli gotu yika derdi ona ..
sonucta mutlu bir evlilikleri vardi..
gulsin cok imreniyordu remzi ve hanımının iliskilerine ,murat a duydugu nefretin bir askdan ileri geldigini anladi ,murata gidip ,seni bir solucanin topragi sevdigi gibi seviyorum murat dedi ,salak dedik ya azcik ,anca bu kadar romantik olabildi..
adelino augusto graça barbosa barros dedi murat ,tv de duymustu ,anlamini bilmiyordu ..
birbirlerine sarildilar ,remzi de geldi o ara dukkana ,durun siz kardessiniz dedi ,terspiramit gibi kaldilar ,pinokyo gibi burnu uzasin istedi ikiside remzinin,basarisiz bir saka girisimiydi bu ,evlenin lan evlenin saka yaptim dedi remzi..
umuda da haber verin dedi ,özel isimlerde harf yumusamaz diye duzeltti murat..
lan ,sponge bob tipli ,darklord kilikli ,kizimiza iyi bak dedi remzi ,murat’a..
bakarim dedi murat ,onun kalbi brokenacagina benim kalbim broken dedi..
sinirsahibi remzi sempatiksinirsistemine donustugunu hissetti sinirlerinin ,sinsigibi gulumsedi ..
addicated to pain dedi kameralara donup ,bi filmde gormus ve the end anlamina geldigini sanmişti..
iyi uykular dedi murat’a ,insomnia var bende dedi murat ,bokunu cıkarma murat dedi remzi ,yazacak yer kalmadi..
tamam abi o zaman dedi ..
nick nicki nickince
deathless olunce
vampire slayer gidince
ithilquessir gelince
biz seni arariz dedi..
tamam gozum ,obtum en guzel yerinden dedi remzi ,en guzel yerinden lafi murat da degişik duygular uyandirdi ,sonunda murat ve remzi evlenmek ıcın hollanda ya gitti ,gulsin ve remzinin karisi feminist oldu ,remzinin oglu merdivenden dustu ,yetmedi merter’e dustu ,gay oldu...
the end...
-haha biraz gerçekçi ol lütfen!herşey sinemadaki gibi değildir.spider man ya da darth sidious gerçekte yoktur mesela dedi nil gene bir kavganın başlangıcındaydılar.hakan ise cevap bile vermemişti.zaten kulağında ipod u olduğu için onu dinlemediğini biliyordu.ipod un ekranına bakıyordu arasıra biraz önce broken ve bitterend yazan ekran şimdi joss stone-spoiled’ı gösteriyordu.gene melankomik takılıyo diye düşündü.4 aydır çıktığı bu kızın suratına baktı eskiden adeta ona bir ankakuşu gibi gelen kızın suratı şimdi solmuştu,bakışları da sinsigibiydi.adeta bir ölübedendi.
-neden konuşmuyosun dedi nil sertçe demin hiç susmuyodun!
+gene başlama.
-sana bunu en az 376 kere söyledim.arkadaşlarımın yanında saçma sapan konuşma diye.
+niye utanıyo musun 2 espri yaptık diye.
-esprilerin de çok güzeldi ama bi bokböceği bile daha iyi espri yapar senden.
+off!uyuz oluyorum senin o arkadaşlarına hele o müqüe kendini walide sultan zannediyo galiba.
-sen kendi arkadaşlarına bak neydi o maliyeci olanın adı kendini çok peach sanıyo,bizim kızlara asılıyodu geçen.
+ehehe senin o satanist yiyen kedi arkadaşından hiç bahsetmiyorum bile eki eki.
-ayy saçmalama hakan çocuk metal dinliyo diye adını sataniste çıkardın,doğru dürüst söyle bari ne o satanist yiyen kedi?
+banane ya!
-sen galiba o serco dediğin çocuğu unuttun.bi de buffy the vampireslayer daki angel a banzetiyosunuz bence angelus haline daha çok benziyo.
+ufff tamam amma kafa ütüledin başım ağrıyo faten ay zaten.
-allahım ya daha türkçeyi doğru dürüs konuşamıyosun nasıl rusyadan arkadaş ediniyosun anlamıyorum.bana bak onlar kız diil di mi?
+hayır aşkım ya sen de biliyosun ivan,sergey falan işte.yazık o da iyice manyadı insomnia ya artık hiç uyuyamıyomuş.
-ufff çok kötü bağırsaklarımı bozdum yaa cırcır oldum galiba.
+ishal mi oldun yani
-çok açık sözlüsün hayvan.
+tabi kızım ben kibarmış gibi yapmam.eki eki.
-ayy sus tamam.
+tamam be kızım hemen de çosuyosun.
-amannnn kim yazdı bu metni be ağız tadıyla kavga edemedik.
+kangaroo yazmış hayvan herif.
-ay allah belasını versin.
+evet versin.hatta kafam girsin.
ben-ohaa
-neden konuşmuyosun dedi nil sertçe demin hiç susmuyodun!
+gene başlama.
-sana bunu en az 376 kere söyledim.arkadaşlarımın yanında saçma sapan konuşma diye.
+niye utanıyo musun 2 espri yaptık diye.
-esprilerin de çok güzeldi ama bi bokböceği bile daha iyi espri yapar senden.
+off!uyuz oluyorum senin o arkadaşlarına hele o müqüe kendini walide sultan zannediyo galiba.
-sen kendi arkadaşlarına bak neydi o maliyeci olanın adı kendini çok peach sanıyo,bizim kızlara asılıyodu geçen.
+ehehe senin o satanist yiyen kedi arkadaşından hiç bahsetmiyorum bile eki eki.
-ayy saçmalama hakan çocuk metal dinliyo diye adını sataniste çıkardın,doğru dürüst söyle bari ne o satanist yiyen kedi?
+banane ya!
-sen galiba o serco dediğin çocuğu unuttun.bi de buffy the vampireslayer daki angel a banzetiyosunuz bence angelus haline daha çok benziyo.
+ufff tamam amma kafa ütüledin başım ağrıyo faten ay zaten.
-allahım ya daha türkçeyi doğru dürüs konuşamıyosun nasıl rusyadan arkadaş ediniyosun anlamıyorum.bana bak onlar kız diil di mi?
+hayır aşkım ya sen de biliyosun ivan,sergey falan işte.yazık o da iyice manyadı insomnia ya artık hiç uyuyamıyomuş.
-ufff çok kötü bağırsaklarımı bozdum yaa cırcır oldum galiba.
+ishal mi oldun yani
-çok açık sözlüsün hayvan.
+tabi kızım ben kibarmış gibi yapmam.eki eki.
-ayy sus tamam.
+tamam be kızım hemen de çosuyosun.
-amannnn kim yazdı bu metni be ağız tadıyla kavga edemedik.
+kangaroo yazmış hayvan herif.
-ay allah belasını versin.
+evet versin.hatta kafam girsin.
ben-ohaa
mutfağa girip ışıkları yakmıştı.potasyumla güçlendirilmiş ilacını içmek için 7door lu buz dolabını açtı.ilacı çıkartıp hücrelerinin stoplazma sına ulaşana kadar içti.birden içerden gelen sinsigi bir sesle irkildi.hemen içeriye koştu.köpeği hızla bahçeye çıkyordu.fakat bunu yaparken etrafındaki eşyaları mahvetmişti.köpeğin peşine koştu.köpek bir white rabbit kovalıyordu.ne yapması gerektiğini biliyordu.hemen gecenin deathless i dark lord u çağırdı.sempatiksinirsistemi nin kırmızı alrm verdiğini anlamıştı.köpeğini kaybetmek istemiyordu.o anda yanında biri belirdi.bu gelen goetica idi.-dark lord un işi vardı ben geldim. eğer bir chosen yapmak isteseydi bu dark lord olurdu.fakat zaman daralıyordu.-tamam,dedi.birkaç dakika içinde goetica köpeği getirmişti.goetica ya teşekkür ettikten sonra köpeğiyle beraber evin yolunu tuttu.bu arada white rabbit e ne olduğu bilinmiyor.
episode 1: #316715
--episode 2--
ahmet bu olanları anlıyamıyordu, kafasını toparlamalıydı..
poturt diye oturdu koltuğa.. düşünmeliydi.. sıgarasını yaktı.. tiryaki gibi içmeye başladı..
ahmet sigarakahvecikolata tadini çıkartıyordu ki;
birden içeriye muque, goetica girdi.. ahmet e lanetpanc yaptılar, ahmet neye uğradığını şaşırmıştı..
uyandığında öteki gün gördüğü ölü beden yatıyordu önünde, ahmet birden defrost oldu, bunlar phantomlord un işidir kesin diye düşündü.
o sırada içeri angelus girdi.. kolu kanıyordu.. ahmet tam yardım edeyim derken angelus;
-"dur! i am addicted to pain.. bana yardım edemezsin" dedi.
- "nasıl yardım edebilirim?" dedi ahmet.
- "you gottacatchemall!!" dedi
-ahmet adamın söylediklerinden hiç birşey anlamamıştı.
ahmet dışarı çıktı, dışarda bir grup toplanmış çetniklereölüm!! diye bağırıyordu... onun karşısındaki bir grup ise independence yazılı büyük bir pankart taşıyordu...
ahmet kaçmalıydı, ama sonra aklına lady rosenred geldi onu kurtarmalıydı..
devam edecek..
--episode 2--
ahmet bu olanları anlıyamıyordu, kafasını toparlamalıydı..
poturt diye oturdu koltuğa.. düşünmeliydi.. sıgarasını yaktı.. tiryaki gibi içmeye başladı..
ahmet sigarakahvecikolata tadini çıkartıyordu ki;
birden içeriye muque, goetica girdi.. ahmet e lanetpanc yaptılar, ahmet neye uğradığını şaşırmıştı..
uyandığında öteki gün gördüğü ölü beden yatıyordu önünde, ahmet birden defrost oldu, bunlar phantomlord un işidir kesin diye düşündü.
o sırada içeri angelus girdi.. kolu kanıyordu.. ahmet tam yardım edeyim derken angelus;
-"dur! i am addicted to pain.. bana yardım edemezsin" dedi.
- "nasıl yardım edebilirim?" dedi ahmet.
- "you gottacatchemall!!" dedi
-ahmet adamın söylediklerinden hiç birşey anlamamıştı.
ahmet dışarı çıktı, dışarda bir grup toplanmış çetniklereölüm!! diye bağırıyordu... onun karşısındaki bir grup ise independence yazılı büyük bir pankart taşıyordu...
ahmet kaçmalıydı, ama sonra aklına lady rosenred geldi onu kurtarmalıydı..
devam edecek..
(bkz: cok da nickimdeydi)
(bkz: ayaz) bir geceydi (bkz: <bkz:huni_delisi)> bakırköyden kaçmıştı yolda (bkz: esrakesh)in biriyle karşılaştı birlikte yollarına devam ettiler birden yolun kenarında (bkz: ölü beden)e rastladılar ve çok korktular bu hiç de(bkz: normal)bir durum değildi bir(bkz: şey)yapmalıydılar ama esrakesh başımıza bela almayalım ve hemen burayı terkedelim dedi ve oradan ayrıldılar daha sonra (bkz: sinsigibi)karşılarına (bkz: memet)çıktı ve huni_delisi (bkz: kimlanbu)dedi o da (bkz: benim_ya!)tanımadınız mı dedi yooo dediler ben de bakırköyden kaçtım dedi bu yüzden huni_delisi de onu da aramıza alalım dedi bunun üzerine memet de (bkz: <bkz:heyy_hoo)>diyerek çığlık attı üçü yola devam ediyorlarken (bkz: siyah saçlı hatun)u gördüler ve onu kaçırmak istediler ama hatun kız o hengamede polisi aramayı başarmıştı polis hemen mekana geldi ve şöyle dedi (bkz: yat yat ahlak polisi)bu hikaye de (bkz: bokk)a sarmıştı zaten.
(lenslerim gözlerime batıyor, uykum var, ama yazmak istiyorum, beğenip beğenmeyeceğinizi bilmiyorum.)
-lütfen ellerimi çöz.
-yapamam, çözersem karşı koyarsın, biliyorum.
angelus ayakta, dizlerini karnına çekmiş, başını dizlerine gömmüş olan begüş’e bakıyordu. rüzgârın okşadığı ağaçların hışırtısı ve begüş’ün hıçkırıkları kulağının ardındaydı, "ne kadar güzel bir müzik bu!" diye düşündü angelus. gözleri kapalı, yüzünde garip bir gülümsemeyle müziğe sözler mırıldanıyordu. derken bakışlarını tekrar begüş’e çevirdi. kız, artık yalvarmıyordu, yazgısına boyun eğmiş, öyle acınası duruyordu.
-artık başlayalım, ne dersin?
*
passive kanepeye yayılmış, yeni aldığı filmi izliyordu. goetica’ysa dirseklerini yemek masasına dayamış, düşünüyordu.
-begüş’ten hâlâ haber yok, endişeleniyorum. dedi goetica.
-hebet! napıyım, film izliyorum ben, rahatsız etme. oldu karşılığı.
goetica’nın kaşları çatıldı, passive’i televizyonu ve kanapesiyle bırakıp dışarı çıktı. bu olay canını sıkmıştı. durdu. kime gidecekti? ona yardım edebilecek tek kişiye; scapegoat’a.
*
etom hâlâ gösterdiği cesarete şaşıyordu, biraz da gurur duyuyordu bundan ötürü. av teçhizatını ona yüklemişlerdi, tekteker ve duncan mac leod önden gidiyordu. arkada kalmak sinirlendirmişti etom’u fakat onların hızına erişemiyordu bir türlü. sonunda sitem etmekten vazgeçip hızlı adımlarla peşlerinden gitmeye başladı.
yavaş yavaş karanlık çöküyordu üzerlerindeki göğe. daha bir ürkütücü gözüküyordu orman.
-gördüm! diye bağırdı tekteker.
-hani?
parmağıyla sesin geldiği yeri gösterdi. bir şey göremediklerini söylediler. bir tavşan fırladı gözlemledikleri çalılıktan.
-bu bir tavşan, homo sapiens değil! dedi kılıcına sarılmış duncan mac leod.
-tamam, yanlış görmüşüm. diyerek kabullendi hatasını tekteker.
etom bu olanları biraz öteden izliyordu. bıyık altından güldü. sonra düşündü, ne işi vardı onun burada? o bir avcı değildi, o bir katil değildi, peki ne demeye gelmişti...
*
acıların adamı rolüne bürünmüş alchoburn, düşünceli, rakısını yudumluyordu. kafası karışıktı. annesinin gönderdiği kurabiyeleri kemirmeye başladı. rakıdan bir yudum, kurabiyeden bir ısırık... rakının yanına kurabiyenin iyi gitmediğine karar verdi. eli telefona gitti, zor tuttu kendini, güçlüydü o, kendini tutmalıydı. başını tavana dikti ve futureloverlarını düşünmeye başladı.
*
insomnia jim’i yine uyku tutmamıştı. canı da sıkılmıştı. scapegoat’u aradı:
-size geleyim mi?
-gel, ben de sıkılıyordum zaten, iyi olur.
*
angelus kızı sandalyeye oturttu. o gelene kadar yerinden kıpırdamamasını söyledi. birkaç dakika içinde sadık-kör-keskin-kesici takımıyla geri döndü. parlayan çelikleri begüş’e gösterdi,
-hangisiyle başlamak istersin?
şiddetlenen hıçkırıklar, artan gözyaşları, çenesinin ucuna gelmiş sümükler.
-cevap ver!
-...
-tamam, o zaman ben seçeceğim. hmm, bir düşüneyim. çakım adeta yalvarıyor onu elime almam için...
*
ding dong!
gelen insomnia jim olmalıydı. yakın arkadaşlardı, ondan mı utanacaktı, scapegoat don-atlet açtı kapıyı. aman tanrım o da ne! karşısındaki insomnia jim değil, goetica’ydı! hemen içeri kaçtı, üstüne bir şeyler geçirip goetica’nın karşısına dikildi, anlık hafıza kaybına uğramış numarası yapacaktı. oysa goetica’nn umrunda değildi bu, yüzünden okunuyordu, bir derdi vardı.
-ehm, hoşgeldin, beklemiyordum seni?
-pardon, haber vermedim ama durum acil.
-tamam, içeri geçelim, anlatırsın.
-hayır! zaman kaybetmemeliyiz. begüş kaç gündür ortalarda yok, nerede olabilir? başına bir şey gelmiş midir?
-en son ne zaman gördün onu?
-iki gün önce, beraber pikniğe gitmiştik. sonra o, "ben biraz doğayla baş başa kalmak istiyorum." dedi, biz gittik, o kaldı.
-ormana gidiyoruz!
*
"nerde lan bu herif?" diye söyleniyordu açılmayan kapının önünde ağaç olmuş insomnia jim. kapının önüne çöktü, iki soluklanıp eve yollanacaktı.
*
-aaaaaaaaaaaaaaaah!
-goetica duydun mu?
-evet...
-çabuk gel, şuradan geldi çığlık sesi, koşalım.
kan ter içindeydi ikisi de korkunç kulübenin önüne vardıklarında. bir an hareket edemediler. birbirlerine baktılar, o bağıran, begüş olabilirdi. arkadaşlarını kurtarmak için o kulübeye girmek zorundaydılar. ilk davranan goetica oldu. çekinerek ilerliyordu kulübenin kapısına doğru, kısa bir süre sonra scapegoat onu geçti. kapıyı yumruklamaya başladı. kimse açmayınca kırma girişimlerinde bulundu, goetica da yardım edince, kırdılar sonunda kapıyı.
gördükleri şey karşısında donakaldı ikisi de. bir adam begüş’ün boynuna yapışmıştı, kan damlıyordu yere -pıt pıt. scapegoat adamın üzerine atıldı ve onu begüş’ün boynundan uzaklaştırdı. kızın boynundan kanlar fışkırıyordu, goetica hemen yırttığı tişört parçasıyla pansuman yapmaya başladı. scapegoat ağzı yüzü kan içinde olan adama bir yumruk salladı. angelus kımıldamadı. bir tekme. yine bir şey olmadı. angelus’un gözleri kızıllaştı, yerden yükseldi, herkes dehşet ve hayret içinde ona bakıyordu. daha da yükseldi angelus, siyah kan damlaları düştü sol cebinden.
-kimsin, nesin sen!
-el diablo... fakat çağrılıyorum, gitmeliyim, görüşmek üzere!...
ve parlak toza dönüşüp yok oldu angelus -pardon, el diablo. fantastik filmler sağolsun, etkisi çabuk geçti bu olağanüstü anın. begüş’ü hastaneye yetiştirmeliydiler, dışarı fırladılar. koşarlarken, üç adama rastladılar. deli gibi bağırıyorlardı, kılıçları, bıçakları parladı ay ışığında. onlar da koşturuyordu, aksi yöne. bir şey demeden yollarına devam ettiler, zaten bir şey demeleri gereksizdi.
her şeyden habersiz uyukluyordu alchoburn, telefonun sesiyle uyandı. heyecanlandı, "acaba o mu arıyor?" diye sordu kendi kendine. sonra utandı bu düşüncesinden. bilmediği bir numaraydı, açtı, "selam, ben sinan," dedi karşıdaki ses "sinanhalac". kafasının karışık olduğunu ve bir içkiye ihtiyacı olduğunu söyledi. onu iyi anlayan alchoburn, "buyrun gelin." dedi.
15 dakika sonra kapıda bitti sinanhalac.
-hoşgeldin.
-kafam karışık.
-benim de. gel içelim.
-evet içelim. kırkyıllıkkahve getirdim bak, seversin belki.
ve kurabiye, kırkyıllıkkahve, rakı arasında gidip geldiler sabaha kadar, konuşmadılar, sustular.
insomnia jim horul horul uyuyor scapegoat’un paspasının üzerinde, uyusun.
şafak bir iki saat içerisinde sökecekti fakat hâlâ bir homo sapiens avlayamamıştı duncan mac leod-tekteker ikilisi. etom neredeydi? olması gereken yerde, pişman ama aklı başında.
(bu sırada hoplayıp zıplayıp duran, akli dengesi yerinde olmayan bir yaratık omzunda pompalı tüfekle bir homo erectus aramaktadır -ama umut yok ondan, o hep arayacak, bulacak, öldürecek ve günün birinde o da ölecek.)
biraz güç kaybetmiş olsalar da aranıyorlardı. sonra birden, ikisinden birinin ayağı bir şeye takıldı ve yuvarlanmasına sebep oldu (hangisi olduğu önemli değil). ayağının takıldığı şey bir kutuydu, üstünde sigarakahveçikolata yazıyordu. açtılar, gerçekten bir sigara, bir mug içinde kahve ve bir tablet çikolata vardı. bir de not iliştirilmişti; "bu sigaranın tütünü, insanlık ile harmanlanmıştır, izin verin dolsun içinize duman. bu kahvenin çekirdekleri, yeşil-gri-pembe insanların el birliğiyle toplanmıştır, izin verin karışsın kanınıza kafein. bu çikolataysa bir küçük kızdan size armağandır, izin verin damağınızda erisin, belki gözlerinizi nemlendirir ve hatta belki, bir şeyleri değiştirebilir..."
bir tablet çikolata, bir küçük kızdan size armağan.
fin
-lütfen ellerimi çöz.
-yapamam, çözersem karşı koyarsın, biliyorum.
angelus ayakta, dizlerini karnına çekmiş, başını dizlerine gömmüş olan begüş’e bakıyordu. rüzgârın okşadığı ağaçların hışırtısı ve begüş’ün hıçkırıkları kulağının ardındaydı, "ne kadar güzel bir müzik bu!" diye düşündü angelus. gözleri kapalı, yüzünde garip bir gülümsemeyle müziğe sözler mırıldanıyordu. derken bakışlarını tekrar begüş’e çevirdi. kız, artık yalvarmıyordu, yazgısına boyun eğmiş, öyle acınası duruyordu.
-artık başlayalım, ne dersin?
*
passive kanepeye yayılmış, yeni aldığı filmi izliyordu. goetica’ysa dirseklerini yemek masasına dayamış, düşünüyordu.
-begüş’ten hâlâ haber yok, endişeleniyorum. dedi goetica.
-hebet! napıyım, film izliyorum ben, rahatsız etme. oldu karşılığı.
goetica’nın kaşları çatıldı, passive’i televizyonu ve kanapesiyle bırakıp dışarı çıktı. bu olay canını sıkmıştı. durdu. kime gidecekti? ona yardım edebilecek tek kişiye; scapegoat’a.
*
etom hâlâ gösterdiği cesarete şaşıyordu, biraz da gurur duyuyordu bundan ötürü. av teçhizatını ona yüklemişlerdi, tekteker ve duncan mac leod önden gidiyordu. arkada kalmak sinirlendirmişti etom’u fakat onların hızına erişemiyordu bir türlü. sonunda sitem etmekten vazgeçip hızlı adımlarla peşlerinden gitmeye başladı.
yavaş yavaş karanlık çöküyordu üzerlerindeki göğe. daha bir ürkütücü gözüküyordu orman.
-gördüm! diye bağırdı tekteker.
-hani?
parmağıyla sesin geldiği yeri gösterdi. bir şey göremediklerini söylediler. bir tavşan fırladı gözlemledikleri çalılıktan.
-bu bir tavşan, homo sapiens değil! dedi kılıcına sarılmış duncan mac leod.
-tamam, yanlış görmüşüm. diyerek kabullendi hatasını tekteker.
etom bu olanları biraz öteden izliyordu. bıyık altından güldü. sonra düşündü, ne işi vardı onun burada? o bir avcı değildi, o bir katil değildi, peki ne demeye gelmişti...
*
acıların adamı rolüne bürünmüş alchoburn, düşünceli, rakısını yudumluyordu. kafası karışıktı. annesinin gönderdiği kurabiyeleri kemirmeye başladı. rakıdan bir yudum, kurabiyeden bir ısırık... rakının yanına kurabiyenin iyi gitmediğine karar verdi. eli telefona gitti, zor tuttu kendini, güçlüydü o, kendini tutmalıydı. başını tavana dikti ve futureloverlarını düşünmeye başladı.
*
insomnia jim’i yine uyku tutmamıştı. canı da sıkılmıştı. scapegoat’u aradı:
-size geleyim mi?
-gel, ben de sıkılıyordum zaten, iyi olur.
*
angelus kızı sandalyeye oturttu. o gelene kadar yerinden kıpırdamamasını söyledi. birkaç dakika içinde sadık-kör-keskin-kesici takımıyla geri döndü. parlayan çelikleri begüş’e gösterdi,
-hangisiyle başlamak istersin?
şiddetlenen hıçkırıklar, artan gözyaşları, çenesinin ucuna gelmiş sümükler.
-cevap ver!
-...
-tamam, o zaman ben seçeceğim. hmm, bir düşüneyim. çakım adeta yalvarıyor onu elime almam için...
*
ding dong!
gelen insomnia jim olmalıydı. yakın arkadaşlardı, ondan mı utanacaktı, scapegoat don-atlet açtı kapıyı. aman tanrım o da ne! karşısındaki insomnia jim değil, goetica’ydı! hemen içeri kaçtı, üstüne bir şeyler geçirip goetica’nın karşısına dikildi, anlık hafıza kaybına uğramış numarası yapacaktı. oysa goetica’nn umrunda değildi bu, yüzünden okunuyordu, bir derdi vardı.
-ehm, hoşgeldin, beklemiyordum seni?
-pardon, haber vermedim ama durum acil.
-tamam, içeri geçelim, anlatırsın.
-hayır! zaman kaybetmemeliyiz. begüş kaç gündür ortalarda yok, nerede olabilir? başına bir şey gelmiş midir?
-en son ne zaman gördün onu?
-iki gün önce, beraber pikniğe gitmiştik. sonra o, "ben biraz doğayla baş başa kalmak istiyorum." dedi, biz gittik, o kaldı.
-ormana gidiyoruz!
*
"nerde lan bu herif?" diye söyleniyordu açılmayan kapının önünde ağaç olmuş insomnia jim. kapının önüne çöktü, iki soluklanıp eve yollanacaktı.
*
-aaaaaaaaaaaaaaaah!
-goetica duydun mu?
-evet...
-çabuk gel, şuradan geldi çığlık sesi, koşalım.
kan ter içindeydi ikisi de korkunç kulübenin önüne vardıklarında. bir an hareket edemediler. birbirlerine baktılar, o bağıran, begüş olabilirdi. arkadaşlarını kurtarmak için o kulübeye girmek zorundaydılar. ilk davranan goetica oldu. çekinerek ilerliyordu kulübenin kapısına doğru, kısa bir süre sonra scapegoat onu geçti. kapıyı yumruklamaya başladı. kimse açmayınca kırma girişimlerinde bulundu, goetica da yardım edince, kırdılar sonunda kapıyı.
gördükleri şey karşısında donakaldı ikisi de. bir adam begüş’ün boynuna yapışmıştı, kan damlıyordu yere -pıt pıt. scapegoat adamın üzerine atıldı ve onu begüş’ün boynundan uzaklaştırdı. kızın boynundan kanlar fışkırıyordu, goetica hemen yırttığı tişört parçasıyla pansuman yapmaya başladı. scapegoat ağzı yüzü kan içinde olan adama bir yumruk salladı. angelus kımıldamadı. bir tekme. yine bir şey olmadı. angelus’un gözleri kızıllaştı, yerden yükseldi, herkes dehşet ve hayret içinde ona bakıyordu. daha da yükseldi angelus, siyah kan damlaları düştü sol cebinden.
-kimsin, nesin sen!
-el diablo... fakat çağrılıyorum, gitmeliyim, görüşmek üzere!...
ve parlak toza dönüşüp yok oldu angelus -pardon, el diablo. fantastik filmler sağolsun, etkisi çabuk geçti bu olağanüstü anın. begüş’ü hastaneye yetiştirmeliydiler, dışarı fırladılar. koşarlarken, üç adama rastladılar. deli gibi bağırıyorlardı, kılıçları, bıçakları parladı ay ışığında. onlar da koşturuyordu, aksi yöne. bir şey demeden yollarına devam ettiler, zaten bir şey demeleri gereksizdi.
her şeyden habersiz uyukluyordu alchoburn, telefonun sesiyle uyandı. heyecanlandı, "acaba o mu arıyor?" diye sordu kendi kendine. sonra utandı bu düşüncesinden. bilmediği bir numaraydı, açtı, "selam, ben sinan," dedi karşıdaki ses "sinanhalac". kafasının karışık olduğunu ve bir içkiye ihtiyacı olduğunu söyledi. onu iyi anlayan alchoburn, "buyrun gelin." dedi.
15 dakika sonra kapıda bitti sinanhalac.
-hoşgeldin.
-kafam karışık.
-benim de. gel içelim.
-evet içelim. kırkyıllıkkahve getirdim bak, seversin belki.
ve kurabiye, kırkyıllıkkahve, rakı arasında gidip geldiler sabaha kadar, konuşmadılar, sustular.
insomnia jim horul horul uyuyor scapegoat’un paspasının üzerinde, uyusun.
şafak bir iki saat içerisinde sökecekti fakat hâlâ bir homo sapiens avlayamamıştı duncan mac leod-tekteker ikilisi. etom neredeydi? olması gereken yerde, pişman ama aklı başında.
(bu sırada hoplayıp zıplayıp duran, akli dengesi yerinde olmayan bir yaratık omzunda pompalı tüfekle bir homo erectus aramaktadır -ama umut yok ondan, o hep arayacak, bulacak, öldürecek ve günün birinde o da ölecek.)
biraz güç kaybetmiş olsalar da aranıyorlardı. sonra birden, ikisinden birinin ayağı bir şeye takıldı ve yuvarlanmasına sebep oldu (hangisi olduğu önemli değil). ayağının takıldığı şey bir kutuydu, üstünde sigarakahveçikolata yazıyordu. açtılar, gerçekten bir sigara, bir mug içinde kahve ve bir tablet çikolata vardı. bir de not iliştirilmişti; "bu sigaranın tütünü, insanlık ile harmanlanmıştır, izin verin dolsun içinize duman. bu kahvenin çekirdekleri, yeşil-gri-pembe insanların el birliğiyle toplanmıştır, izin verin karışsın kanınıza kafein. bu çikolataysa bir küçük kızdan size armağandır, izin verin damağınızda erisin, belki gözlerinizi nemlendirir ve hatta belki, bir şeyleri değiştirebilir..."
bir tablet çikolata, bir küçük kızdan size armağan.
fin
-----episode:1-----
narcotic şefi mad tandt, şehrin en önemli polislerindendi. eylül82’de polis olmuştu. o günden bu yana, aynı ekiple çalışıyordu. ekibindeki nerobianco serpens ile en büyük zevkleri yoğun iş günü sonrası 7doors bara gidip kimi zaman mor gazoz, kimi zaman da bira sigara eşliğinde nostalji kraliçesinin güzel sesiyle hayat verdiği şarkıları dinlemekti.
mad tandt, karakter olarak boşlukta boş olamayan adamdı. kaeshmir yumuşaklığında gömlekler giymekten hoşlanırdı. yalnız, son zamanlarda ne şehrin en ünlü manavının eşsiz karpuzzlarını tatmaya, ne loş ışıkta ömerseyfeddin’in denemeler kitabını okumaya, ne alışveriş yapmaya, ne de evinde şöyle koltuğa yayılıp bir belgesel kanalında kuyruksuz aslan ve kangarooların maceralarını izlemeye vakit bulabiliyordu. saymıştı. tam 376 gündür sonuçlanmayan bir davanın peşinde, uyuşturucu kaçakçısı saideresparavan’ın izindeydi ve hala ne yazık ki hiçbir ipucuna rastlayamamıştı.
şehrin karakelebek ve satanist yiyen kedileri meşhurdu. her sabah evinin önünde sinsigibi bekleyen kötükedigarfield, sistematik kedi ve zeytin adını verdiği üç kediye kabaktatlısı, bisküvit veya kalburabastı vermeden işe gitmezdi.
yine bir sabah mad tandt, kapısındaki kedileri okşayıp sevdikten sonra, işe koyuldu. arabasına bindiği anda telefon çaldı. karşıdaki gizemli ses, ışığı izle diyordu. nefesi kesildi birden ve telefon kapandı. birden karşıda tekteker bisiklet sürmeye çalışan bir genç gözüne çarptı. uzun bir süre onu izledi, düşündü, arabasını çalıştırıp hızla uzaklaştı.
nerobianco serpens’i aradı hemen. az önceki sesin verdiği mesajı ilettikten sonra, üç gün önce kendisini arayan ressamla onun görüşmesini istediğini belirtti. nerobianco serpens verilen adrese doğru yol aldı.
- merhaba.
+ merhaba. sizi nereden ısırıyorum acaba göz olarak?
- ben nerobianco serpens.
+ aaaa. evet. şu malum davada mad tandt’ın ekibindesiniz.
- evet. telefonda bir kod ad ve bir bayandan sözetmişsiniz. kim bunlar!
+ etom. yani aradığınız kaçakçı saideresparavan. selincaglayan’da, onun suç ortağı. kadın, ottoman empire strikes back otelde kalıyor. aynı adla mı bilemeyeceğim. bence onun ağzından laf alabilirsiniz.
- siz bu bilgilere nasıl ulaştınız?
+ eski bir suçluyum diyelim. narcotic polisi sinanınbabası’nı tanırım. kendisi bu davadan bahsetti ve şu an aradığınız adamı tanımasam da, eskiden pul koleksiyoncusu olmamdan dolayı kadını tanırım ve suç ortağı olduğunu araştırıp buldum.
- teşekkürler.
dışarı çıktı. geçmiş şimdi gelecek diye mırıldandıktan sonra, etraftaki sese odaklandı. süleyman demirel yanlısı son sosyalist gruplardan biri, yaşasın şeriat geliyor ve cartel1numaraenbuyuk diye slogan atıyordu. olaylara karışmak istemedi, hızla uzaklaşıp arabasına bindi ve otele doğru yol aldı.
nerobianco serpens, melankomik ve bir o kadar da duygusal bir adamdı. gerçekte o da mad tandt gibi sagopakajmerdinleyicisi’ydi. ancak, nostalji kraliçesi’nin şarkılarıyla kendinden geçer, içer, içerdi. kısacası addicted to pain bir adamdı. duygusaldı, kimi zaman boşluktasallananadam görüntüsü çizse de, hiçbir zaman duygularını işine karıştırmadı.
otele vardığında, kapıda bir çocukla karşılaştı. abi elma şekeriiii alır mısın bana, noolursun dedi. bi de bu eksikti diye mırıldandıktan sonra, çocuğa şekeri alıp uzattı ve hızlıca otele girdi.
- merhaba. ben narcotic polisi nerobianco serpens. acilen selincaglayan’la görüşmem gerek.
+ hanımefendinin misafiri misiniz?
- eee evet.
+ ben haber vereyim kendisine.
- hayır. vermeyin.
+ vermem gerek beyefendi. elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremezsiniz.
- itirazım var sayın yönetici. odasına çıkmam gerek.
+ siz şuraya kimlik bilgilerinizi yazın, ben arıyorum.
- hea buraya mı yazıyoruz!?
+ evet. lütfen türkçekarakter kullanın.
+ hanımefendi lobiye ineceğini söyledi, lütfen karşıda bekleyin.
- peki.
nerobianco serpens, kadını beklemeye koyuldu. sempatiksinirsistemi bozuktu. sigarakahveçikolata molası verdi. kısa süre sonra, elinde fikriminincegülü adlı bir kitapla, sanki odysseus destanından fırlamış salome gibi, onun kadar güzel, bir içim su, kırmızıojeli, tuhaflık meleği bir kadın yanaştı.
- merhaba. ben nerobianco serpens. narcotic polisi. bana saideresparavan yada diğer adıyla etom’un yerini hemen söyleyin lütfen!
+ bu imkansız.
- bakın onu bulmam gerek. çok acil. polis mad tandt’ın ekibindeyim. eski bir pul koleksiyoncusu, sizin de etom kadar suçlu olduğunuzu söyledi. korkarım sizi de emniyete davet etmem gerekecek.
+ bak. kim söyledi bilmiyorum. ben saideresparavan’la ayrılalı uzun zaman oldu. artı elenktrinkalamadımsenden bunu da ayrıca söylemem gerek. güven vermiyorsun bana.
-peki. tekrar geleceğim.
nerobianco serpens, “mnskym, şu hayat bitse de gitsek” diye mırıldanıp derhal mad tandt’ı aradı ve durumu iletti. mad tandt, “hmm. işimiz zor demek. hemen yola çıkıyorum. ibibikler öter ötmez ordayım, kadınla bir kez de ben görüşeyim” dedi.
otele ulaşır ulaşmaz, kadını derhal sorguya almaları gerektiğini söyleyerek zorla emniyete götürdü.
kadın, sorguda zorla da olsa adresi verdi. etom, sarı ada’da yaşıyordu.kadınla görüşmeyi bitirip nerobianco serpens’i aradı.
- adamın adresini öğrendim. sarı ada’ya, umuda gidiyorum. bekleyemem. ve biliyor musun; bu adam aynı zamanda ajdarı doğurtan doktor’muş.
+ beni mutlaka ara.
- peki.
mad tandt, sarı ada’ya gitti. kapısında matkapla duvar delinir yazan büyük, izbe bir konağın kapısını çaldı.
- merhaba. ben mad tandt. etom’la görüşmem gerek.
+ my name is luka.
* luka! kimlanbu!
- herhangibiri. göte giren şemsiye açılmaz etom! buldum seni!
* kendimi kendim savunacağım ben. kaldı ki, toplum bana hazır değil.
- zamanla alışırsın saideresparavan ya da etom. hangisini tercih edersin?
* sadrazaminsoltasigi.
- hmm. çok genç ve yakışıklıymışsın da.
* ulan götümekaşgözçizsembendenbinkatyakışıklıolur ak.
- eğer cehenneme doğru ilerliyorsan durma devam et etom! şerefsiz adam. gerçekler acı yazık ki!
* gözlerimizin rengi farklı ama gözyaşlarımız aynı mad! karşıma geçip nicki taşşağına denk konuşma!
mad tandt bir yumrukla saideresparavan’ı yere devirdi. silahı kafasına dayadı.
-kim lan selincaglayan! doğru düzgün konuşmadı!
nefes nefese cevap verdi:
* üç yıl önce intihar ederken ipi kopan kadın o.
- çok aradın mı lan bu nicki?
bu sırada nerobianco serpens ve constantinopolis göründü karşıda!
+ bizler tarihin ortanca çocuklarıyız etom, inkar etme! oyun bitti!
* eyvah vecihi geldi! diye mırıldandı etom.
+ vecihi değil etom, nerobianco serpens! narcotic polisi!
* serpens!
+ benim ya!
- ne zamandan beri kullanıyorsun bu nicki?
* aramızda nickin lafı mı olur? ha adamım!
- burda soruları ben sorarım.
* ağzımdan laf alamayacaksın mad!
- kendimikontroledemiyorum ben nerobianco!
* ...
- bak etom. 376 gündür peşindeyim! ben aslında çokzekiyimdimisizdeanlamadınız. konuş şimdi!
* selincaglayan’a dokunma. dünümyokyarınımsır benim. o benim kalbimdekimelek. her şeye rağmen tek derdim inadına sevmek’ti anlıyor musun mad! sevmek! mutlu olmak!
- mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, etom! ama sen bokk’a bastın adamım!...
-.-
etom, acaba selincaglayan ile birlikte sorguda neleri itiraf edecek? işin içinde kimbilir daha kimler var! selincaglayan aslında kim!? mad tandt, nerobianco serpens ve constantinopolis’i daha neler ve kimler bekliyor?
ve constantinopolis...
asıl hikaye bundan sonra başlıyor!
_._
...mad tandt, etom’un ellerine kelepçeyi takarken, "ohh tanrım, sonunda bitti" diye geçirdi içinden, herşeyden habersiz. sonra nerobianco serpens ve constantinopolis’e döndü ve;
“ alkışlayın arkadaşlar komedi bitti” dedi. “geriyedönüpzaferişaretiyapmaklazım artık”.
- bunu kutlamalıyız. fıramboğazlı fıstıklı domelyan ve cevizlisucuk benden! ee çaylar kimden?
...
narcotic şefi mad tandt, şehrin en önemli polislerindendi. eylül82’de polis olmuştu. o günden bu yana, aynı ekiple çalışıyordu. ekibindeki nerobianco serpens ile en büyük zevkleri yoğun iş günü sonrası 7doors bara gidip kimi zaman mor gazoz, kimi zaman da bira sigara eşliğinde nostalji kraliçesinin güzel sesiyle hayat verdiği şarkıları dinlemekti.
mad tandt, karakter olarak boşlukta boş olamayan adamdı. kaeshmir yumuşaklığında gömlekler giymekten hoşlanırdı. yalnız, son zamanlarda ne şehrin en ünlü manavının eşsiz karpuzzlarını tatmaya, ne loş ışıkta ömerseyfeddin’in denemeler kitabını okumaya, ne alışveriş yapmaya, ne de evinde şöyle koltuğa yayılıp bir belgesel kanalında kuyruksuz aslan ve kangarooların maceralarını izlemeye vakit bulabiliyordu. saymıştı. tam 376 gündür sonuçlanmayan bir davanın peşinde, uyuşturucu kaçakçısı saideresparavan’ın izindeydi ve hala ne yazık ki hiçbir ipucuna rastlayamamıştı.
şehrin karakelebek ve satanist yiyen kedileri meşhurdu. her sabah evinin önünde sinsigibi bekleyen kötükedigarfield, sistematik kedi ve zeytin adını verdiği üç kediye kabaktatlısı, bisküvit veya kalburabastı vermeden işe gitmezdi.
yine bir sabah mad tandt, kapısındaki kedileri okşayıp sevdikten sonra, işe koyuldu. arabasına bindiği anda telefon çaldı. karşıdaki gizemli ses, ışığı izle diyordu. nefesi kesildi birden ve telefon kapandı. birden karşıda tekteker bisiklet sürmeye çalışan bir genç gözüne çarptı. uzun bir süre onu izledi, düşündü, arabasını çalıştırıp hızla uzaklaştı.
nerobianco serpens’i aradı hemen. az önceki sesin verdiği mesajı ilettikten sonra, üç gün önce kendisini arayan ressamla onun görüşmesini istediğini belirtti. nerobianco serpens verilen adrese doğru yol aldı.
- merhaba.
+ merhaba. sizi nereden ısırıyorum acaba göz olarak?
- ben nerobianco serpens.
+ aaaa. evet. şu malum davada mad tandt’ın ekibindesiniz.
- evet. telefonda bir kod ad ve bir bayandan sözetmişsiniz. kim bunlar!
+ etom. yani aradığınız kaçakçı saideresparavan. selincaglayan’da, onun suç ortağı. kadın, ottoman empire strikes back otelde kalıyor. aynı adla mı bilemeyeceğim. bence onun ağzından laf alabilirsiniz.
- siz bu bilgilere nasıl ulaştınız?
+ eski bir suçluyum diyelim. narcotic polisi sinanınbabası’nı tanırım. kendisi bu davadan bahsetti ve şu an aradığınız adamı tanımasam da, eskiden pul koleksiyoncusu olmamdan dolayı kadını tanırım ve suç ortağı olduğunu araştırıp buldum.
- teşekkürler.
dışarı çıktı. geçmiş şimdi gelecek diye mırıldandıktan sonra, etraftaki sese odaklandı. süleyman demirel yanlısı son sosyalist gruplardan biri, yaşasın şeriat geliyor ve cartel1numaraenbuyuk diye slogan atıyordu. olaylara karışmak istemedi, hızla uzaklaşıp arabasına bindi ve otele doğru yol aldı.
nerobianco serpens, melankomik ve bir o kadar da duygusal bir adamdı. gerçekte o da mad tandt gibi sagopakajmerdinleyicisi’ydi. ancak, nostalji kraliçesi’nin şarkılarıyla kendinden geçer, içer, içerdi. kısacası addicted to pain bir adamdı. duygusaldı, kimi zaman boşluktasallananadam görüntüsü çizse de, hiçbir zaman duygularını işine karıştırmadı.
otele vardığında, kapıda bir çocukla karşılaştı. abi elma şekeriiii alır mısın bana, noolursun dedi. bi de bu eksikti diye mırıldandıktan sonra, çocuğa şekeri alıp uzattı ve hızlıca otele girdi.
- merhaba. ben narcotic polisi nerobianco serpens. acilen selincaglayan’la görüşmem gerek.
+ hanımefendinin misafiri misiniz?
- eee evet.
+ ben haber vereyim kendisine.
- hayır. vermeyin.
+ vermem gerek beyefendi. elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremezsiniz.
- itirazım var sayın yönetici. odasına çıkmam gerek.
+ siz şuraya kimlik bilgilerinizi yazın, ben arıyorum.
- hea buraya mı yazıyoruz!?
+ evet. lütfen türkçekarakter kullanın.
+ hanımefendi lobiye ineceğini söyledi, lütfen karşıda bekleyin.
- peki.
nerobianco serpens, kadını beklemeye koyuldu. sempatiksinirsistemi bozuktu. sigarakahveçikolata molası verdi. kısa süre sonra, elinde fikriminincegülü adlı bir kitapla, sanki odysseus destanından fırlamış salome gibi, onun kadar güzel, bir içim su, kırmızıojeli, tuhaflık meleği bir kadın yanaştı.
- merhaba. ben nerobianco serpens. narcotic polisi. bana saideresparavan yada diğer adıyla etom’un yerini hemen söyleyin lütfen!
+ bu imkansız.
- bakın onu bulmam gerek. çok acil. polis mad tandt’ın ekibindeyim. eski bir pul koleksiyoncusu, sizin de etom kadar suçlu olduğunuzu söyledi. korkarım sizi de emniyete davet etmem gerekecek.
+ bak. kim söyledi bilmiyorum. ben saideresparavan’la ayrılalı uzun zaman oldu. artı elenktrinkalamadımsenden bunu da ayrıca söylemem gerek. güven vermiyorsun bana.
-peki. tekrar geleceğim.
nerobianco serpens, “mnskym, şu hayat bitse de gitsek” diye mırıldanıp derhal mad tandt’ı aradı ve durumu iletti. mad tandt, “hmm. işimiz zor demek. hemen yola çıkıyorum. ibibikler öter ötmez ordayım, kadınla bir kez de ben görüşeyim” dedi.
otele ulaşır ulaşmaz, kadını derhal sorguya almaları gerektiğini söyleyerek zorla emniyete götürdü.
kadın, sorguda zorla da olsa adresi verdi. etom, sarı ada’da yaşıyordu.kadınla görüşmeyi bitirip nerobianco serpens’i aradı.
- adamın adresini öğrendim. sarı ada’ya, umuda gidiyorum. bekleyemem. ve biliyor musun; bu adam aynı zamanda ajdarı doğurtan doktor’muş.
+ beni mutlaka ara.
- peki.
mad tandt, sarı ada’ya gitti. kapısında matkapla duvar delinir yazan büyük, izbe bir konağın kapısını çaldı.
- merhaba. ben mad tandt. etom’la görüşmem gerek.
+ my name is luka.
* luka! kimlanbu!
- herhangibiri. göte giren şemsiye açılmaz etom! buldum seni!
* kendimi kendim savunacağım ben. kaldı ki, toplum bana hazır değil.
- zamanla alışırsın saideresparavan ya da etom. hangisini tercih edersin?
* sadrazaminsoltasigi.
- hmm. çok genç ve yakışıklıymışsın da.
* ulan götümekaşgözçizsembendenbinkatyakışıklıolur ak.
- eğer cehenneme doğru ilerliyorsan durma devam et etom! şerefsiz adam. gerçekler acı yazık ki!
* gözlerimizin rengi farklı ama gözyaşlarımız aynı mad! karşıma geçip nicki taşşağına denk konuşma!
mad tandt bir yumrukla saideresparavan’ı yere devirdi. silahı kafasına dayadı.
-kim lan selincaglayan! doğru düzgün konuşmadı!
nefes nefese cevap verdi:
* üç yıl önce intihar ederken ipi kopan kadın o.
- çok aradın mı lan bu nicki?
bu sırada nerobianco serpens ve constantinopolis göründü karşıda!
+ bizler tarihin ortanca çocuklarıyız etom, inkar etme! oyun bitti!
* eyvah vecihi geldi! diye mırıldandı etom.
+ vecihi değil etom, nerobianco serpens! narcotic polisi!
* serpens!
+ benim ya!
- ne zamandan beri kullanıyorsun bu nicki?
* aramızda nickin lafı mı olur? ha adamım!
- burda soruları ben sorarım.
* ağzımdan laf alamayacaksın mad!
- kendimikontroledemiyorum ben nerobianco!
* ...
- bak etom. 376 gündür peşindeyim! ben aslında çokzekiyimdimisizdeanlamadınız. konuş şimdi!
* selincaglayan’a dokunma. dünümyokyarınımsır benim. o benim kalbimdekimelek. her şeye rağmen tek derdim inadına sevmek’ti anlıyor musun mad! sevmek! mutlu olmak!
- mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, etom! ama sen bokk’a bastın adamım!...
-.-
etom, acaba selincaglayan ile birlikte sorguda neleri itiraf edecek? işin içinde kimbilir daha kimler var! selincaglayan aslında kim!? mad tandt, nerobianco serpens ve constantinopolis’i daha neler ve kimler bekliyor?
ve constantinopolis...
asıl hikaye bundan sonra başlıyor!
_._
...mad tandt, etom’un ellerine kelepçeyi takarken, "ohh tanrım, sonunda bitti" diye geçirdi içinden, herşeyden habersiz. sonra nerobianco serpens ve constantinopolis’e döndü ve;
“ alkışlayın arkadaşlar komedi bitti” dedi. “geriyedönüpzaferişaretiyapmaklazım artık”.
- bunu kutlamalıyız. fıramboğazlı fıstıklı domelyan ve cevizlisucuk benden! ee çaylar kimden?
...
episode:1--->#777708
------episode:2-------
bir los angeles sabahı.
9. bölge narcotic şefliği.
...
...mad tandt, musluğu kapattı, bir bardak su içti ve elleriyle saçlarını sıvazladı. gidip herşeyi karanlık odada bir bir dökmenin zamanı gelmişti...yüzleşmenin!
merdivenleri ikişer ikişer çıkarken, sonucun etkili olabileceğinden emin değildi. keyifli olduğu günlerde kendini çok "ingiliz" bulurdu. keyifsiz olduğunda ise kendini pastane vitrinine benzetirdi. yer yarılsa da deepine girsem moduydu ondaki kimi zaman. ölü bedenden farksız olurdu.
etom’un bulunduğu sorgu odasına girdi. constantinopolis de oradaydı.
dışarıdaki ses: selincaglayan geldi amirim!
+ hmm. birazdan. bekletin ofisimde.
+ bamyanı bitirmemişsin etom! ups, beğenmedin mi yoksa?
- anlamayanadamın tekisin sen mad! burada boşuna tuttuğunun farkında bile değilsin bizi.
+ bir bardak portakal suyu seni kendine getirir sanırım. seni dinliyorum. evdeki mektup, uyuşturucu...anlat!
etom zincirlerinin üzerine büzüldü!
+ en azından uyuşturucu ticareti yapmıyor olduğunu duymak isterdim! bu özgür gece adamım. ayrıca sakin ol! relaxxx! ben sakiniseverim.
etom cevap vermedi. camın arkasında elinde mektupla duran nerobianco serpens’in yüzüne baktı.
- sadece ben değil, satoli...aa, selincaglayan ve eski maliyeci salih de var işin içinde.
+ hangisalih! hem ben sanki sato’lu bişey duydum! sen de duydun mu constantino?
- grafolog salih, onun takma adı. yani gerçek adıyla redcrow fastjunkie.
+ yok artık. ye kafayı kudur şimdi. tanrım, ben buna gülerim! ehuehuehu! bizim fastjunkie ha? şaka bu! adres ver bana! nerede fast!
- 223 43 34 telefon numarası. evinde sürekli kalan bir hizmetçisi var. adresi ben bilmiyorum. nerede olduğunu o bilir ancak.
+ peki zarf? bir şifre mi yoksa içinde yazanlar!
- o bir aşk mektubu! bidaha oku!
mad, bir göz hareketiyle nerobianco’yu çağırdı ve numarayı verdi. redcrow fastjunkie’yi aramasını ve hemen adrese gitmesini emretti.
nerobianco serpens, evi buldu. redcrow evdeydi. etom’un hangi pis işlerine bulaştığını sordu:
- sadece iki, evet iki defa. satolina bitterend’a gitmiş birkaç poşet! ama işin içinde ben yokum adamım! tamamen duygusal bir aşk hikayesi var bu işte! max sepulturk, yani constantinopolis’in yazdığı iki üç mektup, zorunlu bir ameliyat, selincaglayan ve satolina bitterend! bildiklerim bundan ibaret! ha bir de selincaglayan’ın sakladığı çocuk. kızı sanıyorum.
nerobianco buz kesti! max sepulturk diye mırıldandığı an telefon çaldı:
+ nerobianco? ne alemdesin!
- yokpekbişi. buldum redcrow’u! işin içinde değil ama çok şey biliyor.ben iş üstündeyim mad!
+ otele dön! kadının kızı orda. al onu!
- tamam mad!
tekrar kadını bulduğu otele döndü. bakıcısıyla yemek yiyen kızı buldu. tv de calamitycans izliyorlardı birlikte.
- adın ne?
+ artemisia.
- annen bir süre bizimle birlikte. sanırım seni onun yanına götürmem gerek.
kızı aldı ve bakıcısına önemli bir durum olduğunu, kızın da annesinin de güvende olduklarından sözetti.
2693 ssq plakalı polis otosuyla merkeze doğru yol aldılar. yolda sanatisler kol geziyordu. akşam saatiydi ve nerobianco buz kesmişti. hala! romantik serseri gitmiş, yerine sinirsahibi bir adam gelmişti son günlerde. olaylara passive kalmak deli ediyordu.
kanal47’yi açtı, pink floyd’dan the wall çalıyordu. kızla sohbete daldı.
- demek adın artemisia. anlat bakalım.
+ bu parçayı çok severim.
- hmm. demek sen de floydian’sın benim gibi.
+ evet ama şebnem ferah, illdisposed ve depeche mode da dinlerim.
huzursuzdu. köşede durup kıza aşure aromalı ülker çikolatalı gofret aldı ve devam ettiler. yol uzundu.
+ sen spongebob sever misin?
- hayır ben phantomlord severim. hayalet lord! hahhaaa! bir de deborah. izledin mi hiç?
+ deborah’ı izledim evet. ya phantomlord? senin kadar korkunç bi karakter mi o da?
- korkunç mu? tabiki hayır. çok bilmiş şirin şey seni.
+ hayır ben evrendeki en mütevazi insanım bir kere.
- kardeşin var mı?
+ henüz üç yaşında bir kardeşim var evet. biliyor musun, babam onu yeni gördü daha.
- baban kim?
+ max. tanıyor musun?
-...
ilerde, use condom don t be silly yazan büyük bir elektrik trafosuna bakakaldı. arabayı durdurdu. emotion marka deodorant’ının kokusundan eser yoktu. rutubet kokusu alıp gitmişti etrafı.
dejavubilmemkaç diye mırıldandı nerobianco.
+ neden fasa fiso konuşuyorsun?
sustu. kızda, goetica tipi vardı. düğmeburunlu bir çocuktu. gözleri hafif max’e de benziyordu biraz.
- kardeşinin adı ne?
+ müqüe. ben koydum. güzel isim değil mi?
birden radyoda arh negatif kana ihtiyaç olduğunu haber veren bir kadın sesi, ilerde ohannessenpetersburgerking sesi çıkarıp yanından hızla geçen bir ambulanss. tekrar kıza döndü. gülümsedi, kızları madeline ve enharista geldi aklına. düşlerin öte yakasındaki umut uğruna nelerden vazgeçti.
çok güzel gitar çalardı. karısı esmeralda gibi. instrumental çok konser vermişti gençken. onun hayatı aslında,
solakgitaristindokunaklıöyküsüydü bir bakıma. acı ve trajik.
merkeze geldiler. isyankarmuhabir birkaç soru sordu kendisine. cevap vermedi. içeri girip doğru mad tandt’ın odasına girdiler. onu beklerken, el menzile beynel menzileteyn gazetesinde bir huni delisinin arandığını haber veren manşete gözü ilişti.
- offf be!
+ heyy. naaber nerobianco?
- döndük mad! kızın babası max! max sepulturk! max sepulturk, constantinopolis!
+ nasıl olur nerobianco!...
- evet mad! en yakın arkadaşın! büyük uyuşturucu şebekesinin başı! ameliyatla ne kadar tanınmaz hale gelmiş değil mi???
+ aa ama, öldü o nerobianco! cenazesine gittik, ederlezi çaldık, hatırlamıyor musun!
- dünya yalan söylüyor mad! bütün dünya! selincaglayan kim biliyor musun? 3 yıl önce intihar etmeyi başaramayan sevgilin! satolina bitterend!
mad, hafif sendeledi. hemen dışarı çıktılar. emniyet müdürü armour mitili, sorgunun devamı için bb kod adlı igor alchoburn’u görevlendirdi. çünkü constantinopolis kaçmıştı.
mad olduğu yere yığıldı. bir yerde bir zamanlar kaybolan hayatının kadını, en iyi arkadaşı ve bir tarafta da uyuşturucu gölgesinde bir aşk hikayesi.
haziran15, mad’in hayatının aslında en kötü günü olacaktı. igor alchoburn, bir kağıtla geldi.
"anarchyçiçeği’nin önünde mad! akhillius cafe’de. eski buluşma yeri. imza bir dost"
hemen buluşma yerine gitti. bir kaç ankakuşu ve barmenden başka kimse yoktu. küçük göle baktı. durusuda yüzmebilmeyenbalıklara...ve greyfurt ağaçlarına.
angelus’u hatırladı. sevgilisiyle en sevdikleri şarkıyı. ya en iyi arkadaşı? nasıl olurdu da bir kaçakçı olurdu. hem de öldüğünden bu kadar eminken!
şarkıyı mırıldandı.
city of angels filminde meleğin insan olabilmek için inşaatın tepesinden kendini boşluğa bıraktığı sahnede duyuluyordu bu parça. birden "meleğim" dediği sevgilisinin hikayesine benzetti bu anı. ameliyatla bambaşka bir hal aldığı anı.
hormonsuz domateslerin kokusunu çekti içine. harika bir cafe’ydi. birlikte ne çok gelmişlerdi max’le...hiçbir şeyin önemi yoktu artık. etom ve yakın dostları bir bir yakalanmıştı.geriye kalan şaşkınlık ve kırık bir kalpti.
barmen imphotep, bir kağıt getirip bıraktı.
"belkibirgünbiryerde mad! hepimizhiçiz adamım. children of sanchez, biziz. istenmeyenadam olmadık hiç. biz değişmedik. unutma eskiyi. görüşeceğiz. ama o gün bugün değil."
imphotep’ten biraz bira istedi.
birasını yudumlarken, tebessüm etti. gözlerinden bir iki damla yaş süzüldü. tam da, içindeki fırtınalara mahkum bir halde kalbindeki dört duvara kısılıp kalalı kaç yıl olduğunu düşünürken,
on thorns i lay’den, buram buram katatonia kokan independence çalıyordu...
------episode:2-------
bir los angeles sabahı.
9. bölge narcotic şefliği.
...
...mad tandt, musluğu kapattı, bir bardak su içti ve elleriyle saçlarını sıvazladı. gidip herşeyi karanlık odada bir bir dökmenin zamanı gelmişti...yüzleşmenin!
merdivenleri ikişer ikişer çıkarken, sonucun etkili olabileceğinden emin değildi. keyifli olduğu günlerde kendini çok "ingiliz" bulurdu. keyifsiz olduğunda ise kendini pastane vitrinine benzetirdi. yer yarılsa da deepine girsem moduydu ondaki kimi zaman. ölü bedenden farksız olurdu.
etom’un bulunduğu sorgu odasına girdi. constantinopolis de oradaydı.
dışarıdaki ses: selincaglayan geldi amirim!
+ hmm. birazdan. bekletin ofisimde.
+ bamyanı bitirmemişsin etom! ups, beğenmedin mi yoksa?
- anlamayanadamın tekisin sen mad! burada boşuna tuttuğunun farkında bile değilsin bizi.
+ bir bardak portakal suyu seni kendine getirir sanırım. seni dinliyorum. evdeki mektup, uyuşturucu...anlat!
etom zincirlerinin üzerine büzüldü!
+ en azından uyuşturucu ticareti yapmıyor olduğunu duymak isterdim! bu özgür gece adamım. ayrıca sakin ol! relaxxx! ben sakiniseverim.
etom cevap vermedi. camın arkasında elinde mektupla duran nerobianco serpens’in yüzüne baktı.
- sadece ben değil, satoli...aa, selincaglayan ve eski maliyeci salih de var işin içinde.
+ hangisalih! hem ben sanki sato’lu bişey duydum! sen de duydun mu constantino?
- grafolog salih, onun takma adı. yani gerçek adıyla redcrow fastjunkie.
+ yok artık. ye kafayı kudur şimdi. tanrım, ben buna gülerim! ehuehuehu! bizim fastjunkie ha? şaka bu! adres ver bana! nerede fast!
- 223 43 34 telefon numarası. evinde sürekli kalan bir hizmetçisi var. adresi ben bilmiyorum. nerede olduğunu o bilir ancak.
+ peki zarf? bir şifre mi yoksa içinde yazanlar!
- o bir aşk mektubu! bidaha oku!
mad, bir göz hareketiyle nerobianco’yu çağırdı ve numarayı verdi. redcrow fastjunkie’yi aramasını ve hemen adrese gitmesini emretti.
nerobianco serpens, evi buldu. redcrow evdeydi. etom’un hangi pis işlerine bulaştığını sordu:
- sadece iki, evet iki defa. satolina bitterend’a gitmiş birkaç poşet! ama işin içinde ben yokum adamım! tamamen duygusal bir aşk hikayesi var bu işte! max sepulturk, yani constantinopolis’in yazdığı iki üç mektup, zorunlu bir ameliyat, selincaglayan ve satolina bitterend! bildiklerim bundan ibaret! ha bir de selincaglayan’ın sakladığı çocuk. kızı sanıyorum.
nerobianco buz kesti! max sepulturk diye mırıldandığı an telefon çaldı:
+ nerobianco? ne alemdesin!
- yokpekbişi. buldum redcrow’u! işin içinde değil ama çok şey biliyor.ben iş üstündeyim mad!
+ otele dön! kadının kızı orda. al onu!
- tamam mad!
tekrar kadını bulduğu otele döndü. bakıcısıyla yemek yiyen kızı buldu. tv de calamitycans izliyorlardı birlikte.
- adın ne?
+ artemisia.
- annen bir süre bizimle birlikte. sanırım seni onun yanına götürmem gerek.
kızı aldı ve bakıcısına önemli bir durum olduğunu, kızın da annesinin de güvende olduklarından sözetti.
2693 ssq plakalı polis otosuyla merkeze doğru yol aldılar. yolda sanatisler kol geziyordu. akşam saatiydi ve nerobianco buz kesmişti. hala! romantik serseri gitmiş, yerine sinirsahibi bir adam gelmişti son günlerde. olaylara passive kalmak deli ediyordu.
kanal47’yi açtı, pink floyd’dan the wall çalıyordu. kızla sohbete daldı.
- demek adın artemisia. anlat bakalım.
+ bu parçayı çok severim.
- hmm. demek sen de floydian’sın benim gibi.
+ evet ama şebnem ferah, illdisposed ve depeche mode da dinlerim.
huzursuzdu. köşede durup kıza aşure aromalı ülker çikolatalı gofret aldı ve devam ettiler. yol uzundu.
+ sen spongebob sever misin?
- hayır ben phantomlord severim. hayalet lord! hahhaaa! bir de deborah. izledin mi hiç?
+ deborah’ı izledim evet. ya phantomlord? senin kadar korkunç bi karakter mi o da?
- korkunç mu? tabiki hayır. çok bilmiş şirin şey seni.
+ hayır ben evrendeki en mütevazi insanım bir kere.
- kardeşin var mı?
+ henüz üç yaşında bir kardeşim var evet. biliyor musun, babam onu yeni gördü daha.
- baban kim?
+ max. tanıyor musun?
-...
ilerde, use condom don t be silly yazan büyük bir elektrik trafosuna bakakaldı. arabayı durdurdu. emotion marka deodorant’ının kokusundan eser yoktu. rutubet kokusu alıp gitmişti etrafı.
dejavubilmemkaç diye mırıldandı nerobianco.
+ neden fasa fiso konuşuyorsun?
sustu. kızda, goetica tipi vardı. düğmeburunlu bir çocuktu. gözleri hafif max’e de benziyordu biraz.
- kardeşinin adı ne?
+ müqüe. ben koydum. güzel isim değil mi?
birden radyoda arh negatif kana ihtiyaç olduğunu haber veren bir kadın sesi, ilerde ohannessenpetersburgerking sesi çıkarıp yanından hızla geçen bir ambulanss. tekrar kıza döndü. gülümsedi, kızları madeline ve enharista geldi aklına. düşlerin öte yakasındaki umut uğruna nelerden vazgeçti.
çok güzel gitar çalardı. karısı esmeralda gibi. instrumental çok konser vermişti gençken. onun hayatı aslında,
solakgitaristindokunaklıöyküsüydü bir bakıma. acı ve trajik.
merkeze geldiler. isyankarmuhabir birkaç soru sordu kendisine. cevap vermedi. içeri girip doğru mad tandt’ın odasına girdiler. onu beklerken, el menzile beynel menzileteyn gazetesinde bir huni delisinin arandığını haber veren manşete gözü ilişti.
- offf be!
+ heyy. naaber nerobianco?
- döndük mad! kızın babası max! max sepulturk! max sepulturk, constantinopolis!
+ nasıl olur nerobianco!...
- evet mad! en yakın arkadaşın! büyük uyuşturucu şebekesinin başı! ameliyatla ne kadar tanınmaz hale gelmiş değil mi???
+ aa ama, öldü o nerobianco! cenazesine gittik, ederlezi çaldık, hatırlamıyor musun!
- dünya yalan söylüyor mad! bütün dünya! selincaglayan kim biliyor musun? 3 yıl önce intihar etmeyi başaramayan sevgilin! satolina bitterend!
mad, hafif sendeledi. hemen dışarı çıktılar. emniyet müdürü armour mitili, sorgunun devamı için bb kod adlı igor alchoburn’u görevlendirdi. çünkü constantinopolis kaçmıştı.
mad olduğu yere yığıldı. bir yerde bir zamanlar kaybolan hayatının kadını, en iyi arkadaşı ve bir tarafta da uyuşturucu gölgesinde bir aşk hikayesi.
haziran15, mad’in hayatının aslında en kötü günü olacaktı. igor alchoburn, bir kağıtla geldi.
"anarchyçiçeği’nin önünde mad! akhillius cafe’de. eski buluşma yeri. imza bir dost"
hemen buluşma yerine gitti. bir kaç ankakuşu ve barmenden başka kimse yoktu. küçük göle baktı. durusuda yüzmebilmeyenbalıklara...ve greyfurt ağaçlarına.
angelus’u hatırladı. sevgilisiyle en sevdikleri şarkıyı. ya en iyi arkadaşı? nasıl olurdu da bir kaçakçı olurdu. hem de öldüğünden bu kadar eminken!
şarkıyı mırıldandı.
city of angels filminde meleğin insan olabilmek için inşaatın tepesinden kendini boşluğa bıraktığı sahnede duyuluyordu bu parça. birden "meleğim" dediği sevgilisinin hikayesine benzetti bu anı. ameliyatla bambaşka bir hal aldığı anı.
hormonsuz domateslerin kokusunu çekti içine. harika bir cafe’ydi. birlikte ne çok gelmişlerdi max’le...hiçbir şeyin önemi yoktu artık. etom ve yakın dostları bir bir yakalanmıştı.geriye kalan şaşkınlık ve kırık bir kalpti.
barmen imphotep, bir kağıt getirip bıraktı.
"belkibirgünbiryerde mad! hepimizhiçiz adamım. children of sanchez, biziz. istenmeyenadam olmadık hiç. biz değişmedik. unutma eskiyi. görüşeceğiz. ama o gün bugün değil."
imphotep’ten biraz bira istedi.
birasını yudumlarken, tebessüm etti. gözlerinden bir iki damla yaş süzüldü. tam da, içindeki fırtınalara mahkum bir halde kalbindeki dört duvara kısılıp kalalı kaç yıl olduğunu düşünürken,
on thorns i lay’den, buram buram katatonia kokan independence çalıyordu...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?