kadın, kadın olan güzel sesli, güzel yüzlü iranlı müzisyen..
nasıl hissederek, nasıl hissettirerek söyler. mest eder insanı dinlerken hele o beni beni söylemesi yok mu alır insanı kendinden, zaten girişteki bağlama buna mekan oluşturur kapatırsın gözlerini sonra azam alinin sesinin büyüsüne kaptırırsın kendini..
müziğin evrensel rengidir. urduca, farsça, türkçe, arapça, kürtçe, ibranice, ingilizce ermenice söylediği şarkılarla ayrı ayrı mest eder, anlamanıza gerek yoktur, zaten sesiyle hissettirir şarkılarını.
öyle bizdenmiş gibi hele bu şarkılarındaki türkçe aksağanı yok mu bitirir insanı.
sesiyle halkları birleştirir, kavgaların ne kadar manasız ve boş olduğunu hatırlatır, utandırır kavgalardan.
ölmeden önce dünya gözüyle canlı dinlemek istediğim benim için dünya starlarına eş değer olan güzel kadın.
not: bu entry gün boyu azam ali dinlerken öyle istemsizce yazılmıştır.
(2011) from night to the edge of day
(2006) elysium for the brave
(2002) portals of grace
niyaz grubu
(2006) niyaz
(2008) nine heavens
(2012) sumud
(1999) ömer faruk tekbilek – one truth
(2000) steve stevens – flamenco a go go
(2001) greg ellis – kala rupa
(2002) dredg – el cielo
(2002) kodo – mondo head
(2004) pat mastelotto & trey gunn live – tu
(2005) buckethead – enter the chicken
(2006) neil gaiman – where’s neil when you need him?
(2006) mercan dede – nefes
(2010) samet gönüllü - yabancı gelebilir
(2013) ali rıza albayrak & hüseyin albayrak - böyle buyurdu aşık
(bkz: yalan dünya )
hep sen mi ağladın hep senmi yandın,
bende gülemedim yalan dünyada
sen beni gönlümce mutlumu sandın
ömrümü boş yere çalan dünyada.
ah yalan dünyada,yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
sen ağladın canım ben ise yandım
dünyayı gönlümce olacak sandım
boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
sana karşı benim hayalim çoğdu
felek bulut oldu üstüme yağdı
yaşları gözüme dolan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
garip bülbül gibi feryadım kaldı
alamadım eyvah muradım kaldı
ben gidip ellere kalan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
(bkz: neşet ertaş)
bende gülemedim yalan dünyada
sen beni gönlümce mutlumu sandın
ömrümü boş yere çalan dünyada.
ah yalan dünyada,yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
sen ağladın canım ben ise yandım
dünyayı gönlümce olacak sandım
boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
sana karşı benim hayalim çoğdu
felek bulut oldu üstüme yağdı
yaşları gözüme dolan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
garip bülbül gibi feryadım kaldı
alamadım eyvah muradım kaldı
ben gidip ellere kalan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
(bkz: neşet ertaş)
uyanmasını umut etmekten bıkmayacağım çocuk...
her yeni gün, yeni bir umutla bugün uyansa diyorum, halbuki berkini tanımıyorum sokakta oynayan sıradan bir çocuk, ailesi ile kahvaltı yapmak için bakkala giden sırandan bir çocuk...
sıradan olmayan ne ?
berkinin sokağa çıkıp ekmek almaya giderken, kafasına nişan alınan biber gazı kapsülü..
düşünsenize nasıl rutin bir şeydir evin en küçüğü gider bakkala belki kavgayla, belki koşa koşa
hepimiz bir zamanlar gitmedik mi koşa koşa elimize tutuşturulan parayla ekmek almaya
berkinde gitti işte ama bu gidiş çok uzun oldu kara gözlü güzel çocuğunu bakkala yollarken hiç annesinin aklına gelmiş miydi ?
gelse iki dünya yıkılsa bile, açlıktan ölse bile yollar mıydı berkinin annesi ?
yollamazdı...
giderdi öleceğini bile bile evlatları aç kalmasın diye kendini sokağa atardı..
berkin şimdi uyuyor, uyanacak elbet hiç bir şeyin farkında değil şu anda ama birileri var ki o günden beri her günün, her saatin, her dakikanın, her saniyenin farkında olan bir anne ve bir baba
tanımadığım bu çocuğun annesi ve babası için o kadar üzülüyorum ki anlatamam. sol framede adını görünce canım acıyor.. benim canım bu kadar acırken ! onların canını her gün kanatıyorlar, lime lime ediyorlar.
akıl mantık duruyor neden, neden diyor insan kendine neden bu ülkede bu haksızlıklar bu adaletsizlikler, neden çocuklar bakkala giderken ölümle burun buruna gelme ihtimali var..
neden yitip gitmek zorunda gencecik bedenler..
ama berkin yitip gitmeyecek
berkin uyanacak, uyanmak zorunda artık onun yaşından ve boyundan büyük bir görevi var
berkin bizim umudumuz, gözlerini açıp bize merhaba diyecek. hiç duymadığımız sesini, hiç görmediğimiz gülümsemesini gösterecek...
hadi be çocuk uyan artık, bak okullar açılacak bi şey kalmadı
çok tembellik yaptın.hem arkadaşların, öğretmenlerin seni özlemiştir bitir artık bedenindeki uykuyu
uyan ve merhaba de bize...
her yeni gün, yeni bir umutla bugün uyansa diyorum, halbuki berkini tanımıyorum sokakta oynayan sıradan bir çocuk, ailesi ile kahvaltı yapmak için bakkala giden sırandan bir çocuk...
sıradan olmayan ne ?
berkinin sokağa çıkıp ekmek almaya giderken, kafasına nişan alınan biber gazı kapsülü..
düşünsenize nasıl rutin bir şeydir evin en küçüğü gider bakkala belki kavgayla, belki koşa koşa
hepimiz bir zamanlar gitmedik mi koşa koşa elimize tutuşturulan parayla ekmek almaya
berkinde gitti işte ama bu gidiş çok uzun oldu kara gözlü güzel çocuğunu bakkala yollarken hiç annesinin aklına gelmiş miydi ?
gelse iki dünya yıkılsa bile, açlıktan ölse bile yollar mıydı berkinin annesi ?
yollamazdı...
giderdi öleceğini bile bile evlatları aç kalmasın diye kendini sokağa atardı..
berkin şimdi uyuyor, uyanacak elbet hiç bir şeyin farkında değil şu anda ama birileri var ki o günden beri her günün, her saatin, her dakikanın, her saniyenin farkında olan bir anne ve bir baba
tanımadığım bu çocuğun annesi ve babası için o kadar üzülüyorum ki anlatamam. sol framede adını görünce canım acıyor.. benim canım bu kadar acırken ! onların canını her gün kanatıyorlar, lime lime ediyorlar.
akıl mantık duruyor neden, neden diyor insan kendine neden bu ülkede bu haksızlıklar bu adaletsizlikler, neden çocuklar bakkala giderken ölümle burun buruna gelme ihtimali var..
neden yitip gitmek zorunda gencecik bedenler..
ama berkin yitip gitmeyecek
berkin uyanacak, uyanmak zorunda artık onun yaşından ve boyundan büyük bir görevi var
berkin bizim umudumuz, gözlerini açıp bize merhaba diyecek. hiç duymadığımız sesini, hiç görmediğimiz gülümsemesini gösterecek...
hadi be çocuk uyan artık, bak okullar açılacak bi şey kalmadı
çok tembellik yaptın.hem arkadaşların, öğretmenlerin seni özlemiştir bitir artık bedenindeki uykuyu
uyan ve merhaba de bize...
iasos karya ve yöresinin en eski şehirlerinden biri olan iassos bugün güllük körfezinin kuzey kıyısındaki kıyıkışlacık (kurin) köyüdür.
ıassusa arabayla, izmire giden anayoldan sapılır ve karakuyu köyünün içinden geçilerek varılır.
diğer bir yol da, öğlen, sakin güllük limanında yenilen balıklardan sonra, ucuz bir tekne kiralanarak, yarım saatlik bir yolculukla güllük körfezi karşısındaki ıassus harabelerine ulaşmaktır. tarihçiler, argoslu peleponezlilerı, m.ö.9. yüzyılda iassusu buldukları için, şanslı görürler. buraya daha sonra ionyalılar yerleşmişler, sonra da şehir delya konfederasyonu üyesi olmuştur. ispartalılar iassusluları kovdular, sonra da şehri perslere (eski iran) verdiler. kral mozolus hükümdarlığı sırasında burayı denetimi altına aldı ve şehir tuzlu balık endüstrisiyle zenginleşti.
ıassusun ne kadar büyük olduğunu bilemiyoruz, çünkü kıyıkışlacık köyü şu anda onun bir kısmının üstünde kuruludur. ancak vergi kayıtlarının gösterdiğine göre, bir çok yüzyıl önemli ve zengin bir şehir olmuş. bilinmeyen nedenlerle düşüş göstermiş ve roma imparatorluğu zamanında da sınır gümrük istasyonu olarak işlevini sürdürmüş.
italyan gruplar iassusta geniş çapta kazılar yaparak, tarihinin pek çok yönünü ortaya çıkardılar. bu hoş ağaçlık mekânın en göze çarpıcı yanı, kral mozolusun yaptırdığı düşünülen, şehrin bir kısmının etrafındaki, iki kilometre uzunluğundaki duvardır. iyi korunmuş bir mozole yeniden 960 cm. yüksekliğinde inşa edilmiştir ve bugün çevredeki buluntular burada saklanmaktadır. bunlardan başka yer altından çıkarılanlar; bir tiyatro, bir bizans kalesi ve duvarları boyalı, yerleri mozaik bir roma evidir. tepenin doruğundaki bir kalenin ise rodos şövalyelerinden kaldığı sanılmaktadır.
bu ilginç yöreye yapılan bir turdan sonra, sakin ve garip bir köy olan kıyıkışlacıkta öğleden sonra denize girmek veya tenhada güneş banyosu yapmak ve belki de deniz kenarındaki restoranlardan birinde bir akşam yemeği yemek mükemmel olur.
iassos,kıyıya çok yakın,kayalık küçük bir ada ile bu adanın karşısındaki alanda kurulmuştur.adanın çevresi 2,5 km,yüksekliği 70 m dir.zamanla ada,karayla birleşerek yarım ada halini almıştır.
iassos’un yunanistandan gelen göçmenler tarafından kurulduğu ve yörede bulunan sikkelerde,sakallı bir kişinin başı üzerinde “kurucu iassos”diye yazdığı bilinmektedir.
ıassusa arabayla, izmire giden anayoldan sapılır ve karakuyu köyünün içinden geçilerek varılır.
diğer bir yol da, öğlen, sakin güllük limanında yenilen balıklardan sonra, ucuz bir tekne kiralanarak, yarım saatlik bir yolculukla güllük körfezi karşısındaki ıassus harabelerine ulaşmaktır. tarihçiler, argoslu peleponezlilerı, m.ö.9. yüzyılda iassusu buldukları için, şanslı görürler. buraya daha sonra ionyalılar yerleşmişler, sonra da şehir delya konfederasyonu üyesi olmuştur. ispartalılar iassusluları kovdular, sonra da şehri perslere (eski iran) verdiler. kral mozolus hükümdarlığı sırasında burayı denetimi altına aldı ve şehir tuzlu balık endüstrisiyle zenginleşti.
ıassusun ne kadar büyük olduğunu bilemiyoruz, çünkü kıyıkışlacık köyü şu anda onun bir kısmının üstünde kuruludur. ancak vergi kayıtlarının gösterdiğine göre, bir çok yüzyıl önemli ve zengin bir şehir olmuş. bilinmeyen nedenlerle düşüş göstermiş ve roma imparatorluğu zamanında da sınır gümrük istasyonu olarak işlevini sürdürmüş.
italyan gruplar iassusta geniş çapta kazılar yaparak, tarihinin pek çok yönünü ortaya çıkardılar. bu hoş ağaçlık mekânın en göze çarpıcı yanı, kral mozolusun yaptırdığı düşünülen, şehrin bir kısmının etrafındaki, iki kilometre uzunluğundaki duvardır. iyi korunmuş bir mozole yeniden 960 cm. yüksekliğinde inşa edilmiştir ve bugün çevredeki buluntular burada saklanmaktadır. bunlardan başka yer altından çıkarılanlar; bir tiyatro, bir bizans kalesi ve duvarları boyalı, yerleri mozaik bir roma evidir. tepenin doruğundaki bir kalenin ise rodos şövalyelerinden kaldığı sanılmaktadır.
bu ilginç yöreye yapılan bir turdan sonra, sakin ve garip bir köy olan kıyıkışlacıkta öğleden sonra denize girmek veya tenhada güneş banyosu yapmak ve belki de deniz kenarındaki restoranlardan birinde bir akşam yemeği yemek mükemmel olur.
iassos,kıyıya çok yakın,kayalık küçük bir ada ile bu adanın karşısındaki alanda kurulmuştur.adanın çevresi 2,5 km,yüksekliği 70 m dir.zamanla ada,karayla birleşerek yarım ada halini almıştır.
iassos’un yunanistandan gelen göçmenler tarafından kurulduğu ve yörede bulunan sikkelerde,sakallı bir kişinin başı üzerinde “kurucu iassos”diye yazdığı bilinmektedir.
göynümün sultanı büyük usta, hiç ölmeyeceklerden
bu yalan dünyada gerçek olan ses..
1 sene önce göçüp gitmiş aramızdan, zaman bazen sualsiz akar
--- spoiler ---
sen ağladın canım ben ise yandım
dünyayı gönlümce olacak sandım
boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
--- spoiler ---
bu yalan dünyada gerçek olan ses..
1 sene önce göçüp gitmiş aramızdan, zaman bazen sualsiz akar
--- spoiler ---
sen ağladın canım ben ise yandım
dünyayı gönlümce olacak sandım
boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada
ah yalan dünyada yalan dünyada
yalandan yüzüme gülen dünyada
--- spoiler ---
hazin bir sonbaharda göçüp giden, müziğin paşası.. nasıl güzel rakı içilir o söyleyeyince, çocukluğumun trtsinde rengarenk bir insan o, hiç unutmam o güzel şarkıları söylediği kareleri, çocukken zeki müren dinleyen kaç kişi vardır ki ?
seviyorum içindeki renkliliğini, şarkılarını, hüznünü
24 eylül 96da göçüp gittiğinden beri daha da çok seviyorum.
çok sevdiğim masal
--- spoiler ---
ben de küçükken herkes gibi masal dinler,masal masal dolanırdım.
her masal dinlediğimde,masal olacağım sanırdım.
günün birinde kimse bana masal anlatmayacak zanneder,üzülür, kahrolurdum
heyhat, gel gör ki her önüme çıkan hala masal anlatıyor bana
artık masal dinlemek istemiyorum kimseden
bir varmış, bir yokmuş diye
kendimi, aşkımı anlatmak istiyorum sana masal yerine
evvel zaman içinde gönlüm duman içinde
hem sevip hem sevilmek eski masal içinde
kederle neşenin dostluk kurduğu
siyahla beyazın pembe olduğu
dertlerin bittiği aşkın dolduğu
bir masal getirdim bu gece sana
ister ellerimi tutarak dinle
ister gözlerini yumarak dinle
bırak dertler mazide kalsın
getir mutluluğu kendi elinle
perdenin ardına saklanma artık
mutluluk dersem çık, dert dersem çıkma
ne az git, ne uz git, bekletmeden gel
kurduğum sarayı görmeden yıkma
sensizlik saçlarıma düşürdü hatıralar kışını
hayat sahnesinde tek başıma bekliyorum alkışımı
biz görmeden sevdik birbirimizi
biri bize aynı masalı, yalanı anlatmış
bizi bizden ayrı tutmuş yıllarca
kader bu aşka biraz neşe, biraz keder, gözyaşı katmış
hasretim dağlarken
ümidim çağlarken
ağlarım yıllarca, gel
hislerim yoruldu
umudum kırıldı
gözyaşım duruldu, gel,
dertsiz girdim dertli çıktım
dost sandığım meyhaneden
yarınlara ümitlerle
ben bakmaya korkuyorum
ne çektimse senden çektim yakacağım şu kalbimi
içimde sen varsın diye ben yakmaya korkuyorum
ne hoş rüyam ne boş hülyam bana tek dost kendi dünyam
içimde sen varsın diye ben çıkmaya korkuyorum
bıktım sana gidip bana gelmekten
ben de dünya gibi dönüyor muyum?
bir gözümde neşe, bir gözümde yaş,
ben ağlıyor muyum gülüyor muyum?
ağlıyor muyum, gülüyor muyum?
ne güzel giderken kendi yoluma
dost diye diye takıldım senin koluna
sağına soluna bak deme bana
sanki ben önümü görüyor muyum?
bütün yıllarımı dizdim önüme
bir yol arıyorum garip gönlüme
kırarsam kalbini ne oldu deme
ben ne yaptığımı biliyor muyum?
ben ağlıyor muyum gülüyor muyum?
uykusuz gönlüme masal anlatma ruhumu karartan sen değil misin?
bana kaderimde günah aratma günahı yaratan sen değil misin?
bir yıldız kayınca karanlıklara
bir yaprak düşünce boş sokaklara
yaşlarım akınca yanaklarına
kapıyı kapatan sen değil misin?
beni akşamlarla yollara atan
beni rüzgarların önüne katan
beni kadehlere bir köle yapan
her gece ağlatan sen değil misin?
ne umdum ne buldum ben bu sevgiden artık bu sayfayı kapıyorum ben
utanmamak için dosttan düşmandan, yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
dertlerim dertleri söker diyerek
seni kadehlerden her an içerek
şarkı söyleyerek, gülümseyerek yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
beklerken aşkının sıcak yelini
tuttum yalnızlığın soğuk elini
şarkılar içinde her gece seni anıyor, ağlıyorum ben
masalım acıysa, tadını sen koy
sana olan tutkumun adını sen koy
bir garip duygu var bugün içimde
aşk mıdır, dert midir, adını sen koy
ömrüm yarım kaldı bir masal gibi gel tamamla bu masalı sevgilim
onlar ermiş muradına desinler bu dünyada biraz da biz gülelim
her şeyimsin benim son şansımsın benim
kaderimi çizen tek aşkımsın benim
bir varmışı bırak
bir yokmuş gitsin,
hadi gel, bu masal seninle bitsin
seviyorum içindeki renkliliğini, şarkılarını, hüznünü
24 eylül 96da göçüp gittiğinden beri daha da çok seviyorum.
çok sevdiğim masal
--- spoiler ---
ben de küçükken herkes gibi masal dinler,masal masal dolanırdım.
her masal dinlediğimde,masal olacağım sanırdım.
günün birinde kimse bana masal anlatmayacak zanneder,üzülür, kahrolurdum
heyhat, gel gör ki her önüme çıkan hala masal anlatıyor bana
artık masal dinlemek istemiyorum kimseden
bir varmış, bir yokmuş diye
kendimi, aşkımı anlatmak istiyorum sana masal yerine
evvel zaman içinde gönlüm duman içinde
hem sevip hem sevilmek eski masal içinde
kederle neşenin dostluk kurduğu
siyahla beyazın pembe olduğu
dertlerin bittiği aşkın dolduğu
bir masal getirdim bu gece sana
ister ellerimi tutarak dinle
ister gözlerini yumarak dinle
bırak dertler mazide kalsın
getir mutluluğu kendi elinle
perdenin ardına saklanma artık
mutluluk dersem çık, dert dersem çıkma
ne az git, ne uz git, bekletmeden gel
kurduğum sarayı görmeden yıkma
sensizlik saçlarıma düşürdü hatıralar kışını
hayat sahnesinde tek başıma bekliyorum alkışımı
biz görmeden sevdik birbirimizi
biri bize aynı masalı, yalanı anlatmış
bizi bizden ayrı tutmuş yıllarca
kader bu aşka biraz neşe, biraz keder, gözyaşı katmış
hasretim dağlarken
ümidim çağlarken
ağlarım yıllarca, gel
hislerim yoruldu
umudum kırıldı
gözyaşım duruldu, gel,
dertsiz girdim dertli çıktım
dost sandığım meyhaneden
yarınlara ümitlerle
ben bakmaya korkuyorum
ne çektimse senden çektim yakacağım şu kalbimi
içimde sen varsın diye ben yakmaya korkuyorum
ne hoş rüyam ne boş hülyam bana tek dost kendi dünyam
içimde sen varsın diye ben çıkmaya korkuyorum
bıktım sana gidip bana gelmekten
ben de dünya gibi dönüyor muyum?
bir gözümde neşe, bir gözümde yaş,
ben ağlıyor muyum gülüyor muyum?
ağlıyor muyum, gülüyor muyum?
ne güzel giderken kendi yoluma
dost diye diye takıldım senin koluna
sağına soluna bak deme bana
sanki ben önümü görüyor muyum?
bütün yıllarımı dizdim önüme
bir yol arıyorum garip gönlüme
kırarsam kalbini ne oldu deme
ben ne yaptığımı biliyor muyum?
ben ağlıyor muyum gülüyor muyum?
uykusuz gönlüme masal anlatma ruhumu karartan sen değil misin?
bana kaderimde günah aratma günahı yaratan sen değil misin?
bir yıldız kayınca karanlıklara
bir yaprak düşünce boş sokaklara
yaşlarım akınca yanaklarına
kapıyı kapatan sen değil misin?
beni akşamlarla yollara atan
beni rüzgarların önüne katan
beni kadehlere bir köle yapan
her gece ağlatan sen değil misin?
ne umdum ne buldum ben bu sevgiden artık bu sayfayı kapıyorum ben
utanmamak için dosttan düşmandan, yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
dertlerim dertleri söker diyerek
seni kadehlerden her an içerek
şarkı söyleyerek, gülümseyerek yaşıyormuş gibi yapıyorum ben
beklerken aşkının sıcak yelini
tuttum yalnızlığın soğuk elini
şarkılar içinde her gece seni anıyor, ağlıyorum ben
masalım acıysa, tadını sen koy
sana olan tutkumun adını sen koy
bir garip duygu var bugün içimde
aşk mıdır, dert midir, adını sen koy
ömrüm yarım kaldı bir masal gibi gel tamamla bu masalı sevgilim
onlar ermiş muradına desinler bu dünyada biraz da biz gülelim
her şeyimsin benim son şansımsın benim
kaderimi çizen tek aşkımsın benim
bir varmışı bırak
bir yokmuş gitsin,
hadi gel, bu masal seninle bitsin
katil devletin, arkadaşları catıdan atmış diyecek kadar küçüldüğü can.
daha 22 yaşında, hayalleri olan gencecik bir beden, ve hep 22 yaşında kalacak
daha 22 yaşında, hayalleri olan gencecik bir beden, ve hep 22 yaşında kalacak
türk sinemasının büyük aktörü. karizmatik farklılığıyla kitleleri kendisine hayran bırakmış, çağdaş dünyanın özgür, demokratik, girişimci, çok yönlü entelektüel, mücadeleci bir yapısı ile gerçeği ve doğruyu arayan adamı.
düşünce örgüleri evrensel anlayışıyla tabii hayatın içinde yaşamış bir adam. zamanın yöneticileri ve aydınları, yılmaz güney’i kendi anlayış ölçütlerine göre değerlendirmişlerdir.
sinemada bıçkın delikanlı, sert mizaçlı, bitmez tükenmez enerjisi hayatım teklemiş, bütün gençliği sıkıntı, acı ve cezaevlerinde geçirmiştir.
ağa ile ırgatın yaşam tarzları, çalışan ve çalıştıranın siyasi düzenle yakın ilişkilerini filmlerine konu yapmıştır.
yılmaz güney büyük düşündü. emin adımlarla yürüdü, halkına en yakın olan yere kadar geldi.
her şeyini paylaştı, halkın gözünde kahraman oldu. çok az söyledi, halk çok anladı. ancak hayat acımasız davranarak hayatını alt üst etti.
--- spoiler ---
dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip gurbet türküleri söylemek istemiyoruz, biz yiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız, ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek aceme, kararlılığa ve koşullara sahibiz... dost ve düşman herkes bilsin ki; kazanacağız, mutlaka kazanacağız!
--- spoiler ---
--- spoiler ---
sorunun esası şudur: ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boğun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
-arkadaşlar! dışarı da bir şeyler oluyor farkında mısınız? uykuda olanları sarsın, uyandırın. herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir. karanlıkta ne yapacaksınız?
--- spoiler ---
düşünce örgüleri evrensel anlayışıyla tabii hayatın içinde yaşamış bir adam. zamanın yöneticileri ve aydınları, yılmaz güney’i kendi anlayış ölçütlerine göre değerlendirmişlerdir.
sinemada bıçkın delikanlı, sert mizaçlı, bitmez tükenmez enerjisi hayatım teklemiş, bütün gençliği sıkıntı, acı ve cezaevlerinde geçirmiştir.
ağa ile ırgatın yaşam tarzları, çalışan ve çalıştıranın siyasi düzenle yakın ilişkilerini filmlerine konu yapmıştır.
yılmaz güney büyük düşündü. emin adımlarla yürüdü, halkına en yakın olan yere kadar geldi.
her şeyini paylaştı, halkın gözünde kahraman oldu. çok az söyledi, halk çok anladı. ancak hayat acımasız davranarak hayatını alt üst etti.
--- spoiler ---
dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip gurbet türküleri söylemek istemiyoruz, biz yiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız, ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek aceme, kararlılığa ve koşullara sahibiz... dost ve düşman herkes bilsin ki; kazanacağız, mutlaka kazanacağız!
--- spoiler ---
--- spoiler ---
sorunun esası şudur: ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boğun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
-arkadaşlar! dışarı da bir şeyler oluyor farkında mısınız? uykuda olanları sarsın, uyandırın. herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir. karanlıkta ne yapacaksınız?
--- spoiler ---
çağımızın hızır paşası
metrobüste yer buldun da erkeksiz olsun diye dert edinen kadındın.
git oğlum, suyun aktığı yere git
ve orada ağlayan kadınları gör
sonra dağlara çık
erkekler, onlar da ağlıyor
baba, neden tüm kadınlar ağlıyor?
erkekleri için ağlıyorlar
o zaman neden tüm erkekler ağlıyor?
onlar da cevap olarak ağlıyorlar
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
tüm kadınlar ve erkekler uyurken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
baba neden tüm çocuklar ağlıyor?
onlar sadece ağlayabiliyor oğlum
oh, sadece ağlıyorlar mı?
evet, daha da çok ağlayacakları zamanlar gelecek
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
tüm küçük çocuklar uyurken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
oh baba, söyle bana ağlıyor musun?
yüzün dokunmak için çok ıslak görünüyor
oh o zaman özür dilerim baba
seni bu kadar incittiğimi düşünmemiştim
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
kendimizi uyuyabilmek için zorlarken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
ve orada ağlayan kadınları gör
sonra dağlara çık
erkekler, onlar da ağlıyor
baba, neden tüm kadınlar ağlıyor?
erkekleri için ağlıyorlar
o zaman neden tüm erkekler ağlıyor?
onlar da cevap olarak ağlıyorlar
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
tüm kadınlar ve erkekler uyurken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
baba neden tüm çocuklar ağlıyor?
onlar sadece ağlayabiliyor oğlum
oh, sadece ağlıyorlar mı?
evet, daha da çok ağlayacakları zamanlar gelecek
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
tüm küçük çocuklar uyurken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
oh baba, söyle bana ağlıyor musun?
yüzün dokunmak için çok ıslak görünüyor
oh o zaman özür dilerim baba
seni bu kadar incittiğimi düşünmemiştim
bu ağlayan bir şarkı
ağlamak için bir şarkı
kendimizi uyuyabilmek için zorlarken
bu ağlayan bir şarkı
ama ben uzun süre ağlamayacağım
emilio fernández’in yönettiği 1946 yapımı aşk filmi.
--- spoiler ---
hikaye meksika devrimi sırasında geçer. general josé juan reyesin (pedro armendáriz) birlikleri orduyu desteklemek için zenginlerden yardım alır. general, cholula kasabasında topraklara ve mallara el koyarken, kasabanın en zengin adamının kızı olan beatriz peñafielle (maría felix) tanışır. beatrizin küçümseyişi ve ilgisizliği generalde merak ve en nihayetinde derin ve gerçek bir aşk uyandırır.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
hikaye meksika devrimi sırasında geçer. general josé juan reyesin (pedro armendáriz) birlikleri orduyu desteklemek için zenginlerden yardım alır. general, cholula kasabasında topraklara ve mallara el koyarken, kasabanın en zengin adamının kızı olan beatriz peñafielle (maría felix) tanışır. beatrizin küçümseyişi ve ilgisizliği generalde merak ve en nihayetinde derin ve gerçek bir aşk uyandırır.
--- spoiler ---
meksika devrimini anlatan filmlerden biri.
meksika devrimi sürerken, "los leones de san pablo" olarak bilinen altı cesur çiftçi, pancho villanın ordusuna katılmaya ve mücadeleye destek vererek kendi topluluklarındaki acıların sona erdirilmesine yardım etmeye karar verir. en baştaki grup birçok çatışma ve kahramanlıklardan sonra, sadece lider tiburcio maya (frausto) ve genç becerrillodan (vallarino) kalır. becerillo çiçek hastalılığına yakalanınca villa, onu öldürmesini ve cesedi yakmasını tiburcioya emreder. tiburcio görevini gönülsüzce yerine getirdikten sonra, ona orduyu terk etmesi emri verilir ve eve döner. bu film gelmiş geçmiş en iyi 100 meksika filmi arasında bir numaraya yerleştirilmiştir.
filmin türkçe adı: haydi pancho villa ile gidelim
yönetmen: fernando de fuentes
año producción: 1936
format: dvd
duración: largometraje - 92 min
versión originalespañol
subtituladoturco
meksika devrimi sürerken, "los leones de san pablo" olarak bilinen altı cesur çiftçi, pancho villanın ordusuna katılmaya ve mücadeleye destek vererek kendi topluluklarındaki acıların sona erdirilmesine yardım etmeye karar verir. en baştaki grup birçok çatışma ve kahramanlıklardan sonra, sadece lider tiburcio maya (frausto) ve genç becerrillodan (vallarino) kalır. becerillo çiçek hastalılığına yakalanınca villa, onu öldürmesini ve cesedi yakmasını tiburcioya emreder. tiburcio görevini gönülsüzce yerine getirdikten sonra, ona orduyu terk etmesi emri verilir ve eve döner. bu film gelmiş geçmiş en iyi 100 meksika filmi arasında bir numaraya yerleştirilmiştir.
filmin türkçe adı: haydi pancho villa ile gidelim
yönetmen: fernando de fuentes
año producción: 1936
format: dvd
duración: largometraje - 92 min
versión originalespañol
subtituladoturco
meksika devrimi sırasında hem hükümet güçleri hem de zapata’nın ordusuna yardım eden ve onlardan yardım gören mendoza’nın hayatta kalma çabası anlatılılan filmdir..
1933 yapımlımahkum13, fernando fuentes’in meksika devrimi ile ilgili yaptığı üçlemenin bir parçasıdır. haydi pancho villa ile gidelim filminde ise meksika devrimi devam ederken, "los leones de san pablo” olarak bilinen altı cesur çiftçinin, pancho villa’nın ordusuna katılmaları ve mücadeleye destek vermeleri anlatılır. 1946 yapımlı aşk filmi enamorada’da da, meksika devrimi sırasında orduya destek için zenginlerden alınan yardımlar konu edilir.
filmin künyesi;
dostum mendoza
yönetmen: fernando de fuentes, in collaboration with juan bustillo oro
oyuncular: alfredo del diestro, carmen guerrero, antonio r. frausto, luis g. barreiro
meksika, 1934, 85; siyah-beyaz
1933 yapımlımahkum13, fernando fuentes’in meksika devrimi ile ilgili yaptığı üçlemenin bir parçasıdır. haydi pancho villa ile gidelim filminde ise meksika devrimi devam ederken, "los leones de san pablo” olarak bilinen altı cesur çiftçinin, pancho villa’nın ordusuna katılmaları ve mücadeleye destek vermeleri anlatılır. 1946 yapımlı aşk filmi enamorada’da da, meksika devrimi sırasında orduya destek için zenginlerden alınan yardımlar konu edilir.
filmin künyesi;
dostum mendoza
yönetmen: fernando de fuentes, in collaboration with juan bustillo oro
oyuncular: alfredo del diestro, carmen guerrero, antonio r. frausto, luis g. barreiro
meksika, 1934, 85; siyah-beyaz
fernando de fuentesin meksika devrimi ile ilgili yaptığı üçlemenin bir parçasıdır.
--- spoiler ---
film, karısı martanın genç oğullarını da alarak kendisini terk ettiği ayyaş albay carrasco üzerine odaklanır. juan büyüyünce hayranlık uyandıran, terbiyeli bir genç adam olur. meksika devrimi sırasında terfi eden düşkün ve yozlaşmış albay, hapishanesinden bir devrimciyi, felipe martinezi bırakması için rüşvet alır. martinez bir idam mangası tarafından vurularak idam edilmeye mahkum edilmiştir. carrasco herhangi birisinin, devrimcinin yerini almasını talep eder. kaderin bir cilvesi olarak bu herhangi birisinin, uzun süredir kayıp olan öz oğlu juan olduğu ortaya çıkar.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
film, karısı martanın genç oğullarını da alarak kendisini terk ettiği ayyaş albay carrasco üzerine odaklanır. juan büyüyünce hayranlık uyandıran, terbiyeli bir genç adam olur. meksika devrimi sırasında terfi eden düşkün ve yozlaşmış albay, hapishanesinden bir devrimciyi, felipe martinezi bırakması için rüşvet alır. martinez bir idam mangası tarafından vurularak idam edilmeye mahkum edilmiştir. carrasco herhangi birisinin, devrimcinin yerini almasını talep eder. kaderin bir cilvesi olarak bu herhangi birisinin, uzun süredir kayıp olan öz oğlu juan olduğu ortaya çıkar.
--- spoiler ---
murat menteş’in ikinci romanı ;
eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat… ve ona şöyle diyeceksin ‘ben evli bir adamım’.’
‘zambaklar tarafından büyütülmüştü sanki. tırnaklarının kenarlarını yemesini gayet iyi anlıyorum. onun kadar güzel kim olsa, tırnak, saç, dudak yerdi. parmaklarındaki tadı hiç bir meyvede bulamıyor olmalı. iradeyi kilit altına alan bir cazibesi vardı; yasalardaki boşluktan faydalanıyordu sanki. hukukun üstünlüğünü aşan güzelliği sayesinde asla hapse girmeyeceği, cinayetten bile yırtacağı kesindi.’
‘seni unutma fikri bile, sana kavuşma umuduna bağlanıyor içimde. senden kaçış varsa bile kurtuluş yok şebnem.’
‘hayatında en az bir aşağılık herifle yakınlaşmadan gerçek kadın olamazsın.’
‘bir bebek doğdu mu, bir baba doğar.’
‘bütün günahlar para kaybettirir.’
’…edebiyat mırıltının ve naranın yerini tayin eder. onlara ayar çeker. eşya, kelimeler karşısında savunmasız, dirençsizdir. zihnimizi edebiyat dekore eder. kalbimiz ile beynimiz arasında işlek kanallar, tüneller, koridorlar açar. ahlaki olgunluğun, vicdan hassasiyetinin, gönül ferahlığının imkanlarını; edebiyat sanatı sayesinde keşfederiz. bir kumandanı, bir deliyi, anneyi, büyücüyü, talebeyi, avukatı, fahişeyi; korkağı, cömerdi, zavallıyı, kurnazı, dahiyi, tembeli, salağı… kelimelerinden tanırız. sağlam bir edebiyat donatımı, bize insanların ruhunu sezme, insanlığımıza hakim olma, sahip çıkma gücü verir. birbirimizi hakikaten tanımamız, sahiden anlamamız, derinden kavramamız edebiyat sayesindedir. cehaletten, zalimlikten, hoyratlıktan, çiğlikten, zayıflıktan başka nasıl sıyrılabiliriz? edebiyat, terbiyenin namütenahi hülasasıdır. görgünün vitaminidir, bizi telef olmaktan kurtaran şifalı iksirdir: bizi, elimizdekinden farklı bir sonsuzluğa sevk eder. hem ağaçları, hem ormanı görmemizi sağlar.yaprakların bakışlarını, meyvelerin soluğunu, gövdelerin çarpıntısını duyarız. ardı arkası kesilmeyen ibret ve hikmet patlamalarının arasında yaşadığımızı fark ederiz. harbin, sulhun, muhabbetin, dostluğun, aşkın, nefretin, emeğin, dikkatin, tedbirin, takdirin… manasını öğreniriz. mana ile anlam arasındaki ayrıma temas ederiz. anlam, bizdeki karşılıktır; mana ise hakikatin kendisidir. böylece, benzer şeyler arasındaki farklar ile farklı şeyler arasındaki benzerlikleri kurcalarız. gönlümüz neye elverir, vicdanımıza ne sığar, aklımız neye erer? edebiyat bilmeyen, soru soramaz, cevap bulamaz, problem çözemez.’
‘çok sevmek, sonsuza dek kavuşmamak için en ideal yöntemdir.’
eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat… ve ona şöyle diyeceksin ‘ben evli bir adamım’.’
‘zambaklar tarafından büyütülmüştü sanki. tırnaklarının kenarlarını yemesini gayet iyi anlıyorum. onun kadar güzel kim olsa, tırnak, saç, dudak yerdi. parmaklarındaki tadı hiç bir meyvede bulamıyor olmalı. iradeyi kilit altına alan bir cazibesi vardı; yasalardaki boşluktan faydalanıyordu sanki. hukukun üstünlüğünü aşan güzelliği sayesinde asla hapse girmeyeceği, cinayetten bile yırtacağı kesindi.’
‘seni unutma fikri bile, sana kavuşma umuduna bağlanıyor içimde. senden kaçış varsa bile kurtuluş yok şebnem.’
‘hayatında en az bir aşağılık herifle yakınlaşmadan gerçek kadın olamazsın.’
‘bir bebek doğdu mu, bir baba doğar.’
‘bütün günahlar para kaybettirir.’
’…edebiyat mırıltının ve naranın yerini tayin eder. onlara ayar çeker. eşya, kelimeler karşısında savunmasız, dirençsizdir. zihnimizi edebiyat dekore eder. kalbimiz ile beynimiz arasında işlek kanallar, tüneller, koridorlar açar. ahlaki olgunluğun, vicdan hassasiyetinin, gönül ferahlığının imkanlarını; edebiyat sanatı sayesinde keşfederiz. bir kumandanı, bir deliyi, anneyi, büyücüyü, talebeyi, avukatı, fahişeyi; korkağı, cömerdi, zavallıyı, kurnazı, dahiyi, tembeli, salağı… kelimelerinden tanırız. sağlam bir edebiyat donatımı, bize insanların ruhunu sezme, insanlığımıza hakim olma, sahip çıkma gücü verir. birbirimizi hakikaten tanımamız, sahiden anlamamız, derinden kavramamız edebiyat sayesindedir. cehaletten, zalimlikten, hoyratlıktan, çiğlikten, zayıflıktan başka nasıl sıyrılabiliriz? edebiyat, terbiyenin namütenahi hülasasıdır. görgünün vitaminidir, bizi telef olmaktan kurtaran şifalı iksirdir: bizi, elimizdekinden farklı bir sonsuzluğa sevk eder. hem ağaçları, hem ormanı görmemizi sağlar.yaprakların bakışlarını, meyvelerin soluğunu, gövdelerin çarpıntısını duyarız. ardı arkası kesilmeyen ibret ve hikmet patlamalarının arasında yaşadığımızı fark ederiz. harbin, sulhun, muhabbetin, dostluğun, aşkın, nefretin, emeğin, dikkatin, tedbirin, takdirin… manasını öğreniriz. mana ile anlam arasındaki ayrıma temas ederiz. anlam, bizdeki karşılıktır; mana ise hakikatin kendisidir. böylece, benzer şeyler arasındaki farklar ile farklı şeyler arasındaki benzerlikleri kurcalarız. gönlümüz neye elverir, vicdanımıza ne sığar, aklımız neye erer? edebiyat bilmeyen, soru soramaz, cevap bulamaz, problem çözemez.’
‘çok sevmek, sonsuza dek kavuşmamak için en ideal yöntemdir.’
reyhanlı belgelerini sızdırdığı gerekçesiyle tutuklanan asker.
ablasının verdiği bilgiye göre; 77 gün içinde intiharın eşiğine getirildiği iddia edilen, masum insan.
reyhanlı patlamasına ilişkin istihbarat belgelerini sızdırdığı gerekçesiyle tutuklanarak 24 mayıstan bu yana sivas temeltepe askeri cezaevinde tutulan utku kalının gözaltında gördüğü işkence, cezaevinde maruz kaldığı çıplak aramalar ve sözlü tacizler nedeniyle psikolojik durumu kötüleşti.
cezaevinde açık görüşlerin ardından defalarca çıplak aranarak işkenceye maruz kaldı. psikiyatri muayenesi bile eli kelepçeli şekilde, oda da üsleri varken yapıldı. kardeşimi 77 günde intiharın eşiğine getirdiler" diye konuştu. kalı kardeşiyle geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı görüşmede de iyi görünmediğini ifade ederek, "daha önce de bir kez sinir krizi geçirmiş. kriz geçirdiği sırada üsleri sen erkek adamsın, erkekler ağlamaz diyerek dalga geçmişler.
ablasının verdiği bilgiye göre; 77 gün içinde intiharın eşiğine getirildiği iddia edilen, masum insan.
reyhanlı patlamasına ilişkin istihbarat belgelerini sızdırdığı gerekçesiyle tutuklanarak 24 mayıstan bu yana sivas temeltepe askeri cezaevinde tutulan utku kalının gözaltında gördüğü işkence, cezaevinde maruz kaldığı çıplak aramalar ve sözlü tacizler nedeniyle psikolojik durumu kötüleşti.
cezaevinde açık görüşlerin ardından defalarca çıplak aranarak işkenceye maruz kaldı. psikiyatri muayenesi bile eli kelepçeli şekilde, oda da üsleri varken yapıldı. kardeşimi 77 günde intiharın eşiğine getirdiler" diye konuştu. kalı kardeşiyle geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı görüşmede de iyi görünmediğini ifade ederek, "daha önce de bir kez sinir krizi geçirmiş. kriz geçirdiği sırada üsleri sen erkek adamsın, erkekler ağlamaz diyerek dalga geçmişler.
“kanıdır şairin bu sevilmeyen yüz
gözleri bir köpeğin, bırakmış köpeğini
tanrısız, kimsesiz, her şeysiz biraz
gözleri bir başına insanlar gibi
kanıdır şairin ölümle kımıldamaz.”
gözleri bir köpeğin, bırakmış köpeğini
tanrısız, kimsesiz, her şeysiz biraz
gözleri bir başına insanlar gibi
kanıdır şairin ölümle kımıldamaz.”
kariye, eski yunanca kent dışı (kırsal alan) anlamındaki khora sözcüğünün türkçeleşmesidir. v.yüzyılda yapılan şehir surlarından önce sur dışında bir şapelin varlığı bilinmekte olup bu şapelin yerine ilk khora kilisesi, justinianus tarafından (527-565)yeniden yaptırılmıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?