confessions

quantitatif

- Yazar -

  1. toplam entry 478
  2. takipçi 1
  3. puan 14915

17 mayıs 2006 danıştay a yapılan saldırı

quantitatif
yapanların,bu olaya ortam hazırlayanların gerçek yüzlerinin çıktığı olaydır.içinde yaşadığmız toplumun ne hale geldiğini,şiddetin nasıl körüklendiğini düşününce çıldırmak elde değil.bu şekilde davanızı anlatamazsınız.herhangi bir canlıya zarar vererek yapılan her eylem lanetlenmelidir.şimdi çıksın davulcular...

pera müzesi

quantitatif
tepebaşı’nda inşa edilen, yakın zamanlara kadar da "bristol oteli" adıyla tanınan tarihi yapı mimar sinan genim tarafından tümüyle elden geçirilerek çağdaş donanımlı bir müzeye dönüştürülmüş.her katında farklı dallarda farklı eserler sunulan müzede özel koleksiyonculara ait eserler de bulunmakta.osmanlı devletine ait potreler,osman hamdi bey’in yapıtları ve ünlü ’kaplumbağa terbiyecesi’ tablosu,anadoluda kullanılan çeşitli etnik eşyalar,oryantalist tablolar ve özel sergi salonları,fuayeler ve konuklam mekanları ile başlı başına bir sanat mabetidir.

fatsa

quantitatif
sahilde ufak salaş bir meyhanesi vardı.yürürken aksayan bir de sahibi.gül ağacı fıçılarında saklanmış biralarını ve tuza batmiş fıstığını yerken hiçbir şeye özlem duymazsınız.bir de bıyıkları içtiği samsun cigarasından sararmış,konuşurken titreyen kasketli amcanın malum günlere değinen sohbeti mezelerin en lezzetlisidir.bilmem hala ordalar mı?sanırım biraz modernleşti oralarda.artık denizle insanlar arasından kalın bir yol geçemekte.ama hala asırlık ağaçları durur, göğüslerini rüzgara gere gere.ve hala eski günlerinin hatıralarını yüzlerindeki çizgilerde saklayan solçular.saklanır gibi dururlar ama sakınırlar.korkularını denizden gelen meltemlere nefes alıp verirler.bulutlar kadar yoğundur yüreklerinde ki duygular.bundandır sık sık yağmur yağması.hatta güneşli bir günün öğlesinde bile gök dayanamaz ağlar da verir sıkıntısını.çakal düğünü diye anılır bu saatler.az sonra nelerin olacağını anlarsınız,zaten her kez uzman gibidir hava durumunda.asıl köylerinden gelir bu özlem.fatsa köylerden gelen ırmakların en verimli ovasında kurulmuştur.ırmaklar mı?aksa yukarı aksa.vermem seni ellere ’ordu’ üstüme aksa.

gidersen yikilir bu kent

quantitatif
gittiğin yerlerden geçip gelmeyi isterdim.yıkılan bu kentin ıslak sokaklarından canlı çıkabilirsem tabii.belki az sonra arkanı dönüp uzun uzun bakışacağız.nefesin dumanlı,nefesim zehir,efkarım zir zop olmuş titrerim.gidersen,gelirsem,durduramazsan...
son bakışlarımız savrulur karanlığa ama senin gözlerinden daha aydınlık gece.adımlarının sesini aklıma kazıdım.duyduğun en yorgun melodi.gitme,gidersen yıkılır bu kent.

hepimiz hayallerimizin kurbaniyiz

quantitatif
gönül yarası adlı filmde geçen bir cümle ama derin,sonu olmayan bir kuyu gibi.ilk izlediğimde bu cümleyi fark etmemiştim ama sonraları fark ettiğimde anlamları büyüdü.düşündüm.hayallerimi,hepimizi-gerçeği sayımız çok da değildi-gözlerimin önünden geçirdim.bir çay bahçesinde,kavak ağaçının altındaki masada,içerken çaylarımızı bahsini yapardık düşlerimizin.tek şekerli koyu demli ve çöplü çaylar ne güzeldi.siz ne güzeldiniz.esen rüzgar,öten kuşlar-yediğmiz simitin susamlarını yemeye gelirlerdi-ramazan abi ne güzeldi.siz ne iyi insanlardınız.bana iyi gelirdiniz.ara sıra uğrarım.şimdiler de değişti daha modern oldu çay bahçesi pardon cafe demeliydim.çayını içemedim.tadının kötülüğünden miydi,yoksa hatıralarımda canlanan günlerin boğazıma durmasından mı?hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.nerdesiniz?nerdesin?nerdeyim?

liberalizm

quantitatif
insanlık dışı bir sistemin nasıl böyle övücü sözler söylerek yanlış şeyler söylenebilir.bunun için ya cehalatin körlüğüne saplanmış olmak ya da liberalizmin marjinal faydasından oldukça fazla faydalanabilmek gerekir.yani görsel-yazınsal medyada bu insanlık dışı sistemin yaygaracılığını yapan kraldan çok kralçı olan elleri değil kalem kılıç tutan,milyonlarca insanların kanının akmasına sebep,ağızlarından çıkanlar ejdarha yangını gibi milyonlarca insanı küle çeviren ya da kral olmak,dünyada ki sayıları %1 geçmeyen ama %99’luk dilimin aç kalmasını sağlayan kişilerden olmak gerekir.bireyci kişiliklerin ardına sığınıp fazlaca tüketime yönelik olan ve birilerinin iş bulabilmesi için birilerinin işsiz kalmasını sağlayan,her gün açlıktan binlerce insanın ölümüne sebep liberalizmin nedendir bu şeker paketi gibi gösterilmesinin sebebi.bilmeyenler yıllarca önce kapitalizmin kuruculuğunu yapan liberal insanların yazdıklarını okusunlar.iş gücünden(çalışanların) nasıl bahsedildiğini bilsinler.öyle araştırmaya da gerek yok zaten iktisat,işletme teknikleri dersinde anlatılır.sağr değilsiniz ki uydurasınız.nedir sizi uyutan şeyler.bazı şeyleri bilmek,görmek için uzaklara bakmaya gerek yok sokağa çıktınızda didaktik bir şekilde öğreneceksiniz.hatta amprik olarakta kıyaslamalar yapabilirsiniz.özgürlükmüş,hoşgörüymüş,eşitlikmiş bırakın bu hırsızlığı,bu söyledikleriniz savunduğnuz şeyin mayasında yok.zannederim sizde bu çarka geçmişsiniz ve giderek yontulmuşsunuz.şairin dediği gibi bir gün hürriyet gibi dolaşacağız...

kalın turk

quantitatif
içinde yaşanılan toplumun,baskılarının nelerden etkilendiğini bilmek gerekir,kalınlaşmak için ve bu bilinen,zihinleri karartan gölgelere savaşarak kazanılmalıdır çevikleşme,kalınlaşma.amma uğruna ölümlere gidip geldiğin zulandaki mahsun resme bakıp bakıp ağlarsan bir şey elde edemezsin.seni sen yapan hala geçmişteki düşüncelerinse,hatta şimdi ki durduğun yerden hala o beslediğin şeylerle dünyaya bakıyorsan kalınlaşamazsın.aksine fil dişi kulenden ahkam kesip bir şeyler yaptığını zannedersin.inandığın bilim dışı şeyler zaten bu dünyaya değil mistiksel yaşama hizmet etmektedir,bunu bile bile nasıl toplumu değiştirmeyi düşlersin.zaten yaşadığın toplumun büyük çoğunluğu seninle aynı safhadadır.ama hala yadirgadığın şeyler varsa önce kendine dönüp bakmalısın.aynada gördüğün şeyler mideni bulandırmazsa.

namus belası

quantitatif
cem karacanın bir demeçinde dinlediğim kadarıyla pek de sevmediği şarkılarından bir tanesidir.hatta o dönemde solcular tarafından da fazlaca benimsenmiş olmasını yadırgar bir şekilde,şarkının feodalite savunucusu at,avrat,silah gibi despotik şeylerden söz ettiğini anlatmıştı.nedense şarkının söyleyeni tarafından bile çok fazla sevilmeyen ama başkaları tarafından çok sevilmesi yaşanılan ülkedeki garipliklerden bir tanesidir.

allah baba

quantitatif
tüm şeylerin yaratıcısı olduğu söylenen(bu söylem bilimsel değildir)ve yüzyıllarca önceden bu söylenenlerin bazı zamanlarda kitaplaştırılıp din haline getirildiği bir kavramın sonuna baba kelimesinin getirilmesinin; kadınların kaybı,erkeklerin kazanımı ya da hristiyan dininde var olan bir şeyin islam dinine de bilinçli olarak sıçraması ya da bu yakıştırmayla dinlerin yozlaştığı,değiştirildiği(ki islam dinin de değiştiği hatta değiştirildiğini belirten ciddi savlı tezler vardır)anlatıla dursun.böyle ilahi ve kutsal bir kavramın baba diye tanımlanması aslında hoş ve kazanılması gereken bir anlayıştır.dinlerin bir baba şefkati ile insanlara hitap etmesi bence varolduğu tartışılan varsa da onunda olmasını istediği bir şeydir.burda anne ya da baba aslında çokta önemli değildir.ama şunu untmayalım ki bu konu ile söylenilen,bilinen her şey çok çok önceleri başka başka insanların söyledikleri ve bildikleridir.eğer ki bir yaratıcıya ve onun emirlerine inanmak sizin için önemliyse adını da siz koyun.çünkü bu özeldir ve sizindir.

monica bellucci

quantitatif
beni ne kadar çok seviyorsun?bu soru sorulur mu?çok seviyorum.maalesef sadece ben değil sanırım tüm erkekler(tabikii bilmeyenler hariç) seviyordur,daha doğrusu hayrandır ona.son filmine bir kaç bekar arkadaşla gittik ve sahnede onu görünce neden bekar kaldığımızı anladık.zannederim ömrümüz sonuna kadar da bekar kalırız.bellucci gibi olmazsa olmasın be.zaten filmi büyük bir erkek kitlesi ile seyreledik.gelen kadınlar köhnemişliklerine kızıp kıskançlıklarından çıkmış olmaları gerekirdi ama utançlarından yapamazlardı.çünkü onlarda bir fahişede bile olabilecek yüreklilik yoktu.ahh,bellucci italyan aksanıyla konuşan fransızım.yönetmenin de söylediği gibi;onun sadece gelip bir sigara yakıp öylece oturuması ve çıkması yeterlidir.filmdeki bir sahne şöyledir;yatağın üstünde çıplak yatan bir kadın,önünden yansıyan ışık,vücudunu dağların arkasından göğe yükselen güneşin rengi ve göz alıcılığı gibi kamaştırıcıdır.göğüslerine vurupta kaçan ışığın sızlanmalarını duyarsanız,aslında bunlar sizin yürek gıcırdamalarınızdır.filmin sonunda gerçek aşkı,mutluluğu bulur,küçük masada çirkin bir adamın ellerini tutar.sıkar.ve o ellerin sizin ellerinizin olmaması ne kötü şey.endamından hiç bir şey eksilmemiş,hani yıllanmış şarap tadında,hani eskilerin dediği gibi kitap gibi kadın.

tekin79

quantitatif
kadınlara hayranlığı bilinen tek erkek değildir ama diğer erkeklerden çok farkı vardır.farkındalığı kalabalık yığınlar arasından pek farkedilemez ama bendeniz yani dostu onun hayatında yer aldığım için sonuna kadar teneffüs edebiliyorum.aslında pek çok siyasi,dinsel,sosyal ve daha bir çok şeyde farklı düşünsekte toplumsal sorunlardaki keyifsizliğimiz aynıdır.mesela kadınların ezilmişliğini ezilenlerin bile farkına varamayacağı şeyler üzerinden bahsini yapar dururuz.ahh,dostum yaparsın da nedense senin farkına varamazlar.semtin çay behçesinde oturup saatlere varan konuşmalarımız bazı akşamlar evde;sıkıntıdan ya da off,be bunlar olsun muydu,düşünceleri ile evde votkalar içmemize sebep olurdu?en büyük hayalin benim de hayalimdir,ta ki yapana kadar.seninle tekrar kadeh kaldırıyorum tüm bu sıkışmişliğa ve sıkılmışlığa.kanını kustuğmuz tüm toplumsal ön yargıların,içtiğmiz sigaralar gibi bir gün sönmesi dileği ile hoşgeldin.orman değiliz artık milli parkız.

namus bacak arasında değildir

quantitatif
insanların yaşadıkları toplumun en kaba şekilde isimlendirdiği kelimelerden birisidir namus.nedense namus hep kadınlarla beraber anılır.özellikle bizim gibi az gelişmiş,dinin,örfün,gelenekçiliğin hakim olduğu ülkelerde böyledir.bacakların arasında olan sadece bir cinsel organdır.erkeklerin bunu defalarca kullanıp,kadınların sadece bir kez kullanması namusluluk mu olur?bir aile kızı-oğlu olarak yetişipte fahişe olan ya da bir fahişe olupta hanımefendi-beyfendi olan insanlar çok fazladır.namus diye bir kavram doğa yoktur.bu kavram toplumların dayatmasıdır.özellikle despotik yönetim şekillerine sahip ve dinin pek çok şeyde etkili olduğu doğu toplumlarında etkili bir kavramdır.gericiliğe bu kavramın anlamsızlığını anlatmak zordur.namus hiç bir yerde değildir.ne bacaklar,beyinler arasında ya da başka bir yerde değildir.

uyuyan sevgilinin nefesini dinlemek

quantitatif
yatağın kenarına ilişip evden çıkmadan önce sevgilini öpmek için eğildiğinde derin bir uykuda olduğunu görüp kıyamazsın.durgun bir suyun üzerine düşen gülün hafif hafif esen rüzgarın dalgalandırmasıyla suyu,gülün hareketi gibi nefes alıp verir.derin derin solur.nefesi sıcacıktır.ömrüne ömür katar böylesi anlar,son beş dakikanı da geçirir aldığın bu nefesle evden çıkar işene gidersin.

sarı laleler

quantitatif
mazhar alanson ve eşinin gittiği bir tatil de(sanırım öyleydi)yaşadıkları anlaşmazlık üzerine ertesi sabah erken kalkıp karşıdaki çiçek pazarından sarı laleler alıp kaldıkları odayı donatması sonrası eşinin gönlünü almayı bilmiştir.hatta eşi(biricik suden)sabah kaltığımda odanın her yerinde sarı laleler vardı ve çok şaşırdım.aslında mazhar’ın erken kalkması bile benim için yeterliydi demişti.(çünkü çok geç kalkarmış sabahları)şimdilerde en sevdiği çiçek olmuş sarı laleler.şarkının mayası bu olaydan oluşmuş.sonraları mazhar bu şarkıyı levent yüksel’e hatta sezen aksu’ya vermek istemiş ama beğenmemişler.mazhar’ın yandım şarkısından sonra böyle bir balat yaptığına sevinmiş olmalı.

emel tascioğlu

quantitatif
çok küçük yaşlarda müzikle ilgilenmeye başlar. tabii ki bunda müzisyen bir babasının olması etkili olur.5-6’lı yaşlarda babasının çalıştığı yerde şarkılar söylemeye başlar.düğünlerde,matinelerde,hatta sünnet düğünlerinde şarkılar söyler.(kendisinin ağzında dinlediğim kadarıyla o dönemde çoçuklar,o gelip şarkı söylemeden sünnet olmazlarmış.)o dönemin türkiye’sinde en ünlü çoçuk şarkıcı ünvanını kazanmıştır.pek çokta 45’lik çıkarmıştır.ama bu maraton yormuş ve sadece icrasını yapıp maaşını alıp sonra evine gidip dinleneceği bir yerde çalışmak istemiş.(memur zihniyeti ile)ve trt’nin açtığı sınavlara girer kazanır.ve trt hayatı başlar tam da düşlediği gibidir.sanırım geçen yıl milli olimpiyat birliği tarafından toplumsal alanda verilen ödüle layık görülmüş ve hayatında hiç sarı kart görmemiş kişilik olarak ödül almış.(tabii ki türk halk müziği icracısı olarak ve bu ödüller her dalda verilmiş.)
emel taşcıoğlu’nu bir televizyon programında dinlemek hazzına ulaştım.sesinin buğulu ve hanımefendiliği beni kendisine hayran bıraktı.böyle kayalıkların arasında kalmış çok kişiler var bilinmeyen ama oldukça derinlerde olduklarındandır zannederim.bunca yıldır halk müziği ile ilginmesine rağmen hiç albümü yok.sanırım çalışmaları yapılıyor,yakınlarda dinleyebileceğiz.

erdal erzincan

quantitatif
dağlardan süzerekte verir havayı.yağmur yağdırır,güneşi doğdurur.rüzgarın solumasıdır memleketinin türküleri.öyle salına salına yürürsün dağların eteklerinde,susarsın,derede soluklanırsın,sasızının teline dokunamasın,sesidir titreyen.
-dedim yare gidem,nasip olmadı...
diyendir,erdal erzincan.

son aşkım

quantitatif
gözlerimi kapatırım;aklımın ilk çarpanıdır.hiç bilmediğim yerlerde yaşayan insanların aşkıdır son aşkım.içindeki maddelerin doğaya karışması,küllerinin savrulmasıyla rüzgara,son bulandır ta ki;aldığı nefesle bir parçasını içine alıp hücrelerine işleyip yeniden doğurana kadar geçen zamandır,son aşk.askım sondur,bu son askımdır,kabaran içimdekiler ve söylemek isteyipte söylemediklerimdir.
10 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol