keşke boş duruşum aylaklığım yüzünden olsaydı. tanrım, o zaman kendime ne büyük bir saygı duyardım! hiç olmazsa tembelliğim, güvenebileceğim belirli bir özelliğim var diye kendime en büyük saygıyı beslerdim. birisi benim için kim bu adam diye sorunca,tembelin biri! karşılığını verirlerdi. böyle bir söz duymayı çok isterdim. benim de belirli bir niteliğim, hakkımda söylenecek bir söz olacaktı.
ne demek efendim,tembelin biri şaka değil, bu bir unvandır, bir mevkidir, kusursuz bir meslektir! alay etmeyin, bu böyledir!
tanıdığım biri vardı, lafitte şarabından anlamasıyla övünür dururdu. bunu bir erdem olarak görüyor, kendisi hakkında en ufak bir kuşkuya düşmüyordu. adamcağız sonunda yalnızca huzur içinde değil, üstelik böbürlenerek öldü; bunda da çok haklıydı. işte ben de onun gibi kendime bir meslek seçerdim: tembel obur! ama öyle düpedüz obur değil; şu, bütün güzel, yüce şeylere ilgi duyan oburlardan olurdum. nasıl, hoşunuza gitti mi?
ben buna öteden beri kafayı takmışımdır.güzel, yüce şeyler kırk yaşımda bana az çektirmedi, ama kırkıncı yaşıma basınca böyle oldu bu; oysa o sıralar, ah, o gençlik yıllarımda çıkacaklardı karşıma! o zaman kendime uygun bir iş de bulurdum: bütün o güzel, yüksek şeylerin onuruna içerdim. kadehime önce biraz gözyaşı akıtmak, sonra da onu bütün güzel, yüksek şeylerin onuruna kaldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmazdım.
dünyada ne varsa hepsini güzellik, yücelik açısından görür; en pis, en iğrenç şeylerde bile güzel, yüce bir yan bulurdum. istediğim zaman gözyaşı dökebilen bir adam kesilirdim. ressamın biri kalkıp ghe ayarında bir tablo yaptı diyelim. hemen öyle bir tablo yapmış olan ressamın onuruna içerdim, çünkü bütün güzel yüksek şeyleri seven bir adamdım ben.canınız nasıl isterse adında bir yapıt mı yazıldı, hemen canınız nasıl istersenin onuruna kadehimi kaldırırdım; dedim ya, güzellik, yücelik adına yapmayacağım şey yoktur.
köşe yazısında başbakanın danışmanı olan yiğit bulut’u eleştirdiği gün, vatan gazetesi’nden kovulması, ileri demokrasi tanımıdır.
işte o köşe yazısı;
"bir zamanlar en sıkı recep tayyip erdoğan muhalifi olan...
ancak geçirdiği “ters evrim” sonucu “başbakan için ölürüm” deme noktasına gelen...
ve bunun karşılığını da “başbakan’ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı” unvanıyla alan yiğit bulut (nam-ı diğer çakma yiğit), kadıköy’de bir trafik kazası yapmış...
kullandığı lüks arabayla bir taksiye yandan çarpmış. taksideki bir yolcu baygınlık geçirmiş. yazılanlara göre bizim çakma yiğit arkadaş, o yolcuyu arabasına alıp polisin gelmesini falan beklemeden sırra kadem basmış...
‘alkollüydü’ iddiası!
bu olayları gören vatandaşlardan biri de hemen tweet atmış, yiğit bulut’un aşırı derecede alkollü olduğunu, bu yüzden olay yerini terk ettiğini yazmış!
sen misin yazan?
yiğit arkadaş hemen yiğitliğini göstermiş ve bu iddianın “kendisini çekemeyenlerin komplosu” olduğunu öne sürmüş...
aslında alkol muayenesinden falan kaçmamış... sadece olay daha büyümesin diye oradan ayrılmayı tercih etmiş... zaten kazada da kendisinin kusuru yokmuş... “suçlu” olan taksi sürücüsüymüş; onu da kaza yerindeki vatandaşların elinden kendisi kurtarmış... sonra da polise gitmiş, kanında da alkol falan bulunmamış...
geçmiş olsun, ama!
öncelikle kendisine “geçmiş olsun, allah daha beterinden korusun... mala gelen, cana gelmesin” demek isterim.
iyi de arkadaş; trafik kanunu belli:
sen, taksi sürücüsüyle “karşılıklı anlaştığınıza dair” bir “olay yeri tutanağı” tuttun mu?
hayır...
o zaman yapılacak şey belli:
trafik polisinin gelmesini beklemek...
bunu yaptın mı?
hayır...
olaydan saatler sonra gidip test yaptırmışsın; alkol çıkmamış...
“bravo” mu diyeceğiz şimdi sana?
içer misin, içmez misin; beni hiç mi hiç ilgilendirmez...
zaten şimdiye kadar kimseye de “neden içki içiyorsun?” diye sormadım. sormam da...
ama senin oradan “kaçman” beni fena halde rahatsız etti yiğit bey kardeşim.
biliyorum; kesilecek ceza falan değildi umurunda olan... sonrasında yaşanacaklar ürküttü seni...
biat ettiğin lider, senin içki içtiğini öğrenecekti ve bunca yıllık “yağlama yıkama” faaliyetlerin boşa gidecekti.
‘miş gibi’ yaşarsan...
işte; “sana ait olmayan bir yaşam”ı savunursan...
“olmadığın bir adam”ı oynamaya kalkarsan...
yani, “miş gibi” yaşarsan...
“miş” olursun, yiğit bey kardeşim; en ufak sorunda böyle paniklersin! pireyi deve hâline getirirsin!
ne çare ki; böyle bir hayatı sen tercih ettin...
senin olmayan bir “yol”da “kaçak yolculuk” yapıp göze girdin; müthiş paralar kazandın.
allah daha çok versin de...
bilmediğin bu yollarda kaza yapman doğaldır... işte böyle “bodoslama” bindirirsin!
“sonra çıkıp da en azından ‘görgü tanıkları’nı suçlama” diyeceğim ama... başka çaren de yok ki!
ha bu arada; seni azıcık tanıyan herkes bilir ki iyi içersin...
yarasın!
ama sen sen ol; alkollüyken araba kullanma. çünkü bu iktidar döneminde alkol, sadece kaza yaptırmıyor; koltuk da kaybettiriyor!
olmaz ahmet!
star’ın “sadece muhaliflere muhalefet etmekle görevli” yazarı ahmet kekeç, belediye müdahalesinden sonra yurt genelinde çığ gibi yayılan “merdiven boyama” kampanyalarına tepki göstermiş...
“şimdi ben de elime fırça alıp anıtkabir’i boyasam olur mu?” diye sormuş...
olmaz ahmet!
biz merdivenleri “sevgiyle” boyuyoruz...
oysa sen anıtkabir’de yatan atatürk’ü sevmiyorsun... eminim ki berbat edersin!" (mustafa mutlu-vatan)
işte o köşe yazısı;
"bir zamanlar en sıkı recep tayyip erdoğan muhalifi olan...
ancak geçirdiği “ters evrim” sonucu “başbakan için ölürüm” deme noktasına gelen...
ve bunun karşılığını da “başbakan’ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı” unvanıyla alan yiğit bulut (nam-ı diğer çakma yiğit), kadıköy’de bir trafik kazası yapmış...
kullandığı lüks arabayla bir taksiye yandan çarpmış. taksideki bir yolcu baygınlık geçirmiş. yazılanlara göre bizim çakma yiğit arkadaş, o yolcuyu arabasına alıp polisin gelmesini falan beklemeden sırra kadem basmış...
‘alkollüydü’ iddiası!
bu olayları gören vatandaşlardan biri de hemen tweet atmış, yiğit bulut’un aşırı derecede alkollü olduğunu, bu yüzden olay yerini terk ettiğini yazmış!
sen misin yazan?
yiğit arkadaş hemen yiğitliğini göstermiş ve bu iddianın “kendisini çekemeyenlerin komplosu” olduğunu öne sürmüş...
aslında alkol muayenesinden falan kaçmamış... sadece olay daha büyümesin diye oradan ayrılmayı tercih etmiş... zaten kazada da kendisinin kusuru yokmuş... “suçlu” olan taksi sürücüsüymüş; onu da kaza yerindeki vatandaşların elinden kendisi kurtarmış... sonra da polise gitmiş, kanında da alkol falan bulunmamış...
geçmiş olsun, ama!
öncelikle kendisine “geçmiş olsun, allah daha beterinden korusun... mala gelen, cana gelmesin” demek isterim.
iyi de arkadaş; trafik kanunu belli:
sen, taksi sürücüsüyle “karşılıklı anlaştığınıza dair” bir “olay yeri tutanağı” tuttun mu?
hayır...
o zaman yapılacak şey belli:
trafik polisinin gelmesini beklemek...
bunu yaptın mı?
hayır...
olaydan saatler sonra gidip test yaptırmışsın; alkol çıkmamış...
“bravo” mu diyeceğiz şimdi sana?
içer misin, içmez misin; beni hiç mi hiç ilgilendirmez...
zaten şimdiye kadar kimseye de “neden içki içiyorsun?” diye sormadım. sormam da...
ama senin oradan “kaçman” beni fena halde rahatsız etti yiğit bey kardeşim.
biliyorum; kesilecek ceza falan değildi umurunda olan... sonrasında yaşanacaklar ürküttü seni...
biat ettiğin lider, senin içki içtiğini öğrenecekti ve bunca yıllık “yağlama yıkama” faaliyetlerin boşa gidecekti.
‘miş gibi’ yaşarsan...
işte; “sana ait olmayan bir yaşam”ı savunursan...
“olmadığın bir adam”ı oynamaya kalkarsan...
yani, “miş gibi” yaşarsan...
“miş” olursun, yiğit bey kardeşim; en ufak sorunda böyle paniklersin! pireyi deve hâline getirirsin!
ne çare ki; böyle bir hayatı sen tercih ettin...
senin olmayan bir “yol”da “kaçak yolculuk” yapıp göze girdin; müthiş paralar kazandın.
allah daha çok versin de...
bilmediğin bu yollarda kaza yapman doğaldır... işte böyle “bodoslama” bindirirsin!
“sonra çıkıp da en azından ‘görgü tanıkları’nı suçlama” diyeceğim ama... başka çaren de yok ki!
ha bu arada; seni azıcık tanıyan herkes bilir ki iyi içersin...
yarasın!
ama sen sen ol; alkollüyken araba kullanma. çünkü bu iktidar döneminde alkol, sadece kaza yaptırmıyor; koltuk da kaybettiriyor!
olmaz ahmet!
star’ın “sadece muhaliflere muhalefet etmekle görevli” yazarı ahmet kekeç, belediye müdahalesinden sonra yurt genelinde çığ gibi yayılan “merdiven boyama” kampanyalarına tepki göstermiş...
“şimdi ben de elime fırça alıp anıtkabir’i boyasam olur mu?” diye sormuş...
olmaz ahmet!
biz merdivenleri “sevgiyle” boyuyoruz...
oysa sen anıtkabir’de yatan atatürk’ü sevmiyorsun... eminim ki berbat edersin!" (mustafa mutlu-vatan)
-----------------------------spoiler----------------------------:onu değerlendirmek aslında ona ihanetti. bütün mesele onun yanında olabilmek, onunla birlikte nazariyesini savunabilmekti: değerlendirmek! ne kadar boş bir söz. değerlendirmek kaçmaktır; değerlendirmek, yalnız bırakmatır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini yaşarken öldürmektir.*-----------------------------spoiler----------------------------
–spoiler–
salim bey şahsiyetsiz ve üstelik her şeyde hasis bir insandı. üstelik karısını da sevmiyordu. sevgi dediği şey, hakikatte musallat bir fikirdi. o ancak elde etmekten hoşlanan insandı. bir de kaybedeceğini anladığı zaman sevebilirdi.
ayrıca tuhaf bir izzetinefis anlayışı vardı. bütün şahsiyetsizler gibi o da etrafıyla ve etrafında yaşıyordu.(etraf ve arkadaşlarım ne der korkusuyla…)
–spoiler–
–spoiler–
hayatımızın bir devrinden sonra başımıza gelen şeylere o kadar hazırlanmış oluyoruz ki, kederimizi, kendi içimizde taşır gibi yaşıyoruz. ekrem kütüphane dolusu kitapları okuyarak nevzat hanım’a aşık olmağa hazırlanmıştı. fakat bu hazırlıkla, onun hayatımızda aldığı şekil her zaman birbirini tutmuyor. ekrem bey bir estetiğin en olgun örneğini bulduğunu sandığı bir yerde üçüzlü bir cinayetle karşılaştı.
–spoiler–
–spoiler–
diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir. ileride sık sık adı geçecek olan rahmetli hocam muvakkit nuri efendi tasavvuftan bahsederken ” her şeyin zıddıyla maruf ve mümkün olduğunu” söylerdi.
–spoiler–
salim bey şahsiyetsiz ve üstelik her şeyde hasis bir insandı. üstelik karısını da sevmiyordu. sevgi dediği şey, hakikatte musallat bir fikirdi. o ancak elde etmekten hoşlanan insandı. bir de kaybedeceğini anladığı zaman sevebilirdi.
ayrıca tuhaf bir izzetinefis anlayışı vardı. bütün şahsiyetsizler gibi o da etrafıyla ve etrafında yaşıyordu.(etraf ve arkadaşlarım ne der korkusuyla…)
–spoiler–
–spoiler–
hayatımızın bir devrinden sonra başımıza gelen şeylere o kadar hazırlanmış oluyoruz ki, kederimizi, kendi içimizde taşır gibi yaşıyoruz. ekrem kütüphane dolusu kitapları okuyarak nevzat hanım’a aşık olmağa hazırlanmıştı. fakat bu hazırlıkla, onun hayatımızda aldığı şekil her zaman birbirini tutmuyor. ekrem bey bir estetiğin en olgun örneğini bulduğunu sandığı bir yerde üçüzlü bir cinayetle karşılaştı.
–spoiler–
–spoiler–
diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir. ileride sık sık adı geçecek olan rahmetli hocam muvakkit nuri efendi tasavvuftan bahsederken ” her şeyin zıddıyla maruf ve mümkün olduğunu” söylerdi.
–spoiler–
ludwig josef johann wittgenstein, (d. 26 nisan 1889 – ö. 29 nisan 1951). avusturya doğumlu filozof, matematikçi.
mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur. 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır.
"dilimin sınırları, dünyamın sınırları demektir."
mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur. 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılır.
"dilimin sınırları, dünyamın sınırları demektir."
meksika devrimi (1910-17), 20. yüzyılın ilk büyük devrimi.
meksika devrimi 1876-1910 arasında meksikayı yöneten porfirio díaz’ın diktatörlüğünü devirmek amacıyla başladı. o tarihte meksikalılar’ın %80’i köylüydü. meksika burjuvazisinin krize çare olabileceği umuduyla díaz diktatörlüğüne alternatif olarak öne çıkarmaya çalıştıkları madero, serbest seçim ve tek dönemli başkanlık sistemi gibi politikaları savununca diaz tarafından tutuklandı. tutuklu olduğu süreçte düzenlediği seçimlerle kendini yeniden seçtiren díaz, madero’yu şartlı salıverdi. abd’ye kaçmadan önce díaz’ın başkanlığının geçersizliğini, haksızca el konulan toprakların sahiplerine iadesi talebini ilan eden bir planı da geride bırakan madero, halkı ayaklanmaya çağırdı. (1910)
şubat 1911’de madero’nun kuzeydeki birliklerin kontrolünü ele geçirmesiyle ayaklanma kısa sürede başarıya ulaşmış gibi görünüyordu. 1 ekim’de gerçekleşen seçimler ortamı biraz sakinleştirse de hiçbir şey çözümlenmemişti. madero´nun yavaş ilerleyen reformlarını beğenmeyen zapata, plan de ayala denen acil bir toprak reformu belgesi yayınladı. belli bir mülkiyet dağıtımından çok toprakların nasıl kullanılacağına köylülerin kendi demokratik seçimleriyle karar verebileceğini içeren bu program, kısa sürede ayaklanmaya damgasını vuracaktı. çünkü kendisi de bir büyük toprak sahibi olan madero’nun böyle bir programla uzlaşabilmesi olanaksızdı. gerçekleşen askeri darbe ile bir burjuva liberali olan madero da öldürüldü. kuzeydeki ayaklanmacılar pancho villa önderliğinde kuzey tümeni olarak yeniden ayaklandılar. meşrutiyetçi burjuvazinin carranza önderliğinde “anayasalcı” bloğu yeni bir odaktı. anarşist plm’nin de zapata’nın güçlerine katılmasıyla ülkede üç tane ayaklanmacı güç oluşmuştu. bu üç gücün oluşturduğu istikrarsız ittifak 15 ağustos 1914’te başkent meksika şehrine (ciudad de méxico) girdi.
carranza ile yapılan görüşmelerde ayala planını yine kabul ettiremeyen zapata, etkisi altındaki bölgelerde planını uygulamaya devam etti. 24 kasım’da zapata’nın birlikleri yeniden başkente girdi. “anayasalcılar”ın üzerine yürümeme hatası zapata’nın yanılgılarından biriydi. bölgeci yaklaşıyordu ve merkezi ordu düşüncesine karşıydı. ocak 1915’te anayasalcıların “harekat ordusu” yeniden başkente girdi. panço villa’nın kuzey tümeni yenildi ve 1916’da tamamen ortadan kaldırıldı. başkenti terketmesine rağmen morelos eyaletinde hakimiyetini sürdüren zapata, 7 nisan 1919’da bir tuzağa düşürülüp öldürüldü. madero’nun generallerinden venustiano carranza devlet başkanı oldu ve yeni bir burjuva anayasa ilan etti.
bu arada carranza’yı iktidara taşıyan general obregón, anayasa tartışmaları sırasında hükümetten uzak düşmüştü. 1 haziran 1919’da başkan adaylığını ilan eden generalin hükümete yönelttiği eleştirilerin arasında zapata’nın öldürülmesi de vardı. 1920 baharında devlet general obregón için tutuklama kararı çıkardı.
obregón, destekçisi olan demiryolu işçilerinin yardımıyla işçi kıyafetiyle zapatista denetimindeki morelos eyaletine kaçtı. zapatista hareketini etkisi altına alan general obregón, on yıllık iç savaş boyunca ilk defa tüm meksika halkının birleşip uyacağı bir ayaklanma çağrısıyla carranza diktatörlüğünü devirme hareketini başlattı. iktidara gelen obregón işçiler için yaptığı vaatlerin birçoğunu yerine getirirken 1917 anayasasının öngördüğü toprak reformu, güneydeki eyaletlerle sınırlı kaldı.
meksika devrimi 1876-1910 arasında meksikayı yöneten porfirio díaz’ın diktatörlüğünü devirmek amacıyla başladı. o tarihte meksikalılar’ın %80’i köylüydü. meksika burjuvazisinin krize çare olabileceği umuduyla díaz diktatörlüğüne alternatif olarak öne çıkarmaya çalıştıkları madero, serbest seçim ve tek dönemli başkanlık sistemi gibi politikaları savununca diaz tarafından tutuklandı. tutuklu olduğu süreçte düzenlediği seçimlerle kendini yeniden seçtiren díaz, madero’yu şartlı salıverdi. abd’ye kaçmadan önce díaz’ın başkanlığının geçersizliğini, haksızca el konulan toprakların sahiplerine iadesi talebini ilan eden bir planı da geride bırakan madero, halkı ayaklanmaya çağırdı. (1910)
şubat 1911’de madero’nun kuzeydeki birliklerin kontrolünü ele geçirmesiyle ayaklanma kısa sürede başarıya ulaşmış gibi görünüyordu. 1 ekim’de gerçekleşen seçimler ortamı biraz sakinleştirse de hiçbir şey çözümlenmemişti. madero´nun yavaş ilerleyen reformlarını beğenmeyen zapata, plan de ayala denen acil bir toprak reformu belgesi yayınladı. belli bir mülkiyet dağıtımından çok toprakların nasıl kullanılacağına köylülerin kendi demokratik seçimleriyle karar verebileceğini içeren bu program, kısa sürede ayaklanmaya damgasını vuracaktı. çünkü kendisi de bir büyük toprak sahibi olan madero’nun böyle bir programla uzlaşabilmesi olanaksızdı. gerçekleşen askeri darbe ile bir burjuva liberali olan madero da öldürüldü. kuzeydeki ayaklanmacılar pancho villa önderliğinde kuzey tümeni olarak yeniden ayaklandılar. meşrutiyetçi burjuvazinin carranza önderliğinde “anayasalcı” bloğu yeni bir odaktı. anarşist plm’nin de zapata’nın güçlerine katılmasıyla ülkede üç tane ayaklanmacı güç oluşmuştu. bu üç gücün oluşturduğu istikrarsız ittifak 15 ağustos 1914’te başkent meksika şehrine (ciudad de méxico) girdi.
carranza ile yapılan görüşmelerde ayala planını yine kabul ettiremeyen zapata, etkisi altındaki bölgelerde planını uygulamaya devam etti. 24 kasım’da zapata’nın birlikleri yeniden başkente girdi. “anayasalcılar”ın üzerine yürümeme hatası zapata’nın yanılgılarından biriydi. bölgeci yaklaşıyordu ve merkezi ordu düşüncesine karşıydı. ocak 1915’te anayasalcıların “harekat ordusu” yeniden başkente girdi. panço villa’nın kuzey tümeni yenildi ve 1916’da tamamen ortadan kaldırıldı. başkenti terketmesine rağmen morelos eyaletinde hakimiyetini sürdüren zapata, 7 nisan 1919’da bir tuzağa düşürülüp öldürüldü. madero’nun generallerinden venustiano carranza devlet başkanı oldu ve yeni bir burjuva anayasa ilan etti.
bu arada carranza’yı iktidara taşıyan general obregón, anayasa tartışmaları sırasında hükümetten uzak düşmüştü. 1 haziran 1919’da başkan adaylığını ilan eden generalin hükümete yönelttiği eleştirilerin arasında zapata’nın öldürülmesi de vardı. 1920 baharında devlet general obregón için tutuklama kararı çıkardı.
obregón, destekçisi olan demiryolu işçilerinin yardımıyla işçi kıyafetiyle zapatista denetimindeki morelos eyaletine kaçtı. zapatista hareketini etkisi altına alan general obregón, on yıllık iç savaş boyunca ilk defa tüm meksika halkının birleşip uyacağı bir ayaklanma çağrısıyla carranza diktatörlüğünü devirme hareketini başlattı. iktidara gelen obregón işçiler için yaptığı vaatlerin birçoğunu yerine getirirken 1917 anayasasının öngördüğü toprak reformu, güneydeki eyaletlerle sınırlı kaldı.
nick cave ilahi gibi söylediği şarkı.
we were called to the forest,
and we went down.
a wind wind blew warm and eloquent,
we were searching for the secrets of the universe,
we rounded up demons and forced them
to tell us what it all meant.
we tied them to trees,
and broke them down, one by one.
on a scrap of paper they wrote these words:
(and as we read them, the sun broke,
through the trees.)
"dread the passage of jesus, for he will not return."
then we headed back to our world,
and left the forest behind,
our hearts singing with all the knowledge of love.
but somewhere, somehow, we lost the message,
along the way,
and when we got home, we bought ourselves a house.
and we bought a car that we did not use,
and we bought a cage,and two singing birds.
and at night wed sit and listen to the canary song.
for wed both run right out of words.
now the stars they are all angled wrong,
and the sun and the moon refuse to burn.
but i remember a message,
in a demons hand,
"dread the passage of jesus, for he does not return."
...he does not return
...he does not return
we were called to the forest,
and we went down.
a wind wind blew warm and eloquent,
we were searching for the secrets of the universe,
we rounded up demons and forced them
to tell us what it all meant.
we tied them to trees,
and broke them down, one by one.
on a scrap of paper they wrote these words:
(and as we read them, the sun broke,
through the trees.)
"dread the passage of jesus, for he will not return."
then we headed back to our world,
and left the forest behind,
our hearts singing with all the knowledge of love.
but somewhere, somehow, we lost the message,
along the way,
and when we got home, we bought ourselves a house.
and we bought a car that we did not use,
and we bought a cage,and two singing birds.
and at night wed sit and listen to the canary song.
for wed both run right out of words.
now the stars they are all angled wrong,
and the sun and the moon refuse to burn.
but i remember a message,
in a demons hand,
"dread the passage of jesus, for he does not return."
...he does not return
...he does not return
(bkz: enjoy the ride )
shut the gates and sunset
after that you cant get out
you can see the bigger picture
find out what it’s all about
youre open to the skyline
you wont want to go back home
in a garden full of angels
you will never be alone
but oh the road is long
the stones that you are walking on
have gone
with the moonlight to guide you
feel the joy of being alive
the day that you stop running
is the day that you arrive
and the night that you got locked in
was the time to decide
stop chasing shadows
just enjoy the ride
if you close the door to your house
dont let anybody in
its a room thats full of nothing
all that underneath your skin
face against the window
you cant watch it fade to grey
and youll never catch the fickle wind
if you choose to stay
but oh the road is long
the stones that you are walking on
have gone
with the moonlight to guide you
feel the joy of being alive
the day that you stop running
is the day that you arrive
and the night that you got locked in
was the time to decide
stop chasing shadows
just enjoy the ride
stop chasing shadows
just enjoy the ride
after that you cant get out
you can see the bigger picture
find out what it’s all about
youre open to the skyline
you wont want to go back home
in a garden full of angels
you will never be alone
but oh the road is long
the stones that you are walking on
have gone
with the moonlight to guide you
feel the joy of being alive
the day that you stop running
is the day that you arrive
and the night that you got locked in
was the time to decide
stop chasing shadows
just enjoy the ride
if you close the door to your house
dont let anybody in
its a room thats full of nothing
all that underneath your skin
face against the window
you cant watch it fade to grey
and youll never catch the fickle wind
if you choose to stay
but oh the road is long
the stones that you are walking on
have gone
with the moonlight to guide you
feel the joy of being alive
the day that you stop running
is the day that you arrive
and the night that you got locked in
was the time to decide
stop chasing shadows
just enjoy the ride
stop chasing shadows
just enjoy the ride
(bkz: freedom )
felt like the weight of the world was on my shoulders…
pressure to break or retreat at every turn
facing the fear that the truth had discovered
no telling how all this will work out
but ı’ve gone too far to go back now.
ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it cost me everything ı have
well ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it may take everything ı have.
ı know all too well it don’t come easy
the chains of the world they seem to move in tight
ı try to walk around it but stumbling’s so familiar
try to get up but the doubt is so strong
there’s gotta be a weight in my bones
ı’m looking for freedom, looking for freedom
and to find it, cost me everything ı have
well ı’m looking for freedom, ı’m looking for freedom
and to find it may take everything ı have
oh not giving up has always been hard, so hard
but if ı do things the easy way ı won’t get far.
hmm, life hasn’t been very kind to me lately, (well)
but ı suppose it’s a push for moving on (oh yeah)
ın time the sun’s gonna shine on me nicely (one day yeah)
something tells me good things are coming and ı ain’t gonna not believe.
ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it, cost me everything ı have
well ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it, may take everything ı have.
pressure to break or retreat at every turn
facing the fear that the truth had discovered
no telling how all this will work out
but ı’ve gone too far to go back now.
ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it cost me everything ı have
well ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it may take everything ı have.
ı know all too well it don’t come easy
the chains of the world they seem to move in tight
ı try to walk around it but stumbling’s so familiar
try to get up but the doubt is so strong
there’s gotta be a weight in my bones
ı’m looking for freedom, looking for freedom
and to find it, cost me everything ı have
well ı’m looking for freedom, ı’m looking for freedom
and to find it may take everything ı have
oh not giving up has always been hard, so hard
but if ı do things the easy way ı won’t get far.
hmm, life hasn’t been very kind to me lately, (well)
but ı suppose it’s a push for moving on (oh yeah)
ın time the sun’s gonna shine on me nicely (one day yeah)
something tells me good things are coming and ı ain’t gonna not believe.
ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it, cost me everything ı have
well ı am looking for freedom, looking for freedom
and to find it, may take everything ı have.
django unchained filminin soundtracklerinden biri.
(bkz: ancora qui )
ancora qui, ancora tu
ora però io so chi sei
chi sempre sarai
e quando mi vedrai
ricorderai
ancora qui, ancora tu
e spero mi perdonerai
tu con gli stessi occhi
sembri ritornare a chiedermi di me
di come si sta
e qui dallaltra parte
come va
lerba verde, laria calda
sui miei piedi e sopra i fiori
si alza un vento tra i colori
sembri quasi tu
anche il cielo cambia nome
così bianco quel cotone
è veloce che si muove
perso in mezzo al blu.
e un qualcosa in te
è quel che tornerà
come era già
ancora qui, ancora tu
e quel che è stato
è stato ormai
e con gli stessi occhi
sembri ritornare a chiedermi di me
di come si sta
e in questo strano mondo
come va
ritornerai e ritornerò
e ricorderai, ricorderò
ritornerai, ritornerò
ricorderai, ricoderò
ricorderai, ricorderai
ricorderai, ricorderò
ricorderai, ti ricorderò
ricorderai, ricorderò
ricorderai, ricorderò.
ora però io so chi sei
chi sempre sarai
e quando mi vedrai
ricorderai
ancora qui, ancora tu
e spero mi perdonerai
tu con gli stessi occhi
sembri ritornare a chiedermi di me
di come si sta
e qui dallaltra parte
come va
lerba verde, laria calda
sui miei piedi e sopra i fiori
si alza un vento tra i colori
sembri quasi tu
anche il cielo cambia nome
così bianco quel cotone
è veloce che si muove
perso in mezzo al blu.
e un qualcosa in te
è quel che tornerà
come era già
ancora qui, ancora tu
e quel che è stato
è stato ormai
e con gli stessi occhi
sembri ritornare a chiedermi di me
di come si sta
e in questo strano mondo
come va
ritornerai e ritornerò
e ricorderai, ricorderò
ritornerai, ritornerò
ricorderai, ricoderò
ricorderai, ricorderai
ricorderai, ricorderò
ricorderai, ti ricorderò
ricorderai, ricorderò
ricorderai, ricorderò.
django unchained için yapılan şarkı.
beste: ennio morricone
sözler ise seslendiren elisa toffoliniye ait
beste: ennio morricone
sözler ise seslendiren elisa toffoliniye ait
keman ile harikalar yaratan müzisyen.
manchester united ceosu.
hawaiide ada.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?