içinde ki her şeyi kinyas ve kayrada kustuğunu düşündüğüm yazar. sonra ki romanlarını zihninde kalan safraya benzetiyorum. yine de piç, malafa ve azil okunmalıdır. son romanı az, en iyi kitabı değildir belki ancak kendisinin politik rengini ilk defa ortaya koyduğu romandır. 1976 doğumlu olduğu ve ilk romanı kinyas ve kayrayı 2000 yılı gibi yayınladığı düşünülürse, en azından genç bir yazara destek anlamında takip edilesidir.
kargo hizmetleri ile adana için verdiğim paketimin almanyada ve de anlatamadıkları bir şekilde dhl’de çıkmasını başarabilen firma. dhl haber vermeseydi nerede olduğunu da bulamıyorlardı ilaveten. müşteri hizmetleri bölüm bilmem nesi olan kişi de bana ne bağırıyosunuz ya, olmuş bir kere diyebilmiştir ayrıca. uçaklarını bu olaydan sonra tercih etmiyorum, istanbul diye binip kendimi pekinde bulmak istemiyorum zira.
çocuk esirgeme kurumlarında ki çocuklardan, insanın içini kanatan hikayelerinin dinlenebildiği meraktır, zira zorla da olsa bir ilişki söz konusudur. hele ailenin geri kalanının farkında olup, kol kırılır içinde kalır mantığı ile, değilmiş gibi davrandıkları hikayeler vardır ki, o çocuklarının ruhlarının sonsuza kadar kaybolduğunu boncuk boncuk bakan gözlerinden anlayabilirsiniz. tabi bu merak üzerine espri çevirmekte mümkün.
annemin örnek teşkil ettiği durumdur. elinden geldiğince kürtçe dahi konuşmuyor, bize de almanya’da büyümemizi fırsat bilip öğretmedi ve bununla övünüyor. mesela o da şehit haberlerine o kadar üzülüyor ki, toplu mezarların açıldığı haberleri es geçiyor.
iyi veya kötü olmanın etnik kökenle, dinle, cinsiyetle hiç ilgisi yoktur. ne toplu mezarlar insanların pusuya düşürülmesini mazur gösterir veya haklı kılar, ne de bu günahsız yere öldürülen şehitler toplu mezarlar, diyarbakır cezaevi gibi gerçekleri ortadan kaldırabilir. nokta. evet, çok klişe bir açıklama oldu, nolmuş?
iyi veya kötü olmanın etnik kökenle, dinle, cinsiyetle hiç ilgisi yoktur. ne toplu mezarlar insanların pusuya düşürülmesini mazur gösterir veya haklı kılar, ne de bu günahsız yere öldürülen şehitler toplu mezarlar, diyarbakır cezaevi gibi gerçekleri ortadan kaldırabilir. nokta. evet, çok klişe bir açıklama oldu, nolmuş?
yıllardır migrenimi tetikliyor diye kokusunu içime derin derin çekmekle yetindiğim içecek. son 3-4 aydır migrenimle kavga ediyorum türk kahvesiyle arasını düzeltsin diye, sanırım başarılı oldum. zira 3 tane içtim bu hafta, henüz migrenim duruma uyanmadı. yanına lokum, bitter çikolata ile zevkten gözünüz dönebilir.
her konuya penisle bakma hastalığından muzdarip berkeler ile doğru orantılı olan orandır.
not: berke misaldir, bu cenk olur, mehmet olur, veli olur...
not: berke misaldir, bu cenk olur, mehmet olur, veli olur...
hele bir de kalabalık dostlar için sofralar kurmayı seven bir erkekse, kahvaltı da en sevdiği öğünse, yenilmeyip yanında yatılması gereken erkektir.
the life of david gale filminde muhakkak izlenesi aktör.
dün sanki doğum günü hediyesi olan aşırı yoğun iş günü sebebiyle burda ki bilgiçlere teşekkür edememiş bilgiçtir. sarılır, öper, mıncırır hepinizi.
annesine acil şifalar, kendisine de kolaylıklar, sabır ve kuvvet dilediğimiz bilgiç. sarılıyoruz kendisine.
tatilde çektiği fotoğrafları tarafıma göndererek cinnete sebebiyet veren bilgiçtir kendileri.
içlerinin yandığını iddia ettikleri 13 şehit için üzüntülerini jazz konseri dinlemeye giderek gösteren kesimin, sözde tepki gösterdiği sanatçı. kaldı ki konserin içeriği, programı haftalar öncesinden bellidir. evet, jazz konserine de eğlenmeye değil, ağıt yakmak, hissettikleri derin ve koyu üzüntüden bir nebze olsun çıkabilmek için gitmişlerdir zaten değil mi... yasımı da tutarım, cenazelerin kalktığı gün konserime de giderim, konser esnasında söz konusu sanatçı çıkana kadar eğlenir, ıslık çalar, tempo tutar ama fakat tepkimi de gösteririm. oldu tamam, bir daha ki konserde görüşürüz.
azil, piç, zargana kitaplarını da beğenmeme rağmen, nedense hakan günday içinde ne varsa, hepsini, son zerresine kadar bu ilk eserinde kusmuş hissiyatı uyandıran roman.
son üç kitabını saymazsak, ülkemizin sağlam kalemlerinden biridir.
istanbul dışından gelecek olan bilgiçlere +5 daha indirim talep ettiğimiz mekandır. şaka değil, valla ciddiyim.
tanrı, yaratıcı güç, kozmik enerji, veyahut her nasıl isimlendiriyorsa, yaratıcı kabul ettiği olgu ile arasına hiç bir vahiy, din, peygamber, anlamadığı bir dilde dualar vesaire koymayan kişidir.
thatchere neden kendi döneminde demir lady denildiğini anlamak istiyorsanız, izlemeniz gereken, oldukça sert sahnelere sahip, nefesinizi tutacağınız filmdir. özellikle rahiple olan uzun tirad çok dikkatli dinlenmelidir.
bir genç kız veya kadın, tecavüze-tacize uğradığında, tecavüzcüsünün değil, kendisinin öldürülmesi.
bu ne ya, ne buuuu diye bağırtan nezledir. zaten sıcaktan bunalmış bünye uyuyamaz, nefes alamaz, öksürür, klima-vantilatör açamaz. ha bir de sürekli hülyalı hülyalı bakıyorsun, gözlerin dolu dolu oluyor, bu kısmı pek hoş.
düşmanıma bile dilemeyeceğim illet. kaşıntı, minik kabarcıklar, deride o bölgede yanma hissi v.b. belirtilerle ortaya çıkıp, beni yaklaşık 1 ay canımdan bezdiren, çok ağır atlattığım şey olmuştur. halimi gördüğünde cilt doktorum, kızım neye bu kadar üzüldün, bu kadar kafayı taktın, kendine kastın mı var dediğinden hala stresli dönemlerimde kaşınıyormuşum gibi hissederim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?