hayat

0 /
independence
"hay a.k." in "hay" i ile ba$layip "at ba$indan gitsin siktir et" in "at" ile bitiyor.en azindan isim acisindan son derece manidar.

hepimiz gunun periyodik saatlerinde "hay a.k." demez miyiz nasil olsa ve ardindan kendimizi bir $ekilde teselli amaci ile "at ba$indan gitsin siktir et" demez miyiz nasil olsa.

cok citkirildim kibarlik budalasi degilsek deriz.cok citkirildim ve kibarlik budalasi olsak bile en azindan icimizden soyleriz bunlari, degi$kenlik gosteren sadece di$ sese yahut ic sese yansimasidir.

kisacasi hayatin tanimini her gun pek cok kere bilincdi$i bile olsa yapariz bir $ekilde ve emin olun en guzel tanimini da bu $ekilde yapmi$ oluruz.

"hay a.k."(sinir hali)
"off neyse."(geci$tirme dakikalari)
<teselli>"at ba$indan gitsin siktir et."</teselli>

kimi zaman sevgiliye yonelik du$uncelerde hayatin bu $ekilde tanimi yapilir zihnimizde, kimi zaman i$ ile alakali, kimi zaman ise carpikliklar ve olmamasi gereken $eylerin gozumuzun icine sokula sokula olmasi durumunda tanimlariz hayati.

ama muhakkak tanimlariz.

stella
yeteri kadar gücü bulunca terk edeceğim şey.

genellikle acı ağır basmaktadır sevince göre hayatta.

hiçbir zaman adaletli olacağı inancında değilim.

hayatı yenmek güçtür, yensen bile, zaman seni alt eder.

ozee
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o’nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir
şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.

ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...can yücel
muque
çok zorsun.her gün bana yepyeni bir şeyle geliyorsun...ruhumu esir almış gibisin şu sıralar! nedendir bilmem içinde bulunmak bana fena acı vermekte..."hayat" ! "yaşamak"tan bir farkın var bir türlü çözemiyorum...şu yaşıma kadar gezdiğim odaların hep aynı...var mıdır bana verecek birazcık umudun?
imgoindeeperunderground
doğum ile ölüm arasında geçirilmek üzere verilen süre. ya da sagopa kajmer’in dediği gibi "hepimiz tanrının çizdiği bir geçici dövmeyiz" ve geçmeyi bekliyoruz, ne kadar geçici olduğumuzun farkına bile varamadan. hayat, genellikle bir zaman karmaşası.. bir zaman ölçü birimi, saat gibi, dakika gibi, yıl gibi, ta ki ölüm isimli zaman sonlandırıcı gelene kadar, tüm yaşanmışlıkların toplamı olan hayatın sonuna beklenen ’nokta’yı koyana kadar.

istenmeden alınan bir hediye hayat. kabul etmeme şansı verilmeyen ve aldıktan sonra bu hediye ile ne yapacağına karar vermek zorunda olduğun..
üzerine fazla da kafa yormadan içerisinde var olduğun, içerisinde var olamayacağını hissedene kadar umursamadığın ama biteceğini anladığında "biraz daha tanrım" dediğin, "her ölüm erken ölümdür" diyen gibi, hep daha fazlasını istediğin bir mecburiyet.

hayat, karşına çıkan zorluklar ve yaşanan acılara artık şaşıramadığın durumda "hayat da böyle bir şey işte" diyerek kendini kandırdığın bir avuntu.

eşitsizliğin ta kendisi hayat, ilk adımında belli olan.

inandığın ve inandırıldıklarınla, sevdiklerin ve sevmediklerin, istediklerin ve alabildiklerinle, içerisine sığdırılmaya çalışılan hayaller ve kaçamadığın gerçekler ile yaşanandır.

hayat herkese verilen ama kuralları kişiye göre değişen bir oyun. kurallarını değiştirebileceğini sanma yanılgısına kapıldığın ama oyunun ilk ve tek kuralını yani ölümü hiç değiştiremediğin bir oyun. bu dünya üzerinde oynamak zorunda olduğun, kefene cep de diktirsen oyunda kazandıklarını yanında götüremediğin ve en sonunda herkes gibi ölüme çıplak gittiğin için aslında sadece "kazanmak hayali" ile yaşadığını anladığın bir oyun.

saati-vakti fark etmeksizin, yaşarken eşitlenemeyenlerin sonunda eşitlendiği, aslında kimsenin kazanmadığı bir oyun..
angelus
"bitti işte" derken yıllar sonra yanınızdan geçen o koku ile aslında bitmeyip, geçen zaman aralığının başlangıcında duran ve zamanı gelince tekrar akmaya başlayandır.
revenant
1.canlı, sağ olma durumu.
2.yaşam:
"hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım."- h. f. ozansoy.
3. hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü,yaşantı:
"köy hayatı. gece hayatı."
4.meslek:
"uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı." r. n. güntekin.
5.geçim şartlarının bütünü:
"hayatımı yazılarımla kazanırım." h. e. adıvar.
6.canlılığı gösteren hareket, kaynaşma:
"bu köyde hiç hayat yok."
7.yazgı:
"hayat onları bir türlü birleştirmedi."
8.yaşamayı sağlayan şartların bütünü:
"ayda hayat yok."
9.bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi:
"atatürk’ün hayatı."
duman
kazım koyuncu’nun söylediği güzel bir şarkıdır.sözleri;

kaçağım
eşkiya aşklar yaşarım durmadan
kaşla göz dağla uçurum arası konar göçerim
sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar
sığsın isterler defnelerim küçücük saksılarına
yetmez dağbaşlarının teslimiyeti istenir
ya katlim ya ihanetim

bilmezler başka bir yol olduğunu
yani ben eşkiya her yanı pusu
gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam
zülfünde gölgeye sığınmam bundandır
o zaman keyif çatarım silah diye
sevdanın doruğuna

buzullar erir nehirler yatak değiştirir
sevdalarını ışıklarında yıkarlar
sonrada yürekleri seslerinde
gürül gürül akarlar
çıplak suretleri dağbaşlarını resmeder
o dem iklim değişir hüzün olur

yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur
kaçaklıktır
hadi gel şahrud’um dağlara gövde verelim
göğsüm tahtasının altı ol
yoksa vuracak beni hasretim bir tenhada

yakışırmı bir kaçağa ecel eliyle ölmek!!

hayat denen sonsuzluğun
karşısında bir çocuğuz
düşe kalka büyürken
kalkamayız bir çoğumuz

bu hayat böylemi olur
düşen hep yerde mi kalır
gün olur belin doğrulur
kim n’olacak belli m’olur

ama bitmez yolculuklar
belki biraz canın yanar
düştüğün yerde doğrulup
başlar yine ilk adımlar..
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol