confessions

quantitatif

- Yazar -

  1. toplam entry 478
  2. takipçi 1
  3. puan 14915

insanlar arasındaki esitsizlikligin kaynağı

quantitatif
bu eşitsizliğin kaynağını bazıları(üstün zekalılar)yine insan olduğunu ya da daha kaba tabiriyle;
-kardeşim büyük balık küçük balığı yer,işin doğası bu yani doğanın kanunu,
deyip yaptıkları ve yapılan tüm zalimliklere kendilerince bir çıkış noktası bulup sanırım meşrulaşırlar.
nasıl bir insan evladıdırlar ki geceleri rahat uyuyabilirler.
tarih boyunca-bir dönem hariç ilkel komünal yaşam-insanlar arasında eşitsizlikler varolagelmiştir.günümüzde liberal-kapitalist sistem ve yönetim anlayışları ile daha da acımasızlaştırılmıştır.emperyalizm ismini değiştirip(küreseleşme)yumuşatıldığını zannedenler yanılırlar,en yok edici oklarını şimdilerde saplarlar insanlığa.farkında değiliz(değiller)hepimiz kendi sonumuzu getirmekteyiz.artık silkelenip çöküntülerin altında kalan şeylerin farkına varıp doğrulmak gerekir.j.j rousseuau gibi iktidarlara boyun eğmeden yaşayabiliriz.

hz. isa

quantitatif
iki italyan avukatın vatikanın kabül ettiği incil de bahsi geçen isa diye birisinn olmadığı kanusunda mahkemeya basvurur ve bunun ispatlanmasını isterler.italyan mahkemesi de bu konunun onları aştığını avrupa insan hakları mahkemesine başvurmaları gerektiğini söylerler.şimdi vatikana açılmış bir dava var bu şakilde.tüm insanlığın kandırıldığı ve başka sebeplerden dolayı(vatikanin siyasi ve ekonomik çıkarlarının korunması güdüsü)yalanların ve hikayelerin uydurulduğu,gerçeklerin açığa çıkması gerektiği amaçtır.bununla beraber isa ile bilinen tüm şeylerin kandırmaca olduğu ve sonuçlarını merakla beklediğim olayı anımsatandır hazreti isa.

din

quantitatif
yığınların daha basit bir şekilde yönetilebilmesine olanak sağlayan,doğmatik bilgilerden oluşmuş,ilahi bir yönünü de vurgulayarak korku unsurunun oluşmasına zemin hazırlayarak egemenlik kurma yöntemlerinden biri,ve en çok kullanılanıdır.

hz. isa

quantitatif
isa bilindiği gibi yahudidir,ve bu toplumun özelliklerinden birisi ve en önemlisi belki de;belli bir yaşa gelmiş her yetişkin yahudi erkeğinin evli olması ve aile kurması gerekir.aksi takdirde toplum tarafından dışlanır.isanın da peygamberliğini ilan etmesi yankı uyandırır ve o dönemde kudüste romanın valisine götürülerek bu adam kendisinin tanrının oğlu ve elçisi olduğunu söyler,bu bizim tanrılarımıza hakerettir denilir.yapılan müzakere sonucu vali bizimde pek çok tanrımız var ne olacak götürün bu zavllıyı zaten evli eğil bir ailesi de yok belli ki hakir birisidir diyerek,sorunu kendi hahamlarının çözmesini,kendilerini ilgilendirmediğini belirtir.isa denilen kişi de romanın atadığı kudüsün kralı tarafından ve hahamlar tarafından dinlenir ve pekte ciddiye alınmaz;ama hahamlardan birisinin kurnazlığı bu olayı romanın hakimiyeti kırmak için bir sebep olacağını düşünmesi olayı büyütür.zaten toplumdan dışlanmış olan isanin kafasına kadınların taktığı bir taca benzeyen bir şeyle kudüs sokalarında dolaştırılır.

yukarıda anlatılanlar aslında benim dinlediğim araştırmacı-yazar bir kişinin bahsini yaptığı ve belgeler-delillerle desteklediği bir şeydir.vatikanında bu konuyu bildiği hatta haçlı seferlerinde tapınak şovalyelerinin kudüse gittiklerinde bu konun farkına varıldığı ve bilindiğini söyler.bunula ilgili sonraları kostantinus zamanında belgelerinde olduğunu ama siyasi ve egemenlik çıkarları sebebiyle inkar edildiğini belirtir.

aslına bakıldığında hikaye gibi gelen bu anlatılanlar(diğer tüm insanlı tarafından da bilinen-çarmıha gerilme,mesih,işkence vb.pek çok şeyde bir hikaye olabilir)bazı şeylerin sorgulanmasına teşvik edebilir.

tüm anlatılar şeyleri belirten kişi(ismini hatırlayamadım.)yukarıda bahsettiğim bu iki italyan avukat tarafında da belge destekliyicisi olarak avrupa insan hakları mahkemesinde uzman olarak çağrılan kişidir.

eski sevgiliyi özlemek

quantitatif
eskiye dair her şeyi özlerim.öyle arkada bırakıp gidemem.geçmişte yaşadığım her şey hücrelerimin en karanlık yerlerine yerleşse de hatırlanır.bazıları da en berrak yerlerindedir.okşandıkça haz verir.kimilerin dediği gibi eski sevgili hatırlanmaz,dost olunmaz.bıraksınlar.aşkı silemezsiniz eski de olsa özlersin,hatırlarsın.paylaşılanlar unutulmaz.her sevgili de bir parçam kalmıştır.onlarda bırakmışlardır;bazıları kırıntıda olsa ama özlerim.özlediğim bir bakıma kendimdir.çünkü bıraktımlarımı geri alamam-veremem de.eski sevgiliyi özlerim çünkü eski olan her şey güzeldi.

seni seviyorum

quantitatif
giderken her şeyini almamışsın.
odalarda dolaşırken alık alık,
gözüme ilişirler eşyaların.
zaten ağlamak için sebep arar dururum.
gözlerin soğuk dağlarda esen meltem aydınlığında
aklıma düşer.
fotoğrafların canlanır,ben uzanmışken yatağıma
gelirsin.
kırmızıya yeşil elbisenle
yanıma uzanırsın.
sarılırsın.
öpersin.
bıçak gibi düşer büyük bir metal parçası ağırlığında yüreğime yokluğun.
uyuyamam.
daralır coğrafya
bir parmak uçuna sığacak,
sıcaklığında eriyecek kadar
ama sığdıramam.
acım büyük.
söyleyemem.
katlanırım.
paramparça,heceleyerek
seni seniyorum...

yağmurda yıkanirim

quantitatif
çok kirli değilimdir;ama
yüreğim paslı ve lanetlidir.
son kadınımın lanetidir,beni kovalayan.
yağmurlu bir kent buluncaya kadar,
koşacağım,yarınlarımı da geçerek.
bilmem ulaşır mıyım,
sıcak bir günde yavaş yavaş esen bir lodosun
eşliğinde,
ayaklarım çi(vi)mlerin üzerinde kanayarak
tüm çürümüşlüğüm,
içimdeki irin akana kadar
yıkanır mıyım yağmurda?
derim süzülene kadar ve başka bir bedene girene kadar,
-utançımdan-
yıkanırım.
çitilenir kalbim
kırmızı bir yola karışır aklım
giden bir kadın
ıslanmış
ayakları...
sızarım damlalara alıp götürene ve kaybettiklerimle,
yağmurda
yıkanırım.

gözlerim kapalı ama uyumam

quantitatif
kapının aralığından gelen ışık süzmesi midir,
yoksa bir gelinciğin kinci bakışları mı?
kapalıdır gözlerim ama uyumam.
sen gelene kadar.
yanıma sokulup beni okşayana kadar.
soluğum kesilse de öp beni kadınım.
gözlerim kapalı ama
bak
bir yanda kıvrılmışım karanlığa,
sessizce gelişini beklerim.
kaçıncı provam bilmem ama;
böylesini severim.
en büyük numaramdır bu;
gözlerim kapalı ama uyumam...

kaybetmeye hazırim

quantitatif
sabahın ilk ışıklarında aklıma bıçak gibi düşen fikirdi.
hazırsan,kaybederim.
kendimi,yıllarımı,aşkımı...
usul usul bulutlanır gözlerim,
onları da kaybederim,
daha önce hiç görmediğim bir manzarayı doya doya seyredebilmek için.
içersem ölürüm,olsun be,ben vazgeçtim yaşamaktan!
gidersen yıkılırmış bu kent,
yıkılsın.
onarırım.
mecbursun.
hazırsam kaybetmeye,
kırılacağını bilsemde-çaldığın piyononun tuşlarına sıkışıp kalsa da-parmaklarımı.
kanar da verir aşkını,sunar;
sana,bana,ona,bize
kana kana iç sevdiğim-insanım,
kaybolan yıllardan süzülüp gelen,
a-ş-k-ımdır ikramım.
hazırım.
kaybetmeye...


türkiye siyasetinde dönüm noktaları

quantitatif
dünyadaki 68 hareketiyle kıvılcımlanan ve başını deniz gezmiş,hüseyin inan,yusuf aslan’ın çektiği hareketin;’biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!’diye büyük mücadele verdiler ve kapitalist sistemin verdiği kanun gereği 72 yılında asılarak idam edildiler.şimdi yaşasalardı nelerin değişeceğini saymakla bitmez.aynaya baktığımızda ki görüntü bile değişecekti.onların yerine abd bursları ile okuyan demireller,ecevitler,sistemin yarattığı erbakanlar,vatikanın adamlarından turgut özallar,kendilerini sosyal demokrat diyen okları nedense kendilerine hiç batırmayan baykallar geldi.ve halimiz ortada.38 yıldan beri uygulanan kapitalist-liberal politikalar sonrası globalizme daha nasıl entegre oluruz fiyaskoları,yok bilmem gümrük-avrupa birliği savsataları ile ne hale geldik.içimizi boşalttılar,daraltılar,elimizden tüm haklarımızı aldılar.kimlere verildi!ülkemizi sattılar-satıyorlar da;ama yaşamaya mecbursun ve özgürlük emek ister.hala ölüme bile direniyorlar.hala televizyon ekranlarında,meydanlarda yalanlarını haykırıyorlar ve onların yardakçıları kalemsilahşörler...aslında ülkemizin o yıllarda ki kaybı dünyanın kurtuluşunun kayıp olaması demektir.muhtaçlığımızı zorlayan baskıcı rejime ve onların türevlerine sessizce mücadeleler vererek kaybettiğimizi yılları geri alacağımız gündür dönüm noktası...

dindar solcu

quantitatif
dindar;inandığı dinin tüm nicelik ve nitelik özelliklerini tam anlamıyla yerine getiren kişilere verilen addır.(basit anlamda)solcu da basit anlamda;mevcut düzende yer alan ilerici ve devrimci kanadı destekleyen ilkelerini sosyalizm,komünizmden alan siyasi bir kelimedir.şimdi bu iki kavramı(birbirinden farklı temellere dayanan)birleştirmek ve yeni bir anlam oluşturmak için;içlerini boşaltıp yeni bir kavram(anlam) karmaşası oluşturmak gerekir.kapitalizmin(globalizmin)çirkin oyunlarından başka bir şey değildir.eğer biraz da olsa bu iki kavramı bilen birisi ikisinin birbirine ne kadar çok ters olduğunu görür.ama yine de bu kelime grubu kullanılıyorsa bilgisizlikten başka bir şey değildir.

beni ne kadar çok seviyorsun

quantitatif
"bu film bir kadın oyuncu üzerine, monica bellucci üzerine. devrim işte orada çünkü gerçek devrim cinselliktir," "aşk sadece bir idealdir" diyen blier(filmin yönetmeni)aslında filmini anlatmış ama bazı şeyleri de belirtmek gerekiyor.filmde bir kadınlık abidesi tablosu çiziliyor ve ne yazık ki erkekler sadece bu ilahi güçü olan kadına hayran kalmakla kalıyor.cinsel saplantılarına bağlı kalan insanların aslında o anda gördükleri obje ile akıllarından neleri geçirdiğini diyalektik olarak ifade edilir filmde.gerçek aşk,mutluluk kimde,sadece seks yeter mi,severek dokunmak,yüreği okşamak,nezaket ve daha bir çok şey sihirli bir sopa ile dokunur geçer filmde.sonunda gerçek aşkın mutluluğun resmi çizilir.küçük ve basit bir masa,ekmek,bir kaç yiyecek,küçük bir pencerede sızan sonsuz ışık ve bir kadın,bir adam,buluşan yürekler gibi elleri kavuşur,ışık süzmesi olabildiğinde aydınlatır kareyi sonlanır.bir klasik müziğin başlaması ve bitmesi gibi.

kaybolan şehir

quantitatif
bulutsuzluk özlemi’nin,doğduğum şehir,kaybolan şehir diye başlayıp güzel bir resital verdikleri şarkısıdır.
şöyle devam eder;

dolaştım gün batarken eski mahallelerde,
yalnız ve yorgun taş yapılar arasında,
vakur ve boştular.
sahipleri yoktu.
seni aradım.
sen de yoktun...

aklıma esti,
boyadım gönlümce,
onlara yeniden hayat verdim.
çoçuk sesleri ile doldu sokaklar,
seni aradım.
doğduğum şehir.
kaybolan şehir.
istanbul.(is-yan-bul)

bagimsizlik

quantitatif
bağımzıslığı anayasal bir düzene sığdıramazsın.böylelikle bağımlı hale getirirsin.neye göre ve kime karşı bağımsızlık.enternasyonel emperyalistlerden kurtarıp ulusal emperyal güçlere vermek midir,bağımsızlık?sınırları olmayan bir dünyadır bağımsız olmak.hürriyettir.zincirleri olamayan bir düzenle kurulacak olandır.kardeşliktir.eşitliktir.boğun eğmemektir.yaşamaktır,kırlarda koşan atların rüzgarına kapılıp ağlamaktır,sonra durulup çılgınca bağırmak,kanatırcasına yürekleri ve boğazını dile getirmek:özgürlük diye...

hz muhammed in kuran a girmemiş hadisleri

quantitatif
hadis peygamberin sözlü,davranışsal ifadeleri olarak düşünürsek kuran da baştan aşağı hadislerden oluşan bir kitaptır denilebilir.tabii ki kuranın ilahi bir güç tarafından peygamber vasıtasıyla indirildiğini düşünürsek(inanırsak)öyle olmadığı pek mantıklı görünmez.nedense başkalarının anlattığı ve bu şeyler de yüzyıllarca önceden süre gelmiş olsa bile daha mantıklı gelir.aslında bu bize öyle öğretilir.aksini söylemek bilginin yanında cesaret ister.belkide kuranı tamamen muhammed ve arkadaşları yazdı.bilemezsin,o döneme tanıklık etmediğin için;ama biraz araştırmayla bazı şeylerin söylendiği gibi değil aksini anlatan tezlerle karşılaşırsın.tabii bir de şu var kuranı okumadan bir şey söylemekte pek akıllıca değil.okunursa anlatılan bazı şeylerde terslikler olduğu görülür,eğer sorgulanırsa.sorgulanmamasının söylenmesinin de bir sebebi olabilir.düşünmek gerekir.

akşam güneşi

quantitatif
finlandiya’da olunması gerekir akşam güneşinin lezzetine varmak için .hatta beyaz gecelere sarılıp uyumak,şarap ve tepedeki çimenliğe uzanıp şarkının sözlerinin seslendirmek.sadece deniz,sadece gökyüzü,sadece sen ve ben...
hepsi bu!

17 mayıs 2006 danıştay a yapılan saldırı

quantitatif
nedense halkımızın bir kısmının gözleri yeni açılıyor.dün gece ve bu sabah yığınlar ’türkiye laiktir laik kalacak’,’türkiye bölünmez’,’biz atatürk’ün çocuklarıyız’ve daha bir sürü fasa fiso.sanki iktidar partisine oy verenler bizlermişiz gibi.komik.daha ne anlama gelmediğini bilmedikleri pek çok şey söylüyorlar kameralara.kaç zamandır nelerin olacağını söyleyen pek çok kişi vardı ama kimsenin buna ayıracak vakti yoktu(milletin yapması gereken daha önemli şeyler vardı çünkü)şimdi ayağına basılmış,canının yandığını daha yeni idrak eder gibi bağırmalar niye.az sonra emziği yere düştükten sonra ağlayan çocuğun annesi yıkayıp(temizlendiğini sanarak)ağzına verecek.ve inlemeler sona erecek.ama çocuk içene mikropları almış olacak.yazık,bu işler öyle atanın huzuruna çıkarak,alkışla tepmo tutarak düzelmez.daha pek çok şeye gebedir önümüzdeki günler.

birinci nesil yazarların yazamaması

quantitatif
aktif olunduktan sonra nelerin meydana çıktığını görünce yazılanların hem niteliksel hem de niceliksek bir önemlerinin olmadığını anlıyorsunuz.bir şeyleri yarıştırmaya gerek olmadığını hepimizin aynı çatı altında bulunduğunu belirterek söylemeliyim.lakin başımıza yıkılan kendi çatımız olacaktır.ama yine silkelenmekte fayda var.gün içersinde girdiğimde sözlüğe açılan başlıkları ve içendekileri okuyunca çok da olumlu şeyler düşünmüyorum.lakin isminden de anlaşılacağı gibi ’bilginin paylaşıldığı yerdir’ özelliğinin yitirilmemesi benim burda olmam için en büyük kaygımdır.yani bir şeyleri yapmadan düşünmek gerekeir etraflıca.bilindiği gibi her zaman değerli olanlar üzerinde uzun uğraşlar verilen şeylerdir.’aşk’ gibi mesala.yemek yer gibi bir şeyler yazmak bence ’ortamı’ şişmanlatır ama ’içi boşaltır’.bence yazmadan önce kimlere fayda sağlar diye düşünülmelidir.ortak payda yoksunluğu yaşadığmızı göz arda etmeyelim.
9 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol