confessions

quantitatif

- Yazar -

  1. toplam entry 478
  2. takipçi 1
  3. puan 14756

komünizm

quantitatif
komunizm oncelikle cokmus bir sistem degildir.cunku tarihte pratik olarak uygulanmamistir.komunizme cokmus bir sistem diyebilmek cehalettin en buyugudur.zaten turk milletinin komunizmle ilgili bir sey bilmesi de bir hayaldir.cunku koklu bir devletcilik anlayisina sahip bir yasam tarzi suren ve duyduklarini dogru oldugunu sanip her yerde bunun cigirtkanligini yapmak bizim insanimizin mizaclarindandir ve boyle hassas bir konuda da yanlis seyler soylenmesi dogaldir.uretim araclarinin toplumun mulkiyetinde oldugu, siniflarin ve devletin tumuyle ortadan kalktigi bir toplum anlayisi eski zamanlardan beri varolmaktir.ama esas itibari ile sistematik bir ideoloji anlayisina k.marks ve f.engels’in birlikte yazdiklari komunist manifesto ile anlam kazanir.komunizmin temelini diyalektik ve tarihsel maddecilik anlayisi olusturur. diyalektik maddecilige gore evrenin ozunu madde olusturur. evren oncesiz ve sonrasizdir. maddi dunyamiz disinda baska bir dunya yoktur, olmasi da mumkun degildir. evren disinda bir yaratici guc yoktur. diyalektik metaryalist anlayisa gore insanlar yasamak icin once yiyecek,giyecek,konut vb olan temel ihtiyaclarini uretmek ve cogaltmak gerekmektedir.bu sistem belirli uretim araclari,dogal kaynaklar ve teknikleri ile gerceklesir.bunlar da toplumun emrindeki uretici gucleri olusturur.uretim etkinligi toplumsal bir surectir ve belirli uretim iliskileri icinde gerceklestirilir. uretici guclerle uretim iliskileri toplumun ekonomik temelini olusturur. bu ekonomik temel de siyasal, hukuksal ve ideolojik ustyapilar dizisini belirler.insanlik tarihinin belli basli donemleri uretici guclerin belli bir esigine bagli olarak ortaya cikan uretim tarzlarinin ortaya cikardigi ustyapilara gore adlandirilir. buna gore insanlik tarihi bes temel asamadan olusmaktadir. bunlar ilkel komunizm, koleci toplum, feodalizm, kapitalizm ve komunizm asamalaridir. ne var ki kapitalizmin ortadan kalkmasindan hemen sonra komunizm gerceklesemez. bu nedenle bir gecis donemi gereklidir. bu gecis donemi sosyalizm donemidir. sosyalizm donemi kapitalist somurucu sinifin ortadan kaldirilmasiyla baslar ve komunist toplumun uzerinde yukselecegi temeller atilir.simdi tarihte daha dogrusu sovyet rusyasinda sosyalizm sistemi pratikte uygulanmaya calisilmistir.bu sistem de lenin sonrasinda stalin’in siddete dayali merkezi yapi olusturma sureciyle sorunlarin olusmasina sebep olur.kruscev’in destalinizasyon sureci sonrasinda 1985’te gorbacov ile yeni bir doneme girdi.daha sonrasini yakin tarihe hepimiz taniklik ettik.komunizm tarhte hic uygulanamadi hatta sosyalizmde marks,engels,lenin’in isci diktatorlugunun onderliginde teorik olarak uygulanabilir bir zamani cok kisa tarihlerde oldu.komunizme utopya,cokmus sistem gibi zirvalarla anlatmak insanlirin bilgisizligini gosterir.okuyunuz paris komununu(1848).1917 bolsevik ihtilalini ve lenin donemini okuyun.simdiler de amerikaya ragmen ayakya kalan kuba’ya bakin sonra gorus bildirin.

eski sevgiliyi özlemek

quantitatif
eskiye dair her şeyi özlerim.öyle arkada bırakıp gidemem.geçmişte yaşadığım her şey hücrelerimin en karanlık yerlerine yerleşse de hatırlanır.bazıları da en berrak yerlerindedir.okşandıkça haz verir.kimilerin dediği gibi eski sevgili hatırlanmaz,dost olunmaz.bıraksınlar.aşkı silemezsiniz eski de olsa özlersin,hatırlarsın.paylaşılanlar unutulmaz.her sevgili de bir parçam kalmıştır.onlarda bırakmışlardır;bazıları kırıntıda olsa ama özlerim.özlediğim bir bakıma kendimdir.çünkü bıraktımlarımı geri alamam-veremem de.eski sevgiliyi özlerim çünkü eski olan her şey güzeldi.

hani kurşun siksan geçmez geceden

quantitatif
sis çökmüş,öte dağların ardı karanlık sen de öte dağlardan bakıldığında karanlıksın.demlenmiş bir gecede çıt yok.derin derin solumaların gelir sadece kulağına.ve iç çekişmelerinin gıcırtısı rahatsız eder beynini.bir sen bakar da durur sanki yalnızlığa.başına çöken ağırlık sızlatır yüreğini inceden.bir rüzgar eser dallardaki yapraklar savrulur bir akis peydahlanır birden bire gecede.öyle yoğun bir balçık gibi saplanıp kalmışsın,hareket etsen de dahada batarsın. ahmet arif dizeleri geçer aklından,yürek azdıran;hırsla çakarsın kibriti,bir duman alırsın öldüresiye ve hani kurşun sıksan geçmez geçeden.

türkiye komünist partisi

quantitatif
sosyalist isci partisiyken sempatizani oldugum turkiye komunist partisi bana cok seyler katan; gercegin,paylasmanin,yoldasligin,benimsenmenin,ne oldugunu gosteren,ogreten yerdir.hayata bakisim ve durusum bu partide olgunlasti.simdi de aldigim her nefeste hatirlarim katildigim 1 mayislari,panelleri,gosterileri,heyecani ve ordaki arkadaslarimi.sip’in genel sekreteri(muhtemelen tkp’nin de) kemal okuyan adindaki sahsiyetin sol dergisinde yazdiklarini unutmam kolay degil.istiklal’e her ciktigimda o eski binanin uzerinde duran tkp tabelasini ve dergi satan tkp’li arkadaslari gordugumde icime umut dolar.kos yeni yollara yeni yillara.hasretle andigim zamanlarima borclu oldugum kurumdur tkp.

proletarya nasıl dogdu

quantitatif
proletarya, gecen yuzyilin ikinci yarisinda ingiltere’de ortaya cikan ve o zamandan bu yana dunyanin butun uygar ulkelerinde kendini yinelemis olan sanayi devriminin bir sonucu olarak dogdu. bu sanayi devrimine, buhar makinesinin, cesitli dokuma makinelelerinin, buharli tezgahin ve daha bircok baska mekanik aygitlarin icadi neden oldu. cok pahali olan ve, bunun sonucu, ancak buyuk kapitalistler tarafindan satin alinabilen bu makineler, o gune dek varolan tum uretim bicimini degistirdi ve makineler iscilerin derme catma cikriklariyla ve el tezgahlariyla urettiklerinden daha ucuz ve daha iyi metalar urettigi icin, eski iscileri safdisi birakti. boylece bu makineler, sanayii tumuyle buyuk kapitalistlere teslim etti ve iscilerin sayica pek az olan mulklerini (aletler, el tezgahlari, vb.) degersizlestirdi, oyle ki, kapitalistler cok gecmeden her seye el attilar ve iscilere hicbir sey kalmadi. fabrika sistemi, bu yolla, giyim esyalari imalatina girmis oldu. —makine ve fabrika sisteminin harekete gecmesinin ardindan, fabrika sistemi cok gecmeden oteki sanayi dallarinda da, ozellikle pamuklu dokuma ve matbaa islerinde, canak-comlek ve madeni esya sanayiinde kullanilmaya baslandi. tek tek isciler arasinda giderek daha cok isbolumu oldu, oyle ki, daha once tum bir nesneyi yapan isci, artik onun yalnizca bir kismini uretiyordu. bu isbolumu urunlerin daha hizli ve dolayisiyla daha ucuza ikmal edilmelerini olanakli kildi. bu, her iscinin eylemini, bir makinenin yalnizca ayni yetkinlikte degil, hatta bundan cok daha iyi bir bicimde yapabildigi cok basit, surekli yinelenen mekanik bir isleme indirgedi. bu yolla, sanayiin butun bu dallari, tipki iplikcilik ve dokumacilik gibi, birbiri ardindan buhar gucunun, makinenin ve fabrika sisteminin egemenligi altina girdiler. ama boylece, bunlar, ayni zamanda, tamamiyla buyuk kapitalistlerin ellerine gectiler ve buralarda da isciler bagimsizligin son kirintilarini yitirdiler. yavas yavas, gercek manufakturlere ek olarak zanaatlar da, ayni sekilde, giderek daha cok fabrika sisteminin egemenligi altina girdiler, cunku burada da, maliyetlerden bircok tasarruflarin yapilabildigi ve cok yuksek bir isbolumunun olabildigi buyuk atelyelerin kurulmasiyla, buyuk kapitalistler, kucuk zanaatcinin yerini giderek daha cok aldi. boylece simdi, uygar ulkelerde hemen butun calisma dallarinin fabrika sistemi altinda yurutuldugu, ve hemen butun dallarda zanaatin ve manufakturun buyuk sanayi tarafindan safdisi edildigi noktaya ulasmis bulunuyoruz.— bunun sonucu olarak, eski orta siniflar, ozellikle kucuk zanaat ustalari, giderek daha cok yikildilar, iscilerin eski konumlari tamamiyla degisti, ve butun oteki siniflari yavas yavas yutan iki yeni sinif cikti ortaya:1-butun uygar ulkelerde butun gecim araclarina ve bu gecim araclarinin uretimi icin gerekli hammaddelere ve aletlere (makineler, fabrikalar, vb.) daha simdiden hemen tamamiyla sahip buyuk kapitalistler sinifi. bu sinif, burjuvalar sinifi, ya da burjuvazidir.2-tamamiyla mulksuz olan ve bu yuzden, emeklerini, karsiliginda zorunlu gecim araclari edinmek icin burjuvalara satmak zorunda kalanlar sinifi. bu sinifa proleterler sinifi, ya da proletarya denir.

büyük ortadoğu projesi

quantitatif
usa’nin dunya hakimayetine ulasmasi icin guney amerikadan sonra sectigi orta dogu icin planladigi proje.dunyaya barisi ve ozgurlugu getirecegini soylerek her ulkeye parmagini sokan amerikanin ekonomisini canlandirmak icin savaslar cikardigi orta dogunun kefeninin kesildigi projeler.amerikanin emperyalist cok uluslu sirketlerinin savas sanayisine dayanan asiri karlarini destekleyen ve petrol rezevlerinde tek soz sahibi olmak icin olusturduklari ve turkiye emekcilerinin de gelecegini olumsuz etkileyecek proje denen sey.

recep tayyip erdoğan

quantitatif
bir zamanlar erbakanin yamakligini yapan bagli oldugu gorusu sonralari yumusatarak,tabii bunu iktidar ve para hirsi icin ve amerikan destegini de alip amacina ulasmak icin yapti,turkiye devletinin basbakani oldu.basbakan olduktan sonra devletin tum kuruluslarinda kadrolasan, avrupa birligi zirvalariyla milleti uyutan,imf politakalariyla devletin malini sermayeye satan halen gerici ve bagnaz kimliginden bir sey kaybetmeyen,kimilerine gore gulluk gulustanlik kisi.partisinin tabaninda yaptigi soylemler halen eskisi gibidir.dini kullanarak,tabanina sermaye dagitarak insanlari kandiran parti baskani.turkiye devletinin gelecegini daha da karartan devlet baskani.

evrim teorisi

quantitatif
hala insanlarin anlayamadigi ve bir de sacmalidigi teoridir.bir kere darwin teorisinde insanlarin maynundan geldigini soylemez.insanlarin ve maynumlarin tarihte ayni vucut sekillerine sahip oldugunu soyler kabaca.darwin yasadigi donem itibariyle oldukca ilerici bir teori ileri surmustur.bazi insanlar baska sebeblerden dolayi teoriyi sacmalik olarak nitelerler.belki darwin biraz daha yasasaydi kendisi antitezini olusturabilirdi.

antiglobalizm

quantitatif
anti-kuresellesme de denilen emperyalizmin yeni adi.kimi sol cevrelerce kapitalizmin oyununa gelerek sosyalist sozlugun benimsedigi ve nice zorluklarla dunyaya benimsettigi kelimelerin yerine baska,boyle ici bos,anlamsiz sol tarihi yansitmayan kelimeler soylenmesine ornek olusturacak kelimelerden biri.kuresellesmeye karsi kuresel direnis diyen halka zaten medyada da kendini otarite zanneden parali kose yazarlari,kimi aydin kisilerin diliyle konusmak, asil seyin anlatilmasinda gereken dilin kullanilmamasi gibi kapitalizmin saptirici ve delici oklarina hedef olmakla hicbir sey anlatamamaya ornek olusturan ve laf mi,bu dedirtecek kelime.

aşklar mi

quantitatif
aşklar mı,yaşarsın.yaşadığın kirlenmiş dünyanın asklaridır.senin hiç duymadığın sözlerde,yaşamadığın anlarda ve kurmadığın düşlerdedir aşklar.karşında oturan kadının kollarında olmak ne güzel şeydir.parmak uçlarına dokunup aşkı hissetmek.çorabının kaçtığı yerde teniyle buluşup nefes almakta zorlandığın anlarda gizli.şimdilerin zamanında öyle cep telefonunda mesajlaşmalarla,elektronik posta göndermelerle yaşanmayandır aşklar.hiç görmediğin halde bilgi-sayan makinanın önünde sevişmelerle olmaz.aşklar mı,kayıp gidene bakmak.yıldızların altında anımsamak hissettiğin anı.aşklar mı,bazı şarkılar sensiz söylenmiyor...kalplerimize dokunup geçtik...çok yakınında bir gül var çok küçük,çok kırmızı,alev gibi.bazen yağmurlar duyar gül kokusu,konuşur.aşklar mı,yaşanan kirlettiğmiz dünyaya yakışan.gözümüz aydın olsun aşklar satılık.biz aşkı öldürdük ve reklam yaptık.

metnin bazı bölümleri ezginin günlüğü şarkısından alınmıştır.

televizyon makinası

quantitatif
okan bayülgenin büyük bir başarıymış gibi bahsettiği ve bizim yine sanki bir yenilik ve ilk kezmiş gibi izlediğmiz okan’nın bay cool olmak için büyük çaba sarfettiği taklid olan programdır.biraz araştıranlar programın çok daha evvelden fransız televizyonlarında gösterildiğini görür.(aslında muhtemel bir çalıntı olamsında ki sebep okan’nın fransa kültürüne olan hayranlığından kaynaklanabilir.)hatta fransa da gösterilen kanalın,ismini hatırımda değil,sanırım ’tout le monde en parle (may 2003)olabilir.velhasıl televizyon makinası denilen program bize lanse edildiği gibi değildir,taklittir.
zaten programa katılan konukların basitliği ve okan’ın kendisini yüceltebileceği türden olup aslına bakıldığında popüler kültürün pekte dışında olamayan türden bir programdır.

kapitalist devlet

quantitatif
kapitalizmin bir coğrafyada(sınırları belirlenmiş toprak parçası anlamında)uygulanabilecek en gelişmiş ve büyük şirkettidir,kapitalist devlet.bu tanımlamaya uyan en büyük kapitalist devlet bilindiği üzere amerika’dir.bizim ülkemizde yakın tarihimizde(tarihi tam olarak belirtmeyişim özellikledir.çünkü kimine göre 40’lı yıllar kimine göre t.c’nin ilk yıllarından itibaren,kimine göre osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan batılılaşma ile birlikte ya da başka başka tarihler ve olaylar alındığı içindir)başlayan ve son dönemlerde gözümüzün yaşına bile bakılmadan uygulanan her türlü ekomik,siyasi,kültürel,sosyal ve daha pek çok alanı sayabileceğimiz şeylerin uygulayacısıdır,kapitalist devlet.bilindiği gibi devlet,kurduğu kurumlar için kar amacı güdmez.çünkü kapitalistsel bir amac için değil halkına hizmet etmek için kurulur bu kurumlar.ama yollar(ulaşım hizmeti),barajlar,hastahaneler,kit’ler,haberleşme ve daha aklıma gelmeyen en temel hizmet kurumları artık ya özelleştiriliyor ya içi boşaltılıp-verimsizleştirilip politika haline getirip satılıyor ya özerkleştiriliyor.ya da kimilerine miras bırakılıyor.son dönemde sağlık sektöründe iktidarın iyileştirme politikaları dediği ama bize göre sağlığı baltalamak ve ’herkeze parası kadar sağlık hizmeti vermek’ anlamına gelen uygulamaları kapitalist devlet anlayışının en güzel ve en yakın örneğidir.(devletin sağlık harcamaları skandalları ile meşhur maliye bakanı’nın eline bırakıldı).ulaşım nedense araba alımını yükseltmek adına yapılacak iyileştirmelere bulandı.kit’ler yabancı-yerli kaynaklı kapitalistlere tek tek satıldı ve özelleştirildi.emperyalizmin uygulamalarına göz yumularak kapitalist alçaklılığına kapılar sonuna kadar açıldı.avrupa birliği diye diye tüm kaynaklarımız elden çıkartıldı.maden kaynaklarımız kimlere hizmet etmekte bilinmez.kimlerin cepleri dolmakta.siyasilerin durumları ortada.daha dün neydiler,şimdi mal varlıklarının haddi hesabı yok.globalleşme adına avrupa birliği yaygarılığı yaparak yok orda şöyle yapılıyor bu işler diyerek halkı kandırarak yeni umutlar müjdeleyerek kanımıza girdiler ve şimdilerde doğacak çocuklarımızı kendilerine borçlu kıldılar.
kapitalizmin en acımasızca uygulanmasına da yol açan kapitalist devlet anlayışı ezilenlerin sırtlarına binerek kendilerini yüceltmeye devam edecektir ta ki,bilimsel olarak miladını tamamladığında.(en kötü ihtimalle)

takva

quantitatif
kendi halinde yaşayan babadan kalma evinde oturan muharrem(erkan can),çok küçük yaşlarda babasını yerleştirdiği toptan çuval satan bir depoda çalışmaktadır.inandığı dinin niteliklerini tamamıyla yerine getiren muharrem zaman zaman gittiği takvada zikir faaliyetlerine katılmakta ve hiç aksatmamaktadır.bu davranışıyla tarikat liderinin(şeyhinin)dikkatini çekererek ona çok önmeli bir teklif yapılmasına sebep olmuştur.tarikatın sahip olduğu ev,arsa,depo vb.taşınmazların kiralarını toplamakla görevlendirilir.ve film başlar.düzenli olarak her gün öğleden sonra bu işle meşgul olmaktadır.zamanla dış görünümüyle bambaşka biri olan muharrem yaptığı işle dini değerlerinin zıtlaşığını ve büyük çelişkilere düşmekte olduğunun farkına varır.
filmde öğle kareler vardır ki oldukça şaşırtıcıdır.
-topladığı kiraları bir çantaya koyan ve namaz vakti geldiğinde camiiye kılmak için gittiğinde paranın güvenliğini korumak amacıyla başının ucuna koyar.işte secdeye para dolu çantanın önünde iner.
-sonra yine bir karede oto galerisinden çıkar kirayı alıp kafasını kaldırdığında yukarıda camiiyi görür.
bunun gibi başka başka kareler ve fazlaca konuşmalar geçer.yalnızlaşır ve yapıtığı iş ona inandığı dinle ve kişilerle çelişmeye başlar.kul hakkı yenir,fakir kollanmaz,rüşvet ve kayırmaca vardır ve bir dizi adeletsizlikler.
kapitalizmin bir insanın kendince anlamlı ve doğru olan şeylerini nasıl zedeleyip yok ettiğini anlatır,bir bakıma film.çünkü din tamamıyla insani değerlerden oluşur ve kapital değerler bunların yok olmasına ve kişinin sahip olduğu meziyetlerini kaybettirmesine neden olur.
sonunda muharrem göçer,kendini kaybeder ama tarikat bunun da cevabını verir,o da filmde.

kapıyı calan sen olmalıydin

quantitatif
vakti geldi.saat 09:30.bir saatten beri hazırlanıyorum.temiz çamışırlar giydim.dişlerimi iki kez fırçaladım.şimdi aralılarla camdan bakıyorum.az sonra sokağın başından saçları uçuşarak gelen yarim.gözlerinin içiyle gülerek el sallayacak bana.saat 09:45 huzursuzlanmaya başladım.zaten yavaş yavaş cadde de kalabalıklaşmaya başladı.bir sigara yaktım.bir sigara daha.saat 10:15.artık gelmeyecek gibi.telefondan da ulaşamadım.uyuklaya kalmışım.kapı vuruldu.heyecanlandım.hızlıca kapıyı açtım.açmaz olaydım.
gelen sen değildin.sanki kapıyı açan da ben değildim.kapıda ki kimdi bilmiyorum.gözlerim yandı.ağlayamadım.duyduklarım...
aahh,kapıyı çalan sen olmalıydın.

sarı laleler

quantitatif
mazhar alanson ve eşinin gittiği bir tatil de(sanırım öyleydi)yaşadıkları anlaşmazlık üzerine ertesi sabah erken kalkıp karşıdaki çiçek pazarından sarı laleler alıp kaldıkları odayı donatması sonrası eşinin gönlünü almayı bilmiştir.hatta eşi(biricik suden)sabah kaltığımda odanın her yerinde sarı laleler vardı ve çok şaşırdım.aslında mazhar’ın erken kalkması bile benim için yeterliydi demişti.(çünkü çok geç kalkarmış sabahları)şimdilerde en sevdiği çiçek olmuş sarı laleler.şarkının mayası bu olaydan oluşmuş.sonraları mazhar bu şarkıyı levent yüksel’e hatta sezen aksu’ya vermek istemiş ama beğenmemişler.mazhar’ın yandım şarkısından sonra böyle bir balat yaptığına sevinmiş olmalı.

uyuyan sevgilinin nefesini dinlemek

quantitatif
yatağın kenarına ilişip evden çıkmadan önce sevgilini öpmek için eğildiğinde derin bir uykuda olduğunu görüp kıyamazsın.durgun bir suyun üzerine düşen gülün hafif hafif esen rüzgarın dalgalandırmasıyla suyu,gülün hareketi gibi nefes alıp verir.derin derin solur.nefesi sıcacıktır.ömrüne ömür katar böylesi anlar,son beş dakikanı da geçirir aldığın bu nefesle evden çıkar işene gidersin.

namus bacak arasında değildir

quantitatif
insanların yaşadıkları toplumun en kaba şekilde isimlendirdiği kelimelerden birisidir namus.nedense namus hep kadınlarla beraber anılır.özellikle bizim gibi az gelişmiş,dinin,örfün,gelenekçiliğin hakim olduğu ülkelerde böyledir.bacakların arasında olan sadece bir cinsel organdır.erkeklerin bunu defalarca kullanıp,kadınların sadece bir kez kullanması namusluluk mu olur?bir aile kızı-oğlu olarak yetişipte fahişe olan ya da bir fahişe olupta hanımefendi-beyfendi olan insanlar çok fazladır.namus diye bir kavram doğa yoktur.bu kavram toplumların dayatmasıdır.özellikle despotik yönetim şekillerine sahip ve dinin pek çok şeyde etkili olduğu doğu toplumlarında etkili bir kavramdır.gericiliğe bu kavramın anlamsızlığını anlatmak zordur.namus hiç bir yerde değildir.ne bacaklar,beyinler arasında ya da başka bir yerde değildir.

monica bellucci

quantitatif
beni ne kadar çok seviyorsun?bu soru sorulur mu?çok seviyorum.maalesef sadece ben değil sanırım tüm erkekler(tabikii bilmeyenler hariç) seviyordur,daha doğrusu hayrandır ona.son filmine bir kaç bekar arkadaşla gittik ve sahnede onu görünce neden bekar kaldığımızı anladık.zannederim ömrümüz sonuna kadar da bekar kalırız.bellucci gibi olmazsa olmasın be.zaten filmi büyük bir erkek kitlesi ile seyreledik.gelen kadınlar köhnemişliklerine kızıp kıskançlıklarından çıkmış olmaları gerekirdi ama utançlarından yapamazlardı.çünkü onlarda bir fahişede bile olabilecek yüreklilik yoktu.ahh,bellucci italyan aksanıyla konuşan fransızım.yönetmenin de söylediği gibi;onun sadece gelip bir sigara yakıp öylece oturuması ve çıkması yeterlidir.filmdeki bir sahne şöyledir;yatağın üstünde çıplak yatan bir kadın,önünden yansıyan ışık,vücudunu dağların arkasından göğe yükselen güneşin rengi ve göz alıcılığı gibi kamaştırıcıdır.göğüslerine vurupta kaçan ışığın sızlanmalarını duyarsanız,aslında bunlar sizin yürek gıcırdamalarınızdır.filmin sonunda gerçek aşkı,mutluluğu bulur,küçük masada çirkin bir adamın ellerini tutar.sıkar.ve o ellerin sizin ellerinizin olmaması ne kötü şey.endamından hiç bir şey eksilmemiş,hani yıllanmış şarap tadında,hani eskilerin dediği gibi kitap gibi kadın.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol