hayat

3 /
muque
çok zorsun.her gün bana yepyeni bir şeyle geliyorsun...ruhumu esir almış gibisin şu sıralar! nedendir bilmem içinde bulunmak bana fena acı vermekte..."hayat" ! "yaşamak"tan bir farkın var bir türlü çözemiyorum...şu yaşıma kadar gezdiğim odaların hep aynı...var mıdır bana verecek birazcık umudun?
stella
yeteri kadar gücü bulunca terk edeceğim şey.

genellikle acı ağır basmaktadır sevince göre hayatta.

hiçbir zaman adaletli olacağı inancında değilim.

hayatı yenmek güçtür, yensen bile, zaman seni alt eder.

basarisiz
hayat okul tuvaletinde içtiğim sigaraya benziyor.hoca geldiğinde pisuvara düşen bir düş,gelmediğindeyse çok kullanılmaktan ezilmiş bir duyguyu andırıyor.
vaux
kendi yazdıgım şaçma sapan bir şiir unuttum zaten hepsini.

hava bedava , su bedava
soruyorum kendi kendime;
yaşamın bir bedeli varmı acaba.
yaşamı seviyormuyum bilmem,
eğer hayattaysam seviyorum demek degil mi;bu.
belkide yaşamı sevmek zorumluluğu.
aynaya bakıyorum bu ben degilim.
ben hayatım.

hatırladıgım bu kadar aklıma gelirse eklerim.

broken promise
gereğinden fazla ciddiye alınmış,asıl ciddiye alınması gerekeni insanın kendisini kendisine kırdırmış,bünyeleri sarsmış,uğruna kafa patlatılmış,çözülmeye çalışılmış,çözülememiş,hergün kulakları çınlatılmış,niye ben lan diye isyan ettirmek suretiyle insanı günaha sokmuş(şu mübarek ramazan gününde),göt gibi cevapsız bırakmış,bir canım kaldı onu da sen al dedirten,beni saçmalamaya itmiş şey bile demek istemediğim şey...
(bkz: beyin sikmek suretiyle rahatlamak)
superoksit
tıpkı sonbaharda ağaçtan kopan bir yaprağın rüzgarla yol
alması ama yere düşmemesi.... başı boş ama doğaya uygun,aitsiz zamana ait bir parça...bir anda bütünlük bir anda
hiçlik... kopmuş damarları bağlamaya çalışmak, bazen de akıp giden kanı izlemekten zevk almak gibi....

ozee
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o’nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir
şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.

ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...can yücel
melankomik
bana artık fazla sıkıcı gelmeye başlayan bir kavram, bir olgu, şaka gibi bir şey. ama elden ne gelir, küfür etmekten başka..
imgoindeeperunderground
doğum ile ölüm arasında geçirilmek üzere verilen süre. ya da sagopa kajmer’in dediği gibi "hepimiz tanrının çizdiği bir geçici dövmeyiz" ve geçmeyi bekliyoruz, ne kadar geçici olduğumuzun farkına bile varamadan. hayat, genellikle bir zaman karmaşası.. bir zaman ölçü birimi, saat gibi, dakika gibi, yıl gibi, ta ki ölüm isimli zaman sonlandırıcı gelene kadar, tüm yaşanmışlıkların toplamı olan hayatın sonuna beklenen ’nokta’yı koyana kadar.

istenmeden alınan bir hediye hayat. kabul etmeme şansı verilmeyen ve aldıktan sonra bu hediye ile ne yapacağına karar vermek zorunda olduğun..
üzerine fazla da kafa yormadan içerisinde var olduğun, içerisinde var olamayacağını hissedene kadar umursamadığın ama biteceğini anladığında "biraz daha tanrım" dediğin, "her ölüm erken ölümdür" diyen gibi, hep daha fazlasını istediğin bir mecburiyet.

hayat, karşına çıkan zorluklar ve yaşanan acılara artık şaşıramadığın durumda "hayat da böyle bir şey işte" diyerek kendini kandırdığın bir avuntu.

eşitsizliğin ta kendisi hayat, ilk adımında belli olan.

inandığın ve inandırıldıklarınla, sevdiklerin ve sevmediklerin, istediklerin ve alabildiklerinle, içerisine sığdırılmaya çalışılan hayaller ve kaçamadığın gerçekler ile yaşanandır.

hayat herkese verilen ama kuralları kişiye göre değişen bir oyun. kurallarını değiştirebileceğini sanma yanılgısına kapıldığın ama oyunun ilk ve tek kuralını yani ölümü hiç değiştiremediğin bir oyun. bu dünya üzerinde oynamak zorunda olduğun, kefene cep de diktirsen oyunda kazandıklarını yanında götüremediğin ve en sonunda herkes gibi ölüme çıplak gittiğin için aslında sadece "kazanmak hayali" ile yaşadığını anladığın bir oyun.

saati-vakti fark etmeksizin, yaşarken eşitlenemeyenlerin sonunda eşitlendiği, aslında kimsenin kazanmadığı bir oyun..
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol