hayatım şey gibi.. sigarada acı olduğunu bildiğin son fırtı çekmek gibi. çekmeden söndürsen içinde kalacaktı ama şimdi suratını ekşittin
hayat
yaşamaya tereddüt ettiğimiz anların toplamıdır
hayat ciddiye alınacak bir iştir şakaya gelmez.
"kapali bir kutudur hayat, icinden ne cikacagini asla bilemeyecegimiz(life is like a box of chocolate, we never know what to get)" diyordu forest gump otobus duraginda onunden akip gidenleri seyrederken. belki de hayata dair yapilan tanimlarin en isabetlisiydi bu.
en buyuk ucurumlardan dusup yaralarimizi sarmak da hayat, en buyuk mutluluklari yarida birakmak da. sevmek de hayat, nefret edilmek de. siyah da hayat beyaz da. umut da hayat hayal kirikliklari da. kahkahalar da hayat goz yaslari da.
ne mutlak mutluluk vardir, ne de mutlak huzun; hayata dair aklinizda bulunmasi gereken tek soz:
"bu da gecer"
--- bu da gecer ---
dervisin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir koye varir... karsisina cikan insanlara, kendisine yardim edecek, yemek ve yatacak yer verecek birileri olup olmadigini sorar... koyluler, dervis'e, kendilerinin de fakir olduklarini,evlerinin kucuk oldugunu soylerler ve sakir diye birinin ciftligini tarif edip,oraya gitmesini salik verirler...
dervis yola koyulur, yolda birkac koyluye daha rastlar... onlarin anlattiklarindan, sakir'in, o yorenin en zengin kisilerinden biri oldugunu ogrenir... bolgedeki ikinci zengin ise, haddad isimli bir baska ciftlik sahibidir... dervis, sakir'in ciftligine varir... cok iyi karsilanir... iyi misafir edilir, yer, icer ve dinlenir... sakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gonulleri zengin insanlardir... sonra tekrar yola koyulma zamani gelir ve dervis sakir'e ve ailesine tesekkur ederken, "boyle zengin bir insan oldugun icin hep sukret." der... sakir'den ise soyle bir yanit alir:
"hicbir sey oldugu gibi kalmaz... bazen gorunen, gercegin kendisi degildir... bu da gecer...".
dervis, sakir'in ciftliginden ayrildiktan sonra, bu yanit uzerine uzun uzun dusunur... aradan birkac yil gectikten sonra, dervis'in yolu yine ayni yoreye duser... sakir' e ugrayip, ziyaret etmek ister... yolda karsilastigi koylulerle konusurken, koyluler:"haaaa o sakir mi?.. o iyice fakirledi, simdi haddad'in yaninda calisiyor..." derler. dervis, hemen haddad'in ciftligine gider... sakir'i bulur... eski dostu yaslanmistir... uzerinde eski pusku giysiler vardir... gecen sure icindeki bir sel felaketinde butun sigirlari telef olmus, evi barki yikilmistir...topraklari da islenemez hale geldigi icin, tek care olarak, selden hic zarar gormemis ve biraz daha zenginlesmis olan haddad'in yaninda calismak zorunda kalmistir... bu sure zarfinda sakir ve ailesi, haddad'a hizmetkarlik yapmaktadirlar... sakir, dervis'i, bu kez son derece mutevazi olan evinde misafir eder... kit kanaat yemegini onunla paylasir... dervis, vedalasirken, sakir'e olup bitenlerden ne kadar cok uzgun oldugunu soyler ve sakir'den su yaniti alir:
"uzulme... unutma, bu da gecer..."
dervis, gezmeye devam eder ve aradan uzun yillar gectikten sonra, yolu yine ayni bolgeye duser... ogrendiklerinden saskina doner... bir sure once olen haddad, ailesi olmadigindan, butun varini yogunu, en sadik hizmetkari ve eski dostu sakir'e birakmistir... sakir, haddad'in konaginda oturmaktadir... kocaman arazileri ve binlerce sigiri ile yine o yorenin en zengin insani olmustur... dervis, eski dostunu iyi gordugu icin ne kadar cok sevindigini dile getirdiginde yine ayni yaniti alir:
"bu da gecer..."
birkac yil sonra dervis yine sakir'i arar... ona bir tepe gosterirler... tepede sakir'in mezari vardir ve mezar tasinda soyle yazmaktadir:
"bu da gecer"
dervis, uzgun bir sekilde, "allah allah, olumun nesi gececek?" diye dusunur ve gider... ertesi yil, dervis, sakir'in mezarini ziyaret etmek icin geri doner ama ortaliklarda mezar falan kalmamistir... buyuk bir sel gelmis, butun tepeyi silmis supurmus ve sakir'in mezarindan geriye hic eser kalmamistir...
o yillarda, ulkenin sultani, kendisi icin cok degisik bir yuzuk yapilmasini ister... bu oyle bir yuzuk olacaktir ki, sultan mutsuz oldugunda umudunu tazeleyecek, mutlu oldugunda da, mutlulugun rehavetine kendini kaptirmasini, tembellige dusmesini onleyecektir...
hic kimse, sultani tatmin edecek boyle bir yuzuk yapmayi basaramaz... sultanin adamlari bir gun bilge dervis'i bulurlar, yardim isterler... sultan yuzuge fena halde takmistir... dervis, sultanin kuyumcusuna hitaben bir mektup yazar... kisa bir sure sonra, yuzuk sultana sunulur... sultan onceleri hicbir anlam veremez; cunku, son derece sade bir yuzuktur bu... sonra uzerindeki yaziya takilir gozu... uzerinde biraz dusunur ve yuzu aydinlanir... buyuk bir mutluluk isigi parlar gozlerinde... sonunda tam da istedigi gibi bir yuzugu olmustur... yuzugun uzerindeki yazi mi? su yazilidir yuzugun uzerinde:
"bu da gecer"
en buyuk ucurumlardan dusup yaralarimizi sarmak da hayat, en buyuk mutluluklari yarida birakmak da. sevmek de hayat, nefret edilmek de. siyah da hayat beyaz da. umut da hayat hayal kirikliklari da. kahkahalar da hayat goz yaslari da.
ne mutlak mutluluk vardir, ne de mutlak huzun; hayata dair aklinizda bulunmasi gereken tek soz:
"bu da gecer"
--- bu da gecer ---
dervisin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir koye varir... karsisina cikan insanlara, kendisine yardim edecek, yemek ve yatacak yer verecek birileri olup olmadigini sorar... koyluler, dervis'e, kendilerinin de fakir olduklarini,evlerinin kucuk oldugunu soylerler ve sakir diye birinin ciftligini tarif edip,oraya gitmesini salik verirler...
dervis yola koyulur, yolda birkac koyluye daha rastlar... onlarin anlattiklarindan, sakir'in, o yorenin en zengin kisilerinden biri oldugunu ogrenir... bolgedeki ikinci zengin ise, haddad isimli bir baska ciftlik sahibidir... dervis, sakir'in ciftligine varir... cok iyi karsilanir... iyi misafir edilir, yer, icer ve dinlenir... sakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gonulleri zengin insanlardir... sonra tekrar yola koyulma zamani gelir ve dervis sakir'e ve ailesine tesekkur ederken, "boyle zengin bir insan oldugun icin hep sukret." der... sakir'den ise soyle bir yanit alir:
"hicbir sey oldugu gibi kalmaz... bazen gorunen, gercegin kendisi degildir... bu da gecer...".
dervis, sakir'in ciftliginden ayrildiktan sonra, bu yanit uzerine uzun uzun dusunur... aradan birkac yil gectikten sonra, dervis'in yolu yine ayni yoreye duser... sakir' e ugrayip, ziyaret etmek ister... yolda karsilastigi koylulerle konusurken, koyluler:"haaaa o sakir mi?.. o iyice fakirledi, simdi haddad'in yaninda calisiyor..." derler. dervis, hemen haddad'in ciftligine gider... sakir'i bulur... eski dostu yaslanmistir... uzerinde eski pusku giysiler vardir... gecen sure icindeki bir sel felaketinde butun sigirlari telef olmus, evi barki yikilmistir...topraklari da islenemez hale geldigi icin, tek care olarak, selden hic zarar gormemis ve biraz daha zenginlesmis olan haddad'in yaninda calismak zorunda kalmistir... bu sure zarfinda sakir ve ailesi, haddad'a hizmetkarlik yapmaktadirlar... sakir, dervis'i, bu kez son derece mutevazi olan evinde misafir eder... kit kanaat yemegini onunla paylasir... dervis, vedalasirken, sakir'e olup bitenlerden ne kadar cok uzgun oldugunu soyler ve sakir'den su yaniti alir:
"uzulme... unutma, bu da gecer..."
dervis, gezmeye devam eder ve aradan uzun yillar gectikten sonra, yolu yine ayni bolgeye duser... ogrendiklerinden saskina doner... bir sure once olen haddad, ailesi olmadigindan, butun varini yogunu, en sadik hizmetkari ve eski dostu sakir'e birakmistir... sakir, haddad'in konaginda oturmaktadir... kocaman arazileri ve binlerce sigiri ile yine o yorenin en zengin insani olmustur... dervis, eski dostunu iyi gordugu icin ne kadar cok sevindigini dile getirdiginde yine ayni yaniti alir:
"bu da gecer..."
birkac yil sonra dervis yine sakir'i arar... ona bir tepe gosterirler... tepede sakir'in mezari vardir ve mezar tasinda soyle yazmaktadir:
"bu da gecer"
dervis, uzgun bir sekilde, "allah allah, olumun nesi gececek?" diye dusunur ve gider... ertesi yil, dervis, sakir'in mezarini ziyaret etmek icin geri doner ama ortaliklarda mezar falan kalmamistir... buyuk bir sel gelmis, butun tepeyi silmis supurmus ve sakir'in mezarindan geriye hic eser kalmamistir...
o yillarda, ulkenin sultani, kendisi icin cok degisik bir yuzuk yapilmasini ister... bu oyle bir yuzuk olacaktir ki, sultan mutsuz oldugunda umudunu tazeleyecek, mutlu oldugunda da, mutlulugun rehavetine kendini kaptirmasini, tembellige dusmesini onleyecektir...
hic kimse, sultani tatmin edecek boyle bir yuzuk yapmayi basaramaz... sultanin adamlari bir gun bilge dervis'i bulurlar, yardim isterler... sultan yuzuge fena halde takmistir... dervis, sultanin kuyumcusuna hitaben bir mektup yazar... kisa bir sure sonra, yuzuk sultana sunulur... sultan onceleri hicbir anlam veremez; cunku, son derece sade bir yuzuktur bu... sonra uzerindeki yaziya takilir gozu... uzerinde biraz dusunur ve yuzu aydinlanir... buyuk bir mutluluk isigi parlar gozlerinde... sonunda tam da istedigi gibi bir yuzugu olmustur... yuzugun uzerindeki yazi mi? su yazilidir yuzugun uzerinde:
"bu da gecer"
bazılarının yaşarken haz duyduğu, bazılarının da yaşamakta olduğu...
her insan için sadece bir kere yaşanarak tamamlanan kavram değildir.
insan hayatının gidişatını düşünceler ve dış etkenler belirler, düşüncelerin beyne ve kalbe hissettirdikleri ile birey farklı hayatlar yaşayabilir.
hayat üzerine verilen tavsiyelerden feyiz alıp almama isteği, cebinizdeki para ile ters orantılıdır..
insan hayatının gidişatını düşünceler ve dış etkenler belirler, düşüncelerin beyne ve kalbe hissettirdikleri ile birey farklı hayatlar yaşayabilir.
hayat üzerine verilen tavsiyelerden feyiz alıp almama isteği, cebinizdeki para ile ters orantılıdır..
bir gün zengin bir iş adamının yolu küçük bir köye düşmüş.iş adamı burada her gün balığa çıkan ve yarım saat içinde küçük kovasını ağzına kadar kadar balıkla dolduran bir balıkçıyla karşılaşmış.onun bu her sabah küçük kayığına binip fazla açılmadan bir yerlere demir atmasını ve yarım saat içinde çokça balık tutup tekrar geri dönmesini bir kaç gün merakla takip etmiş.
en sonunda dayanamayan iş adamı bu orta yaşlı balıkçıyla tanışmaya karar vermiş ve gene bir gün balıkçının denizden dönme saatini denk getirip yanına gitmiş.kendisini adama tanıtmış ve ve adamın burada neler yaptığını sormuş.adam ağır ağır konuşarak:ben bu köye 5 yıl önce yerleştim.ve her sabah balığa çıkıp karım ave bana yetecek kadar balık tutarım.sonra karımla sabah yürüyüşüne çıkar ve eve döndüğümüzde öğle uykusu uyuruz.akşam olunca ise tuttuğumuz balıkları pişirip sahilde gitar eşliğinde her gece şarap içeriz.günlerim bu şekilde geçer gider. demiş.
bunun üzerine iş adamı balıkçıya dönüp aslında sen çok zengin olabilirsin demiş.balıkçı biraz gülümseyerek nasıl olacak o diye sormuş. iş adamı hararetli bir şekilde anlatmaya başlamış:ilk önce balık tutma zamanını genişleteceksin ve hatta gerekirse akşama kadar balık tutacaksın.tuttuğun bu balıkları balık haline satıp biriktirdiğin parayla daha büyük bir kayık alacaksın.tabi ki tuttuğun balık çoğalacak böylece.ve sen de kazandığın bu paralarla büyük bir balıkçı teknesi alacaksın.fakat bu arada çalışmaya devam edeceksin.en sonunda biriktirdiğin paralarla bir balıkçı filosu kuracaksın.ve buradan kazandığın büyük paralarla borsaya gireceksin ve hisse senetleri alacaksın.aradan bir 3 yıl geçecek ve bu senetleri halka açacaksın: işte bu kadar. demiş.
balıkçı gene gülümseyerek sormuş:sonra ne olacak?.
iş adamı:
ne mi olacak?işte o zaman karını alır küçük bir köye yerleşirsin ve artık zevk için balık tutmaya başlarsın.sabahları karınla yürüyüşe çıkar öğlenleri uyursun.akşam ise tuttuğun balıkları gitar eşliğinde şarapla yersin.güzel bir emekli hayatın olur.
en sonunda dayanamayan iş adamı bu orta yaşlı balıkçıyla tanışmaya karar vermiş ve gene bir gün balıkçının denizden dönme saatini denk getirip yanına gitmiş.kendisini adama tanıtmış ve ve adamın burada neler yaptığını sormuş.adam ağır ağır konuşarak:ben bu köye 5 yıl önce yerleştim.ve her sabah balığa çıkıp karım ave bana yetecek kadar balık tutarım.sonra karımla sabah yürüyüşüne çıkar ve eve döndüğümüzde öğle uykusu uyuruz.akşam olunca ise tuttuğumuz balıkları pişirip sahilde gitar eşliğinde her gece şarap içeriz.günlerim bu şekilde geçer gider. demiş.
bunun üzerine iş adamı balıkçıya dönüp aslında sen çok zengin olabilirsin demiş.balıkçı biraz gülümseyerek nasıl olacak o diye sormuş. iş adamı hararetli bir şekilde anlatmaya başlamış:ilk önce balık tutma zamanını genişleteceksin ve hatta gerekirse akşama kadar balık tutacaksın.tuttuğun bu balıkları balık haline satıp biriktirdiğin parayla daha büyük bir kayık alacaksın.tabi ki tuttuğun balık çoğalacak böylece.ve sen de kazandığın bu paralarla büyük bir balıkçı teknesi alacaksın.fakat bu arada çalışmaya devam edeceksin.en sonunda biriktirdiğin paralarla bir balıkçı filosu kuracaksın.ve buradan kazandığın büyük paralarla borsaya gireceksin ve hisse senetleri alacaksın.aradan bir 3 yıl geçecek ve bu senetleri halka açacaksın: işte bu kadar. demiş.
balıkçı gene gülümseyerek sormuş:sonra ne olacak?.
iş adamı:
ne mi olacak?işte o zaman karını alır küçük bir köye yerleşirsin ve artık zevk için balık tutmaya başlarsın.sabahları karınla yürüyüşe çıkar öğlenleri uyursun.akşam ise tuttuğun balıkları gitar eşliğinde şarapla yersin.güzel bir emekli hayatın olur.
bir gün zengin bir iş adamının yolu küçük bir köye düşmüş.iş adamı burada her gün balığa çıkan ve yarım saat içinde küçük kovasını ağzına kadar kadar balıkla dolduran bir balıkçıyla karşılaşmış.onun bu her sabah küçük kayığına binip fazla açılmadan bir yerlere demir atmasını ve yarım saat içinde çokça balık tutup tekrar geri dönmesini bir kaç gün merakla takip etmiş.
en sonunda dayanamayan iş adamı bu orta yaşlı balıkçıyla tanışmaya karar vermiş ve gene bir gün balıkçının denizden dönme saatini denk getirip yanına gitmiş.kendisini adama tanıtmış ve ve adamın burada neler yaptığını sormuş.adam ağır ağır konuşarak:ben bu köye 5 yıl önce yerleştim.ve her sabah balığa çıkıp karım ave bana yetecek kadar balık tutarım.sonra karımla sabah yürüyüşüne çıkar ve eve döndüğümüzde öğle uykusu uyuruz.akşam olunca ise tuttuğumuz balıkları pişirip sahilde gitar eşliğinde her gece şarap içeriz.günlerim bu şekilde geçer gider. demiş.
bunun üzerine iş adamı balıkçıya dönüp aslında sen çok zengin olabilirsin demiş.balıkçı biraz gülümseyerek nasıl olacak o diye sormuş. iş adamı hararetli bir şekilde anlatmaya başlamış:ilk önce balık tutma zamanını genişleteceksin ve hatta gerekirse akşama kadar balık tutacaksın.tuttuğun bu balıkları balık haline satıp biriktirdiğin parayla daha büyük bir kayık alacaksın.tabi ki tuttuğun balık çoğalacak böylece.ve sen de kazandığın bu paralarla büyük bir balıkçı teknesi alacaksın.fakat bu arada çalışmaya devam edeceksin.en sonunda biriktirdiğin paralarla bir balıkçı filosu kuracaksın.ve buradan kazandığın büyük paralarla borsaya gireceksin ve hisse senetleri alacaksın.aradan bir 3 yıl geçecek ve bu senetleri halka açacaksın: işte bu kadar. demiş.
balıkçı gene gülümseyerek sormuş:sonra ne olacak?.
iş adamı:
ne mi olacak?işte o zaman karını alır küçük bir köye yerleşirsin ve artık zevk için balık tutmaya başlarsın.sabahları karınla yürüyüşe çıkar öğlenleri uyursun.akşam ise tuttuğun balıkları gitar eşliğinde şarapla yersin.güzel bir emekli hayatın olur.
en sonunda dayanamayan iş adamı bu orta yaşlı balıkçıyla tanışmaya karar vermiş ve gene bir gün balıkçının denizden dönme saatini denk getirip yanına gitmiş.kendisini adama tanıtmış ve ve adamın burada neler yaptığını sormuş.adam ağır ağır konuşarak:ben bu köye 5 yıl önce yerleştim.ve her sabah balığa çıkıp karım ave bana yetecek kadar balık tutarım.sonra karımla sabah yürüyüşüne çıkar ve eve döndüğümüzde öğle uykusu uyuruz.akşam olunca ise tuttuğumuz balıkları pişirip sahilde gitar eşliğinde her gece şarap içeriz.günlerim bu şekilde geçer gider. demiş.
bunun üzerine iş adamı balıkçıya dönüp aslında sen çok zengin olabilirsin demiş.balıkçı biraz gülümseyerek nasıl olacak o diye sormuş. iş adamı hararetli bir şekilde anlatmaya başlamış:ilk önce balık tutma zamanını genişleteceksin ve hatta gerekirse akşama kadar balık tutacaksın.tuttuğun bu balıkları balık haline satıp biriktirdiğin parayla daha büyük bir kayık alacaksın.tabi ki tuttuğun balık çoğalacak böylece.ve sen de kazandığın bu paralarla büyük bir balıkçı teknesi alacaksın.fakat bu arada çalışmaya devam edeceksin.en sonunda biriktirdiğin paralarla bir balıkçı filosu kuracaksın.ve buradan kazandığın büyük paralarla borsaya gireceksin ve hisse senetleri alacaksın.aradan bir 3 yıl geçecek ve bu senetleri halka açacaksın: işte bu kadar. demiş.
balıkçı gene gülümseyerek sormuş:sonra ne olacak?.
iş adamı:
ne mi olacak?işte o zaman karını alır küçük bir köye yerleşirsin ve artık zevk için balık tutmaya başlarsın.sabahları karınla yürüyüşe çıkar öğlenleri uyursun.akşam ise tuttuğun balıkları gitar eşliğinde şarapla yersin.güzel bir emekli hayatın olur.
(bkz: hayat gibi)
büyüyünce hayat görüşün,tipin,zevlerin bambaşka olmuş en yakın çocukluk arkadaşı gibidir, hiç bir beklentini karşılamaz, bambaşka olmuş değişmiştir, pek bir ortak noktan kalmamıştır ama herşeye rağmen katlanır, seversin, bir şekilde devam edersin hep kaldığın yerden.
planlar yaparken başımıza gelendir.j.lennon.
yaşamak zorunda olduğumuz şey. insan neden ve nasıl sorularına girecek olursa dinden çıkabilir, herşey o derece zorunlu!
hep bir yürüme, hep bir yürüme, hep bir yürüme hali. yorucu biraz..
yolculuktur hayat. bir uzun yol seruveni. ikinci el bir hatcbackle başlarsın , düz vites , klimasız. zordur ilk trafiğe çıkışlar, yokuşta kaydırmamak, iki araba arasına park etmek için sarfedilen enerji ... acemiliğin bir iyi tarafı asla büyük kazaların olmaz , tampon çizikleridir tek derdin. sonra öğrenirsin ve otomatik bir sedana terfi edersin. artık hayat rahat ve konforludur.kendini en güvende hissettiğin anda ,hani sakin sakin gün batımına doğru , sarı yeşil tarlaların arasında ilerlerken , radyoda çalan şarkının da etkisiyle biraz daha gaza basarsın , biraz heyecandan ne çıkar ki ... tam olarak ne olduğunu anlayamadan önce direksiyon hakimiyetini kaybedersin, düşünmeye çalışırsın çok hızlı bir şekilde ne yapman gerektiğini , unutmuşsundur ama ... arabanın korkunç homurdanmaları , takla ... bir takla daha ... kayıyorsun ... yüreğin boşlukta ... başın mı kanıyor , farkında değilsin .. yüreğin uçuyor hep ... ve araba durur sonunda . can havliyle atarsın kendini dışarı ,hiç durmayacak sandığın bir titreme , senin değil sanki o bacaklar . sonra kontrol edersin yaralarını , sayarsın tüm parmakların , herşey yerli yerinde ... hayattayım. şimdi kafayı çevirip arabaya bakma ve wayyy anasını amma çarpmışım bee deme, kendi hatanla dalga geçme zamanı, sakın üzülme o arabaya ... yenisini daha iyisini alırsın çünkü hayat devam ediyor, henüz yol bitmedi.
zıtlıkların ritminden oluşur. nefes alıp vermek gibi...
(bkz: hayattan yorulmak)
(bkz: hayat bakırcı)
eğer monoton bir işiniz yaşam tarzınız varsa hayat çok sıkıcıdır benim öyle şuan.
su hayattır, hayat güzel, hayat sadece burada, şeklinde jingle ı olan suyun marka ismi.
ayrıca güzel bir isim, muhtemelen feminen.
yanılmıyorsam da, aynı zamanda bir kazım koyuncu şarkısı ismi.
sözleri şöyle miydi? :
hayat denen sonsuzluğun
karşısında bir çocuğum
düşe kalka bu yollarda
kalkamayan bir çoğuyum.... olsa gerek.
ayrıca güzel bir isim, muhtemelen feminen.
yanılmıyorsam da, aynı zamanda bir kazım koyuncu şarkısı ismi.
sözleri şöyle miydi? :
hayat denen sonsuzluğun
karşısında bir çocuğum
düşe kalka bu yollarda
kalkamayan bir çoğuyum.... olsa gerek.
yaşadığımız dünyada veya düşündüğümüz, hayal ettiğimiz, rüyalarda kısa düşünce biçimlerinde ruhumuzun beden ile bir bütün olduğu kısmına verilen addır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?