2006 dünya şampiyonu, 2007 avrupa şampiyonası finalisti ve 2008 olimpiyat finalisti ispanya’yı 63-60 yendiğimiz maç. maçtan önceki en büyük korkum yıllardır hakemleri etki altına almayı alışkanlık haline getirmiş ispanya’nın yine aynı taktiği kullanarak bizi erken maçtan koparmasıydı; ancak şunun üzerine basarak söylemeliyim ki, iyi oynamamızın yanında ispanya’yı yenmemizdeki en büyük etken hakemlerin sert oyuna izin vererek bizim oyun kurucu pozisyonu ve pota altında üstünlük kurmamızı sağlamasıdır. semih ve ömer ikilisi 24 sayı 10 ribaunt 2 blok üreterek gasol biraderler karşısında ezilmemizi önlediler. istatistiklere baktığımızda ribaunt ve dış atış yüzdesinde geri kalsak da, ispanya’dan daha fazla top çalmamız ve daha iyi savunma yaparak onları top kaybına zorlamamız maçın anahtarı oldu. her ne kadar maçın sonunda ömer aşık’ın blokuyla maçı kazansak da, maçın yıldızı 11 sayı 6 ribaunt 1 asist 2 blok ve 2 top çalma ve pau gasol’a yaptığı savunmayla tartışmasız semih erden’di.
her milli maç arasında fatih terimin milli oyunculara yaptığı psikolojik yüklemelerle onları 5 gün içinde 5 yıl yaşlandırması sayesinde, beşiktaştan ismail köybaşı dışında milli maçta oynayan oyuncusunun olmaması, beşiktaşın bu maçta en büyük avantajıdır.
2002 yılında fenerbahçede geçirdiği kalp rahatsızlığı sebebiyle doktorların "futbol oynayamaz" demesinden sonra, kariyerinde 114 gol daha atan brezilyalı futbolcu. attığı bu gollerle 2004 yılında brezilyada, 2006 yılındaysa japonyada gol kralı olmuştur.
bir ülkede mimarinin, o ülkenin sosyal ve ekonomik gidişatıyla paralel yönde gittiğinden habersiz bünyelerin, mimarlara atıp tutarak düzelteceklerini düşündükleri mimari.
bir takımın başına gelecek bütün felaketlerin 90 dakika içinde fenerbahçenin başına geldiği maç. kadıköydeki maçın başlarında boş kaleye beşiktaş golü olarak gitmekte olan topu högh eliyle kesince kırmızı kart görmüş ve gole dönüşecek penaltıya sebeb olmuştur. fenerbahçe için terslikler bununla kalmamış, 1-0 yenik duruma düşen fenerbahçenin o zamanlar yedek kalecisi olan ama 5 maçta bir sakatlanan rüştünün yerine sahaya çıkan murat şahin, amokachinin önüne atılan bir topa ayakla müdahale ederken uchenin de ayağını kırmıştır. maçı o anda zaten kaybeden fenerbahçenin juventustan transfer ettiği sol bek dimas, maçın geri kalan kısmını savunmanın en gerisinde libero mevkiinde oynamıştır. şifo mehmet ve ayhanla iki gol bulan beşiktaş karşısında, ikinci yarıda taraftarının gazıyla erol bulutun ayağından bir gol bulan fenerbahçe maçı, ucheyi, 1 maçlığına höghü ve şampiyonluk ümidini kaybetmiştir.
seda sayan, esra ceyhan ve benzerleri gibi reyting ve para için türk insanının duygularını ve meraklarını sömürmekten başka birşey yapmayan televizyoncu. sadece onlar kadar alaturka bir görüntüsü yoktur. televizyon ve magazin dünyasındaki kankalarının kendisini halk karşısında pohpohlayıp yüceltmesini sistemli bir şekilde kullanmaktadır.
döneminin muhteşem korku filmi. ilk çekilen film, korku filmi olarak son derece başarılıdır. bugünkü "kampa giden gençler" klişesini işlese de, çekim tekniğinden olsa gerek, izlerken seyirciye gerçekten de o evde bulunuyormuş hissi verir. devam filmleri nedense ilk bölümle dalga geçer nitelik taşımaktadır. hele ki 3. bölüm "army of darkness" tamamiyle olaydan kopmuş bir absürd komedidir. yine de bir korku filmi meraklısı olarak evil dead filmini tek geçerim.
sonu başından belli olan filmlerdir. hepsinin ortak klişesi, bondu bir şekilde yakalayan kötü adamın, bondun kafasına sıkmak yerine, onu öldürmek için ya bir sandalyeye bağlayıp yanına saatli bomba bırakması ya da son gaz uçuruma giden bir aracın içinde hapsetmesidir. bond bunlardan her zaman saçma sapan şekillerde kurtulmayı başarır.
karakterlerin filmin başından sonuna kadar türlü türlü tutarsızlıklar içinde hareket ettiği film. bu kadar aptalca ve mantıksızca davranan karakterlere sahip bir senaryosu olan filmin, nasıl en iyi film oskarını aldığını, diğer aday filmlerle karşılaştırınca anlayabiliyorsunuz. adamlar sadece her sene birilerine oskar vermek zorunda olduklarından vermişler. insanlar bu filmi coen biraderlerin çektiğini bilmese ne derlerdi çok merak ediyorum. bir parantez de javier bardeme açmak gerek. iyi oyuncu etiketi almak için ya soğukkanlı psikopat, ya da zeka özürlü karakter canlandırmak gerekli. onun şansına psikopat çıkmış.
1 numarası olajuwon, 3 numarası ise michael jordan olan 1984 nba draftında, philadelphia tarafından 5. sırada seçilmiştir. 16 yıl boyunca philadelphia, phoenix ve houston formalarını giyerken, 11 kez allstar, 1 kez mvp, 6 kez de en iyi nba beşine seçilmiş, 1 kez de nba ribaund kralı olmuştur. sadece 1.98 (bazı rivayetlere göre o kadar bile uzun değildi) boyunda olmasına rağmen, vücudunu çok iyi kullanabilmesinin yanına atletik yeteneklerini de eklemesiyle müthiş bir ribaundcu ve alçak post hücumcusu olarak yıllarca nbade saygı gören bir oyuncu olmuştur. mvp seçildiği 1993 yılında finalde jordanlı chicagoya boyun eğmekten kurtulamamış ve basketbol hayatını şampiyonluk yüzüğü takamadan tamamlamıştır. son olarak formasını giydiği houstonun philadelphia deplasmanı sırasında sakatlanmış ve maçtan sonra basketbolu bıraktığını açıklamıştır. 2006 yılında nba hall of famee seçilmiştir.
9 eylül 2009 bosna hersek türkiye maçında birkaç pozisyonda topu olumsuz kullandığı için kötü futbolcu ilan edilen sağ bek. türkiye’de bir takımın iyi oynayıp oynamadığı maçın skoruna, bir futbolcunun iyi olup olmadığı ise gol atıp atmadığına endeksli olduğu için; bir kanat oyuncusu olarak insiyatif alarak hücuma destek verdiği, atakları yönlendirdiği ama asıl görevi olmadığı halde gol bölgesine giderek girdiği pozisyonda topa iyi vuramadığı için kötü futbolcu ilan edilmesi de normaldir. umarım arda turan ile beraber değerinin bilindiği bir ülkede futboluna devam eder.
ilk tur maçları sonunda tüm maçlarını kazanan türkiye, f grubuna lider olarak başlayacak. bu grupta ispanya, sırbistan ve slovenya ile oynayacağız. grupta bizden başka 2 galibiyetini üst gruba taşımış takım olmaması büyük avantaj. muhtemelen 1 maç kazanmamız bizi ceyrek finale taşıyacak; ancak şu da bir gerçek ki bu kez rakiplerimiz daha güçlü.
9 eylül 2009 bosna hersek türkiye maçında yaptığı saçma yorumların yanında, maçtan sonraki hareket ve tavırlarıyla, puan kaybetmemize hiç de üzülmüş gibi görünmeyen yorumcu kılığındaki antrenör.
milli takımımızın her zamanki performansını sergilediği, bosna hersekin maç taktiğini mükemmele yakın uygulamasının yanında, maçın portekizli hakeminin maçın içine ettiği karşılaşma olmuştur. bir takımın maç kazanması için iyi oynamak gibi bir mecburiyeti yok, iyi oynamadan da ceza sahası cevresinde faul alıp duran toplardan gol bulabilir veya rakibin sert oyunundan kaynaklanan faullerle rakibini sahasından cıkarmayıp baskı sağlayabilir. kanımca bosna hersekin sert oyunu, özellikle topu en iyi kullanan oyuncumuz ardanın topu ayağına aldığında oldukça tedirgin davranmasına sebeb oldu. maçın daha ilk saniyesinde ardayı marke eden oyuncu, yaptığı hareketle ardanın ayakkabısını resmen eline verdi. ayrıca hakemin öncesinde hiçbir uyarı olmaksızın fatih terimi doğrudan tribüne göndermesini de atlamamak gerek.
bu maçı kazanamayıp dünya kupasına gitme şansımızı mücizeye bıraksak da, bunun sebebi bosna maçından ziyede, beraberlikle ayrıldığımız estonya ve belçika maçlarıdır.
bu maçı kazanamayıp dünya kupasına gitme şansımızı mücizeye bıraksak da, bunun sebebi bosna maçından ziyede, beraberlikle ayrıldığımız estonya ve belçika maçlarıdır.
türkiyenin 84-76 kazandığı maç. hidayet 19sayı, ersan 17 sayı 6 ribaunt, ender de 16 sayıyla en etkili isimler oldular. ayrıca oğuz savaş da kenardan gelerek attığı 10 sayıyla galibiyette önemli rol oynadı. aslına bakılırsa bu maçta en büyük süprizler türkiyenin 80 sayı barajını aşması ve 26da 23 gibi oldukça yüksek bir serbest atış oranı yakalamasıydı. takım gercekten iyi savunma yapıyor ama bize maçları kazandıracak olan ersan ve hidayet dışında skora katkı yapabilecek oyuncuların devreye girebilmesi. hidayet ve ersanın normal performanslarını sergiledikleri her maç toplam 35-40 sayı civarı attıklarını düşünürsek, bu maçta ender ve oğuzun yaptığı gibi bir dış ve bir uzun oyuncumuzun skor yapması şart.
banu yelkovan ve bağış ertenin karşısında oturan elemanların herbirinin "ben bu futbolu yalayıp yuttum, almanya 3. lig takımlarında oynayan futbolcuların ayakkabı numaralarını bile biliyorum" düşüncesiyle, sürekli futbolu ne kadar bildiklerini göstermek için yırtındıkları program. biraz samimi olun be kardeşim...
kariyerinin en iyi sezonunu geçirdiği 2005-2006 sezonunda barcelona ile şampiyonlar ligi kupasını kaldırmasının ardından, brezilya milli takımı ile katıldığı 2006 dünya kupasında başlayan isteksizlik ve formsuzluğu hala devam eden futbolcu. katıldıkları dünya kupası öncesinde, parreria eşi görülmemiş bir denyoluğa imza atarak grup maçlarının başlamasına haftalar kala ilk 11ini açıklamış ve bu 11i bozmayacağını söylemişti. brezilya oynadığı hemen hemen hiçbir maçta adam gibi top oynayamazken, dünyanın en iyi futbolcusu sıfatıyla almanyada bulunan ronaldinhonun yüzünden düşen bin parçaydı. belki o zamanlar favori gösterilmelerinin abartılması ve ronaldinhonun aşırı maç trafiğinden yorgun düşmesi bunlara etkendi ama hiç kimse bu turnuvadaki ronaldinhonun 3 yılı aşkın bir süre o günlerini mumla aratacağını tahmin edemezdi. bugün henüz 30 yaşında bile olmamasına karşın sahneyi messi ve cristiano ronaldoya kaptırmış vaziyette. bu hafta oynanan milan inter maçında rakibinin hiçbir müdahalesi olmamasına rağmen kendisini yere atıp ardından hakeme deli gibi itiraz edince anladık ki bazı şeyler gerçekten eskilerde kalmış. onun kadar ve hatta ondan daha iyi futbolcular mutlaka gelecektir ancak hiçbiri sempatikliğiyle pazar akşamları ev kadınlarını bile "ronaldinhonun maçı var" dedirterek ekran başına çekemeyecek sanırım.
nbain oyunculara statik görevler biçip, onları sürekli belli bir kalıpta basketbol oynamaya zorlaması sonucu, gitgide sadece şut atan bir kalasa dönüşen basketbolcu. nbae tipik bir 4 numara olarak adım atmasına rağmen, sürekli kilo aldırılıp ağırlık çalıştırılması sonucu, şu anda rakip sahaya shaq kadar süratle koşabilmektedir. yıllar yılı istatistikleri ileri gitse de, sürekli tek yönlü oynatıldığı için basketbolu aynı oranda ilerleme gösterememiştir. biz her ne kadar 25 sayı atıp 10 ribaunt alınca sevinsek de, milli takım için düşünülmemesinin sebeplerinden biri de budur.
7 eylül 2009 tarihinde polonyada başlayacak olan avrupa basketbol şampiyonası. türkiye, ev sahibi polonya, litvanya ve bulgaristan ile birlikte d grubunda mücadele edecek. her şampiyona öncesi ülkemizde nedense madalya adayı olarak gösterilen milli takımımızın, bu zayıf kadrosuyla ve tanjevicle bırakın dereceye girmeyi, gruptan çıkması bile sabaha kadar kutlanmalı bence. 90lı yıllarda olduğu gibi harun erdenay, orhun ene, levent topsakal, ufuk sarıca gibi yetenekli kısa oyuncularımız maalesef artık yok ama hala bu zayıf kadroya 2001den beri ulaşabileceğinin çok üzerinde hedefler seçilmekte ve her büyük turnuva sonrası hayal kırıklığı yaşanmaktadır.
24 eylül 2009 tarihinde oynanan diyarbakırspor fenerbahçe maçında çıkan olaylar sonucunda diyarbakırspora stada usülsüz seyirci alındığı gerekçesiyle 10000 tl ceza veren kurul. stada o kadar cok usülsüz seyirci alınmıştır ki, maç sırasında sahaya atılan onca taş ve sahaya dalan seyircileri bile gölgede bırakmıştır. pfdkyı bu titiz çalışmalarından dolayı kutlamak gerek doğrusu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?