confessions

ali biberon

- Yazar -

  1. toplam entry 651
  2. takipçi 1
  3. puan 52020

akbil sesi çıkartarak otobüse binmek

ali biberon
enteresan ve tehlikeli bir olaydır. günlerden bir gün, e–54 (express) otobüsü gelir ve yolcu akbilini yanına almadığını, günlük yaşamda işe gelip giderken sadece akbile ihtiyacı olduğundan, para da almaması heyecan zincirinin halkalarını yavaş yavaş birbirine takmaktadır. otobüs yanaşır. durağa ilk önce gelse bile, sonradan gelen adamlara, korkudan yol verilir (yolcu aralarında kaynamak için) şoför’ün sola bakmasını fırsat bilerek, akbili manyetik kutunun üstüne getirerek, bir anda ince ve dolgun bir sesle " dığğnı! " diye ses çıkarıp, arkalara doğru götüm götüm ilerlenir... he bunu şoför o an değil de saniyeler sonra fark ederse o sesi, başka yollardan tekrar çıkartmak zorunda kalırsınız!

reddedilme korkusu

ali biberon
insanımızın yenmekte güçlük çektiği korku biçimi.

insanız değil mi biz? elbette..ve elbette biz de hoşlanırız.hayvanlar da hoşlanıyor değil mi ? evet... ve onlar da birbirlerini seviyor, kolluyorlar. birbirlerinin yanlarından ayrılmıyorlar. fakat insan ve hayvan arasındaki tek fark " teklif etmeme " dir. yani bir kedi, hoşlandığı diğer kediye gidip bir ilişki yaşama teklifi etmiyor. nasıl anlaştıklarını bilmiyorum ama ( tabii ki koklaşa koklaşa anlaşıyorlar ) hangi hayvan olursa olsun mutlaka birbirlerinden hoşlanıyorlar. birbirlerinin popolarını kokluyorlar, birbirlerini yalamaya çalışıyorlar, sonra patilerini dövüştürüyorlar.

fakat biz öyle miyiz?
biz böyle mi anlaşıyoruz?
biz bu kadar rahat mıyız?

tabii ki değiliz.erkek, kadına göre daha çekingen.çünkü erkekte reddedilme korkusu var.bu korkuyu daha önce bire bir yaşamasa bile hep yaşamış gibi davranır.bu da erkeğin egosunda sağlam bir yerde yaşar.erkek korkar; çünkü kadın kabul etmezse, erkek bir daha hiçbir kadından onay almayacağını zanneder.hayatı yıkılır.gözleri kararır.bu sefer daha da çekingen olur.hiçbir şey istemez.kadınlardan nefret etmeye başlar..

peki bir çıkma teklifinin kabul edilmemesi, erkekte " kadın düşmanlığı " yaratır mı?

bence yaratır. çünkü erkek, belli bir zaman boyunca hep bir kadına odaklanmıştır. evet, bazen ondan başkasını gözü görmemektedir. onun için her şeyi yapmaya hazırdır. her ne kadar kadın, erkek için elini, kolunu kıpırdatmasa bile. zamanı gelince çıkma teklifini etmeyi düşünür. tereddüt eder." reddedilme duygusu "’ları kıpraşır. bunu hepimiz yaşadık. kadın, erkek. hiç fark etmez. inkâr edemeyiz. bu duygu çok farklıdır. anca yaşayan bilir. erkek kendi içinde iç çatışmaya uğrar. beraber bir ilişki yaşamak istediği kız için yaptığı kurları unutabilir bir anda. neden? çünkü korkuyor. o insan onu reddederse, her şeyin biteceğini zannediyor. bu sefer erkeğin beyninde " o olmazsa başkası olur " düşünceleri geliyor. işte burada aşk ölüyor. aşk daha başlamadan ölüyor. bir " reddedilme " korkusu nasıl da küçücük bir aşk’ı başlamadan bitiriyor. erkeklerin çoğu depresif dönemlere girmez. yani bir şekilde kendini avutur. bu sefer o uzun süredir hoşlandığı kızı, depresif döneminden çıkmak ve kurtulmak için kötülemeye başlar. evet, çünkü erkeğin tek çaresi kadını, hoşlandığı kişiyi kötülemek.

erkeğin düştüğü bu çaresizlik, belki de karşı tarafın hiç umurunda değildir.zaten umurumda değilse de bu aşkın başlamaması çok da iyi olmuştur.burada duygu önemlidir.duygularımızı harekete geçirmemiz lazım.çünkü sana teklifi eden bir hayvan değil, bir insan.insanoğlu her şeye üzülebiliyor.çünkü psikolojik duyguları daha ağır basabiliyor.

bir erkeğin teklifini kabul etmemenin ve edemeyeceğini söylemenin bile püf noktaları vardır.

" erkeği incitirsen, onun düşmanı olursun "

erkek, duygularını görünüşte yansıtmasa da içinde fırtınalar kopan bir yaradılıştır. kimisi bunu hareketlerine, davranışlarına ve dışa yansıtabilir. ama kimisi yansıtmaz. içinde yaşar. bir erkeğin teklifini duyduktan sonra kadınların önyargılı davranması çok yanlış. erkekten tabii ki düşünmesi için müsaade isteyebilir. ama kadın, teklif eden erkeği değil, teklif eden erkeğe, teklifini kabul etmeyeceğini söyleyebilmesi için müsaade ister. böyle " müsaade " meselelerinde erkekler hep kaybeder. erkek tarafında, müsaade duygusuna yer yok yoktur. bir an evvel kabul edilmek ister. zamanı kısıtlı. çünkü daha yaşayacağı çok şeyi var.

birçok gazete, dergi yaptığı testlerde ve yayınladığı yazılarda hep şunu vurgular;

" reddedilmekten korkmayın! "

nasıl korkmasın erkekler? bu korkulmayacak bir şey değil ki? bırakın kadın meselesini, bir insan bir şeyi elde edemediği zaman bile üzülür ve onu elde edememekten korkar. ki bu kadın konusuna gelince de bu korku kat kat büyür. durdurulamaz hale gelir. bu konu o kadar derin bir konudur ki, intihar edenler, ölenler, yaralananlar bile var. bunları nasıl inkâr edeceğiz?

erkek reddedileceğini bilse zaten kimseye hiçbir şeyin teklifin sunmaz. bunun heyecanı da burada işte. benim kadınlardan istediğim tek bir şey, eğer böyle bir teklif alıyorsanız, kabul etmeyecekseniz bile bunu çok nazik ve aşırı derecede sentezlenmiş duygularla söyleyin. sakın karşı tarafı incitmeyin. ama şöyle bir acı gerçek var ki; siz ne kadar kabul etmeseniz de, erkeğin size olan düşmanlığı muhakkak artacaktır. kadın eğer " arkadaş kalalım " diyorsa, işte o an savaş sirenlerinin çalacağı andır. bu lafı nasıl söylerse söylesin kadınlar, erkek beyninde " sen benim sevgilim olamazsın ki, olsan olsan anca arkadaşım olabilirsin, böyle idaret " gibi algılanır. bunu değiştirmek imkânsızdır. çünkü kadında da biraz art niyet var. sana bir iş teklifi etmiyor ki, sana bir ilişki teklifi ediyor. erkek hiçbir zaman kadına, " ya ben yine bir edeyim teklifimi, olmazsa arkadaş kalırız zaten " duyguları ile yaklaşmıyor.

erkekte bu korku hiçbir zaman bitmeyecek. ta ki, her erkeğe çok güzel bir kadın düşene kadar.

mavi sakal

ali biberon
bazı insanların neden sevdiğini anlamadığım, müzik ile uzaktan yakından alakası olmayan grup. grubundaki kasıntı insanlar sayesinde bırak müzik vermeyi, sahnede pozitif elektrik bile verememektedirler. hayatımda bir kere izleme şansım oldu. o da bir davetiye geldi evime ( hep gelir bana davetiye), öyle gittim. yer, studio live. fakat kahramanlarımız daha sahnede değillerdi. çünkü mekânın dolmasını bekliyor ve kendilerini bir nevi gaza getirmeye çalışıyorlardı. mekân dolmazsa çıkmaz bu gibi gruplar, trip atarlar ya da attıklarını zannederler. neyse mekân doldu fakat müziklerini çok merak ediyordum. hiç dinlememiştim. çünkü onu dinleyene kadar bin tane rock grubu dinledim. ona hiç gerek duymadım. sadece ismini biliyordum desem doğru olur.

saat 10 gibi başlayacaktı konser fakat konser başlamadı. grubun nazlanmaları başladı. hiç sevmem böyle durumları. saat 12 olduğunda içerisi dolmasına rağmen, hiçbir şekilde mavi sakal’ı sahneye davet edecek, ıslık öttürecek, hey ya hey ya yapacak kalitede seyirci maalesef yoktu. aradan birkaç dakika geçti, biz de arkalardaydık, meğer mavi sakal sahneye çıkalı 10 dakika olmuş. e buradan da görülüyor ki, grubu sahneye çıktığında alkışlamayan ve moral vermeyen bir seyirci ile konser izleyeceğiz.

müzik başladı. sözlere kulak verdim. yok be. bu ne dedim ya? zorlama lyricler dedim ve vokalin çığırtmasından başka bir şey duyamayacağımız için mekândan, mavi sakal çıktıktan 10 dakika sonra ayrıldık. mavi sakal hakkında herhangi bir önyargım yok ya da bateristi ile internette yaşadığım diyalogla uzaktan yakından alakası yok. müziği severiz, dinleriz ama zorlama rock gruplarından nefret ederim. ben bugün dünyada bir pink floyd bir deep purple, bir guns n’roses, bir metallica, bir megadeth, bir iron maiden, bir türk rock grubu olarak duman, bir jethro tull olduğu için allah’ a sonsuz şükürler ediyorum. lyric ve sound olmazsa bu iş olmuyor. yani babamın bir lafı vardır." bir şeyi yapmış olmak için yapma ".evet çok doğru. saydığım grupların hepsi ben dünyada yokken müzik yapıyordu. mavi sakal da öyle ama ben dinlemem arkadaşım. ben dinlemem. ben dinlemeyince de seyirci kaybetmiyor. sahnede kasım kasım kasılmaktan ziyade, müziklerini yapıp, adam gibi sözler yazarlarsa belki dinleyicisi artar.

lafmacun org

ali biberon
hakkında yazdığım ve gerçekleri savunduğum yazıyı burada da yayınlayacağım ve bundan sonra hangi sözlüğe gidersem gideyim, onları öve öve bitiremeyeceğim sözlük. bazıları çekemiyor o ayrı ama yapacak bir şey yok.

klonlamak iyi midir yoksa kötü müdür bilmiyordum. çünkü işin artık " günah " raddesini aşmıştık. neden? yaratmak sadece allah a mahsustur.ben de " lafmacun.org " a, yani klonlanmış ve özenti bir sözlüğe üye oldum.yaşadığım polemikler sonucu yazarlığım, " yeni yetme statüsü " ne düşmüştür.şu bilinsin ki, statüm düştü diye sözlüğe " özenti " demiyorum.bunun nedenini ve neden özenti olduğunu birazdan yapacağım çarpıcı açıklamalarda göreceksiniz.ülkemizde, türk internet âleminde onlarca sözlük var.bunların isim ve fikir babası " ekşi sözlük " ’tür.bunu ne ben nede bir başka kimse inkâr edebilir." lafmacun.org " a üye olma sebebim, bundan önce üye olduğum sözlükten uzaklaştırılmam ve yazarlığımın kapatılması sebebi ile yaşadığım sıkıntılardı.

neydi yaşadığım sıkıntılar?

" yazamamak " !yazamamanın, düşüncelerini ifade edememenin ne kadar çökertici olduğunu gördüm. birileri size bir şeyi veriyor ve verdiği gibi, gereksiz yere alıyor.

peki, öğrenmek istediğim şu. bu " yazar kimliği " verilmek için mi veriliyor? yoksa tekrardan geri alınmak için mi? birileri kodladıkları programlarda, kendi terörlerini estiriyor ve önemli düşüncelere ateş açıyorlar. klonlamış ve bu işin ilk sitesi olan " ekşi sözlükte bile yaşanmış olan, ( yazar a göndermeler, laf sokmalar, şikayet etmeler, atıfta bulunmalar ) gereksiz polemik olaylarıdır.

polemik nedir?

polemik; ortada fol yok yumurta yokken, anlamsız ve manasız yere, birilerine sataşma ve ondan rant elde etmeye denir. dikkat ederseniz " ego tatmin etme " demedim. çünkü " ego tatmin etme " çok farklı bir konu.burada yanlış olan şeyler ise, insanların ( yazarların ) polemeği bir ego tatmin etme aracı olarak kullanmasıdır.hal böyle olunca, sitede gerginlikler, yazarlar arası küfürleşmeler de başlamaktadır.klonlanmış bu sitede yaşanılan en açık ara örneklerden bir tanesi de, yeni gelen yazara " farklı isimler " takıp ( yeni yetme yazar ), kimlik ayrımcılığı yapmaktadır.başta kimlik ayrımcılığı yapıp, sonra açtığı başlıklarda " ülkedeki kimlik ayrımcılığı, "alt kimlik-üst kimlik" tartışması yapması çok düzeysizdir.statü farklıdır, kimlik ayrımcılığı ondan daha farklıdır.

yeni gelen yazara eşek muamelesi yapmaları ve kendilerinin de o kimlik ayrımcılığı statüsünden geçtiklerini unuttukları bu sözlüklerde, arkadaşlık kurmak oldukça zordur. açılan başlık ve yazılan her entryde bir genelleme arayan ve laf sokma çabasına giren zihniyet, maalesef " yazar " değildir. sadece kendini yazar zanneder. kopya zihniyetlerden oluşan ve daha önceden bulunmuş fikirleri, kendi fikirleriymiş ve hiçbir şey olmamış gibi kullanan yöneticiler ise terbiyesizliğin ve aşağılıklığın en babasını yapmaktadırlar. yöneticiliğin sadece, üyelere, okurlara, yazarlara " hazır mesaj " göndermekten ibaret olmadığını bilmemeleri, yeni giren bir kimseyi maalesef üzmektedir. örnek vermek gerekirse ve " statümün nasıl düştüğünü " anlatmak isterim.

açmış olduğum " pantolon paçalarını kıvırıp, ben tarzım free yim diye geçinen kız modeli " başlığını üstüne alınan alınana.başlıkta asıl anlatılmak istenilenin ne olduğunu daha kavramadan " aman hemen başlığın altına bir ayar vereyim " zihniyetleri olayı ve ortalığı kartışırmaktadır.başlıkta asıl anlatılmak istenen " pantolon paçasını kıvıran her genç kız " değil, "pantolon paçasını kıvırarak, paçanın yerlere süründüğünü ve bunun kız tarafından takılmadığını, hayatı takmıyormuş gibi kasıntılı kasıntılı yürümesini, hâlbuki eve gittiği zaman pantolonun paçalarına bakarak " erimiş ve yırtılmış " olmasına üzülmesini " yani insanları kandırmasını anlatıyor.fakat paçası o kadar kıvrık genç varmış ki, hepsi bir anda celallenip, ayar verme tarzında başlıklar atmıştır, entryler girmiştir.terbiyesizliğini açtığı başlık ve girdikleri entry ler ile belli eden lafmacun.org yazarları, yönetici yalakalığı sıfatının gizli perdesinin arkasına sığınarak, açtığım başlıkta dolaylı yollardan cevap vermeden, girdiğim usturuplu başlık ve entrylere uyarı yapması sonucu ortam daha da kızışmaya başlamıştı.yöneticilerin, " torpil " vasıtası ile hareket ettiklerini, açmış olduğum başlığa, dolaylı yollardan değil de birebir cevap verip, o istemedikleri " forum tarzı mesajlaşmaları " hoş görüp, benim statümü düşürmüşlerdir ve ayrımcılık yapmışlardır.

" lafmacun.org tan adam çıkar mı ? " sorusuna verilebilecek cevap ise adam çıkmaz ama adam olan çıkartılır diye cevap veriyor ve klonlamış sözlüklerin artık dur demesine ve insanların " herkesin söylecek bir şeyi vardır canım " tarzı yaklaşmalarını esefle kınıyorum. ~

(bkz: özel istek)

sözlüklerdeki kıskanç yazarlar

ali biberon
her sözlükte olduğu gibi burada, orada da, her yerde olup, insanın yazarlıktan iğrenmemesi, aksine karşı yazardan iğrenmesini sağlayan kıskançlıklardır. iki tane adam akıllı başlık girdi diye kendisini " yazar " ilan eden sözde yazarlar, sürekli başlık açan kişilere bok atmaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. bok atmaktan ziyade, sol frame’i temizlemenin en mantıklı yolunun " sürekli iyi şeyler " yazmak olduğunu bilmeyen ve kıskançlıktan çıldıran yazarlardır. çünkü yeni gelen yazarın açtığı başlıkları görünce, kendi akıl seviyesinin o başlıkları bırak açmayı, altlarına entry bile giremeyecekleri kadar olduğunu görmektedirler. e bunun gören de ne yapar zaten. ya sever ya bok atar.

sözlükteki kıskançlığını yenemeyen bir yazar da birkaç gün sonra şutlanır. isterse 1995 senesine ait yazar üyeliği olsun hiç fark etmez. gelen yazara güzel davranılmalı ve güzel iltifatlarda bulunulmalıdır. bakın götünü kaldırın demiyorum. fakat bazı yazarlar, kıskançlık perdelerini önüne çekip, adi kıyafetlerini giydiklerin de kıskançlık showlarını gerek açtıkları başlıklarla gerek de girdikleri entrylerde belli ederler. bir yazarın, kendi kıskançlığını ifade etmesi kadar kötü bir şey yoktur. belli ki aydın türkiye’nin karanlık yazarların, biraz aydınlatmak ve kıskançlıklarını biraz olsun yok etmek, yeni nesil yazarlara düşmüştür.

aynı zaman da sözlüğe yeni gelen yazara çaylak muamelesi yapılması hiç hoş değildir. çünkü yazarın, çaylak yazara olan kıskançlığı daha ilk günden başlar. fakat buradaki çaylaklık kelimesi, üyeliğin onaylanana kadar olan çaylaklık süresi değil, sözlükte yazma kabiliyeti ve kapasitesi olan çaylaklıktır. işte böyle açıklamak zorunda kalıyoruz bazı şeyleri. nedeni şudur ki, işte bazı kıskanç ve kıskançlığından nereye çentik atacağını şaşıran yazarlar, her başlıkta genelleme aramak ve bok atmak üzere programlandıkları için, bu açıklamaları yapıyoruz.

sonuç olarak kıskançlık, vücutta kin beslemekten öteye gitmez. bunun sonu kavgadır, dövüştür, burun kırılmasıdır.

kanına işlemiş kıskançlık sizin yazar takımı nankör
ey kör aç sözlüğünü bak da entry’lerimi gör

msn de karşı tarafın ee hadi konuşsana demesi

ali biberon
iş bu raddeye geldiyse, onca zaman kadar çok boş şeyler konuşulmuş demektir. karşı tarafın bu lafı demesi bile, konuşulacak bir şeyin olmamasına delalettir. ki bunu anlamayan geri zekâlı msn kullanıcısı da, karşı tarafı " ee hadi konuşsana " diyip, bir nevi gaz vermeye çalışır. fakat karşı taraftan " ne konuşayım " cevabını yediği zaman, üstünden senelerce kalkamaz.

" ee hadi konuşsana " diyen birinin üzerinde yıllardır yaptığım bir istatistiğe göre, bu kişiler ile konuşulacak hiçbir şey yoktur. ne kültür ne sanat nede hayat konuşulur. konuya bir yerden girmekten ziyade ve o sihirli, aptalca 3 kelimeyi kullanmayı bir kenara bırakıp, adam gibi bir şeylerden konu açsa, iş bu raddeye kadar büyümeyecek.

bu tip insanlar, msn de, belki de telefonda, karşı tarafın tıkandığını düşünerek bu ikazı yapma gereği duyarlar. aslında bilmiyorlar ki, konuşulacak bir şey olsa zaten kendileriyle konuşulur?

arkadaşlik sitelerinde zenginim havası veren çocuk

ali biberon
türkiye’deki bütün arkadaşlık sitelerine tıklanıldığında, karşınıza çıkan her 10 profilden, en az 6’sının, bu hadiseye tekabül ettiğini görecekseniz. şimdi şöyle bir istatistik yaparsam, her 10 profilden 6’sının zengin çocuğu olduğunu düşünürsek, tabi neye göre kime göre zengin sorusu geliyor hemen aklımıza. eğer zenginlik, " rayban gözlük ", " bmw araba ", " dışı 100 dolar içi, 5ytl’liklerle lastiklenmiş para " ise tabii ki değil. ama maalesef insanlar, bu 3’lü komboyu görünce bir an koç’u, sabancıyı unutmaktadır.

şimdi her 10 profilden 6’sı zengin çocuğu ise, bunların babası da zengindir. e bu çocuğun babası olduğuna göre anası da vardır. e anası da halinden ve vaktinden memnundur. şimdi çok tanınmamış ufak bir sitede 5000 profil var diyelim. ki bugün en boktan arkadaşlık sitesinde bile en az 10.000 profil var.10.000 profilin 6.000’i zenginse, 50.000 profilde bu rakam 30.000 e çıkıyor. şimdi türkiye’de binlerce arkadaşlık sitesi var. biz en tanınan ve en bilineni ele alalım.

" yonja.com ".şu an tam 3.891.142 üyesi olan bir sitedir. türkiye nüfusu ise yaklaşık 72 milyona tekabül ediyor.4 milyon kişinin yarısı zengin olsa bu sitede bu rakam 2 milyon eder.2 milyon zenginden sadece biri, iki kişiye iş verse, bu rakam 4 milyon eder. 4 milyon kişinin bir aile ve bu ailenin de en az iki kişiden oluştuğunu düşünürsek bu rakam eder 8 milyon.

şimdi sonunu getiremiyorum ama bir hesaplar yapmıştım, karıştı. yani anlatmak istediğim kimsenin, gerçek kimliğinden sıyrılarak, sanal profil yaratıp, kendini olduğundan çok yükseklerde göstermesine hiç mi hiç gerek yok.

erkeklerin hemcinsleri tarafından aşağılanması

ali biberon
gerçek hayat’ta değil de sanal hayatta rastlanabilinesi acayip yüksek bir eylem. şu ana kadar ekşi sözlük dâhil, bütün türevlerinde ve klonlarında karşılaşabileceğimiz bir eylem. hatta yeri geldiğinde erkekliğini hatırlatan yeri geldiğinde de erkekliğinden soğutan aşağılama biçimidir. fakat birçok sözlüğü analiz etmeme rağmen, erkeklerin ciddi bir şekilde aşağılandığını en fazla uludağ sözlükte gördüm. çok enteresan. buradaki erkekler, hemcinslerini aşağılamayı ne kadar da seviyor. bir kızdan, bir kadından, hatta ve hatta bir bayandan çok, erkeği aşağılamayı yönelten eylem nedir? bunun sebebi merak konusu.

sözlükteki erkek yazarların çoğu, erkekleri aşağılayarak rant ve ranking elde etmeye sağlıyor. bu açık ara gözükmekte. fakat bu aşağılayıcı eylemlere biri dur demeyecek mi? bırak erkeğin erkeği aşağılamasını, bir insanın birisini aşağılaması hoş bir şey mi sorusu akıllarda dolaştırmakta. bir sözlük yazarının, yazarak ve bilgilerini göstererek, bir başkasının önüne geçeceği sözlük âlemlerinde, böyle aşağılıkça eylemlere başvurması da içler acısı.

bu da demek oluyor ki, hem cinsini aşağılayan birisi, aşağılıkların en aşağılıdır, en güzelidir.

sözlüklerdeki siyasi gerginlik ve sessiz azinlik

ali biberon
son zamanlarda, sadece ekşi sözlük değil, bütün sözlükleri, bir yerden alıp, başka, bilinmedik yere götüren bir gerginlik var. kimisi bu gerginliği reklâm amaçlı, kimisi de bir şeyler, tezleri savunarak lehlerine kullanıyorlar. ama gerçek şu ki; reklâm amaçlı kullanan ve ortalığı kızıştıran kişiler, sessiz azınlıktan daha çok. peki, sessiz azınlık neden sessiz takılıyor? aslında en iyisini yapan bu sessiz azınlık, konuşmamayı ve provokatörlerin aletleri olmak istemiyorlar. çünkü " darbe " ve " cumhurbaşkanlığı seçimi " gibi çok ciddi ve geri dönüşümü olmayan konularla gırgır geçen yazar kişiler, sözlükte oldukça çok. bu sözlüğün iyi veya kötü olduğu anlamına gelmez. zaten sözlüğü iyi yapan da yazarların ve yazılarının kalitesidir.

darbe, yapılan mitingler, seçilemeyen ve bir türlü köşke çıkamayan cumhurbaşkanları, adayları. elbet biri çıkacak ama bunların bence, forum tarzı şeklinde tartışmanın yeri sözlükler değil. sözlüklerde sağcı ve solcu kavramlarının daha ne demek olduğunu bile bilmeyen yazarlar, solcu yazılarla, sağcı gibi davranıp şizofrenik bir hava estirmesi hiç de hoş değil. bu şizofrenik hava ile diğer yazarlarda çözülemeyen bir etki bırakıp, ortamı kızıştırma görevlerini layığıyla getiriyorlar.

darbe kötü bir şeydir, bir nesli siler. geri dönüşümü yoktur. sözlüklerde hala darbenin ve darbecinin yanında olan bir grup yazar, sözlüklerden uzaklaştırılmalı ve borularını meclis veya başbakanlık binalarının önünde öttürmesi gerekir. zira bunu yapamayan yazar, kimliksiz insandır. miting savunucuları, sempatizanları, sözlüğün daima havasını bozmuştur. daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, eğer bir millet, bir ülke, bir vatan, miting yapacak hale geldiyse, orda bir durmak lazım. neler oluyor deyip? neyin peşindesiniz? sorusunu yöneltmek lazım. türkiye cumhuriyeti, şu saatten sonra darbe gibi bir şeyi kaldıracak güçte değildir. hiç kimse türk insanını darbeye sürükleyemez, gaza getiremez. böyle şeylere izin veren sözlük yazarı, insan evladı değildir, vatan hainidir. darbeyi ve darbeciyi sevmek veya darbeden korkmak. mesele bu değil. mesele bunların tartışıldığı ortamların ne kadar seviyesiz insanlarla dolup taştığıdır.

insanlar siyasete ve siyasetçiye olan siyasi gerginliğini, iyi niyetli insanlardan çıkartabiliyorlar. bu ne demektir? siyasi gerginliğin insanlığa vermiş olduğu zararın ne kadar büyük olduğudur.

türkiye’de, aklımızın almadığı çeşitli oyunlar oynanmaktadır. şu evre de bile hala yüzleri gülebilen siyasetçiler, durumlarına üzülmeyen politakcılar, sözlük yazarlarının yani insanların üzerinde ters tepki bırakmaktadır. bir politikacının, bir insanın psikolojisini, gayri resmi yollardan etkileyeme hiç mi hiç hakkı yoktur. sözlüklerde açtığı başlıklar ile parti sempatizanlarını ve anti’cileri ortaya çıkarmayı bir görev olarak kendine benimsemiş yazar, kendisine yapılacak darbelerin en büyüğünü hak etmektedir. sözlükler, son zamanlarda, insanların kendi düşüncelerine kilit vurarak söyledikleri yer olmuştur. çünkü yazarlar, diğer gruplardan korkmaktadırlar. korkularını alevlendiren ise, vatandaşlık değerlerine gelen haince saldırılardır. türk insanı akıllı insandır. türk insanı böyle şeyler yapmamalıdır.

hiçbir sözlük yazarının cumhuriyeti, demokrasiyi, kendi içinde parçalarcasına ve buna destek verircesine yorum yapmaya hakkı yoktur. sessiz azınlığın ses çıkarmamasının tek sebebi, cumhuriyetine sahip çıkması ve onu canı uğruna sevmesidir.

cumhuriyet ve vatan sevdamızın gösterileceği yerleri miting olarak benimseyen yazarlar, kendi içlerinde iç-çatışma yaşamaktadırlar. çünkü ne yapacağını bilmeyen sözlük yazarı, siyasi gerginliği, yapılan anlamsız mitinglerde gerginlik yaratarak aramaktadır. işte özentilik de buradan doğmaktadır. biri ne yapıyorsa onu yapmak. neden böyle bir şey, böyle konularda canlanır maalesef anlamış değilim. doğru yolu bulamamak, içinden çıkamayacağımız psikolojik bağlantılara gireceğimiz anlamına gelir.

sözlük doğru yolu nasıl bulacak?

sözlük ve sözlükler önce, kendilerine iyi ve tarafsız moderatör alarak bu durumda ilk adımlarını atacaklar. bu alımı nasıl yapacaklarını bilmiyorum ama bir an evvel yapmazlarsa birçok sözlük maalesef 2000–2007 türkiye cumhuriyeti başbakanı recep tayyip erdoğan tarafından, mahkeme açılarak tek tek kapatılacak. sözlükteki siyasi gerginliklerden tek tek nasibini alan recep tayyip erdoğan’ın, böyle konularda ne kadar hassas ve ince olduğunu, bundan daha önceleri, mizah dergilerine ve köşe yazarlarına açtığı, manevi tazminat ve hakaret davalarından anlayabiliriz.

recep tayyip erdoğan’a, sözlükten saldırı yapmak ve laf atmak kolaydır.ama gönül ister ki; bu lafların arkasına saklanan yazar kimlikli, kimliksiz yazarlar bunları onun yüzüne de söyleyebilmelidir.sonuçta ben, bir " akp " sempatizanı değilim.anlaşılmamış nokta, akp sempatizanlarının kendilerini sözlüğün içinde başka yerlere kaptırmaları ve korkmalarıdır.bu korkuları yüzünden anti-sempatizanlar kendilerini ortaya daha net koyuyorlar.artık yazarlar, gerçek akp sempatizanlarını sözlüklerde görmek istiyor.muhakkak ki; sözlüklerde akp sempatizanı olup da, sesini çıkartamayan kişi sayısı çoktur.veya sözlükte kendine bir yer bir kimlik edinebilmek için, güvendiği partiyi bir hiçe sayarak, kendini başka liberal ve demokrat görüşler içerisinde gösteren birçok yazar gibi.yani sözlüklerde parti bölünmeleri başlamıştır.gerçek hayatta seve seve oy verdiği partinin savunmasını sözlüklerde yapamayan insanlar vardır ve bunu susturan moderatörler.burada işin kime düştüğünü, kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu umarım anlamışsınızdır.

türk insanını, türk insanına düşman edecek bu sözlük ortamını yaratan kişiler, sözlüklerden ebediyen sürülmelidir. bu kişisel sebeplerden dolayı çıkan ve siyasi gerginlikle fotosentez yapıp, ortaya çıkan gerginliklerden insanların etkilenmemesi ve daha güçlü olması gerekir. sözlük madem özgürlükçü bir ortamsa, bu inanca saygı duyup, bir başkasının özgürlük sınırlarına zarar vermeyecek derece de dikkatli olmalıdır.

reccep tayyip erdoğan’a, sözlük vasıtası ile saldırmanın dayanılmaz hafifliği içinde kaybolacak yazar çoktur. bu hafiflik öyle bir hafifliktir ki, hiçbir sözlük yazarını taşıyamaz. sol frame, siyasi başlıkları taşıyamaz hale geldi. sözlüğü formatından çıkartıp, bir siyasi arenaya çeviren kişiler, anti-cumhuriyetçi ve anti-milliyetçidir. umarım sözlükleri bu zamana kadar, olmayan siyasi bilgileriyle karıştıran insanlar, bir an evvel yok olurlar.

gerçek hayatta, hiçbir siyasi birliği, düşünceyi kendine benimsemiş insanların, gelip de sözlük ortamlarında ahkâm kesmelerini anlamış değilim. siyaset üzerine yorum yapmak için de, herhangi bir üniversitenin, siyasi veya türevi bölümlerini bitirmeye gerek yoktur. zaten sözlüklerde, üniversitelerinin siyasi bölümlerinde okuyan yazarlar, daha çok gerginlik yaratmakta ve ortalığı ateşe vermektedirler. bildiklerini ve öğrendiklerini, diğer sözlük yazarları ile efendi gibi paylaşamayan bu güruh, ülkenin başına geçecek olan başbakan ve cumhurbaşkanından nasibini en kısa zamanda alacaktır.

şu zamana kadar yazdığım yere kadar, sözlük ve sözlük yazarlarına, yöneticilerine birçok öğütlerde bulundum. kimseye önyargılı bakmayın ve davranmayın. türkiye bugünlerin üstesinden alnının akıyla geçecek ve bizim bilmediğimiz sessiz azınlık, mitinglere gerek kalmadan bu işi halledecektir.

unutmayın ki; sessiz azınlığın çiftesi pek olur.

adile naşit

ali biberon
unutulmaz türk filmlerinin unutulmaz karakter oyuncusu, sanatçısı. onu anlatmaya kelimeler yetmez. kahkahası, neşesi, üzüntüsü... öyle bir geçer ki seyirciye. adile naşit ağlarsa, üzülürse, biz de üzülürdük. o güldüğü zaman biz de gülerdik. çok müthiş bir oyuncuydu adile naşit. gelmiş geçmiş en büyük kadın türk sinema sanatçısı. kimse onun o eline su dökemez. gençliğinde de çok güzeldi. yaşı ilerledikçe daha da güzel oldu. biz onu iki türlü de sevdik.

samimiydi
içtendi
sevecendi

çocuklara, tv karşısında anlattığı eski masalları tekrar gördüm de, insan tutamıyor kendini. ağlıyor.

açılan her başlıkta genelleme aramak

ali biberon
her geçen gün " x türlü" zihniyetlerin arttığını haber veren başlıktır. yapılan açıklamalarda, metinlerde, ön yargı ile davranıp " dur ulan bende bir şeyler yazıyım" diyip sıçma vesilesidir. genelleme yapacak bir zihniyet zaten " hepsi" der. aksine "hepsi" kelimesini kullanmıyorsa sen ne diye dersin ki " genelleme yapıyorsun birader, hepsi öyle değil ".üstüne üstlük haklıymış gibi konuşmalarına devam ederler. kahrolsun böyle zihniyetler. sonra orhan pamuk neden x şehre kaçtı? ya işte bu yüzden.

mustafa sarıgül

ali biberon
şişli’de yapmış olduğu bir spor merkezi açılışında, " oha lan bu kadar atılmaz, hasiktir ne alakası var, ya git ulan " dememe sebebiyet olmuş, göt kadar spor merkezini, " avrupa ya gittim. çok dolaştım. ama böylesini görmedim" dediğinde " elli yıllıdır yoğurtçuyum böyle kâse görmedim amına koyayım " diyeceğini zannettiğim, aslında boş vaatlerde bulunmayan, dediğini yapan, şişli’de en çok müslümanların değil de hristiyanların oyları ile ayakta olan, propagandacı başkan.
31 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol