confessions

zeytin dali

- Yazar -

  1. toplam entry 49
  2. takipçi 1
  3. puan 7392

yaran fıkralar

zeytin dali
bir gün bir ülkede çok güzel bir prenses yaşıyormuş bu prenses ile evlenebilmek için sarayın bahçesindeki kayaya saplanmış olan kılıcı yerinden çekip çıkarmak gerekiyormuş.

nice yiğitler, devler gelip kılıcı çıkarmayı denemişler ancak nafile. hepsinin de kellesi uçmuş.

bir gün sıska bir cüce çıkagelmiş saraya. kılıcı çıkarmayı denemiş. bunca insanın, kahramanın, ülkenin en güçlü insanlarının yapamadığını bu cüce yapmaya kalkmış ve o da diğerleri gibi başarılı olamamış. onun da boynunu vurmuşlar.


oss 2008

zeytin dali
spor olsun için girip çok korkulan ikinci bölüm sorularının -özellikle mat2- çok basit bebek işi olduğunu gördüğüm sınavın adıdır. 240 soruyu da bilinçli bir şekilde cevaplayıp, kontrol etmeme rağmen sınavdan 45 dakika erken çıktım.

zor zor diye her sene ağlanılan sınavın dandik ve kolay bir sınav olduğunu görmek beni hiç şaşırtmadı belitmek isterim. ünal yarımağan’ın da hakkını teslim etmek lazım sınavdan önce sınavın kolay olacağını söyledi adam.

kafama eserse 3. üniversitemi de okuyabilirim. sınava giren arkadaşların gönlünde yatan bölümlere yerleşmeleri dileğiyle yazımı noktalıyorum. inşallah hafta içine değil de boğaziçine gidersiniz dostlarım.

yatağa iseyip isedigini caktirmama psikozu

zeytin dali
bu durumu boşu boşuna tanımlamaya çalışmayacağım çünkü yapamayacağımın bilincindeyim bunun ne türkçe’de ne de başka bir dilde tanımı vardır.

bu olay başıma gelmemiş gibi bizim bir arkadaş ya da kardeşim öznesi üzerinden gitsem samimi olmaz. evet ben de bu şanlı direnişi gerçekleştirdim zamanın da.

yaş, ufak yaşlar. daha kaç yaşımda olduğumu yeni yeni söyleyebildiğim yaşlar, takriben 5-6. mevsimlerden yaz. upuzun günler, çocukluğun verdiği bitmez tükenmez enerji, sokakta oynamaya duyulan sonsuz aşk ve akşam ezanı okununca eve dönüşte hissedilen müthiş yorgunluk.

evdeyim. hava bunaltıcı derecede sıcak. babama kola alsın diye mızıkıyorum. daha fazla dayanamayıp kola almaya gidiyor. kola şişesinin altında siyak kapak gibi bir şey var dikkatimi çekiyor da şimdilerde yok bunlardan. her halde naylon teknolojisi şimdiki kadar gelişmiş değil.

neyse buz gibi kola pusuya yatan çocuk ruhumu harekete geçiriyor. uyuyan çocuk dev yeniden uyanıyor. evde çeşitli atraksiyonlar, baba ile güreş, çorapla röveşata denemeleri, bilimum atlayıp, zıplama gerektiren çocuk oyunundan sonra babam üzerine düşeni yapıp "oğlum yeter artık gece altına yaparsın." diyor.

kendimden eminim asla işemem bu yaştan sonra. olsun gene de tedbirimi almam lazım. yatmadan önce dişlerimi fırçalayıp tuvalete gitmeliyim.

tanyeri ağarmaya başlamış, vakitlerden bir sabah namazı, uyanmışım. apış aramda anlam veremediğim bir sıcaklık hissi. yorganı hafifçe kldırmamla dışarı difüze olan ağır sidik kokusu. oysa ne kadar emindim kendimden.

olan olmuş artık önüme bakmam lazım. bu yaşta çocuk gibi işemişim. 6 yaşında olacak iş mi? bu utançla yaşayamam. bunu kimsenin bilmemesi lazım. yoksa dünyanın sonu.

derken ev ahalisi uyanır. kahvaltı hazır. ancak benim kalkmaya, itibarımı iki paralık etmeye hiç mi hiç niyetim yok. anneme karşı şanlı bir direniş göstermeme rağmen kaçınılmaz son. annem yorganı kaldırıyor ve hazin tablo ile karşı karşıya şimdi. babamda olay mahaline intikal etti ağlama sesimden sonra babamdan şöyle bir soru yöneldi: "zeytin dalı ne oldu?" ben vakur bir ses tonu ile: "çişimi kaçırmışım." diyebildim dudaklarımın ucu ile. babamdan inanılmaz bir kahkaha patladı annem; "ne kaçırması oğlum halıya geçmiş soma sığırı gibi işemişsin işte!" hep beraber gülüşme ve final.

sonuç gereksiz bir savunma hali. işediysen çık adam gibi haykır.



top teknigi yüksek defans oyuncusu

zeytin dali
sürekli bir yokluktur ülkem defans hatları için.

en teknik savunma oyuncusu türkiyedeki(yaşayan) kim ne derse desin servet çetin. evet benim gibi bir insan da bunu itiraf edebiliyormuş demek ki. çıkıp ben yardımcı olayım milli takıma diyorum ama gece hayatım var malum. yinede kralını oynayacağım için oynanamam yönünde bir takım duayen isimlerden teklifler gelmiyor değil. ben defansı sevmiyorum. forvet oynamakta bir yerden sonra tat vermiyor. düşünsenize her sene gol kralının daha lig başlamadan belli olduğu bir lig. sadece kendim için değil futbol monoton bir hale gelmesin içindir bu .

top tekniği yüksek ve defans oyuncusu kelimelerinin yanyana gelmesi bile ortalama bir türk gencinin gülerken donuna sarı sarı osurması için yeter şart. bir de gerçekleştiğini düşünün bunun.(gerçekleşmek derken benim astronomik rakamlarla defansın göbeğinde futbola adım atmamdan bahsediliyor) daha çok çok erken bunun için. 2 bilemedin 3 milenyum geçmesi gerekiyor canlar.

bu düşüncelerim yüzünden mükemmel futbol zekamdan siz değerli(bu söylediğimi inanmadan söyledim) futbolseverli hayalkırıklığına uprattığımın farkındayım fakat beni parayla kandıramazsınız, hele hatunla falan hiç kandıramazsınız. ne yapalım kısmet değilmiş.

saçları geriye doğru yatırmanin getirdigi megolama

zeytin dali
evet vardır bu. bende de var. ne kadar überseksüel, olgun, karizmatik bir sun of beach olduğumu hatırlatıyor bana.

tabi geriye yatıran başka arkadaşlarınız varsa tatlı -ne tatlısı lan tatsız- bir rekabet oluyor aranızda. neyse ki bugüne kadar öyle siklemez davrandım ki bu arkadaşlarıma karşı hiç biri benimle aşik atamadı.

bu saç stilinin avantajlarını çok gördüm. özellikle hatun kaldırma seansları sırasında. hatun takımına ne kadar "sen ne kadar da beş para etmez bir sürtükmüşsün be böyle" şeklinde davranırsanız o kadar yavşar insana. iyi dinle genç birşeyler kaparsın belki.

ne dedik en başta saç stili insanı ukala yapıyor, (ben ukala değilim tabiki) egosantrizme tavan yaptırıyor dedik. haaaah işte! tam da bu yönü hatun kaldırmam için müthiş avantajlar sağlıyor bana. hoş geriye yatırmasam da değişen bir şey olacağını sanmıyorum. dedim ya bu benim varoluşumla ilgili. (dememişim lan)

muhafazakarlık ve sol

zeytin dali
bana trabzonlu bir arkadaşımın söylediği bir söz beni çok güldürdü. anlam veremedim. düşündükçe sinirlendim. söz şu; ’’doğu karadeniz halkı muhafazakardır sol partilere oy vermez.’’

kafama takıldı. ne demek şimdi bu? muhafazakarlık nedir? neyi muhafaza ediyor bu insanlar? bunlara cevap bulmaya çalışıyorum, tıkanıyorum. çünkü çelişkiler var. sovyetler dağıldıktan sonra bu bölgede bir yara gözlerimizin önünde kanamaya başladı. nataşalar. evet bu tanımla yüzleştik. ülkelerinden kandırılarak, kaçırılarak 17-18 yaşında kızlar fuhuşa zorlandı rusyadaki mafyatik oluşumlar tarafından. trabzon’da, doğu karadeniz’de toplumun yapıtaşı olan aile kurumu kökünden sarsıldı. her türlü ahlaksızlık aldı başını yürüdü. erkekler karılarını terk etttiler. bu boyalı, beyaz tenli kadınlar için. fuhuş galebe çaldı. ve bu insanlar muhafazakar... nasıl olunuyor muhafazakar, 17 yaşındaki sahipsiz kızları düzerek mi? bilseydik biz de muhafazakar olurduk. neden daha önce söylemediniz? şimdi de gözlemin içine bakarak arkadaşım bana diyor ki doğu karadeniz halkı muhafazakar, solculara oy vermez? insanları aptal mı sanıyorsunuz? bu kızları solcular mı s.kti?

beni yanlış anlamayın, doğu karadeniz halkı, trabzon halkı 50 yıl daha sol partilere oy vermesin, 30 seçim daha vermesin. ben herhangi bir sol partinin çığırtkanı değilim. ama ahlak bu değil. muhafazakarlık bu değil. burada muhafaza edilen tek şey ahlaksızlık. işte muhafazarlık varsa buradan ileri geliyor. ahlaksızlığın muhafazası...

yerli malı haftası

zeytin dali
boku çıkan hafta. yerli malı haftasında coco kola içen çocuğu eleştirenleri eleştirmek istiyorum. evet saçma bir hafta doğru ama eleştiriler en az bu hafta kadar yaratıcılıktan uzak. ne yapsın bebeler bir boktan haberleri mi var? al ha vur ha yensin içilsine gelmişler, senenin bir günü de olsa okula severek gitmişler, bırakin da yesinler, içsinler. şabalağa bak malta eriği yiyo yerli malı haftasında demek kadar sığ bir eleştiri anlayışı olamaz ne kadar yalap şalap, çalakalem yazılar yazılıyor. pes! el kadar çocuklarin yerli mali haftasi çorum leblesi, yiyip kristal cola içmesiyle mi düzlüğe çıkacak bu memleket. yerli malı haftası ziyafettir be bir sürü velet dayanışmayı öğrenir hayatında tadına bakamadığı püsürleri tatma şansı bulur. velhasılkealam son kaledir, vermeyiz.

bir bilgiçin blogculara olan dizginlenemez hinci

zeytin dali
"yağmur yağıyor yine. damlalar buğulu cama değil, usulu usul, ılgıt ılgıt atan kalbime çarpıyor sanki. çünkü sen yine yoksun yanımda. aynaya baktığımda gözbebeklerimi, gözbebeklerimin içine baktığımda silüetini görüyorum ve hıçkırıklarımı tutuyorum umarsızca. derken kapı çalıyor, bu hüzün buhranını yırtmak istercesine zoraki, kikirdek bir surat ifadesi takınıyorum. heyecanla koşup kapıyı açıyorum. ne yazık ki sadece murtaza efendi gelen. "servise çıktımdı da bir isteğiniz neyin var mı diye soruvurayım dedimdi" diyor yüreğimde kopan fırtınalardan habersiz. hiç vazgeçmeyeceğim yine de. hiç olmadığını bile bile seni sevip, bir ömür bekleyeceğim, yağmurlu bir gecede, kapımı apansız çalarsın belki diye..."

bu ne abi ya? diyebilirsiniz. hemen açıklayayım. bu yukarıda gördüğünüz yapmacık, suni bir blog yazarlığı örneğidir. biraz kasarak kapıcı murtaza efendi bile bu tarz yazılar yazabilir rahatça. ama ne olur, doğallıktan uzak, insanları edebiyattan tiksindiren, saçma-sapık birşeyler ortaya çıkar. daşşak malzemesi yapar benim gibiler blog yazarlarını.tabi güçlü kalem blogçular beni kaale almaz, adam yerine koymaz o ayrı. onlar öyle yücedir ki kolları arşa uzanır. moloz süprüntüsü edebiyatçıları diye tabir ediyorum ben bunları.

yukarıdaki ve türevleri gibi, birkaç aşk romanının içine bakıp -okuyup bile değil- çalakalem, yalap şalap bir boklar yazıp, birtakım skindirik blog sitelerine bu "eserleri" konduran, "ben yazar oldum, amma usta edebiyatçıyım haa" egosantrizmiyle kendi reklamını yapan zavallılar var maalesef. maalesef diyorum çünkü insanlar edebiyat diye bu suni, kasıntı püsürlerin yazdıklarını baştacı ediyorlar.

bir hiçsiniz. hem de koca bir hiç!! ortaokul çocuklarının günlüklerine yazdığı şiirlerle, aşk gibi insanların en tabii duygularının bokunun çıkararak yazılmış yazılarla ancak liseli, bunalım takılan çoluk çocuğu kandırabilirsiniz. sizlere tavsiyem ivedilikle bu yaptığınız saçmalığa bir son verin. herkes başımıza emile zola, kafka, jack london, amin malouf kseildi üç günde. bugün size değer veren küçük güruh yarın ben bu malları mı takip ediyormuşum zamanında deyip suratınıza tükürmek isteyecek. gelin vazgeçin bu sevdadan. hem size yazık, hem de bize.

peşin peşin edit: gerçekten deli-manyak yazarlara da rastladım. ama tahmin edersiniz ki çok az sayıdaydı bunlar. onları ayrı bir yere koyuyorum.

sigarayla mücadele seminerleri

zeytin dali
ulan bu sigarayla mücadele eden dernekler lise yıllarında okullarda seminerler düzenlerlerdi. seminerlerde dikkatimi çeken şey sigara içmeyenlerin de semineri izlediği hiç düşünülmüyor. sadece açılış konuşmasında en iyisi hiç başlalamaktır denilip geçiliyor.

sonra sılaytlardan sigara içen insanların akciğerleri falan gösteriliyor. sağlıklı ciğerle karşılaştırılıyor, zincirilyon tane zehir var, o var, bu var sıçtığımız bok var, anlatılıyor da anlatılıyor. en son bölümde ise ki benim ifrit olduğum kısmıdır, efendim bıraktıktan bir yıl sonra kalp krizi riskiniz %90 azalıyor, akciğer, gırtlak, yutak,dalak,böbrek,daşşak kanserine yakalanma riskiniz şu kadar azalıyor. hasktir be tühh! adam on yıl boyunca aralıksız sigara içiyor içinde milyar tane zehir var ama bıraktıktan bir yıl sonra hiç sigara içmeyen benden daha sağlıklı puşt. on yıl boyunca içtiği tavşan kanı çaylara yaren ettiği marlborosundan aldığı keyif kar kalıyor yanına. ben ne anladım bu sigara içmemekten. üstelik pasif içicilerin daha büyük risk altında olduğu söylenmiyor mu küfretme hormonu salgılıyorum resmen. ulan puşt seninle meyve yemek için dal kırıyorum meyveyi sen yiyiyorsun dal, budak benim g.tüme giriyor.

bırak allasen yarından itibaren sigaraya başlayıp tam on yıl sonra yarın bırakıcam şu mereti. dünya sigara içenlere güzelmiş meğer boşu boşuna g.tümüzü kasmışız yıllar yılı o seminerlerden çıkardığım en büyük ders budur...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol