can yücel

2 /
oktuys
insanlara sosyal hayatta yapmacik yuzler takinmanin o kadar da gerekli olmadigini butun eylemleri ve siirleriyle gostermis evvel zaman berdusu.
slowly gencolez
kacak yayin adli dergide cikan bir makale cok hosuma gitmisti.

bir defasinda da can yucel geldi. keyifli bir kalabaligi vardi sofranin. oraya ilk kez gelmis bayanlarda animsiyorum simdi. can yucel daha oturmadan: “oo, darphane muduru de buradaymis!” diye lafi patlatti. cemal sureya hemen yapistirdi:

“darphane mudurlugu yaptim ama, oradan ayrilirken pacalarimi silktim ki, uzerimde altin tozu kalmasin…n’olacak sen de bakan oglusun…”

“babam bakandi, evet ama benim bir seyim yok, sadece siirim var benim!”

saka gibi baslayan bu diyalog giderek havayi geriyordu; cemal sureya:
“evet siirin var, ele gelir bir sey yazdin mi bugune dek?”

can yucel enikonu ofkelenmisti:
“ senin eline gelecek baska sey var ben de ister misin vereyim mi?”

cemal sureya, o giderek soguyan ortamin sessizliginde:
”ver ulan!” dedi, elini uzatti can yucel’e.

can yucel muzip bir cocuk gibi ayaga kalkti, orda ki bayanlarin da bakislari altinda, pantolonun fermuarini acti; aletini ortaya serdi. kimimiz guluyor, kimimiz bu isin sonunu merak ediyor… masanin iyice gerginlesen havasini yine cemal sureya degistirdi:
“hic degismemis ulan!” dedi, “eskisi gibi…”

can yucel en kalin sesiyle guldu:
“degismez tabii, niye degissin ki!”

kendini tutanlar kahkahayi koyverdi, hava yumusadi gitti. sofrasinin herkese acik olusu, kimilerini rahatsiz ederdi; bu nedenle baslarda cemal sureya’nin pazartesilerine surekli gelenler, zamanla ugramaz oldular. ama gidenlerin arkasindan bakmazdi. o yalnizca kendisini sevip sayarak sofrasina gelenlere guler yuz gosterdi… benzetmek gerekirse, bir mevlana dergahiydi ustadin sofrasi.
darwen
eski bir bakan olan hasan ali yucel’in ogludur.
siirleri guzel ama nedense albumunde soyledikleri cok berbat siirler.ice ice grtlak kanseri olmustur.kirli dolasmayi sever.hemen sinirlenir.
ozee
can baba,yuregin icten gelenligin disa vurumudur,engelleyici baskici gelenege isyandir,basiti sevmek samimiye inanmaktir,kufur etmek kakadir ama bir insanada bu kadar mi yakisir.
nick nicki nickince
’ceviri kadin gibidir; sadiksa cirkindir, degilse guzeldir.’ diyen cevirmen. ceviride her dilin kendi guzelligini ortaya yansitmaktan yana olan insan. bu yuzden olacak ki asagidaki dizelerin william shakespeare’e ait olduguna inanmakta zorlanabilirsiniz.

66. sone

vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen’ e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
djemba djemba
küfrüründe gerçek anlamda yapılması durumda ne kadar sanatsal olabileceğini hepimize gösteren gerçek anlamda gönül ve düşünce adamı büyük ustad. yalnız küfür ancak onda sanatsal duruyor zira bizim yapmamız pekte sanatsal bir tat vermez.
faten

bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

demeyeceksin işte.yaşarsın çünkü.

öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.

ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o’nu sevdiğinden.

çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

çok eşyan olmayacak mesela evinde.

paldır küldür yürüyebileceksin.

ille de bir şeyleri sahipleneceksen,

çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.

mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir
şeylerin...

mesela gökkuşağı senin olacak.

ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

mesela turuncuya, yada pembeye.

ya da cennete ait olacaksın.

çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.

ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...

can yucel
faten
süphesiz ki yasami tersten yasamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.

nasil mi ?
cami’de uyaniyorsunuz. bir tahta sandik içersinde, herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.

tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli olarak. herkes etrafinizda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.
arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.
dogar dogmaz devlet size maas bagliyor, aylik veya üç ayda bir
maasinizi aliyorsunuz.
ne güzel, hazir maas, hazir ev....
altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde yasiyorsunuz.
sagliginiz gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

bir gün çalismak istiyorsunuz ve ise ilk basladiginiz gün size hosgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor patronunuz..
genel müdürlük veya bunun gibi yüksek birmakamdan tecrübeli bir
insan olarak ise basliyorsunuz. herkes karsinizda elpençe divan...
vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de basliyor.
gittikçe zayifliyor forma giriyorsunuz.
diger hormonal aktiviteler artiyor,fevkalade.....
aman ne güzel günler basliyor... derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen
daha iyi olur diyor.
bu arada babaniz ortaya çikmis, "fazla çalistin" diyor "artik eve dön, isi birak,
okumaya basla, harçiligin benden olsun..."

keyfe bakar misiniz ?
okudugunuz dersler gittikçe kolaylasiyor.ekmek
elden, su gölden bir dönem basliyor. partiler, diskotekler,
kizlarin sayisi artiyor. derken anne ve babaniz sizi götürüp
getirmeye basliyor,
araba kullanma derdi de yok artik.... günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar...
mamaniz agziniza veriliyor, zaman zaman altinizi bile temizliyorlar,
hatta bu durum aliskanlik yaratiyor ve hiç tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.

derken anneniz bir gün size süt verme kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazir.

bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama giriyorsunuz. beslenmek için
agzinizi açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sicacik,
yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda yasiyorsunuz.
kuculuyor, kuculuyor, ufacik bir hücre halini aliyorsunuz.

ve günün birinde müthis bir olayla hayatiniz bitiyor....
tigris
herşey sende gizli diye bir şiiri vardır ki herkes okumalıdır.

herşey sende gizli

yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif..
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü..
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin..
yaşadıklarını kar sayma:
yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

ne kadar yaşarsan yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün..
gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi,

sevdiğin kadar sevileceksin.
güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
sevdiğin kadar sevilirsin...

can yücel ...
ozerezgi
büyük şair kelimeleri olduğu gibi kullanıp matraklığını içtenliği ile bağdaştıran sevilesi insan.
mahkemede hakim soruyor:
sen bu adama neden hakaret ettin?
cy: hakim bey gote gotten başka ne denir?
hakim kahkahalara boguluyor..
walide sultan
’yeniden herseye varim’ diyenlerle paylasmak icin;

bosver be yasi basi,
kim tutar seni kim,
aklini al da oyle git,
ister bir duvara, ister bir adaya, ister kira,
bayira vur da git.
dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
birakmadikca birine.
o biri de gercekten gelir gercekten istedigin oysa
seveceksen ve oleceksen ugruna...
yasa be, yasa da oyle git, gireceksen topraga...
yas yetmise gelse bile, hayat daha bitmemis,
sen mi biteceksin?
cekeceksen bile bayragi,
’yasadim ulan dibine kadar’ diyemeyecek misin?

can yucel





doroty
aski en iyi anlatan insanlardan biri. aski süsleyip püsleyip insanlara sunmak yerine, icimizden gecenlere en somut haliyle yansitmayi becerebilen yazar.

seninle yaşlanmak istiyorum. seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... böylece yaşamalıyız işte.
sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. sen arada mızıkçılık yapmalısın. ve ben söylenerek sıranı almalıyım. yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. eve gelip, benden kahve istemelisin. çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...
öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. tebessümler açtırmalı yüzünde. bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı "herşeyde".
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol