greyfurt

"sanat okulları yerine camiler açılsın"dan, pek bir farkı olmadığını düşündüğüm görüş.

mozilla firefox’un en sevdiğim özelliklerinden biridir. sistem dostu, hız delisi ve problemsiz bu şirin internet browser’ı, kritik bir hata ile karşılaşılıp kapatılmak zorunda kaldığında, gezinmekte olduğunuz siteleri hafızasında tutuyor ve programı yeniden başlattığınızda size "oturumu kurtar" seçeneğini sunuyor.

tek yapmamız gereken "oturumu kurtar"a tıklamak. bu seçenek sayesinde uzun uğraşlar sonucu bulduğumuz siteleri kaybetmiyor ve yeniden aramak zorunda kalmıyoruz. (mal explorer ise harala gürele kapatıyordu. allahım sen bizi explorer’dan koru. mozillayı başımızdan eksik etme)

vietnam savaşı dendiğinde aklımıza gelen helikopterdir.

izlediğim belgeselde savaşın başında amerikan ordusunda bunlardan 60 adet bulunduğu, daha sonra 7000 adet daha alındığı söylendi. wikipedia’a ise 5000 helikopterin kırıma uğradığı yazmakta. hangisi doğru bilmiyorum ama iki bilgiden biri tutarsız.

uh 1 helikopterinin lakabı.

dünyanın en büyük helikopteridir. pervanesi, 28 tonluk devasa ağırlığını (dolu ağırlığı 49,5 tondur) taşıyabilmek için 8 bıçaklı olarak dizayn edilmiştir.(şu an için tek 8 bıçaklı helikopter pervanesi)

motorlarının toplam gücü 12000 beygir olup, saatteki yakıt tüketimi 2,5 ton (3000 litre)’dir.

soğuk savaş döneminde 20 tonluk nükleer başlıkların nakledilmesi için dizayn edilmiş ve üretilmiştir.

kaynak: discovery channel’daki bir belgeselden aklımda kalanlar ve birazda wikipedia

fotolar:
http://tinyurl.com/2gk4dg
http://tinyurl.com/2dmfsn

tut nicki yan çek tadında bir nick edinmiş yeni arkadaşımızdır. bilgisi denizler kadar çok olsun, bizi ilime irfana yöneltsin isteriz.

16 yaşında çocuk sahibi olmak. 16 yaşında 7 çocuk sahibi olmak. 16 yaşında babası belli olmayan 7 çocuk sahibi olmak. bize bu kadar çöktüyse bu çocuğun allah yardımcısı olsun.

"beni bir gün kürt bir gün ermeni bir gün pkk’lı yaptılar" şeklinde bir cümle kusmuştur. (kendisine çeşitli zamanlarda kürt, ermeni ve bazende pkk’lı olduğu iftiraları atıldığını iddia ettiği anlaşılmaktadır-ben böyle anladım)

beyanın tamamı şu şekildedir:
"birkaç polis ekibi gece geç saatlerde evime geldi ve bana suikast düzenleneceğine ilişkin ihbar olduğunu söyledi. ihbarın nereden gelmiş olabileceğini bilmiyorum. hasmımız çoktur. beni bir gün kürt bir gün ermeni bir gün pkk’lı yaptılar. hiçbiri de değilim ama bir gün başıma bir iş gelirse bunun sorumlusu devlettir.”
kaynak:http://tinyurl.com/yrgtuw

aslında bu şahsın başına gelen olaylar pek hoş değil. suikast ihtimali üzerine evine polis ekibi gidiyor. stres, kaygı, öfke, endişe vb. sebeplerden dolayı sağlıklı bir beyanda bulunması zaten çok zordur. bu yönden anlayış göstermek, en azından hatasını telafi edebilmesine olanak tanımak lazım.

e ama "beni bir gün kürt bir gün ermeni bir gün pkk’lı yaptılar" dersen; hoop hocam. orada dur bakalım. kürt olmak yada ermeni olmak suç değil. kürt olmak yada ermeni olmak zanlı olmak anlamına gelmiyor.

hala inanamıyorum. bu adam bu cümleleri sarfettiyse, gerçekten bunu yaptıysa ceza alır gibime geliyor. bir belediye başkanımız bunu yapmamalıydı. bakalım ilerleyen günlerde neler olacak?

edit: bir kere daha okudum. eleştiriler fazla hafif geldi. cidden şok. nasıl biri böyle bir beyanda bulunabilir? ülkemizin geçtiği şu zor dönemde kürt yada ermeni olmayı bir özür gibi gösterebilir? son dönemdeki gelişmeleri boş verin. her şey süt liman olsa bile çok büyük suç. anlamak mümkün değil ama bekliyoruz, bekliyoruz, bekleyelim bakalım.

katilmak gafletinde bulunduğum bir tavla turnuvası sebebiyle beni sms manyağı yapmış mekandır. hayır en son gidip para felan teklif edecektim daha mesaj atmayın diye.

daha sonraki aylarda ise her türlü sosyal faaliyetlerinden; hatta elektrik faturalarının son ödeme tarihinden tutunda, tuvaletlerindeki sabunlarının aromaları hakkında bile bilgilendirdiler sağolsunlar. (oha abarttım sanki?)

o hattı kullanmıyorum şu anda. mutlu mesutum. emekli olduktan sonra bir köye yerleşip çiftci olarak yaşamak istiyorum. artık hayırlısı.

aydın zeybek oyununun en zor bölümü. (en zor oyunun, en zor bölümü)
çok yavaş oynandığından, ekip içinde çok büyük bir uyum gerektirir.

ritmik değildir. inişli-çıkışlı, bir an hızlı bir an yavaş figürlerler yapılır. oyun içinde tekrarı az olan figürleri bir yandan hatırlamak, bir yandan ekiple aynı anda yapmak çok zordur. insanı canından bezdirir ama bir kez öğrenildimi beyninize kazınır. 2-3 yıl sonra konuk olarak katıldığınız çalışmalarda bile bir kaç saat içinde koreografisine kadar hatırlarsınız.

sonuç olarak; başarınca güzeldir ama zordur.(zordur, zordur, zordur)

edit: huni delisi denen delinin kibar uyarısı sonucu hatırlatmayı bir borç bilirim ki; harmandali’da ritmik bir müzik elbette ama biz ritmi çözemedik. aksak ritm diye nitelendirilebilir herhalde.
(delinin teki kuyuya bir taş attı. 1 yarım akıllı çıkartamadım. 40,5 akıllı daha bulursak belki bir şansımız olabilir)

yeni bir şemsiye çeşidi. alan kaufman tarafından icat edilmiştir.
şemsiyeyi elinizle değil, omuzlarınızla taşırsınız. garip alettir.
uzaktan bakınca, kafaya bebek arabası geçirmiş gibi bir görüntü yaratır.

fiyatıda ilginçtir (60$). o paraya türkiye’de 2 bebek arabası, 3 şemsiye alınabildiği ve artan 2 lira ile iddaa oynanabildiği gerçeğinden yola çıkarak, pek bir şans tanımamaktayım kendilerine.(türkiye’de satılıp satılmadığını bilmiyorum)

alan abimizin ellerine sağlık ama ben şimdiden söyleyeyim "türkiye’den alan çıkmaz".

meraklılar buradan didikleyebilir:http://www.nubrella.com/

ilk bölümünü bitirmeden entry girmeme sebep olacak kadar sürükleyici filmdir. finali getirip, uzun uzun yazmak ister deli gönül.

1x1=1
1x2=2
1x3=3
1x4=4
1x5=5
1x6=6
1x7=7
1x8=8
1x9=9

buna benzer bir şeydir. (sonrası çok zor. yazmaya üşendim)

saha komiserinin, uzatma dakikalarını maçtan önce oynatmasından daha mantıklı şekilde son bulmuş müsabakadır.
hem maçtan önce oynatsan; "uzayacağını nereden biliyordun?" derler. bence mantıklısını yapmış adamcağız.

sevilla maçında yüreğimizi ağzımıza getirmiştir. (bazı eleştirmenler tekmelik takmadığı için oyun dışı kaldığını iddia ediyorlar. hakikaten tekmelik yok gibi gördüm bende)

maçın ilerleyen anlarında spikerin "carlos 2 hafta kadar sahalardan uzak kalacak" açıklamasıyla rövanş için içimize korku tohumları ekmiştir. (o sırada abimin seri küfürlerinden ve salyalarından ayıkladığım kadarıyla rövanş maçının 2 hafta sonra olduğunu anladım. emin değilim-evet abim fb’li ama ne yapalım işte? sonuçta abi)

umarım ciddi bir sakatlığı yoktur. umarım sevilla’yı dübelleyip gelirler.

not: yukarıdaki satırda dübellemek kelimesi, "hoş bir futbol ortaya koyarak, centilmence mücadele ederek, kıvanç dolu bir galibiyet elde etmek" anlamında kullanılmıştır. sakın aklınıza başka bir şey gelmesin. sevilla’lı kardeşlerimize buradan saygı ve... neyse sevgilerimi maçtan sonra yollarım.

harika bir reklam aracıdır. maliyeti düşüktür ve ulaşacağı kitle bellidir.

birde bunların üzerinde cetvel gibi ölçülü olanları vardır ki, insana kendini çok fonksiyonlu capon robotu gibi hissettirir. güzel şeylerdir. severiz kendilerini.

bir kısaltma. geçici köy korusucu yada güvenlik kuvvetleri komutanlığı anlamına gelir.

devletin kurumlarına örnek olacak bir internet sitesine sahip kurumdur. sorumluluk alanıyla ilgili faaliyetlerini halkıyla paylaşır. süper, hatta züperdirler.

türk tarih kurumu’nun sitesinden (bildiğim kadarıyla hala) bedava kitap indirilemezken, bu insanlar yabancı basında yayınlanan türkiye ile ilgili haberleri çevirir, derler, paylaşır. (hafta sonları biraz aksama oluyordu. şimdi öylemi bilmiyorum)

çalışmalarının aynı heyecanla devamını dilerim.

dış uyarıcıların yarattığı strestir. stres dediğimiz zaman genelde bunu kastederiz.

beşiktaşın avrupa kupalarında 8 gol yeyip gelmesi dış strestir. "ulan 5 tamamda 8 yenirmi be? püh allah kahretsin" şeklindeki yaklaşımlarla gece boyunca kendimizi heba etmemiz ise iç strestir. (dünyanın sonumu? zıbar yat işte)

iç uyarıcıların yarattığı stres. kişi kaynaklı stres.