(bkz: baba)
suskunlari okumu$tur kendisi ve $u bolumu cok sevmi$tir;
zahir ba$indaki yaranin kendisine degil de ba$ina o ta$i firlatan $u ofkeli ve zavalli adamlara ait oldugunu soyluyordu. asil yara onlarda olduguna gore, gercek aciyi da onlar cekiyor ama ne kadar istirap icinde olduklarini bilmiyorlardi.
zahir ba$indaki yaranin kendisine degil de ba$ina o ta$i firlatan $u ofkeli ve zavalli adamlara ait oldugunu soyluyordu. asil yara onlarda olduguna gore, gercek aciyi da onlar cekiyor ama ne kadar istirap icinde olduklarini bilmiyorlardi.
masalimiza konu ulkeyi aydinlatmak iddaasinda olan ve bu konu ile ilgili butun imkan ve olanaklarin idare gucunu/erkini elinde bulunduran ulu mevkilerdeki guzide insanlari aydinlatmaya yonelik uyari maksatli bir bilgic/vatandas kisisi sozudur.
verilmis oylari birer ampul yapip enflasyon yok, dolar surunuyor, sattim vatani refah yolda, az sonra, ort kafani bak hemen gelecek, olmadi duasina cikariz, seklindeki masallara kanmayan ve bir de utanmadan kendisine de oy vermemis olan bu allahsiz cenahtan herkesin hassas yerlerine, bu ampulu tikamakla ulkenin aydinlanacagi hissine kapilmanin ne kadar beyhude bir hayal oldugunu vurgulamakla birlikte milletin kaba etlerini zorlayan ampulun bir gun ellerinde patlayabilecegine uyandirma cabasidir.
getiren goturmesini de bilsindir insallah seklinde de duasina cikilir.
verilmis oylari birer ampul yapip enflasyon yok, dolar surunuyor, sattim vatani refah yolda, az sonra, ort kafani bak hemen gelecek, olmadi duasina cikariz, seklindeki masallara kanmayan ve bir de utanmadan kendisine de oy vermemis olan bu allahsiz cenahtan herkesin hassas yerlerine, bu ampulu tikamakla ulkenin aydinlanacagi hissine kapilmanin ne kadar beyhude bir hayal oldugunu vurgulamakla birlikte milletin kaba etlerini zorlayan ampulun bir gun ellerinde patlayabilecegine uyandirma cabasidir.
getiren goturmesini de bilsindir insallah seklinde de duasina cikilir.
"yaslı bir kışa rehin düşse de günler" sanırım.
sloganlar ile konusamayan turkiye’ min, yeni ya da son donem en gozde kaybolmayan sakizidir.
gecmis ve tarihten anladigi, sadece tesadufi bir sekilde uzerine dogdugu topraklarda yasamis ve yasayan insan irkinin -onun da bir bolumunun - tarihi ve gecmisi olan, kimi yurdum insanlarinin, tarihin derinliklerinde bu ve benzeri ne gibi onermelerin yattigini unutmasi ya da bilmemesi durumu ile ozetlenebilir.
asiri sahiplenme ile ilgili yasadigimiz ciddi bir sorunumuz olsa gerek. zira bizden, bizim gibi, bize ait oldugunu dusundugumuz seylere hastalikli bir sahiplenme icgudusu ile sariliyoruz. bu bir dusunce olur, o dusunceleri dile getiren insan olur, uzerinde yasanilan toprak parcasi olur, din olur, bir sey buluyoruz kendimize ve sahibi oluveriyoruz. sonra "sozde onu korumak" adina yaptiklarimizi akil almiyor kimi zaman. icimizdeki savasan yaratik saha kalkiyor. hep bir cephede olma durumu, hep bir savas, hep sicak temas halinde olunan bir dusmanın varligina duyulan hastalikli ihtiyac. yasamak icin savasmanin gerekliligine duyulan bu sarsilmaz inanc bizleri bir cepheden digerine surukluyor. oysa ki yasamin surekliligi icin ihtiyac duyulan tek sey sevismek. ruhsal ve fiziksel anlamda bir butun olarak sevisebilmek.
ece temelkuran’ i dinlemistim bir siyaset meydaninda, "bu savas lugatini birakip yeni bir dil yaratma gerekliligi" uzerine kendi kelimeleri ile anlamli sozler suzulurken dilinden.
birakmaliyiz bu savasci tavri insanlar olarak bence de. sloganlar ile iletisememekten vazgecmeliyiz. ozenle secilmis kelimelerden olusan cumleler kurup birbirimize, anlasabilmenin yollarini bulmaliyiz. baskasinin duzenini sahiplenip, o duzenin eri olmak icin bunyede barindirdigimiz bu hevesten vazgecebilmeyi ogrenmeliyiz. dusman - dost arayisimiza son verip, dusmana gore alinan tavirlar ile bir hayati -yasam kalitesi yuksek bir hayati- surdurmenin mumkun olmadigini gormemiz lazim.
sonuc olarak dusman da yok, dost da. tek biz variz. biz de bugun variz, yarin yokuz.
gecmis ve tarihten anladigi, sadece tesadufi bir sekilde uzerine dogdugu topraklarda yasamis ve yasayan insan irkinin -onun da bir bolumunun - tarihi ve gecmisi olan, kimi yurdum insanlarinin, tarihin derinliklerinde bu ve benzeri ne gibi onermelerin yattigini unutmasi ya da bilmemesi durumu ile ozetlenebilir.
asiri sahiplenme ile ilgili yasadigimiz ciddi bir sorunumuz olsa gerek. zira bizden, bizim gibi, bize ait oldugunu dusundugumuz seylere hastalikli bir sahiplenme icgudusu ile sariliyoruz. bu bir dusunce olur, o dusunceleri dile getiren insan olur, uzerinde yasanilan toprak parcasi olur, din olur, bir sey buluyoruz kendimize ve sahibi oluveriyoruz. sonra "sozde onu korumak" adina yaptiklarimizi akil almiyor kimi zaman. icimizdeki savasan yaratik saha kalkiyor. hep bir cephede olma durumu, hep bir savas, hep sicak temas halinde olunan bir dusmanın varligina duyulan hastalikli ihtiyac. yasamak icin savasmanin gerekliligine duyulan bu sarsilmaz inanc bizleri bir cepheden digerine surukluyor. oysa ki yasamin surekliligi icin ihtiyac duyulan tek sey sevismek. ruhsal ve fiziksel anlamda bir butun olarak sevisebilmek.
ece temelkuran’ i dinlemistim bir siyaset meydaninda, "bu savas lugatini birakip yeni bir dil yaratma gerekliligi" uzerine kendi kelimeleri ile anlamli sozler suzulurken dilinden.
birakmaliyiz bu savasci tavri insanlar olarak bence de. sloganlar ile iletisememekten vazgecmeliyiz. ozenle secilmis kelimelerden olusan cumleler kurup birbirimize, anlasabilmenin yollarini bulmaliyiz. baskasinin duzenini sahiplenip, o duzenin eri olmak icin bunyede barindirdigimiz bu hevesten vazgecebilmeyi ogrenmeliyiz. dusman - dost arayisimiza son verip, dusmana gore alinan tavirlar ile bir hayati -yasam kalitesi yuksek bir hayati- surdurmenin mumkun olmadigini gormemiz lazim.
sonuc olarak dusman da yok, dost da. tek biz variz. biz de bugun variz, yarin yokuz.
çalıyor kapımı...
köprüdeyim.
hemen altımızda,
karadeniz kavuşuyor aşkına.
ışıl ışıl yanıyor iki kıyısı istanbul’un.
içim yangın yeri,
baktığım her yer alev alev.
tek görebildiğim,
günahlarımın beni koyduğu cehennem.
köprüdeyim,
usulca akıyor trafik,
karadeniz marmaranın kollarında.
çalıyor kapımı,
benim açmaya cesaretim yok.
çalıyor kapımı...
sevdiğim kadının kollarındayım.
bir aşkın birleştirdiği bedenleri
günahın bir türlü ödenemeyen bedeli;
ateş çemberi kollar sarıyor.
gözlerimiz kan çanağı,
yüreklerimiz paramparça,
birleşiyor bedenlerimiz.
ama zihnin önünde,
geçilmiş yanlış yollardan kalma
acının aşılmaz barikatları.
çalıyor kapımı,
umut diyorum,
acı bir aşka tutunuyorum.
çalıyor kapımı...
masamda yarım şişe şarap,
biraz sylvia, biraz oğuz,
buyur ediyorum masama.
hoşgeldin diyorum.
adına yakışır bir şekilde suskun,
oturuyor karşıma.
kalanlar diyorum...
sevenler...
özleyecekler.
acı vereceğim belki,
ama ben de çekiyorum.
değil mi ki: kötüyüm, diyorum.
son kötülüğümü yapıyorum.
cenneti güzel gözlerinde bırakıp,
tüm kapıları ardımdan çekip,
çıkıyorum...
07.11.2010
http://fizy.com/#s/1lsu4l
köprüdeyim.
hemen altımızda,
karadeniz kavuşuyor aşkına.
ışıl ışıl yanıyor iki kıyısı istanbul’un.
içim yangın yeri,
baktığım her yer alev alev.
tek görebildiğim,
günahlarımın beni koyduğu cehennem.
köprüdeyim,
usulca akıyor trafik,
karadeniz marmaranın kollarında.
çalıyor kapımı,
benim açmaya cesaretim yok.
çalıyor kapımı...
sevdiğim kadının kollarındayım.
bir aşkın birleştirdiği bedenleri
günahın bir türlü ödenemeyen bedeli;
ateş çemberi kollar sarıyor.
gözlerimiz kan çanağı,
yüreklerimiz paramparça,
birleşiyor bedenlerimiz.
ama zihnin önünde,
geçilmiş yanlış yollardan kalma
acının aşılmaz barikatları.
çalıyor kapımı,
umut diyorum,
acı bir aşka tutunuyorum.
çalıyor kapımı...
masamda yarım şişe şarap,
biraz sylvia, biraz oğuz,
buyur ediyorum masama.
hoşgeldin diyorum.
adına yakışır bir şekilde suskun,
oturuyor karşıma.
kalanlar diyorum...
sevenler...
özleyecekler.
acı vereceğim belki,
ama ben de çekiyorum.
değil mi ki: kötüyüm, diyorum.
son kötülüğümü yapıyorum.
cenneti güzel gözlerinde bırakıp,
tüm kapıları ardımdan çekip,
çıkıyorum...
07.11.2010
http://fizy.com/#s/1lsu4l
iliskilerine nasil baslayacagini bilemedigi gibi, nasil bitirecegini de bilemeyen erkek kisinin, bitirmek icin gerekli gucu, yuzlesme icin gerekli enerjiyi kendisinde bulamayarak, zamana birakinca, araya zaman girince kendiliginden bitecegini dununerek giristigi eylemdir. ki bunye kendisi benzer bir durum ile karsilasinca oyle olmadigini gayet kolay algilar.
boyle zamanlarda, kacilan birbirinin yuzune haykirilan hakaretler degil, kulaga fisildanan itiraflardir. bu itiraflarin kimi zaman kendi, kimi zaman karsisindakinin canini yakmasi olasiligidir. ayriligin, biten bir asrin, huznune, nedenleri kendisine kelimeler ile anlam bulamayan bitti’ lerin, belki de hic baslamamistik’ larin acilarini eklemektir.
yasanan iliskinin kendi ruhunda saglamasini yapamadigini, "o" olmadigini yuzune soyleyebilecek, ask olduguna kendisini bile inandirmaya calistiginin aslinda o rakimda yasanmadiginin itirafina yetecek gucu kendinde bulamamasidir bu kacisa sebep. asik olunan ile sevilen arasinda, kendini tanimlayacak bir kelime bulamadigi "o olamayan" in; soylenecek bir cumlenin cennetten cehenneme tek yon gidis bileti olarak zihninde yakacagi ateslerde kendisini tuketmesine dair korkudur.
kisinin insan olmaya en yakin oldugu donemlerde boyleydi en azindan. ve buyudu erkek kisi butun bunlarin ardindan.
boyle zamanlarda, kacilan birbirinin yuzune haykirilan hakaretler degil, kulaga fisildanan itiraflardir. bu itiraflarin kimi zaman kendi, kimi zaman karsisindakinin canini yakmasi olasiligidir. ayriligin, biten bir asrin, huznune, nedenleri kendisine kelimeler ile anlam bulamayan bitti’ lerin, belki de hic baslamamistik’ larin acilarini eklemektir.
yasanan iliskinin kendi ruhunda saglamasini yapamadigini, "o" olmadigini yuzune soyleyebilecek, ask olduguna kendisini bile inandirmaya calistiginin aslinda o rakimda yasanmadiginin itirafina yetecek gucu kendinde bulamamasidir bu kacisa sebep. asik olunan ile sevilen arasinda, kendini tanimlayacak bir kelime bulamadigi "o olamayan" in; soylenecek bir cumlenin cennetten cehenneme tek yon gidis bileti olarak zihninde yakacagi ateslerde kendisini tuketmesine dair korkudur.
kisinin insan olmaya en yakin oldugu donemlerde boyleydi en azindan. ve buyudu erkek kisi butun bunlarin ardindan.
soyleyenin gotune giresice soz obegidir. gunahsiz cocugu her ne icin olursa olsun dogmadan oldurecek kisinin tarz olarak uygun dusmese de kisiligi ile halvet olmak ihtiyaci uyandirir bunyede.
gidisi/gonderilisi ile ilgili olarak, hakli haksiz arayisi icerisine girmemistim. eger muhabbetin devamliligi istenirse tek mekan burasi degildi sonucta. ama bugun karsilasmis oldugum mevzu canimi sikti acikcasi.
bu kadar mi zordur karsindakinin kotulugune olan inancinin seni ele gecirmesine izin vermemek?
kisinin ofkesinin, bizzat kendini neye donustudugunun farkina varmasi bu kadar mı zor?
dervisin emanet hirkasi, kralin ciplagini ortmemis dedirtmemek gerektir. hirkanin kisiyi degil, kisinin hirkayi tasimasi gerektir.
lafin ozu olmamistir dost. yakismamistir.
haddimiz midir?
degildir.
ama dostun sozu ya kendi dilini ya dostun yuregini yakarmis. artik kismetimize hangisi duserse.
selametle.
bu kadar mi zordur karsindakinin kotulugune olan inancinin seni ele gecirmesine izin vermemek?
kisinin ofkesinin, bizzat kendini neye donustudugunun farkina varmasi bu kadar mı zor?
dervisin emanet hirkasi, kralin ciplagini ortmemis dedirtmemek gerektir. hirkanin kisiyi degil, kisinin hirkayi tasimasi gerektir.
lafin ozu olmamistir dost. yakismamistir.
haddimiz midir?
degildir.
ama dostun sozu ya kendi dilini ya dostun yuregini yakarmis. artik kismetimize hangisi duserse.
selametle.
pain edition sayısının tanıtımı için kullandığı fotoğraf şahane.
http://tinyurl.com/cawoorl
fotoğraftakini tanıyana (gugıl amcadan yardım almadan) jelibon tamtam hediye ediyorlarmış!
edit :
özgüven sahibi bir arkadaşımız kazandı tamtamı.
-independence- ya da editle entryni, dunyanin en seksi en karizmatik en yakisikli en zengin en kulturlu adami olan independence entryi yazdiktan 4 saniye sonra cevabi bilerek bana bildirdi yaz. en akilli en zeki en seksi kisimlari falan heb bold olsun lutfen.
(23.05.2012 13:34:52)
http://tinyurl.com/cawoorl
fotoğraftakini tanıyana (gugıl amcadan yardım almadan) jelibon tamtam hediye ediyorlarmış!
edit :
özgüven sahibi bir arkadaşımız kazandı tamtamı.
-independence- ya da editle entryni, dunyanin en seksi en karizmatik en yakisikli en zengin en kulturlu adami olan independence entryi yazdiktan 4 saniye sonra cevabi bilerek bana bildirdi yaz. en akilli en zeki en seksi kisimlari falan heb bold olsun lutfen.
(23.05.2012 13:34:52)
ki$inin, bunyesinde barindirdigi iki ayrı ki$ilik arasindaki yogun gecimsizligin di$a vurumu ve baskin kisiligin yogun siddet egilimine yenik du$erek digerinin canina kastetmesi sonucu meydana gelen cinayet/intihar vakasi.
zihniyeti bildiğin erdal baggal zihniyeti!
#1066647
oldu yüz otuz beş bin dokuz yüz seksen bir yaşında hâlâ yok kız kavgasıymış, mini etekmiş, pornoymuş.
adam senin yaşındakiler beşinci kez hacı oldu. kır dizini de iki satır kuran oku, yarın bir gün gidince öbür tarafa hep ordan soracaklar.
sonra ver altına odunlar odunlar olmasın.
benden söylemesi.
#1066647
oldu yüz otuz beş bin dokuz yüz seksen bir yaşında hâlâ yok kız kavgasıymış, mini etekmiş, pornoymuş.
adam senin yaşındakiler beşinci kez hacı oldu. kır dizini de iki satır kuran oku, yarın bir gün gidince öbür tarafa hep ordan soracaklar.
sonra ver altına odunlar odunlar olmasın.
benden söylemesi.
ağır sapık.
aradı beni, telefon seksi yapalım mı? dedi.
çok yalnızım, yalnızlıktan ölüyorum diye tribe girmiş.
sanırım alkol de almış, kokusu telefondan geliyordu! gerçi dün gece telefonun üzerine devirdiğim şarap kadehinden de kaynaklanıyor olabilir ama...
neyse üzerinde ne var? filan diye konuya girdi -toplantıdayım ben bu arada-.
- siyah evet, içeride siyah kullanalım.
- ooo, siyah iç çamaşırına bayılırım, g mi tanga mı?
- bülent bey, ben size daha sonra dönsem?
- dön bebeğim, dön, evet, muhteşem arghhh...
- şu an pek müsait değilim! şey bir müşteri patron, bir numune lazımmış kendisine 10 - 15 cm. kadar!
- o kadarı yetmez bana.
- elimizdeki imkanlar şu an bununla sınırlı bülent bey, gerekli desteği sunabilecek diğer firmalara da danışabilirsiniz isterseniz.
- ben bu işe para vermem. yoksa sen beni sevmiyor musun?
- malzemenin kodunu veriyorum bülent bey bursa nın b si, samsun un s si, giresunun g si. evet, bu kod ile ararsanız size yardımcı olurlar.
- lan iki dakika delikanlı ol, bi sevişelim dedik hevesimizi kursağımızda bıraktın!
- evet bülent bey, elisabeth hanım size bu konuda yardımcı olacaktır. iyi günler.
kendisine tez vakitte bir sevgili diliyorum yüce rabbimden.
amin.
aradı beni, telefon seksi yapalım mı? dedi.
çok yalnızım, yalnızlıktan ölüyorum diye tribe girmiş.
sanırım alkol de almış, kokusu telefondan geliyordu! gerçi dün gece telefonun üzerine devirdiğim şarap kadehinden de kaynaklanıyor olabilir ama...
neyse üzerinde ne var? filan diye konuya girdi -toplantıdayım ben bu arada-.
- siyah evet, içeride siyah kullanalım.
- ooo, siyah iç çamaşırına bayılırım, g mi tanga mı?
- bülent bey, ben size daha sonra dönsem?
- dön bebeğim, dön, evet, muhteşem arghhh...
- şu an pek müsait değilim! şey bir müşteri patron, bir numune lazımmış kendisine 10 - 15 cm. kadar!
- o kadarı yetmez bana.
- elimizdeki imkanlar şu an bununla sınırlı bülent bey, gerekli desteği sunabilecek diğer firmalara da danışabilirsiniz isterseniz.
- ben bu işe para vermem. yoksa sen beni sevmiyor musun?
- malzemenin kodunu veriyorum bülent bey bursa nın b si, samsun un s si, giresunun g si. evet, bu kod ile ararsanız size yardımcı olurlar.
- lan iki dakika delikanlı ol, bi sevişelim dedik hevesimizi kursağımızda bıraktın!
- evet bülent bey, elisabeth hanım size bu konuda yardımcı olacaktır. iyi günler.
kendisine tez vakitte bir sevgili diliyorum yüce rabbimden.
amin.
2011 tarihli lynne ramsay filmi.
başrollerinde tilda swinton, john c. reilly ve ezra miller yer alıyor.
izleyecek olanlar için fazla detaya girmeden, kevin ve annesi eva arasındaki, kevin’ in dünyaya geldiği andan itibaren sorunlu olan ilişki temelinde, bir kartopunun yıkıcı bir çığa nasıl dönüştüğünü işliyor film diyebiliriz.
mutlu bir çift ile başlıyor film, ya da en azından mutlu görünen. ama eşine güvenmeyen bir babanın akıllı bir evlat tarafından nasıl manipüle edilebildiğini görüyoruz sonrasında. aile olabilmek, bir evi yuva kılmak, bir çok şeyin bir araya gelmesi ile mümkün. bazı şeylerin eksikliğinin ne gibi yıkımlara yol açabileceğini gösteriyor bize film.
sonrasında, düzen suçlu bulduklarını, parmaklıklar ile birbirinden ayırıp, biri içeride biri dışarıda cezalandırıyor. peki ya kayıplar? alınan ders ne? düzenin soruna getirdiği çözüm nedir?
adalet pek de o kadar adil bir şey değil!
"matematikten a alamadığım için mi izliyorsunuz beni?" diye soruyor kevin bizlere. evet bizlere. sonuçta filmi izlerken biz de kevin’ i ve o’ nun hikayesini izliyoruz. düzen, kartopunun çığ olup düşene kadar aldığı yolda ne gibi bir rol oynuyor? bu düzeni kuran ve yaşatan nedir? düzenin aksayan yerleri ile ilgili kim ne yapmalı?
çocukluktan kalma, masal kahramanlarına olan inancımızla, bir peri ya da iyi niyetli bir büyücü bekliyoruz; gelip sihirli değneğinin bir dokunuşu ya da tek bir büyülü sözü ile her şeyi olması gerektiği gibi kılsın diye. kendi adımıza sorumluluk almadan, çocuklarımıza kendi sorumluluklarını nasıl alacaklarını öğretmeden.
suçluyu bulmak çok kolay düzen için, sonrasında adalet(!) yerini buluyor. peki çözüm için adalet yeterli mi?
sahiplikler ve aidiyetler üzerine kafa yormak gerekiyor sanki biraz.
bir insanın kendini tamamlayabilmesi için ihtiyaç duyacaklarını ona verebileceğinden emin olmadan, onu sırf sahip olma arzusu ile dünyaya getirmeden , iyice bir düşünmek gerekiyor.
gerçek bir aşkın meyvası ile, altın yumurta için, evliliğe onu yumurtlayacak kaz muamelesi yapan kadın ve erkeğin evladı arasındaki fark burada yatıyor. bizler kadar çocuklarımızın da bizim aşkımıza ihtiyacı var.
başrollerinde tilda swinton, john c. reilly ve ezra miller yer alıyor.
izleyecek olanlar için fazla detaya girmeden, kevin ve annesi eva arasındaki, kevin’ in dünyaya geldiği andan itibaren sorunlu olan ilişki temelinde, bir kartopunun yıkıcı bir çığa nasıl dönüştüğünü işliyor film diyebiliriz.
mutlu bir çift ile başlıyor film, ya da en azından mutlu görünen. ama eşine güvenmeyen bir babanın akıllı bir evlat tarafından nasıl manipüle edilebildiğini görüyoruz sonrasında. aile olabilmek, bir evi yuva kılmak, bir çok şeyin bir araya gelmesi ile mümkün. bazı şeylerin eksikliğinin ne gibi yıkımlara yol açabileceğini gösteriyor bize film.
sonrasında, düzen suçlu bulduklarını, parmaklıklar ile birbirinden ayırıp, biri içeride biri dışarıda cezalandırıyor. peki ya kayıplar? alınan ders ne? düzenin soruna getirdiği çözüm nedir?
adalet pek de o kadar adil bir şey değil!
"matematikten a alamadığım için mi izliyorsunuz beni?" diye soruyor kevin bizlere. evet bizlere. sonuçta filmi izlerken biz de kevin’ i ve o’ nun hikayesini izliyoruz. düzen, kartopunun çığ olup düşene kadar aldığı yolda ne gibi bir rol oynuyor? bu düzeni kuran ve yaşatan nedir? düzenin aksayan yerleri ile ilgili kim ne yapmalı?
çocukluktan kalma, masal kahramanlarına olan inancımızla, bir peri ya da iyi niyetli bir büyücü bekliyoruz; gelip sihirli değneğinin bir dokunuşu ya da tek bir büyülü sözü ile her şeyi olması gerektiği gibi kılsın diye. kendi adımıza sorumluluk almadan, çocuklarımıza kendi sorumluluklarını nasıl alacaklarını öğretmeden.
suçluyu bulmak çok kolay düzen için, sonrasında adalet(!) yerini buluyor. peki çözüm için adalet yeterli mi?
sahiplikler ve aidiyetler üzerine kafa yormak gerekiyor sanki biraz.
bir insanın kendini tamamlayabilmesi için ihtiyaç duyacaklarını ona verebileceğinden emin olmadan, onu sırf sahip olma arzusu ile dünyaya getirmeden , iyice bir düşünmek gerekiyor.
gerçek bir aşkın meyvası ile, altın yumurta için, evliliğe onu yumurtlayacak kaz muamelesi yapan kadın ve erkeğin evladı arasındaki fark burada yatıyor. bizler kadar çocuklarımızın da bizim aşkımıza ihtiyacı var.
bir su kaynagina, o dingin ve duru suyun berrak yapısına bakarak, yine bu suyun bir dere/nehir/irmak vs. halleri uzerine kafa patlatan ara$tirmaci bunye sorusu.
- boyle durdugu yerde iyi guzel ho$ da, bir de yataginda gormek lazim tabi.
- boyle durdugu yerde iyi guzel ho$ da, bir de yataginda gormek lazim tabi.
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
… bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
… birbirimize her zamandan ziyade uzağız! çünkü artık bir ümidim yok. bu sondu… bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. belki bu noksandı, diye düşündüm. ama değil… içimde hep boşluk var… daha da büyümüş olarak… ne yapalım? kabahat sende değil… sana aşık değilim. halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum… fakat elimde değil… demek ki, ben böyleyim… bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok… ne kadar isterdim… başka türlü olmayı ne kadar isterdim… raif… benim iyi kalpli dostum… başka türlü olmayı senin kadar, hatta senden çok istediğime emin ol… ne yapayım? ağzımda dün akşamki içkilerin burukluğundan, sırtımda gittikçe artan ağrılardan başka hiçbir şey hissetmiyorum.”
bir müddet sustu. gözlerini kapadı. yüzüne tatlı bir yumuşaklık geldi. çocukluğuna ait bir masal söylermiş kadar tatlı bir sesle:
“dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum,fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. fakat hakikat ne kadar başka… hava her zamanki gibi kapalı;odam soğuk… yanımda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…”
tekrar yatağına girerek, arka üstü uzandı. eliyle gözlerini kapadı ve devam etti:
“demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl ,bu ümidin boşa çıkması üzüyor… bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok… artık eskisi gibi apaçık konuşamayız… bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? hiç!.. mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik… her şey bitti mi? zannetmem. ikimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak kalmak lazım. ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar… haydi artık raif. bu an gelince ben seni ararım; belki tekrar dost olur ve bu sefer daha akıllı davranırız. birbirimizden, verebileceğimizden fazla şeyler beklemeyiz ve istemeyiz… haydi artık git… o kadar yalnız kalmak istiyorum ki…”
elini gözlerinden çekmişti. yüzüme adeta yalvararak bakıyordu, kolunu uzattı. parmaklarının ucundan tuttum ve: “allahaısmarladık” dedim.
“hayır, hayır böyle olmaz… bana darılarak gidiyorsunuz… ben size ne yaptım?” diye bağırdı.
sakin olmak için müthiş bir gayret sarf ederek:
“dargın değilim, müteessirim!” dedim.
“ben müteessir değil miyim? beni görmüyor musun?.. böyle gitme… gel!..”
başımı göğsüne doğru çekerek saçlarımı okşadı. yanağını yüzüme sürdü:
“bana bir kere gül ve ondan sonra git!” dedi.
güldüm ve elimi yüzüme kapatarak dışarı fırladım.
…ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. sadece müteessirdim. “bunun böyle olmaması lazımdı” diyordum. demek ki beni bir türlü sevemiyordu. hakkı vardı. beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.
…onun da ne kadar ıstırap çektiğini görmüştüm. sırf bana acıdığı için bu kadar üzülmesine imkan yoktu. o da aradığı ve bulamadığı bir şeye yanıyordu. fakat bu neydi? bende, daha doğrusu aramızdaki münasebette eksik olan neydi?
…o beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, maria puder’ i, kürk mantolu madonna’ yı arayacaktım. onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. fakat aramamak elimde olmayacaktı. beni, bütün ömrümce bir meçhulü, mevcut olmayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. bunu yapmamalıydı…
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
… bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
… birbirimize her zamandan ziyade uzağız! çünkü artık bir ümidim yok. bu sondu… bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. belki bu noksandı, diye düşündüm. ama değil… içimde hep boşluk var… daha da büyümüş olarak… ne yapalım? kabahat sende değil… sana aşık değilim. halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum… fakat elimde değil… demek ki, ben böyleyim… bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok… ne kadar isterdim… başka türlü olmayı ne kadar isterdim… raif… benim iyi kalpli dostum… başka türlü olmayı senin kadar, hatta senden çok istediğime emin ol… ne yapayım? ağzımda dün akşamki içkilerin burukluğundan, sırtımda gittikçe artan ağrılardan başka hiçbir şey hissetmiyorum.”
bir müddet sustu. gözlerini kapadı. yüzüne tatlı bir yumuşaklık geldi. çocukluğuna ait bir masal söylermiş kadar tatlı bir sesle:
“dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum,fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. fakat hakikat ne kadar başka… hava her zamanki gibi kapalı;odam soğuk… yanımda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…”
tekrar yatağına girerek, arka üstü uzandı. eliyle gözlerini kapadı ve devam etti:
“demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl ,bu ümidin boşa çıkması üzüyor… bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok… artık eskisi gibi apaçık konuşamayız… bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? hiç!.. mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik… her şey bitti mi? zannetmem. ikimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak kalmak lazım. ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar… haydi artık raif. bu an gelince ben seni ararım; belki tekrar dost olur ve bu sefer daha akıllı davranırız. birbirimizden, verebileceğimizden fazla şeyler beklemeyiz ve istemeyiz… haydi artık git… o kadar yalnız kalmak istiyorum ki…”
elini gözlerinden çekmişti. yüzüme adeta yalvararak bakıyordu, kolunu uzattı. parmaklarının ucundan tuttum ve: “allahaısmarladık” dedim.
“hayır, hayır böyle olmaz… bana darılarak gidiyorsunuz… ben size ne yaptım?” diye bağırdı.
sakin olmak için müthiş bir gayret sarf ederek:
“dargın değilim, müteessirim!” dedim.
“ben müteessir değil miyim? beni görmüyor musun?.. böyle gitme… gel!..”
başımı göğsüne doğru çekerek saçlarımı okşadı. yanağını yüzüme sürdü:
“bana bir kere gül ve ondan sonra git!” dedi.
güldüm ve elimi yüzüme kapatarak dışarı fırladım.
…ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. sadece müteessirdim. “bunun böyle olmaması lazımdı” diyordum. demek ki beni bir türlü sevemiyordu. hakkı vardı. beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.
…onun da ne kadar ıstırap çektiğini görmüştüm. sırf bana acıdığı için bu kadar üzülmesine imkan yoktu. o da aradığı ve bulamadığı bir şeye yanıyordu. fakat bu neydi? bende, daha doğrusu aramızdaki münasebette eksik olan neydi?
…o beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, maria puder’ i, kürk mantolu madonna’ yı arayacaktım. onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. fakat aramamak elimde olmayacaktı. beni, bütün ömrümce bir meçhulü, mevcut olmayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. bunu yapmamalıydı…
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
soyleyecek sozu olandir. farkinda olandir duzendeki ters giden durumlarin. bir amaci olandir. herkese insanca bir yasam sansi taniyan daha guzel bir dunyaya, daha iyi bir yarina dair ongorusu, yol haritasi olandir.
isinin geregini ortaya koyabilendir. sorgulayan ve uretendir. urettigine bedel bicip karsilik almak ugruna kendini belinden, boynundan, gobeginden duzene baglamayi reddedendir. sanatini uretebilmek icin sanatina bedel bicmek yerine, sanatini icra edebilmek adina onurlu bir sekilde her turlu bedeli odemeyi goze alandir.
cikip korsana evet diyebilendir. zira kendisi bu duzen icinde bir korsandir. yasanan hayatlarin ortak havuzundan elde ettigi hazineleri ile besler sanatini, takip edenleri, gemisinin tayfalarini.
bilendir 435 ytl asgari ucret ile calisarak, iki cocuk okutup ev gecindiren bir babanin, cocugunun ihtiyaci olan sanatina ne kadar istese de verecek parasi olmadigini. ve o sanata en cok ihtiyaci olanin da o babanin cocuklari oldugunu. yani bir adanmislik ister sanat, bunu basarabilendir sanatci.
http://www.ntvmsnbc.com/news/421937.asp haberini gorunce dusunendir ardindan ne gelecek diye. egitim; parasi olana, saglik; parasi olana, saglikli beslenmek (hatta beslenmek); parasi olana, sanat; parasi olana, teknoloji; parasi olana, guzel bir gelecek plani parasi ya da birilerinin sirtina basabilecek kadar hirsi olana, peki bokunuzu kim temizleyecek, kaldirimda donanlari siz gormeden kim supurecek diyendir. sadece kendi emeginin (cebinin) degil, yasami paylastigi butun insanligin guzel yarinlar icin sarfettigi emeginin derdine dusendir.
sanatsal yaraticilik bir duyarliligin, hassasiyetin cesitli zeminlerde, farkli farkli sekillerde hayat bulmasi, dile gelmesidir. sanatci bu yaraticiligina bedel/amac olarak tanrisal bir gucu degil, tum insanlik icin insanca bir yasami almak cabasinda olandir.
en az bir kisi ile paylasilamayan seyin gercekte hicbir degeri yoktur. paylasmak anlam ve deger katar insana dair herseye. sanatci paylasmasini, bir karsilik beklemeden paylasmasini bilendir.
aksi halde her benim gibi oturup yarım kadeh sarap cektikten sonra entry kasan da ben sanatciyim der. ve indy den telif payi ister. cok sukur ki ben sanatci degilim sadece kafam guzel.
insan var oldugu surece daha iyisi ve daha kotusu daima mumkundur.
(bkz: sanatsever bilgic)
isinin geregini ortaya koyabilendir. sorgulayan ve uretendir. urettigine bedel bicip karsilik almak ugruna kendini belinden, boynundan, gobeginden duzene baglamayi reddedendir. sanatini uretebilmek icin sanatina bedel bicmek yerine, sanatini icra edebilmek adina onurlu bir sekilde her turlu bedeli odemeyi goze alandir.
cikip korsana evet diyebilendir. zira kendisi bu duzen icinde bir korsandir. yasanan hayatlarin ortak havuzundan elde ettigi hazineleri ile besler sanatini, takip edenleri, gemisinin tayfalarini.
bilendir 435 ytl asgari ucret ile calisarak, iki cocuk okutup ev gecindiren bir babanin, cocugunun ihtiyaci olan sanatina ne kadar istese de verecek parasi olmadigini. ve o sanata en cok ihtiyaci olanin da o babanin cocuklari oldugunu. yani bir adanmislik ister sanat, bunu basarabilendir sanatci.
http://www.ntvmsnbc.com/news/421937.asp haberini gorunce dusunendir ardindan ne gelecek diye. egitim; parasi olana, saglik; parasi olana, saglikli beslenmek (hatta beslenmek); parasi olana, sanat; parasi olana, teknoloji; parasi olana, guzel bir gelecek plani parasi ya da birilerinin sirtina basabilecek kadar hirsi olana, peki bokunuzu kim temizleyecek, kaldirimda donanlari siz gormeden kim supurecek diyendir. sadece kendi emeginin (cebinin) degil, yasami paylastigi butun insanligin guzel yarinlar icin sarfettigi emeginin derdine dusendir.
sanatsal yaraticilik bir duyarliligin, hassasiyetin cesitli zeminlerde, farkli farkli sekillerde hayat bulmasi, dile gelmesidir. sanatci bu yaraticiligina bedel/amac olarak tanrisal bir gucu degil, tum insanlik icin insanca bir yasami almak cabasinda olandir.
en az bir kisi ile paylasilamayan seyin gercekte hicbir degeri yoktur. paylasmak anlam ve deger katar insana dair herseye. sanatci paylasmasini, bir karsilik beklemeden paylasmasini bilendir.
aksi halde her benim gibi oturup yarım kadeh sarap cektikten sonra entry kasan da ben sanatciyim der. ve indy den telif payi ister. cok sukur ki ben sanatci degilim sadece kafam guzel.
insan var oldugu surece daha iyisi ve daha kotusu daima mumkundur.
(bkz: sanatsever bilgic)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?