confessions
  1. toplam entry 209
  2. takipçi 1
  3. puan 48147

monna rosa

napoleon ve josephine

iii. pişmanlik ve çileler

rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
bir odun parçası aydınlatır ocağı.
anne ateşin önünde perişan,
anne ateşin içinde hür...
rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
bin parçaya böldü beni bir divane sır,
sesi geliyor sesi günahkar çocukların;
şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

gönüller yanarak kavuşacaktı;
yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
onun bu ocakta yanan toprağı,
bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
gönüller yanarak kavuşacaktı.

benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

annenin başı elleri arasında,
parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
bir fotoğraf asılıdır duvarda:
aynaya, geceye, maziye dönük,
annenin başı elleri arasında,

bir tüfeğin burnu havadadır,
ateş almak üzredir, mermisiz.
ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
siz beni ne anlarsınız siz!
bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz...

bir saman çöpüne tutunmuş kızların
eteğini ben çektim.
neyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgarı doldurmuş,
annemden ilk sütü gülce’de içtim.
ankara’ya, çatal dağa biz zindandan gün vurmuş:
az kalsın yerine ben ölecektim
bir saman çöpüne tutunmuş kızların...

kediler halıları parçalıyor,
kırmızı bir ışık düşüyor yere.
annenin dizinde derman yok,
annenin kafası iki parçadır.

hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere;
kediler halıları parçalıyor.

ateşte sarı gül açan saksılar,
kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
kulağıma garip sesler geliyor.
kuş yumurtasından çıkan insanlar
ahırda bir ata eğer vuruyor,
kulağıma garip sesler geliyor.

ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
ben meryem’in yanağındaki tüyüm.
beni bir azizin nefesi uçurur,
kalbimde allah’ın elleri durur.
cici ayaklarım iplikle bağlı,
ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
ben bir azizin hasreti,
ben meryem’in yanağındaki tüyüm.

benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
annenin saçları beyaz,
anne saçlarını yoluyor.
ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
anne ruhunda ruhuma eğiliyor.

yaralı kuş kanadını ısıtan
bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
kadınlar sansa da yaşadığını,
şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır...

artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
hatıralarımı birer birer yakacağım.
entarimi parça parça edip
zehirli kirpilere bırakacağım.
beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
göğsüme siyah bir gül takacağım.
batan güne doğru kurşunlar sıkıp
kendimi boşluğa bırakacağım.
ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
siz beni ne anlarsınız siz!
artık ben gideceğim atım kişniyor;
bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.

benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

1952, güz

monna rosa

napoleon ve josephine
aslında adı monna rosa olan bu siir 4 kısımdan olusmaktadır #333454de yer alan bölüm 1952 ilkbaharında yazılmıstır, diger üç bölüm ise aynı yıl yaz, güz ve kış mevsiminde yazılmıstır.

ii. ölüm ve çerçeveler

bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
garip bir yolculuk, tren ve gülce.
bir hançer bölüyor, ah, rüyaları:
bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...

lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
gece kar yağacak sabaha kadar.
toprakta et, kemik çıtırtıları...
yarı ölüleri bir korku tutar
değince bir taşa kafatasları.
-ölüler ki yalnız tırnakları var,
ve yalnız burkulmuş diz kapakları...-

bir lamba yanıyor, hafif ve sarı,
açıyor elini göğe bir kadın.
uzuyor, uzuyor, uzuyor saçları
uğrunda ölen güzel kızların...

bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
esmer delikanlı, hatıra ve kan.
yeşil gözlü kızın hıçkırıkları
sızıyor bir kapı aralığından;
lambalar yanıyor, hafif ve sarı.

lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
çocuklara açar mağaraları
gün görmemiş kuşlar ve örümcekler.
ilan-ı aşk eden dil balıkları
aşina suları çabuk terkeder...

lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
bakıyor ateşe, küle böcekler.
köpekler parçalar kanaryaları
mektupları bir boz ağaç kurdu yer.
baykuşlar ötüyor harabelerde;
yanıyor lambalar, hafif ve sarı.
bir kaza kurşunu bulur her yerde
süvarisiz şaha kalkan atları...
bir ruhun ışığı vardır göklerde,
lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
ötüyor baykuşlar harabelerde.

bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
titriyor yıldırım düşmüş gibi yer.
bekledi arzuyla karanlıkları
anneler, babalar, erkek kardeşler.
ta içinde duyar ani bir ağrı,
bir hüzün şarkısı tutturur gider
anneler, babalar, erkek kardeşler.

lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
her yatak dopdolu, bir yatak bomboş.
bir neşe şarkısı tutturur gider

birinci, ikinci, üçüncü sarhoş;
kurşunlar sıkılır göklere doğru,
serçe yavruları yuvada titrer.
lambalar yanıyor, hafif ve sarı...

bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
ince yelkenleri alıyor yeller.
titretir kalpleri ve bayrakları
gemiden toprağa uzanan eller.
lambalar yanıyor, hafif ve sarı,
bir yosun köküne hasret kalacak
gizli hazineler, su yılanları...

ince yelkenleri alıyor yeller;
bir lamba yanıyor, hafif ve sarı.
beyaz pelerinli hür tayfaları
kendine bağlıyor siyah kediler;
titriyor gönüller ve kara bayrak,
bir yosun köküne hasret kalacak
gemiden toprağa uzanan eller.
bir lamba yanıyor, hafif ve sarı.



bir lamba yanıyor, hafif ve sarı,
garip bir yolculuk, tren ve gülce.
bölüyor bir hançer, ah, rüyaları:
bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...

1952, yaz

hülya avşar

napoleon ve josephine
bos konusan, gereksiz yere gülen, programına gelen konuklara karsı gayet seviyesiz davranan sanatci kisilik ! tv programi filan yapmasın, kendi basına cümle kurmaya kalkmasın, belli bir senaryoya göre oyunculuk yapsın en iyisi, dedirten magazin ünlüsü.

jules verne

napoleon ve josephine
hayalgücünün ne büyük bir yetenek oldugunu insanlara kanitlayan yazar.
(bkz: denizler altında 20000 fersah)
(bkz: balonla beş hafta)
(bkz: dünyanın merkezine yolculuk)
(bkz: aya yolculuk)
(bkz: kaptan grantın çocuklari)
(bkz: michael strogoff )
(bkz: on bes yasinda bir kaptan)
(bkz: define pesinde)
(bkz: afrika ormanlarinda)
(bkz: dunyanin bir ucundaki fener)
(bkz: iki yıl okul tatili) ki benim cocukken okudugum baskısı zuhal yayınevi’nden cikmisti ve ismi, iki sene mektep tatili seklindeydi. okuya okuya ezberlemistim, kitap dagilip gitmisti.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol