yılmaz özdilin bir yazısından çıkardığım sonuç. daha ne söylenebilir ki! işte o satırlar..
saat 10 civarı falan... telefon...
"yılmaz?"
"evet?"
"ekrem ben... izmirden."
"vaay, ağabey hayırdır?"
aynı muhitin çocuğuyuz. kardeşi, üniversiteden arkadaşım. ekrem ağabey, bizden 7-8 yaş büyük... hayli oldu, görüşmeyeli.
"şırnakta 5 şehit varmış."
gazeteciyiz ya...
"maalesef ağabey, mayın."
sesi kırılıyor aniden.
"tolga orada..."
oğlu.
ağlıyor kapı gibi adam... belli ki o ana kadar zor tutmuş kendini, boşalıyor, ağlıyor...
"var mı şehitlerin arasında ismi?"
çok soru duydum da... bu kadar ağırı...
gırtlağım düğüm.
tolga...
gözümün önüne geliyor hergele.
okumuyordu kız peşinde koşmaktan, hatırlıyorum... demek asker, şırnakta.
baba izmirde.
ben çaresiz.
geveliyorum, saçma sapan, "bilmiyorum ağabey, henüz isimler açıklanmadı, sen sağlam dur, o yoktur inşallah."
diyorum ama... utanıyorum verdiğim cevaptan aslında... bu kadar arsız bir temenni olabilir mi? tolga değilse, hasan, hasan değilse, murat... illa ki, bir babanın evladı... illa ki, bir ananın kuzusu... "inşallah seninki değildir" denebilir mi? diyorum.
yerin dibine geçerek...
"öğrenirsen, arar mısın?" diyor.
biraz daha saçmalıyorum... kapatıyoruz.
sigarayı bırakmam mümkün değil.
saldırıyorum hemen, oraya buraya. yok. isim yok. bir yandan da, düşünmek istemediğim durumu, düşünüyorum... ya tolgaysa... ne diyeceğim yani, telefon açıp? ne diyor acaba, şehit ailelerinin kapısını çalan komutanları? kaç bin defa yaşadılar bu durumu...
"vuruşmak daha kolay, inan" demişti bir subay bana, "analar, o haberi duyunca, öyle bir bakar ki sana, o gözleri ömrünün sonuna kadar unutamazsın..."
hiç anlamamışım ne demek istediğini, bu ana kadar... öküz gibi dinlemişim meğer.
saat 12.45...
şehit sayısı, 6ya çıktı.
saat 13.33...
anadolu ajansı duyurdu. başbakan, "5" askerimizin şehit olması nedeniyle genelkurmay başkanına başsağlığı mesajı göndermiş.
şehit 6... başsağlığı 5.
evlatlarımızın öldürülme hızına bile yetişemiyorlar... isimler hâlâ yok.
bir umut, haber kanallarını zaplıyorum...
cannes film festivali var, bir tanesinde.
öbürü, borsanın hacmini anlatıyor.
saat 13.55... 14.07... 14.23...
çalmasın diye dua ediyorum. çalıyor.
bu sefer yenge.
baba atmış kendini sokağa, dayanamamış beklemeye. ana yüreği sarılmış telefona.
"var mı?"
nasıl çıktı ağzımdan, bilmiyorum...
"yok abla, ben de tam sizi arayacaktım, şükür ki yok, isimler hep başka."
bir çığlık ki, anlatamam.
ekrana oturuyorum...
parmaklarım hiç olmadığı kadar dermansız, tuşlar hiç olmadığı kadar ağır.
gözüm televizyonda... hayat, lay lay lom arkadaşlara... hiçbir şey olmamış gibi.
umursamaz. ilgisiz... neşeli hatta.
isimlerden ses seda yok. tek bildiğimiz, 6 koçumuz daha düştü. rakamdan ibaret...
kaç bin baba bekliyor acaba şu anda? kaç bin ana? eş, nişanlı, sevgili? böylesine bir utançla yazı yazmadım bugüne kadar...
aklım yalanımda... kulağımda çığlık.
ve, saat 15.05... tolga yok, vedat var.
vedat dayıoğlu, antalya.
bayram bolat, konya.
atıf günkan, niğde.
bekir çakır, adana.
mahir yıldırım, aydın.
samet kırbaş, istanbul.
kulağımda çığlık.
yilmaz özdil
torosun gelişmiş modeli diyebiliriz. dizel modelini bir dönem epey kullanmışlığım var. alt takım inanılmaz sağlam ama, motor çok hassas. asla kaçak yakıt kullanmayın, çabucak enjektörlerin başını yiyor itolit.
ayrıca izmirden bir dolu depo yani 45 lt yakıt ile yola çıkıp, 90 km sabit hızda erzurum pasinlerde kırmızı yanana kadar gittiğime hala inanamıyorum. tam tamına 1240 km. ömrümce gördüğüm, kullandığım onca araç içerisinde en az yakıt harcayanı buydu.
kaporta olayına gelince, hiç gelmeyelim !
ayrıca izmirden bir dolu depo yani 45 lt yakıt ile yola çıkıp, 90 km sabit hızda erzurum pasinlerde kırmızı yanana kadar gittiğime hala inanamıyorum. tam tamına 1240 km. ömrümce gördüğüm, kullandığım onca araç içerisinde en az yakıt harcayanı buydu.
kaporta olayına gelince, hiç gelmeyelim !
galericilerde hasıl olan tevazudur.
- inan o paraya bu arabadan bişey kazanmıyorum, altı üstü bi lira kalacak bana!
ba ba ba, eski parayla bir milyar lira kazanacak pezevenk ama parayı öyle bir söylüyor ki, acıyıp bi lira daha veresi geliyo insanın.
- inan o paraya bu arabadan bişey kazanmıyorum, altı üstü bi lira kalacak bana!
ba ba ba, eski parayla bir milyar lira kazanacak pezevenk ama parayı öyle bir söylüyor ki, acıyıp bi lira daha veresi geliyo insanın.
yaşadığı aşkın aslında dışardan görüldüğünde kendisini ne kadar da aptal durumuna düşürdüğünü farketmeyen mutlu mesud takılan aşıklara yakıştırılan ünvan !
kişi zanneder ki, herşey güzel gidiyor, yokluğum onun umrunda !
fakat gerçekte öyle değildir. ne yokluğun umrundadır ne de varlığın !
aptal aşıksındır, fazlası değil !
kişi zanneder ki, herşey güzel gidiyor, yokluğum onun umrunda !
fakat gerçekte öyle değildir. ne yokluğun umrundadır ne de varlığın !
aptal aşıksındır, fazlası değil !
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak saçmalığına düşen insandır. yaşanan/yaşanacak olanlar hakkında zerre fikir sahibi değildir, ya da tek taraflı bilgi sahibidir. ve başlar ; şu olacak, bu olacak bik bik bla bla..
iyi de, sen ne biliyorsun ki, neyin yorumunu yapıyorsun?
izledin ve yorum yaptın, bu mu? aferin!!
iyi de, sen ne biliyorsun ki, neyin yorumunu yapıyorsun?
izledin ve yorum yaptın, bu mu? aferin!!
sözüm meclisi bırak, balkanlardan dışarı ; vardır böyleleri.
sevgilisinin, başka biriyle konuşmasını ya da mesajlaşmasını istemez. ama kendisine yavşayan insanlara göz yumar, hatta yorum bile yapar sevgilisinin göreceği şekilde ! ilginç !
sevgilisinin bazı platformlarda olmasını kıskanır, ama kendisi o platformun en önde giden neferidir, bu daha bir ilginç !
"şunu yapma ama bunu yapmama sebebinin benim takıntılarım olduğu bilinmesin" mottosu daha bir ilginçtir.
çok ilginçtir çok.
sonra bir de haklı çıktıklarını sanırlar.
şuna benziyor ; freni bozuk arabayı hızlı sür ve tahminde bulun "kaza olacak" diye. ee, baştan belli zaten. tedbir alsaydın! ama umrunda bile olmadı, tedbir ne kelime.
bildiğim bir şey varsa, sevgini kanıtlamak ya da doğruluğunu kanıtlamak için kendinden bir şeyler feda etmeyeceksin. onun gitme dediğine gideceksin. girmemeni fitlediği platformlara gireceksin. konuşmamanı istedikleriyle konuşacaksın. diğer türlüsü işe zaten yaramıyor. aksine onun için, diğer tüm arkadaşlık, dostluk ortamını kaybediyorsun..
başıma böyle bir şey gelmedi, sadece tespit. tespit.
sevgilisinin, başka biriyle konuşmasını ya da mesajlaşmasını istemez. ama kendisine yavşayan insanlara göz yumar, hatta yorum bile yapar sevgilisinin göreceği şekilde ! ilginç !
sevgilisinin bazı platformlarda olmasını kıskanır, ama kendisi o platformun en önde giden neferidir, bu daha bir ilginç !
"şunu yapma ama bunu yapmama sebebinin benim takıntılarım olduğu bilinmesin" mottosu daha bir ilginçtir.
çok ilginçtir çok.
sonra bir de haklı çıktıklarını sanırlar.
şuna benziyor ; freni bozuk arabayı hızlı sür ve tahminde bulun "kaza olacak" diye. ee, baştan belli zaten. tedbir alsaydın! ama umrunda bile olmadı, tedbir ne kelime.
bildiğim bir şey varsa, sevgini kanıtlamak ya da doğruluğunu kanıtlamak için kendinden bir şeyler feda etmeyeceksin. onun gitme dediğine gideceksin. girmemeni fitlediği platformlara gireceksin. konuşmamanı istedikleriyle konuşacaksın. diğer türlüsü işe zaten yaramıyor. aksine onun için, diğer tüm arkadaşlık, dostluk ortamını kaybediyorsun..
başıma böyle bir şey gelmedi, sadece tespit. tespit.
her ayrılık bir isyan bırakır ya ardında, işte bu isyanların her vücutta tepkisi farklıdır.
(bkz: çok ciddi bir açıklama yaptım)
şimdi klişelerle ayrılık acısı, gönül yarası, terkeden sevgilinin yavşaklığı safsatalarına hiç girmeyeceğim.
ama bu nasıl bir duygudur arkadaş ya? ayrıldın, terkedildin tamam da, midenle ne alakası var mına koyim? şüphelenmeye başladım, kalbimizle değil de midemizle seviyoruz sanki ! ağrı sancı, kramplar girmesi filan ! sana ne oluyor midem sana ne oluyor !
ha, yok, derseniz ki; bizim kalbimiz sancıyo, sende bi tuhaflık var, o zaman tamam. deveye sormuşlar neren doğru diye, nerem eğri ki demiş derim bende.
velhasıl sevgili, sen gittin ya, senin mına koyim ! hayatımı sikerttin. metabolizmamı bozdun, kimyamı değiştirdin. uyku düzenim tecavüze uğradı, beynim 5 zenci erkeğin arasında zoraki gülümseyip gurupça sikilen japon porno oyuncusu gibi !
sakinliğine, sanki bir bok yaşanmamış gibi tavırlarına ayar oldum en çok. en çok da bu yavşaklığın bozdu sinirimi. ulan ben geberiyorum be. sen hiç bir bok olmamış gibi siktirdin gittin.
"kabullenelim, böyle olmuyor, olamayacak da"
he yarrram he. olamayacak evet. ama "sen hayatın bana en büyük hediyesisin" derken oluyordu? ne oldu ? ben söyleyeyim, koca bir hiç.
buradan tüm erkeklere sesleniyorum ; var ya, birini seviyorsanız en baştan sevginizi çok belli etmeyin. ilk günlerde neler yapıyorsanız hepsini yapmak zorundasınız yoksa !
bu hatun milleti çok feci hafızaya sahip. arabasının camına yağmurlu bir havada buğuluyken öylesine kalp çizip içinden ok geçirmiştim. onu bile unutmamış, "şimdi neden yapmıyorsun" diyor hafızasına tükürdüğüm. lan yağmur mu var amına koyim? yazın ortasında cama ne yazayım ben !
ilk günlerde sen de çok özeldin. her boku kıskanmıyordun mesela! parmağımı acıttığımda şefkatle parmağımı yalarken süperdi. kaza geçirdim, skine bile takmadın lan son dönemde.
bu yazıdan ömrü billah haberin olmayacak. zaten bunu bilerek yazıyorum bu kadar rahat ve bu kadar küfürlü ! amma lakin, içimde tutamadım. allah belanı versin senin. oysa sana sadece "tamam" diyebildim, sen okları fırlatırken. sadece "tamam".
ama tamam değildi. yarımdı.
yarım kaldım. yarım kaldı. yarıda kaldı.
midem ağrıyor hala. dediğin kadar kalpsizim sanırım. midemle de olsa çok sevmiştim bil bunu. ama sindiremedim seni.
ayarım kaçtı, durup durup hata uyarısı veren windows gibiyim. giderken dudaklarından çıkan virüsler çökertti sistemimi.
seni seviyorum herşeye rağmen derdim şimdi ama, serde erkeklik var işte. her seven erkeğin dediği gibi ; allah belanı versin ne diyim.
bir daha da böyle seversem, neyse büyük konuşmayalım, böyle sevdiğimi baştan belli edersem siksinler !
edit : zaman ve mekan bildirilmediğinden mütevellit, yanlış anlayanlar olmuş olabilir. onlar kendilerini iyi bilir. ama açıkça belirtmek gerekirse, hatırımızda kalan hezeyanlardır. daha da kısacası : sene 1979, siz o zaman yoktunuz..
(bkz: çok ciddi bir açıklama yaptım)
şimdi klişelerle ayrılık acısı, gönül yarası, terkeden sevgilinin yavşaklığı safsatalarına hiç girmeyeceğim.
ama bu nasıl bir duygudur arkadaş ya? ayrıldın, terkedildin tamam da, midenle ne alakası var mına koyim? şüphelenmeye başladım, kalbimizle değil de midemizle seviyoruz sanki ! ağrı sancı, kramplar girmesi filan ! sana ne oluyor midem sana ne oluyor !
ha, yok, derseniz ki; bizim kalbimiz sancıyo, sende bi tuhaflık var, o zaman tamam. deveye sormuşlar neren doğru diye, nerem eğri ki demiş derim bende.
velhasıl sevgili, sen gittin ya, senin mına koyim ! hayatımı sikerttin. metabolizmamı bozdun, kimyamı değiştirdin. uyku düzenim tecavüze uğradı, beynim 5 zenci erkeğin arasında zoraki gülümseyip gurupça sikilen japon porno oyuncusu gibi !
sakinliğine, sanki bir bok yaşanmamış gibi tavırlarına ayar oldum en çok. en çok da bu yavşaklığın bozdu sinirimi. ulan ben geberiyorum be. sen hiç bir bok olmamış gibi siktirdin gittin.
"kabullenelim, böyle olmuyor, olamayacak da"
he yarrram he. olamayacak evet. ama "sen hayatın bana en büyük hediyesisin" derken oluyordu? ne oldu ? ben söyleyeyim, koca bir hiç.
buradan tüm erkeklere sesleniyorum ; var ya, birini seviyorsanız en baştan sevginizi çok belli etmeyin. ilk günlerde neler yapıyorsanız hepsini yapmak zorundasınız yoksa !
bu hatun milleti çok feci hafızaya sahip. arabasının camına yağmurlu bir havada buğuluyken öylesine kalp çizip içinden ok geçirmiştim. onu bile unutmamış, "şimdi neden yapmıyorsun" diyor hafızasına tükürdüğüm. lan yağmur mu var amına koyim? yazın ortasında cama ne yazayım ben !
ilk günlerde sen de çok özeldin. her boku kıskanmıyordun mesela! parmağımı acıttığımda şefkatle parmağımı yalarken süperdi. kaza geçirdim, skine bile takmadın lan son dönemde.
bu yazıdan ömrü billah haberin olmayacak. zaten bunu bilerek yazıyorum bu kadar rahat ve bu kadar küfürlü ! amma lakin, içimde tutamadım. allah belanı versin senin. oysa sana sadece "tamam" diyebildim, sen okları fırlatırken. sadece "tamam".
ama tamam değildi. yarımdı.
yarım kaldım. yarım kaldı. yarıda kaldı.
midem ağrıyor hala. dediğin kadar kalpsizim sanırım. midemle de olsa çok sevmiştim bil bunu. ama sindiremedim seni.
ayarım kaçtı, durup durup hata uyarısı veren windows gibiyim. giderken dudaklarından çıkan virüsler çökertti sistemimi.
seni seviyorum herşeye rağmen derdim şimdi ama, serde erkeklik var işte. her seven erkeğin dediği gibi ; allah belanı versin ne diyim.
bir daha da böyle seversem, neyse büyük konuşmayalım, böyle sevdiğimi baştan belli edersem siksinler !
edit : zaman ve mekan bildirilmediğinden mütevellit, yanlış anlayanlar olmuş olabilir. onlar kendilerini iyi bilir. ama açıkça belirtmek gerekirse, hatırımızda kalan hezeyanlardır. daha da kısacası : sene 1979, siz o zaman yoktunuz..
aslında belki bir umut katılabilirdim, hatta nys ile kazara gerçekleşen görüşmemizde de bunu belirttim fakat verilmiş bir sözüm vardı ve zamanım azdı. o sebeple katılamadım.
fekat birgün katılabilitem yüksek bir organizasyon olacaktır mutlaka. gelir bir köşede sessiz sedasız otururum. öylesine mahsun, öylesine kırmızıgül.
fekat birgün katılabilitem yüksek bir organizasyon olacaktır mutlaka. gelir bir köşede sessiz sedasız otururum. öylesine mahsun, öylesine kırmızıgül.
projede kusursuz görünen inşaatın, yapım aşamasında çimetosunu mühendisin çalması sonucu çökmesi gibidir.
eski bir türk filminde çingene rolündeki türkan şoray, ediz huna çingene olmayı öğretmektedir. şöyle bir söz sarfeder türkan sultan ;
- iyi bir çingene olmak için fal bakmalısın, fal bakarken herkese "aradığın aşkı bulacaksın üç vakitte" diyebilirsin. çünkü herkesin aradığı bir aşk vardır..
herkesin aradığı ve kafasında tasarladığı bir aşk vardır mutlaka. siz o role en yakın olanı seçersiniz, asla tam da karşılığını bulamazsınız zaten. hatta bazen o rol için, en yakın modeli değil, oyunculuğu göze çarpan bir figuranı bile seçebilirsiniz. kim bilir ; belki o figuranın oyunculuğu o kadar muhteşemdir ki, karşısında değil oyuncu, seyirci kalırsınız bazen !
birbirine müsait olmalı aşklar. senin müsait olmadığın yerde o, onun müsait olmadığı yerde sen durursan, arkadan gelen öndekine bindirir. kaskosu da yoktur aşkın. yamulduğuyla kalır. düzeltilse bile, orjinalliği bozulur, asla eskisi gibi olmaz.
olay yerinde bırakılmalı hasarlı aşklar ve yola yayan devam edilmeli bundan sonra..
eski bir türk filminde çingene rolündeki türkan şoray, ediz huna çingene olmayı öğretmektedir. şöyle bir söz sarfeder türkan sultan ;
- iyi bir çingene olmak için fal bakmalısın, fal bakarken herkese "aradığın aşkı bulacaksın üç vakitte" diyebilirsin. çünkü herkesin aradığı bir aşk vardır..
herkesin aradığı ve kafasında tasarladığı bir aşk vardır mutlaka. siz o role en yakın olanı seçersiniz, asla tam da karşılığını bulamazsınız zaten. hatta bazen o rol için, en yakın modeli değil, oyunculuğu göze çarpan bir figuranı bile seçebilirsiniz. kim bilir ; belki o figuranın oyunculuğu o kadar muhteşemdir ki, karşısında değil oyuncu, seyirci kalırsınız bazen !
birbirine müsait olmalı aşklar. senin müsait olmadığın yerde o, onun müsait olmadığı yerde sen durursan, arkadan gelen öndekine bindirir. kaskosu da yoktur aşkın. yamulduğuyla kalır. düzeltilse bile, orjinalliği bozulur, asla eskisi gibi olmaz.
olay yerinde bırakılmalı hasarlı aşklar ve yola yayan devam edilmeli bundan sonra..
artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden..
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden..
176 ayetten oluşan suredir. öyle kadınları dövmeyi emreden, serbest bırakan bir sure değildir ayrıca. allahın yazdığını bile evirip çevirip yanlış anlayanlar var ya, ayar olmamak elde değil. 34. ayete bir bakın. nüşuzundan korktuğunuz kadınları önce yatakta yalnız bırakın, yetmezse hafifçe vurun diyor.
kısacası ; durduk yere asileşen, ters davranan, aptal aptal hareketler yapan kadınla sevişmeyin. ona yatakta yalnızlık cezası verin. akıllanmazsa hafifçe vurun diyor. hafifçe. bu sizin anladığınız kaşını gözünü patlatmak ya da kemiklerini kırmak anlamına gelmiyor.
bir de bilmeden, okumadan ve de okutmadan nasıl yorum yapılıyor, anlamıyorum. buyrun okuyun. ben sırf önyargılı yazılan bir kaç entry görünce üşenmeden okudum. o devirin şartlarını düşününce, daha adil tavsiyeler düşünülemez açıkçası. 34. ayeti özellikle okuyunuz.
1- ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan rabbinizden korkup-sakının. ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz allahtan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. şüphesiz allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
2- yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. çünkü bu, büyük bir suçtur.
3- eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). bu, sapmamanıza daha yakındır.
4- kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.
5- allahın sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
6- yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. hesap görücü olarak allah yeter.
7- anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır.
8- (mirası) bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
9- arkalarında bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanların, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. allahtan korksunlar ve onlara doğru söz söylesinler.
10- gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.
11- çocuklarınız konusunda allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (ölenin) bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda birdir. (ancak bu hükümler, ölenin) ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (bunlar) allahtan bir farzdır. şüphesiz allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
12- eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (yine bu hükümler,) edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte birde -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (bu size) allahtan bir vasiyettir, allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
13- bunlar, allahın sınırlarıdır. kim allaha ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. işte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
14- kim allaha ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. onun için alçaltıcı bir azap vardır.
15- kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. eğer şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun.
16- sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. şüphesiz allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
17- allahın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). işte allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
18- tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.
19- ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. apaçık olan çirkin bir hayasızlık yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) onlarla güzellikle geçinin. şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama allah onda çok hayır kılar.
20- bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?
21- onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı.
22- kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. çünkü bu, çirkin bir hayasızlık ve öfke duyulan bir iğrençliktir. ne kötü bir yoldu o!..
23- sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi biraraya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
24- sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan evli ve özgür olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) bunlar, allahın üzerinize yazdığıdır. bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin. miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. şüphesiz allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
25- içinizden özgür mümin kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) allah sizin imanınızı en iyi bilendir. öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
26- allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
27- allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler.
28- allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır.
29- ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız nedenler ve yollarla’ (batılca) yemeyin. ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. şüphesiz, allah, sizi çok esirgeyendir.
30- kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, biz onu ateşe göndeririz. bu allah için pek kolaydır.
31- size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu-üstün bir makama sokarız.
32- allahın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. allahtan onun fazlını (ihsanını) isteyin. gerçekten, allah herşeyi bilendir.
33- anne-babanın ve yakınların geride bıraktıklarından ve her birine mirasçılar kıldık. yeminlerinizin (akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin. şüphesiz, allah, herşeye şahid olandır.
34- allahın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir. saliha kadınlar, gönülden (allah’a), itaat edenler, allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. doğrusu allah yücedir, büyüktür.
35- (kadın ile kocanın) aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, allah da aralarında başarı sağlar. şüphesiz, allah, bilendir, haberdar olandır.
36- allaha ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. çünkü, allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
37- onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler. allahın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. biz o kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.
38- ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, allaha ve ahiret gününe de inanmazlar. şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.
39- allaha ve ahiret gününe inanarak allahın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? allah, onları iyi bilendir.
40- gerçek şu ki, allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (bu ağırlıkta) bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve kendi yanından pek büyük bir ecir verir.
41- her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?
42- o gün, küfre sapıp da elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı severek-isteyecekler. oysa allahtan hiçbir sözü gizleyemezler.
43- ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
44- kendilerine kitaptan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de yolu sapıtmanızı istediklerini görmedin mi?
45- allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir dost) olarak allah yeter, bir yardımcı olarak da allah yeter.
46- kimi yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "dinledik ve karşı geldik. işit, -işitmez olası- ve raina bizi güt, bize bak" derler. eğer onlar: "işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. fakat allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
47- ey kendilerine kitap verilenler birtakım yüzleri silip de arkalarına çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (tevrat ve incili) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (kurana) iman edin. allahın emri yapılagelmiştir.
48- gerçekten, allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. kim allaha şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
49- kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? hayır; allah, dilediğini temizleyip yüceltir. onlar, bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.
50- allaha karşı nasıl yalan uyduruyorlar, bir bak. bu, apaçık bir günah olarak yeter.
51- kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? onlar, tağuta ve cibte inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: "bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır" diyorlar.
52- işte bunlar allahın kendilerini lanetlediğidir. allahın kendisini lanetlediğine hiçbir yardımcı bulamazsın.
53- yoksa onların mülkten bir payları mı var? eğer öyle olsaydı, insanlara çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu bile vermezlerdi.
54- yoksa onlar, allahın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? doğrusu biz, ibrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik.
55- böylece, onlardan kimi ona inandı, kimi ona sırt çevirdi. çılgın ateş olarak cehennem yeter.
56- ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. gerçekten, allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
57- iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. ve onları, ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe sokacağız.
58- şüphesiz allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. bununla allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. doğrusu allah, işitendir, görendir.
59- ey iman edenler, allaha itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu allaha ve elçisine döndürün. şayet allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız. bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
60- sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.
61- onlara: "allahın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün.
62- öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: "kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye allaha yemin ederler?
63- işte bunların, allah kalplerinde olanı bilmektedir. o halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.
64- biz elçilerden hiç kimseyi ancak allahın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip allahtan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette allahı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
65- hayır öyle değil; rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
66- eğer gerçekten biz, onlara: "kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış olsaydık, onlardan az bir bölümü dışında, bunu yapmazlardı. onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu.
67- biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik.
68- ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.
69- kim allaha ve resule itaat ederse, işte onlar allahın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. ne iyi arkadaştır onlar?
70- bu fazl (bol ihsan), allahtandır. bilen olarak allah yeter.
71- ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.
72- şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: "doğrusu allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der.
73- eğer size allahtan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük kurtuluş ve mutluluğa erseydim."
74- öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, allah yolunda savaşsınlar; kim allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
75- size ne oluyor ki, allah yolunda ve: "rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
76- iman edenler allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
77- kendilerine; "elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan allahtan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. de ki: "dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
78- her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. onlara bir iyilik dokunsa: "bu, allahtandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "bu sendendir" derler. de ki: "tümü allahtandır." fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?
79- sana iyilikten her ne gelirse allahtandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak allah yeter.
80- kim resûl’e itaat ederse, gerçekte allaha itaat etmiş olur. kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.
81- "tamam-kabul" derler. ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. sen de onlardan yüz çevir ve allaha tevekkül et. vekil olarak allah yeter.
82- onlar hala kuranı iyice düşünmüyorlar mı? eğer o, allahtan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
83- kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi. allahın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.
84- artık sen allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. müminleri hazırlayıp-teşvik et. umulur ki allah, küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. allah, kahredici baskısıyla daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.
85- kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. allah herşeyin üzerinde koruyucudur.
86- bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. şüphesiz, allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.
87- allah; ondan başka ilah yoktur. kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. allahtan daha doğru sözlü kimdir?
88- şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? oysa allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. allahın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.
89- onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. böylelikle bir olacaktınız. öyleyse allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı.
90- ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.
91- diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (ama) fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. işte size, onların aleyhinde apaçık olan destekleyici bir delil kıldık.
92- bir mümine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mümini öldürmesi yakışmaz. kim bir mü’mini hata sonucu öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. eğer o, mümin olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mümin bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mümin köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. bu, allahtan bir tevbedir. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
93- kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.
94- ey iman edenler, allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (islam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "sen mümin değilsin" demeyin. asıl çok ganimet, allah katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; allah size lütufta bulundu. öyleyse iyice açıklık kazandırın. şüphesiz allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
95- müminlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. tümüne güzelliği (cenneti) vadetmiştir; ancak allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
96- (onlara) kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
97- melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "nerede idiniz?" onlar: "biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstazaflar) idik." derler. (melekler de:) "hicret etmeniz için allahın arzı geniş değil miydi?" derler. işte onların barınma yeri cehennemdir. ne kötü yataktır o?
98- ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstazaflar olup hiçbir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka.
99- umulur ki allah bunları affeder. allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
100- allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. allaha ve resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz allaha düşmüştür. allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- içlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da korunma araçlarını ve silahlarını alsınlar. küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. korunma tedbirlerinizi alın. şüphesiz, allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- namazı bitirdiğinizde, allahı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. artık güvenliğe kavuşursanız namazı dosdoğru kılın. çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (düşmanınız olan) topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. oysa siz, onların umud etmediklerini allahtan umuyorsunuz. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
105- şüphesiz, allahın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana kitabı hak olarak indirdik. (sakın) hainlerin savunucusu olma.
106- ve allahtan bağışlanma dile. gerçekten allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
107- kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. hiç şüphesiz allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez.
108- onlar, insanlardan gizlerler de allahtan gizlemezler. oysa o, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi geceleri düzenleyip kurarlarken, onlarla beraberdir. allah, yaptıklarını kuşatandır.
109- işte siz böylesiniz; dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz. peki kıyamet günü onlardan yana allaha mücadele edecek kimdir? ya da onlara vekil olacak kimdir?
110- kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra allahtan bağışlanma dilerse allahı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.
111- kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
112- kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse, gerçekten o, böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir.
113- eğer allahın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. allah, sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. allahın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.
114- onların gizlice söyleşmelerinin çoğunda hayır yok. ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. kim allahın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz.
115- kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. ne kötü bir yataktır o!..
116- hiç şüphesiz, allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. kim allaha şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
117- onlar, onu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar.
118- allah, onu lanetlemiştir. o da (şöyle) dedi: "andolsun, kullarından miktarları tespit edilmiş bir grubu (kendime uşak) edineceğim.
119- onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve allahın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." kim allahı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
120- (şeytan) onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey vadetmez.
121- onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır.
122- iman edip salih amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. bu, allahın gerçek olan vadidir. allahtan daha doğru sözlü kim vardır?
123- ne sizin kuruntularınızla, ne de kitap ehlinin kuruntularıyla değil. kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, allahtan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz.
124- erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.
125- iyilik yaparak kendini allaha teslim eden ve hanif (tevhidi) olan ibrahimin dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? allah, ibrahimi dost edinmiştir.
126- göklerde ve yerde ne varsa tümü allahındır. allah, herşeyi kuşatandır.
127- kadınlar konusunda senden fetva isterler. de ki: "onlara ilişkin fetvayı size allah veriyor. (bu fetva,) kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size kitapta okunmakta olanlardır. hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz allah onu bilir.
128- eğer bir kadın, kocasının nüşuzundan veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, barış ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için sakınca yoktur. barış daha hayırlıdır. nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz, allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
129- kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
130- eğer ikisi ayrılacak olurlarsa, allah her birine genişlik (rızık ve ihsan) kaynaklarından kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) allah, (rahmetiyle) geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
131- göklerde ve yerde ne varsa allahındır. andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: "allahtan korkup-sakının" diye tavsiye ettik. eğer inkara saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa allahındır. allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hamde layık olandır.
132- göklerde ve yerde ne varsa allahındır. vekil olarak allah yeter.
133- eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. allah, buna güç yetirendir.
134- kim dünya sevab(yarar)ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı allah katındadır. allah işitendir, görendir.
135- ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü allah onlara daha yakındır. öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
136- ey iman edenler, allaha, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. kim allahı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.
137- gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.
138- münafıklara müjde ver: onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır.
139- onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında mı arıyorlar? şüphesiz, bütün kuvvet ve onur, allahındır.
140- o, size kitap’ta: "allahın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. doğrusu allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.
141- onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. size allahtan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "sizinle birlikte değil miydik?" derler. ama kafirlere bir pay düşerse: "size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.
142- gerçek şu ki, münafıklar (sözde), allahı aldatmaktadırlar. oysa o, onları aldatandır. namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. insanlara gösteriş yaparlar ve allahı ancak çok az anarlar.
143- arada bocalayıp dururlar. ne onlarla, ne bunlarla. allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.
144- ey iman edenler, müminleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. kendi aleyhinizde allaha apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz?
145- gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. onlara bir yardımcı bulamazsın.
146- ancak tevbe edenler, ıslah edenler, allaha sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar müminlerle beraberdirler. allah müminlere büyük bir ecir verecektir.
147- eğer şükreder ve iman ederseniz, allah azabınızla ne yapsın? allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.
148- allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. allah işitendir, bilendir.
149- bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz allah, affedicidir, güç yetirendir.
150- allahı ve elçilerini (tanımayıp) inkar eden, allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, "bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler.
151- işte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.
152- allaha ve resûlü’ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
153- kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. musadan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. demişlerdi ki: "bize allahı açıkça göster." böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. yine bundan dolayı onları affettik ve musaya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
154- kesin söz vermeleri dolayısıyla turu üstlerine yükselttik ve onlara: "bu kapıdan secde ederek girin" dedik ve onlara: "cumartesinde haddi aşmayın" da dedik. ve onlardan kesin bir söz aldık.
155- onların kendi sözlerini bozmaları, allahın ayetlerine karşı inkara sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) hayır; allah, inkarları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. onların azı dışında, inanmazlar.
156- (bir de) inkara sapmaları ve meryemin aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri,
157- ve: "biz, allahın resulü meryem oğlu mesih isayı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. ama onlara (onun) benzeri gösterildi. gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. onu kesin olarak öldürmediler.
158- hayır; allah onu kendine yükseltti. allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
159- andolsun, kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
160- yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi allahın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık.
161- ondan nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.) onlardan kafir olanlara pek acıklı bir azap hazırlamışızdır.
162- ancak onlardan ilimde derinleşenler ile müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, allaha ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.
163- nuha ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. ibrahime, ismaile, ishaka, yakuba, torunlarına, isaya, eyyuba, yunusa, haruna ve süleymana da vahyettik. davuda da zebur verdik.
164- ve gerçekten sana daha önceden hikayelerini anlattığımız elçilere, anlatmadığımız elçilere (vahyettik). allah, musa ile de konuştu.
165- elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). öyle ki elçilerden sonra insanların allaha karşı (savunacak) delilleri olmasın. allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir.
166- fakat allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, o, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. melekler de şahittirler. şahid olarak allah yeter.
167- şüphesiz, inkar edenler ve allah yolundan alıkoyanlar gerçekten uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.
168- gerçek şu ki, inkar edenler ve zulmedenler, allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir.
169- ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem yoluna (iletecektir.) bu da allaha pek kolaydır.
170- ey insanlar, şüphesiz elçi size rabbinizden hakla geldi. öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü allahındır. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
171- ey kitap ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, allaha karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. meryem oğlu mesih isa, ancak allahın elçisi ve kelimesidir. onu (‘ol’ kelimesini) meryeme yöneltmiştir ve ondan bir ruhtur. öyleyse allaha ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. allah, ancak bir tek ilahtır. o, çocuk sahibi olmaktan yücedir. göklerde ve yerde her ne varsa onundur. vekil olarak allah yeter.
172- mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, allaha kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. kim ona ibadet etmeye karşı çekimser davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.
173- ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara kendi fazlından ekleyecektir de. çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için allahtan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.
174- ey insanlar rabbinizden size kesin bir kanıt (burhan) geldi ve size apaçık bir nur (kuran) indirdik.
175- işte allaha iman edenler ve ona sarılanlar, onları kendisinden olan bir rahmetin ve bir fazlın içine yerleştirecektir ve onları kendisine varan dosdoğru bir yola yöneltip-iletecektir.
176- senden fetva isterler. de ki: "allah, çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin) mirasına ilişkin hükmü açıklar. ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. allah, herşeyi bilendir.
kısacası ; durduk yere asileşen, ters davranan, aptal aptal hareketler yapan kadınla sevişmeyin. ona yatakta yalnızlık cezası verin. akıllanmazsa hafifçe vurun diyor. hafifçe. bu sizin anladığınız kaşını gözünü patlatmak ya da kemiklerini kırmak anlamına gelmiyor.
bir de bilmeden, okumadan ve de okutmadan nasıl yorum yapılıyor, anlamıyorum. buyrun okuyun. ben sırf önyargılı yazılan bir kaç entry görünce üşenmeden okudum. o devirin şartlarını düşününce, daha adil tavsiyeler düşünülemez açıkçası. 34. ayeti özellikle okuyunuz.
1- ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan rabbinizden korkup-sakının. ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz allahtan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. şüphesiz allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
2- yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. çünkü bu, büyük bir suçtur.
3- eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). bu, sapmamanıza daha yakındır.
4- kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.
5- allahın sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
6- yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. hesap görücü olarak allah yeter.
7- anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır.
8- (mirası) bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
9- arkalarında bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanların, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. allahtan korksunlar ve onlara doğru söz söylesinler.
10- gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.
11- çocuklarınız konusunda allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (ölenin) bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda birdir. (ancak bu hükümler, ölenin) ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (bunlar) allahtan bir farzdır. şüphesiz allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
12- eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (yine bu hükümler,) edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte birde -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (bu size) allahtan bir vasiyettir, allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
13- bunlar, allahın sınırlarıdır. kim allaha ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. işte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
14- kim allaha ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. onun için alçaltıcı bir azap vardır.
15- kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. eğer şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun.
16- sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. şüphesiz allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
17- allahın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). işte allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
18- tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.
19- ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. apaçık olan çirkin bir hayasızlık yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) onlarla güzellikle geçinin. şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama allah onda çok hayır kılar.
20- bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?
21- onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı.
22- kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. çünkü bu, çirkin bir hayasızlık ve öfke duyulan bir iğrençliktir. ne kötü bir yoldu o!..
23- sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi biraraya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
24- sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan evli ve özgür olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) bunlar, allahın üzerinize yazdığıdır. bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin. miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. şüphesiz allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
25- içinizden özgür mümin kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) allah sizin imanınızı en iyi bilendir. öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
26- allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
27- allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler.
28- allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır.
29- ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız nedenler ve yollarla’ (batılca) yemeyin. ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. şüphesiz, allah, sizi çok esirgeyendir.
30- kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, biz onu ateşe göndeririz. bu allah için pek kolaydır.
31- size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu-üstün bir makama sokarız.
32- allahın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. allahtan onun fazlını (ihsanını) isteyin. gerçekten, allah herşeyi bilendir.
33- anne-babanın ve yakınların geride bıraktıklarından ve her birine mirasçılar kıldık. yeminlerinizin (akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin. şüphesiz, allah, herşeye şahid olandır.
34- allahın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir. saliha kadınlar, gönülden (allah’a), itaat edenler, allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. doğrusu allah yücedir, büyüktür.
35- (kadın ile kocanın) aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, allah da aralarında başarı sağlar. şüphesiz, allah, bilendir, haberdar olandır.
36- allaha ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. çünkü, allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
37- onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler. allahın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. biz o kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.
38- ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, allaha ve ahiret gününe de inanmazlar. şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.
39- allaha ve ahiret gününe inanarak allahın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? allah, onları iyi bilendir.
40- gerçek şu ki, allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (bu ağırlıkta) bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve kendi yanından pek büyük bir ecir verir.
41- her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?
42- o gün, küfre sapıp da elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı severek-isteyecekler. oysa allahtan hiçbir sözü gizleyemezler.
43- ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
44- kendilerine kitaptan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de yolu sapıtmanızı istediklerini görmedin mi?
45- allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir dost) olarak allah yeter, bir yardımcı olarak da allah yeter.
46- kimi yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "dinledik ve karşı geldik. işit, -işitmez olası- ve raina bizi güt, bize bak" derler. eğer onlar: "işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. fakat allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
47- ey kendilerine kitap verilenler birtakım yüzleri silip de arkalarına çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (tevrat ve incili) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (kurana) iman edin. allahın emri yapılagelmiştir.
48- gerçekten, allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. kim allaha şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
49- kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? hayır; allah, dilediğini temizleyip yüceltir. onlar, bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.
50- allaha karşı nasıl yalan uyduruyorlar, bir bak. bu, apaçık bir günah olarak yeter.
51- kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? onlar, tağuta ve cibte inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: "bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır" diyorlar.
52- işte bunlar allahın kendilerini lanetlediğidir. allahın kendisini lanetlediğine hiçbir yardımcı bulamazsın.
53- yoksa onların mülkten bir payları mı var? eğer öyle olsaydı, insanlara çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu bile vermezlerdi.
54- yoksa onlar, allahın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? doğrusu biz, ibrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik.
55- böylece, onlardan kimi ona inandı, kimi ona sırt çevirdi. çılgın ateş olarak cehennem yeter.
56- ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. gerçekten, allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
57- iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. ve onları, ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe sokacağız.
58- şüphesiz allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. bununla allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. doğrusu allah, işitendir, görendir.
59- ey iman edenler, allaha itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu allaha ve elçisine döndürün. şayet allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız. bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
60- sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.
61- onlara: "allahın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün.
62- öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: "kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye allaha yemin ederler?
63- işte bunların, allah kalplerinde olanı bilmektedir. o halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.
64- biz elçilerden hiç kimseyi ancak allahın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip allahtan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette allahı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
65- hayır öyle değil; rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
66- eğer gerçekten biz, onlara: "kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış olsaydık, onlardan az bir bölümü dışında, bunu yapmazlardı. onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu.
67- biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik.
68- ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik.
69- kim allaha ve resule itaat ederse, işte onlar allahın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. ne iyi arkadaştır onlar?
70- bu fazl (bol ihsan), allahtandır. bilen olarak allah yeter.
71- ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.
72- şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: "doğrusu allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der.
73- eğer size allahtan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük kurtuluş ve mutluluğa erseydim."
74- öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, allah yolunda savaşsınlar; kim allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
75- size ne oluyor ki, allah yolunda ve: "rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
76- iman edenler allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
77- kendilerine; "elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan allahtan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. de ki: "dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
78- her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. onlara bir iyilik dokunsa: "bu, allahtandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "bu sendendir" derler. de ki: "tümü allahtandır." fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?
79- sana iyilikten her ne gelirse allahtandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak allah yeter.
80- kim resûl’e itaat ederse, gerçekte allaha itaat etmiş olur. kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.
81- "tamam-kabul" derler. ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. sen de onlardan yüz çevir ve allaha tevekkül et. vekil olarak allah yeter.
82- onlar hala kuranı iyice düşünmüyorlar mı? eğer o, allahtan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
83- kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi. allahın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.
84- artık sen allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. müminleri hazırlayıp-teşvik et. umulur ki allah, küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. allah, kahredici baskısıyla daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.
85- kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. allah herşeyin üzerinde koruyucudur.
86- bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. şüphesiz, allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.
87- allah; ondan başka ilah yoktur. kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. allahtan daha doğru sözlü kimdir?
88- şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? oysa allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. allahın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.
89- onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. böylelikle bir olacaktınız. öyleyse allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı.
90- ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.
91- diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (ama) fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. işte size, onların aleyhinde apaçık olan destekleyici bir delil kıldık.
92- bir mümine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mümini öldürmesi yakışmaz. kim bir mü’mini hata sonucu öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. eğer o, mümin olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mümin bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mümin köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. bu, allahtan bir tevbedir. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
93- kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.
94- ey iman edenler, allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (islam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "sen mümin değilsin" demeyin. asıl çok ganimet, allah katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; allah size lütufta bulundu. öyleyse iyice açıklık kazandırın. şüphesiz allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
95- müminlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. tümüne güzelliği (cenneti) vadetmiştir; ancak allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
96- (onlara) kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
97- melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "nerede idiniz?" onlar: "biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstazaflar) idik." derler. (melekler de:) "hicret etmeniz için allahın arzı geniş değil miydi?" derler. işte onların barınma yeri cehennemdir. ne kötü yataktır o?
98- ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstazaflar olup hiçbir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka.
99- umulur ki allah bunları affeder. allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
100- allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. allaha ve resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz allaha düşmüştür. allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- içlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da korunma araçlarını ve silahlarını alsınlar. küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. korunma tedbirlerinizi alın. şüphesiz, allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- namazı bitirdiğinizde, allahı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. artık güvenliğe kavuşursanız namazı dosdoğru kılın. çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (düşmanınız olan) topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. oysa siz, onların umud etmediklerini allahtan umuyorsunuz. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
105- şüphesiz, allahın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana kitabı hak olarak indirdik. (sakın) hainlerin savunucusu olma.
106- ve allahtan bağışlanma dile. gerçekten allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
107- kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. hiç şüphesiz allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez.
108- onlar, insanlardan gizlerler de allahtan gizlemezler. oysa o, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi geceleri düzenleyip kurarlarken, onlarla beraberdir. allah, yaptıklarını kuşatandır.
109- işte siz böylesiniz; dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz. peki kıyamet günü onlardan yana allaha mücadele edecek kimdir? ya da onlara vekil olacak kimdir?
110- kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra allahtan bağışlanma dilerse allahı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.
111- kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
112- kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse, gerçekten o, böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir.
113- eğer allahın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. allah, sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. allahın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.
114- onların gizlice söyleşmelerinin çoğunda hayır yok. ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. kim allahın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz.
115- kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. ne kötü bir yataktır o!..
116- hiç şüphesiz, allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. kim allaha şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
117- onlar, onu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar.
118- allah, onu lanetlemiştir. o da (şöyle) dedi: "andolsun, kullarından miktarları tespit edilmiş bir grubu (kendime uşak) edineceğim.
119- onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve allahın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." kim allahı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
120- (şeytan) onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey vadetmez.
121- onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır.
122- iman edip salih amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. bu, allahın gerçek olan vadidir. allahtan daha doğru sözlü kim vardır?
123- ne sizin kuruntularınızla, ne de kitap ehlinin kuruntularıyla değil. kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, allahtan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz.
124- erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.
125- iyilik yaparak kendini allaha teslim eden ve hanif (tevhidi) olan ibrahimin dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? allah, ibrahimi dost edinmiştir.
126- göklerde ve yerde ne varsa tümü allahındır. allah, herşeyi kuşatandır.
127- kadınlar konusunda senden fetva isterler. de ki: "onlara ilişkin fetvayı size allah veriyor. (bu fetva,) kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size kitapta okunmakta olanlardır. hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz allah onu bilir.
128- eğer bir kadın, kocasının nüşuzundan veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, barış ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için sakınca yoktur. barış daha hayırlıdır. nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz, allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
129- kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
130- eğer ikisi ayrılacak olurlarsa, allah her birine genişlik (rızık ve ihsan) kaynaklarından kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) allah, (rahmetiyle) geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
131- göklerde ve yerde ne varsa allahındır. andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: "allahtan korkup-sakının" diye tavsiye ettik. eğer inkara saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa allahındır. allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hamde layık olandır.
132- göklerde ve yerde ne varsa allahındır. vekil olarak allah yeter.
133- eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. allah, buna güç yetirendir.
134- kim dünya sevab(yarar)ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı allah katındadır. allah işitendir, görendir.
135- ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü allah onlara daha yakındır. öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
136- ey iman edenler, allaha, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. kim allahı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.
137- gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.
138- münafıklara müjde ver: onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır.
139- onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında mı arıyorlar? şüphesiz, bütün kuvvet ve onur, allahındır.
140- o, size kitap’ta: "allahın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. doğrusu allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.
141- onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. size allahtan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "sizinle birlikte değil miydik?" derler. ama kafirlere bir pay düşerse: "size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.
142- gerçek şu ki, münafıklar (sözde), allahı aldatmaktadırlar. oysa o, onları aldatandır. namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. insanlara gösteriş yaparlar ve allahı ancak çok az anarlar.
143- arada bocalayıp dururlar. ne onlarla, ne bunlarla. allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.
144- ey iman edenler, müminleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. kendi aleyhinizde allaha apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz?
145- gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. onlara bir yardımcı bulamazsın.
146- ancak tevbe edenler, ıslah edenler, allaha sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar müminlerle beraberdirler. allah müminlere büyük bir ecir verecektir.
147- eğer şükreder ve iman ederseniz, allah azabınızla ne yapsın? allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.
148- allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. allah işitendir, bilendir.
149- bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz allah, affedicidir, güç yetirendir.
150- allahı ve elçilerini (tanımayıp) inkar eden, allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, "bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler.
151- işte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.
152- allaha ve resûlü’ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
153- kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. musadan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. demişlerdi ki: "bize allahı açıkça göster." böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. yine bundan dolayı onları affettik ve musaya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
154- kesin söz vermeleri dolayısıyla turu üstlerine yükselttik ve onlara: "bu kapıdan secde ederek girin" dedik ve onlara: "cumartesinde haddi aşmayın" da dedik. ve onlardan kesin bir söz aldık.
155- onların kendi sözlerini bozmaları, allahın ayetlerine karşı inkara sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) hayır; allah, inkarları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. onların azı dışında, inanmazlar.
156- (bir de) inkara sapmaları ve meryemin aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri,
157- ve: "biz, allahın resulü meryem oğlu mesih isayı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. ama onlara (onun) benzeri gösterildi. gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. onu kesin olarak öldürmediler.
158- hayır; allah onu kendine yükseltti. allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
159- andolsun, kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
160- yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi allahın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık.
161- ondan nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.) onlardan kafir olanlara pek acıklı bir azap hazırlamışızdır.
162- ancak onlardan ilimde derinleşenler ile müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, allaha ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.
163- nuha ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. ibrahime, ismaile, ishaka, yakuba, torunlarına, isaya, eyyuba, yunusa, haruna ve süleymana da vahyettik. davuda da zebur verdik.
164- ve gerçekten sana daha önceden hikayelerini anlattığımız elçilere, anlatmadığımız elçilere (vahyettik). allah, musa ile de konuştu.
165- elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). öyle ki elçilerden sonra insanların allaha karşı (savunacak) delilleri olmasın. allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir.
166- fakat allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, o, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. melekler de şahittirler. şahid olarak allah yeter.
167- şüphesiz, inkar edenler ve allah yolundan alıkoyanlar gerçekten uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.
168- gerçek şu ki, inkar edenler ve zulmedenler, allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir.
169- ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem yoluna (iletecektir.) bu da allaha pek kolaydır.
170- ey insanlar, şüphesiz elçi size rabbinizden hakla geldi. öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü allahındır. allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
171- ey kitap ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, allaha karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. meryem oğlu mesih isa, ancak allahın elçisi ve kelimesidir. onu (‘ol’ kelimesini) meryeme yöneltmiştir ve ondan bir ruhtur. öyleyse allaha ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. allah, ancak bir tek ilahtır. o, çocuk sahibi olmaktan yücedir. göklerde ve yerde her ne varsa onundur. vekil olarak allah yeter.
172- mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, allaha kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. kim ona ibadet etmeye karşı çekimser davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.
173- ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara kendi fazlından ekleyecektir de. çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için allahtan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.
174- ey insanlar rabbinizden size kesin bir kanıt (burhan) geldi ve size apaçık bir nur (kuran) indirdik.
175- işte allaha iman edenler ve ona sarılanlar, onları kendisinden olan bir rahmetin ve bir fazlın içine yerleştirecektir ve onları kendisine varan dosdoğru bir yola yöneltip-iletecektir.
176- senden fetva isterler. de ki: "allah, çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin) mirasına ilişkin hükmü açıklar. ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. allah, herşeyi bilendir.
korkuyorum ben bundan derken haklıydım. evet evet haklıydım.
#1015153
#1015153
bol bol fotoğraf çekilesi ve sonra yayınlanası zirve olması dileklerimle.
dinimiz,süphaneke,amin..
dinimiz,süphaneke,amin..
birinci planı ; seksin ikinci planda kaldığını söylemektir !
ben aratınca bulmayıp, indy aratınca bulan bir sistem var karşımda. sanırım aramızı bozmaya çalışıyor.
ve ben bu arama motoruna inanmıyorum artık.
ve ben bu arama motoruna inanmıyorum artık.
kabotaj; fransızca’da yakın kıyılarda, özellikle de bir ülkenin kendi limanları arasında yapılan ticari denizcilik anlamını taşımaktadır.
türkiye’de, 20 nisan 1926 tarihinde kabul edilmiş olan kabotaj kanunu, 1 temmuz 1926’da yürürlüğe girmiş ve bu kanun, “türkiye limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, türk vatandaşları ve türk bayrağı taşıyan gemilerce yapılır” hükmünü getirerek daha önceden yabancılara açık olan bu faaliyetleri bundan böyle sadece türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının yapabileceğini belirtmiştir.
bu nedenle her yıl 1 temmuz gününü “denizcilik ve kabotaj bayramı” olarak kutluyoruz.
kabotaj yasası ile amaçlanan türk denizciliğinin gelişmesidir. daha önceden kapitülasyonlarla yabancılara verilen haklar böylelikle denizde kendi vatandaşlarımız adına geri alınmaktadır.
ancak, kabotaj kanunu ile kazandığımız avantajı, denizcilik sektörümüzün her alanında layıkıyla kullandığımızı söylemek de ne yazık ki mümkün değildir. gerek yük taşımacılığında, gerekse yolcu taşımacılığında denizyollarını gerektiği gibi kullanamadık. halbuki, 8333 km’lik sahil şeridi ve üç yanının denizlerle çevrili olması açısından ülkemiz, en ucuz ve en çevre dostu taşımacılık türü olan deniz taşımacılığını geliştirmek için her türlü avantaja sahiptir.
not : olduğu gibi kopipeyst yaptım. kopyalarken zorlandım ama, yapıştırmak benim en sevdiğim aktivitedir. ellerime sağlık.
türkiye’de, 20 nisan 1926 tarihinde kabul edilmiş olan kabotaj kanunu, 1 temmuz 1926’da yürürlüğe girmiş ve bu kanun, “türkiye limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, türk vatandaşları ve türk bayrağı taşıyan gemilerce yapılır” hükmünü getirerek daha önceden yabancılara açık olan bu faaliyetleri bundan böyle sadece türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının yapabileceğini belirtmiştir.
bu nedenle her yıl 1 temmuz gününü “denizcilik ve kabotaj bayramı” olarak kutluyoruz.
kabotaj yasası ile amaçlanan türk denizciliğinin gelişmesidir. daha önceden kapitülasyonlarla yabancılara verilen haklar böylelikle denizde kendi vatandaşlarımız adına geri alınmaktadır.
ancak, kabotaj kanunu ile kazandığımız avantajı, denizcilik sektörümüzün her alanında layıkıyla kullandığımızı söylemek de ne yazık ki mümkün değildir. gerek yük taşımacılığında, gerekse yolcu taşımacılığında denizyollarını gerektiği gibi kullanamadık. halbuki, 8333 km’lik sahil şeridi ve üç yanının denizlerle çevrili olması açısından ülkemiz, en ucuz ve en çevre dostu taşımacılık türü olan deniz taşımacılığını geliştirmek için her türlü avantaja sahiptir.
not : olduğu gibi kopipeyst yaptım. kopyalarken zorlandım ama, yapıştırmak benim en sevdiğim aktivitedir. ellerime sağlık.
mutlu olmak için çaba göstermemekten geçer yolu.
"mutsuzum, mutsuz kalıcam, bari benden daha kötü olanların mutsuzluklarından yola çıkarak, ben daha iyi durumdayım canıııım" psikolojisidir.
çözümü çok basittir oysa.
sana yakın olana, seninle aynı şeyleri hissedenlere bir göz atmak. içlerinden biri belki de senin gerçek mutluluğun?
ya da şans vermek insanlara. 100 kere kazık yesen de, 101. kez şans vermek.
içmekle, kederlenmekle, ya da kendini soyutlamakla olmaz bu işler.
"mutsuzum, mutsuz kalıcam, bari benden daha kötü olanların mutsuzluklarından yola çıkarak, ben daha iyi durumdayım canıııım" psikolojisidir.
çözümü çok basittir oysa.
sana yakın olana, seninle aynı şeyleri hissedenlere bir göz atmak. içlerinden biri belki de senin gerçek mutluluğun?
ya da şans vermek insanlara. 100 kere kazık yesen de, 101. kez şans vermek.
içmekle, kederlenmekle, ya da kendini soyutlamakla olmaz bu işler.
yaz aylarında gidilen diko. hemen googleda araştırmalı. bulmalı. sonra da parfüm alıp gitmeli. iyiki diskolarda yapmıyorlar bunu.
sözlük erkeklerine şiddetli tavsiyem; bu oyunu sakın ama sakın, aşırı tecrübeli kızlarla oynamayın! hele bu kızlar bir de eşşeğin kulağına suyu kaçırabilme kapasitesine sahipse hiç denemeyin!
lan olum, milletin hatunları öpmek yalamak için araç olarak kullandığı bu oyun az daha ters tepiyodu lan !
yıl : 2009, siz o zaman yoktunuz.
mekan : çocukluk arkadaşı olan iki erkekten birinin bornova civarındaki ultra lüks evi. (hacı salonun köşesine bateri bile koymuştuk)
kişiler : emre kişisi ve mimar olan sevgülüsü - ggb kişisi ve astronot olan kız arkadaşı (kız çok içmişti dayı, pilotluk seviyesi yetmedi)
akşam olmuş balkondan şehir seyri yapılırken bir yandan içmeye devam edilmektedir. mimar olan yenge evin dekorunu değiştirme fikirleri vermektedir. muhabbet devam ederken evdeki ikiyüze yakın bira şişesinden mimari bir proje yaratma fikirleri meydana çıkar.
- bunlardan var ya eyfel yapalım, sonra da boyarız..
+ olmaz olmaz, gemi yapalım, sonra da boyarız..
* uçak yapalım, balkondan atarız
vs.. fikirler gırla. derken hatunlardan biri
- şişe çevireliiiiim
dedi. ortalık karıştı aga.
olur mu, olmaz mı derken kabul ettik. fakat bizim niyette puştluk bol tabi. kızları birbiriyle öpüştürcez, ertesi gün dalga geçicez filan.
fakat ilk kez oynayınca ve de sktimin şişesi devamlı olarak beni gösterince işin rengi değişti. bi ara emreyi öpmem filan istendi, ne skime cesaret diyosam!
şişenin ucu kızlardan birini gösterdiğinde, soruyu soran diğer kız oldu hep. kızlara bir kere bile soru soramadık hacı. ama şişe bizi gösterdiğinde gösterdiğimiz cesaret görülmeye değerdi !
oyun başladıktan ve birbirimizi öpmemiz istenen birkaç ısrarlı girişimden sonra, emrenin attığı mesaj her şeyi özetler gibiydi ;
- hacı oyunu bırakalım, ya bu şişe, ya sen ya da ben göte gelicez !
o gün sanki kumpasa geldik biz ama, çok da emin değilim. kısacası, gtüne güvenmiyorsan, oynamayacaksın. öyle bi oyun bu.
lan olum, milletin hatunları öpmek yalamak için araç olarak kullandığı bu oyun az daha ters tepiyodu lan !
yıl : 2009, siz o zaman yoktunuz.
mekan : çocukluk arkadaşı olan iki erkekten birinin bornova civarındaki ultra lüks evi. (hacı salonun köşesine bateri bile koymuştuk)
kişiler : emre kişisi ve mimar olan sevgülüsü - ggb kişisi ve astronot olan kız arkadaşı (kız çok içmişti dayı, pilotluk seviyesi yetmedi)
akşam olmuş balkondan şehir seyri yapılırken bir yandan içmeye devam edilmektedir. mimar olan yenge evin dekorunu değiştirme fikirleri vermektedir. muhabbet devam ederken evdeki ikiyüze yakın bira şişesinden mimari bir proje yaratma fikirleri meydana çıkar.
- bunlardan var ya eyfel yapalım, sonra da boyarız..
+ olmaz olmaz, gemi yapalım, sonra da boyarız..
* uçak yapalım, balkondan atarız
vs.. fikirler gırla. derken hatunlardan biri
- şişe çevireliiiiim
dedi. ortalık karıştı aga.
olur mu, olmaz mı derken kabul ettik. fakat bizim niyette puştluk bol tabi. kızları birbiriyle öpüştürcez, ertesi gün dalga geçicez filan.
fakat ilk kez oynayınca ve de sktimin şişesi devamlı olarak beni gösterince işin rengi değişti. bi ara emreyi öpmem filan istendi, ne skime cesaret diyosam!
şişenin ucu kızlardan birini gösterdiğinde, soruyu soran diğer kız oldu hep. kızlara bir kere bile soru soramadık hacı. ama şişe bizi gösterdiğinde gösterdiğimiz cesaret görülmeye değerdi !
oyun başladıktan ve birbirimizi öpmemiz istenen birkaç ısrarlı girişimden sonra, emrenin attığı mesaj her şeyi özetler gibiydi ;
- hacı oyunu bırakalım, ya bu şişe, ya sen ya da ben göte gelicez !
o gün sanki kumpasa geldik biz ama, çok da emin değilim. kısacası, gtüne güvenmiyorsan, oynamayacaksın. öyle bi oyun bu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?