confessions

ali biberon

- Yazar -

  1. toplam entry 651
  2. takipçi 1
  3. puan 51974

akbil sesi çıkartarak otobüse binmek

ali biberon
enteresan ve tehlikeli bir olaydır. günlerden bir gün, e–54 (express) otobüsü gelir ve yolcu akbilini yanına almadığını, günlük yaşamda işe gelip giderken sadece akbile ihtiyacı olduğundan, para da almaması heyecan zincirinin halkalarını yavaş yavaş birbirine takmaktadır. otobüs yanaşır. durağa ilk önce gelse bile, sonradan gelen adamlara, korkudan yol verilir (yolcu aralarında kaynamak için) şoför’ün sola bakmasını fırsat bilerek, akbili manyetik kutunun üstüne getirerek, bir anda ince ve dolgun bir sesle " dığğnı! " diye ses çıkarıp, arkalara doğru götüm götüm ilerlenir... he bunu şoför o an değil de saniyeler sonra fark ederse o sesi, başka yollardan tekrar çıkartmak zorunda kalırsınız!

reddedilme korkusu

ali biberon
insanımızın yenmekte güçlük çektiği korku biçimi.

insanız değil mi biz? elbette..ve elbette biz de hoşlanırız.hayvanlar da hoşlanıyor değil mi ? evet... ve onlar da birbirlerini seviyor, kolluyorlar. birbirlerinin yanlarından ayrılmıyorlar. fakat insan ve hayvan arasındaki tek fark " teklif etmeme " dir. yani bir kedi, hoşlandığı diğer kediye gidip bir ilişki yaşama teklifi etmiyor. nasıl anlaştıklarını bilmiyorum ama ( tabii ki koklaşa koklaşa anlaşıyorlar ) hangi hayvan olursa olsun mutlaka birbirlerinden hoşlanıyorlar. birbirlerinin popolarını kokluyorlar, birbirlerini yalamaya çalışıyorlar, sonra patilerini dövüştürüyorlar.

fakat biz öyle miyiz?
biz böyle mi anlaşıyoruz?
biz bu kadar rahat mıyız?

tabii ki değiliz.erkek, kadına göre daha çekingen.çünkü erkekte reddedilme korkusu var.bu korkuyu daha önce bire bir yaşamasa bile hep yaşamış gibi davranır.bu da erkeğin egosunda sağlam bir yerde yaşar.erkek korkar; çünkü kadın kabul etmezse, erkek bir daha hiçbir kadından onay almayacağını zanneder.hayatı yıkılır.gözleri kararır.bu sefer daha da çekingen olur.hiçbir şey istemez.kadınlardan nefret etmeye başlar..

peki bir çıkma teklifinin kabul edilmemesi, erkekte " kadın düşmanlığı " yaratır mı?

bence yaratır. çünkü erkek, belli bir zaman boyunca hep bir kadına odaklanmıştır. evet, bazen ondan başkasını gözü görmemektedir. onun için her şeyi yapmaya hazırdır. her ne kadar kadın, erkek için elini, kolunu kıpırdatmasa bile. zamanı gelince çıkma teklifini etmeyi düşünür. tereddüt eder." reddedilme duygusu "’ları kıpraşır. bunu hepimiz yaşadık. kadın, erkek. hiç fark etmez. inkâr edemeyiz. bu duygu çok farklıdır. anca yaşayan bilir. erkek kendi içinde iç çatışmaya uğrar. beraber bir ilişki yaşamak istediği kız için yaptığı kurları unutabilir bir anda. neden? çünkü korkuyor. o insan onu reddederse, her şeyin biteceğini zannediyor. bu sefer erkeğin beyninde " o olmazsa başkası olur " düşünceleri geliyor. işte burada aşk ölüyor. aşk daha başlamadan ölüyor. bir " reddedilme " korkusu nasıl da küçücük bir aşk’ı başlamadan bitiriyor. erkeklerin çoğu depresif dönemlere girmez. yani bir şekilde kendini avutur. bu sefer o uzun süredir hoşlandığı kızı, depresif döneminden çıkmak ve kurtulmak için kötülemeye başlar. evet, çünkü erkeğin tek çaresi kadını, hoşlandığı kişiyi kötülemek.

erkeğin düştüğü bu çaresizlik, belki de karşı tarafın hiç umurunda değildir.zaten umurumda değilse de bu aşkın başlamaması çok da iyi olmuştur.burada duygu önemlidir.duygularımızı harekete geçirmemiz lazım.çünkü sana teklifi eden bir hayvan değil, bir insan.insanoğlu her şeye üzülebiliyor.çünkü psikolojik duyguları daha ağır basabiliyor.

bir erkeğin teklifini kabul etmemenin ve edemeyeceğini söylemenin bile püf noktaları vardır.

" erkeği incitirsen, onun düşmanı olursun "

erkek, duygularını görünüşte yansıtmasa da içinde fırtınalar kopan bir yaradılıştır. kimisi bunu hareketlerine, davranışlarına ve dışa yansıtabilir. ama kimisi yansıtmaz. içinde yaşar. bir erkeğin teklifini duyduktan sonra kadınların önyargılı davranması çok yanlış. erkekten tabii ki düşünmesi için müsaade isteyebilir. ama kadın, teklif eden erkeği değil, teklif eden erkeğe, teklifini kabul etmeyeceğini söyleyebilmesi için müsaade ister. böyle " müsaade " meselelerinde erkekler hep kaybeder. erkek tarafında, müsaade duygusuna yer yok yoktur. bir an evvel kabul edilmek ister. zamanı kısıtlı. çünkü daha yaşayacağı çok şeyi var.

birçok gazete, dergi yaptığı testlerde ve yayınladığı yazılarda hep şunu vurgular;

" reddedilmekten korkmayın! "

nasıl korkmasın erkekler? bu korkulmayacak bir şey değil ki? bırakın kadın meselesini, bir insan bir şeyi elde edemediği zaman bile üzülür ve onu elde edememekten korkar. ki bu kadın konusuna gelince de bu korku kat kat büyür. durdurulamaz hale gelir. bu konu o kadar derin bir konudur ki, intihar edenler, ölenler, yaralananlar bile var. bunları nasıl inkâr edeceğiz?

erkek reddedileceğini bilse zaten kimseye hiçbir şeyin teklifin sunmaz. bunun heyecanı da burada işte. benim kadınlardan istediğim tek bir şey, eğer böyle bir teklif alıyorsanız, kabul etmeyecekseniz bile bunu çok nazik ve aşırı derecede sentezlenmiş duygularla söyleyin. sakın karşı tarafı incitmeyin. ama şöyle bir acı gerçek var ki; siz ne kadar kabul etmeseniz de, erkeğin size olan düşmanlığı muhakkak artacaktır. kadın eğer " arkadaş kalalım " diyorsa, işte o an savaş sirenlerinin çalacağı andır. bu lafı nasıl söylerse söylesin kadınlar, erkek beyninde " sen benim sevgilim olamazsın ki, olsan olsan anca arkadaşım olabilirsin, böyle idaret " gibi algılanır. bunu değiştirmek imkânsızdır. çünkü kadında da biraz art niyet var. sana bir iş teklifi etmiyor ki, sana bir ilişki teklifi ediyor. erkek hiçbir zaman kadına, " ya ben yine bir edeyim teklifimi, olmazsa arkadaş kalırız zaten " duyguları ile yaklaşmıyor.

erkekte bu korku hiçbir zaman bitmeyecek. ta ki, her erkeğe çok güzel bir kadın düşene kadar.

80630

ali biberon
dünyadaki arkadaşlık sistemini yok eden oluşum. kaldı ki türklere böyle bir buluşun gösterilmesi, kullandırılması hakikaten haramdır. eğer elmayı ısırmak yerine birisinin kafasına atmayı tercih ediyorsanız bu sizin dengesizliğinizdir. evet, bu sitede elmayı ısırmak yerine başkalarının kafalarına fırlatmayı seven bir sürü dengesiz var. başta, sizi " davet " vasıtası ile sitesine almasından dolayı ilk falsosunu oradan veriyor. eğer davetiye gönderecek arkadaşınız yoksa maalesef bu sitenin kapısından giremiyorsunuz. eğer giremediğiniz için ağlıyorsanız, bu da sizin dengesizliğinizdir. sonuçta her sitenin içinde, arkadaşlık, dostluktan ziyade geniş bir " türkiye " vardır. avrupadaki arkadaşlık sitelerindeki üye amaçlarından ziyade beni türk dostluk ilişkileri ve arkadaş edinme faslı ilgilendiriyor.

80630.com, sizlere bir türk’ün dışarıda nasıl, sitede nasıl farklı davrandığını gayet açık ve net gösteriyor. şunu acıyarak söylemem gerekiyor, maalesef türkiye’de, her site ismi satın alan ve onu basit bir alt yapıyla flashlayan, kuran kimseler kendilerini bilgisayar dehası, bilgini, mühendisi zannediyorlar. sitelerine aldıkları reklâm ile kendi giderlerini karşılayabildiklerinden pek emin değilim. ama sürekli zengin süsü ve havası veren bir insandan nasıl haz etmiyorsak, bu siteden de bu siteye üye olanlardan da o kadar haz etmeyiz.

insanların yalan söyleme özelliğinin geliştiği şu çağda, 80630.com buna ön ayak olmak da ve çevreyi kirletmektedir. kendi aralarında kasıntı tipleri, birkaç tane kıçıkırık, ipsiz sapsız kıza hava atmak için, tanımadığı insanlara küfür eden güruh, yok olmaya mahkûmdur.

ilgi çekmek

ali biberon
bazı sözlük yazarlarının bir numaralı yöntemlerinden biridir " ilgi çekmek ".ama her yazar " ilgi çekme " konusunda maalesef başarılı olamıyor.yani ilgi çekeyim derken sıçıp batıranlar çok.bunun önüne geçmek istemiyorum.ki insanlar iyi ve kötüyü çok net bir şekilde ayırt edebilsinler.

son zamanlarda birçok yazarın, oturup kasarak " ulan benim yaşadığım fakat herkesin yaşayabileceği bir hikâye bulup, onun üzerine uzun yazılar yazmak istiyorum " düşüncesi işi bok kokar raddesine getiriyor. hayır, bir de romani bir dille anlatmıyor mu? deli oluyorum. siz olmuyor musunuz sayın okurlar, sayın yazarlar. ya ne gerek var kasmana. biri yapıyor diye senin de mi yapman lazım. ekşi sözlük sayfasını açan her kişinin " hassiktir, ulan benim de başıma gelmişti küçükken, anaa daha dün başımdan geçti! " dediğine acayip inanıyorum. tamam, güzel bir oluşum aslında. bir nevi, sol frame’e baktığı zaman insanlar, geçmişini görebiliyor. bu ödüllendirilmesi gereken bir hadise. benim başıma birçok kez geldi. yaşadığım ve aslında kimsenin bilmediğini zannettiğim, kimsenin başına gelmez diye düşündüğüm birçok şey aslında birkaç kişinin başına da gelmiş. bu insanı mutlu ediyor.

peki, insanı mutlu etmeyen tarafı ne bu işin?

cevap : " samimiyetsizlik "

samimiyetsizlik bir yazarın başına gelebilecek en kötü şeydir. yazdığı yazılardaki samimiyetsizlik ve ilgi çekme taktiği, yazarlık sıfatını piç edebilir. ekşi sözlük’ü açtığımda birkaç yazarın bu samimiyetsiz davranışları ve yazıları ile karşılaşıyorum. o yüzden hemen, yeni güncellenen başlıklara göz gezdirmeye başlıyorum. bu samimiyetsizlik insanı o kadar boğuyor ki, sitenin sahibi olsam atacağım bu herifleri.

amacı sadece ilgi çekmekten ibaret olan bu ideolojiden yoksun insanlar, ilgi çekmek yerine başka bir şey çekmek zorunda kalsınlar inşallah! kimse okurları salak yerine koyamaz.

sakat birine sadaka vermek

ali biberon
sakat birini gördüğümüz an," belki bizim de bir gün başımıza gelir, halimize şükredelim " diyerek, duygularımızın yan yana dizilmesiyle birlikte oluşan yardım eylemi. her iki tarafta yarım tebessümler ile birbirinden ayrılır, belki birbirlerini bir daha görmemek üzere.

lafmacun org

ali biberon
hakkında yazdığım ve gerçekleri savunduğum yazıyı burada da yayınlayacağım ve bundan sonra hangi sözlüğe gidersem gideyim, onları öve öve bitiremeyeceğim sözlük. bazıları çekemiyor o ayrı ama yapacak bir şey yok.

klonlamak iyi midir yoksa kötü müdür bilmiyordum. çünkü işin artık " günah " raddesini aşmıştık. neden? yaratmak sadece allah a mahsustur.ben de " lafmacun.org " a, yani klonlanmış ve özenti bir sözlüğe üye oldum.yaşadığım polemikler sonucu yazarlığım, " yeni yetme statüsü " ne düşmüştür.şu bilinsin ki, statüm düştü diye sözlüğe " özenti " demiyorum.bunun nedenini ve neden özenti olduğunu birazdan yapacağım çarpıcı açıklamalarda göreceksiniz.ülkemizde, türk internet âleminde onlarca sözlük var.bunların isim ve fikir babası " ekşi sözlük " ’tür.bunu ne ben nede bir başka kimse inkâr edebilir." lafmacun.org " a üye olma sebebim, bundan önce üye olduğum sözlükten uzaklaştırılmam ve yazarlığımın kapatılması sebebi ile yaşadığım sıkıntılardı.

neydi yaşadığım sıkıntılar?

" yazamamak " !yazamamanın, düşüncelerini ifade edememenin ne kadar çökertici olduğunu gördüm. birileri size bir şeyi veriyor ve verdiği gibi, gereksiz yere alıyor.

peki, öğrenmek istediğim şu. bu " yazar kimliği " verilmek için mi veriliyor? yoksa tekrardan geri alınmak için mi? birileri kodladıkları programlarda, kendi terörlerini estiriyor ve önemli düşüncelere ateş açıyorlar. klonlamış ve bu işin ilk sitesi olan " ekşi sözlükte bile yaşanmış olan, ( yazar a göndermeler, laf sokmalar, şikayet etmeler, atıfta bulunmalar ) gereksiz polemik olaylarıdır.

polemik nedir?

polemik; ortada fol yok yumurta yokken, anlamsız ve manasız yere, birilerine sataşma ve ondan rant elde etmeye denir. dikkat ederseniz " ego tatmin etme " demedim. çünkü " ego tatmin etme " çok farklı bir konu.burada yanlış olan şeyler ise, insanların ( yazarların ) polemeği bir ego tatmin etme aracı olarak kullanmasıdır.hal böyle olunca, sitede gerginlikler, yazarlar arası küfürleşmeler de başlamaktadır.klonlanmış bu sitede yaşanılan en açık ara örneklerden bir tanesi de, yeni gelen yazara " farklı isimler " takıp ( yeni yetme yazar ), kimlik ayrımcılığı yapmaktadır.başta kimlik ayrımcılığı yapıp, sonra açtığı başlıklarda " ülkedeki kimlik ayrımcılığı, "alt kimlik-üst kimlik" tartışması yapması çok düzeysizdir.statü farklıdır, kimlik ayrımcılığı ondan daha farklıdır.

yeni gelen yazara eşek muamelesi yapmaları ve kendilerinin de o kimlik ayrımcılığı statüsünden geçtiklerini unuttukları bu sözlüklerde, arkadaşlık kurmak oldukça zordur. açılan başlık ve yazılan her entryde bir genelleme arayan ve laf sokma çabasına giren zihniyet, maalesef " yazar " değildir. sadece kendini yazar zanneder. kopya zihniyetlerden oluşan ve daha önceden bulunmuş fikirleri, kendi fikirleriymiş ve hiçbir şey olmamış gibi kullanan yöneticiler ise terbiyesizliğin ve aşağılıklığın en babasını yapmaktadırlar. yöneticiliğin sadece, üyelere, okurlara, yazarlara " hazır mesaj " göndermekten ibaret olmadığını bilmemeleri, yeni giren bir kimseyi maalesef üzmektedir. örnek vermek gerekirse ve " statümün nasıl düştüğünü " anlatmak isterim.

açmış olduğum " pantolon paçalarını kıvırıp, ben tarzım free yim diye geçinen kız modeli " başlığını üstüne alınan alınana.başlıkta asıl anlatılmak istenilenin ne olduğunu daha kavramadan " aman hemen başlığın altına bir ayar vereyim " zihniyetleri olayı ve ortalığı kartışırmaktadır.başlıkta asıl anlatılmak istenen " pantolon paçasını kıvıran her genç kız " değil, "pantolon paçasını kıvırarak, paçanın yerlere süründüğünü ve bunun kız tarafından takılmadığını, hayatı takmıyormuş gibi kasıntılı kasıntılı yürümesini, hâlbuki eve gittiği zaman pantolonun paçalarına bakarak " erimiş ve yırtılmış " olmasına üzülmesini " yani insanları kandırmasını anlatıyor.fakat paçası o kadar kıvrık genç varmış ki, hepsi bir anda celallenip, ayar verme tarzında başlıklar atmıştır, entryler girmiştir.terbiyesizliğini açtığı başlık ve girdikleri entry ler ile belli eden lafmacun.org yazarları, yönetici yalakalığı sıfatının gizli perdesinin arkasına sığınarak, açtığım başlıkta dolaylı yollardan cevap vermeden, girdiğim usturuplu başlık ve entrylere uyarı yapması sonucu ortam daha da kızışmaya başlamıştı.yöneticilerin, " torpil " vasıtası ile hareket ettiklerini, açmış olduğum başlığa, dolaylı yollardan değil de birebir cevap verip, o istemedikleri " forum tarzı mesajlaşmaları " hoş görüp, benim statümü düşürmüşlerdir ve ayrımcılık yapmışlardır.

" lafmacun.org tan adam çıkar mı ? " sorusuna verilebilecek cevap ise adam çıkmaz ama adam olan çıkartılır diye cevap veriyor ve klonlamış sözlüklerin artık dur demesine ve insanların " herkesin söylecek bir şeyi vardır canım " tarzı yaklaşmalarını esefle kınıyorum. ~

(bkz: özel istek)

fedon

ali biberon
kesinlikle ölmeden önce bir kere canlı canlı dinlenmesi, beraber tabak kırılması, ceket yakılması gereken, sesi muhteşem, cehennem ateşinde yanıyormuş surat ifadesi olan taverna sanatçısı.

pink floyd a laf atan birinin carpılması

ali biberon
yakınımda görmedim ama mutlaka dünyada yaşanmış bir olaydır. orada, burada, barlarda, sözlüklerde, ortamlarda ilgi çekebilmek için, hiçbir müzik bilgisi olmadan pink floyd a sarf ettiği aşağılık ötesi laflardır. kendi türk rock müziği tarihini bilmeden yabancı grupların daha ilk mtv ekranlarında görünmesi ile onlara özenen ve taklit eden rock dinleyicisiyim diye geçinen türk kızları,
allah’ınçarpılmayı hak edenler listesinin baş sırasındadır. zira şu yakın günlerde youtube’da kur’an a küfredip yaratığa dönüşen kızdan sonra,
" fuck the pink floyd, only greenday" diyen birinin allah tarafından çarpılıp ebediyete intikal eden birisinin videosunu izlememeniz kaçınılmazdır.

şimdi öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, insanlar düşüncelerini açıklamaya korkar hale gelmiş. açıklayanlar ise, bazı barikatçılar tarafından engellenmektedir. önce iyi okumak ve sonra iyi anlamak lazım. kıçtan okunan her şey, maalesef kıçtan anlaşılmaktadır. bir insana, bir yazara, bir meslektaşa veya herhangi birine önyargı ile yaklaşırsanız, onun demek istediklerinden ve anlatmaya çalıştıklarından gram bir şey anlamazsınız.

hal böyle iken, " pink floyd " gibi olağanüstü bir gruba laf atanın, laf sokanın, sevmeyenin çarpılmaması imkânsız gibi bir durumdur. çarpılmayan da mucize gibi gözükmektedir. ama asıl mucize hala onların hayatta yaşamalarıdır, çarpılmamaları değil.

bir şeye laf atmış olmak için atan, laf sokmaya çabalayan, kendince ( en sevmediğim kelime ile kurcam cümleyi, af görün ) ayar verdiğini zanneden, bu doğuştan ayarı almış zihniyetler, bırakın rock müziği, türkçe pop’tan ötesini dinleyemezler.

müzik evrenseldir ve bazı kabul gören değerler vardır. pink floyd, dünya çapında kimsenin yapmadığı müziği, sözü, besteyi kurguyu yapan bir gruptur. bu grubu sevmeyen insanın, çarpılmasından ziyade önce insan olup olmadığını bir sormak isterim.

özenti bir rock grubu dinleyicisi olan bir özenti rocker olmaktansa, ölmeyi tercih ederim. ülkemizde o kadar çok özenti rock grubunu temsil eden o kadar çok özenti rock dinleyicisi var ki, bunların önüne geçilmesi imkânsız hale gelmiş.

kalkıp da bana dark side of the moon gibi bir albüm yapmış, milyonlar satmış ve hala satılmaya devam eden bir albümü, bir " the wall " u yapıp yeri yerinden oynatan bir grubu ve bunun gibi daha saysam da kapasitelerinin yetmeyeceği birçok şarkı, albüm ve konseri yapan bir gruba sen kimsin ki laf atabilirsin?

pink floyd’un müziğinden anlamamak onu sevmemek değil. anlamadığı şeyi sevmeyen insanlardan nefret ederim, edeceğim de. öğrenmeye, dinlemeye çalışmaması çok acı. kimse kimseye zorla bir şey sevdirmiyor ama diyorum ya, bu grup öyle senin dinlediğin, ses yarışmalarında birinci olmuş, eşcinsel tokmakçıları ile bir yerlere gelen grup değil.

mike tramp

ali biberon
olağanüstü sesini " when the children cry " şarkısında keşfettiğim, keşke daha önceden keşfetseydim dediğim, hem yakışıklı, adam gibi adam, eşi benzeri olmayan ses. son cümleye dikkat et. " eşi benzeri olmayan " dedim. çünkü o kadar ses dinledim ki, beni etkileyen nadir seslerden. hatta liste başı. bir de zaman geçtikçe ses çatallaşmıyor

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol