kacak yayin adli dergide cikan bir makale cok hosuma gitmisti.
bir defasinda da can yucel geldi. keyifli bir kalabaligi vardi sofranin. oraya ilk kez gelmis bayanlarda animsiyorum simdi. can yucel daha oturmadan: “oo, darphane muduru de buradaymis!” diye lafi patlatti. cemal sureya hemen yapistirdi:
“darphane mudurlugu yaptim ama, oradan ayrilirken pacalarimi silktim ki, uzerimde altin tozu kalmasin…n’olacak sen de bakan oglusun…”
“babam bakandi, evet ama benim bir seyim yok, sadece siirim var benim!”
saka gibi baslayan bu diyalog giderek havayi geriyordu; cemal sureya:
“evet siirin var, ele gelir bir sey yazdin mi bugune dek?”
can yucel enikonu ofkelenmisti:
“ senin eline gelecek baska sey var ben de ister misin vereyim mi?”
cemal sureya, o giderek soguyan ortamin sessizliginde:
”ver ulan!” dedi, elini uzatti can yucel’e.
can yucel muzip bir cocuk gibi ayaga kalkti, orda ki bayanlarin da bakislari altinda, pantolonun fermuarini acti; aletini ortaya serdi. kimimiz guluyor, kimimiz bu isin sonunu merak ediyor… masanin iyice gerginlesen havasini yine cemal sureya degistirdi:
“hic degismemis ulan!” dedi, “eskisi gibi…”
can yucel en kalin sesiyle guldu:
“degismez tabii, niye degissin ki!”
kendini tutanlar kahkahayi koyverdi, hava yumusadi gitti. sofrasinin herkese acik olusu, kimilerini rahatsiz ederdi; bu nedenle baslarda cemal sureya’nin pazartesilerine surekli gelenler, zamanla ugramaz oldular. ama gidenlerin arkasindan bakmazdi. o yalnizca kendisini sevip sayarak sofrasina gelenlere guler yuz gosterdi… benzetmek gerekirse, bir mevlana dergahiydi ustadin sofrasi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?