die voraussetzungen des sozialismus und die aufgaben der sozialdemokratie
marx’ın teorisinin yanlis oldugunu savunan yazarin kitabidir.
(bkz: evrimsel sosyalizm)
melodilerde sanki yuzen bir vokal, gothic back vocaller, carmina buranadan alintilarla latince kisimlarinin yazildigini ogrendigim tavsiyesi olagan sarkidir.
(bkz: venus)
neler mi istiyorum uyaninca her sabah
ne bahardan bir nese, ne de yazdan bir cicek
siyah, siyah cok siyah kadife kadar siyah
bir sacin buklesini bana kim getirecek
neler mi istiyorum gurbette aksamlardan
ne ruzgardan bir buse, ne de bir pembe kelebek
derin, derin cok derin, ufuklar kadar derin
bir cift gozun rengini bana kim getirecek
victor hugo
ne bahardan bir nese, ne de yazdan bir cicek
siyah, siyah cok siyah kadife kadar siyah
bir sacin buklesini bana kim getirecek
neler mi istiyorum gurbette aksamlardan
ne ruzgardan bir buse, ne de bir pembe kelebek
derin, derin cok derin, ufuklar kadar derin
bir cift gozun rengini bana kim getirecek
victor hugo
(bkz: neler mi istiyorum)?
(bkz: mayis basi)
ama enine olmayi tercih ederdim.
ben kokunu topraga batirmis bir agac degilim
taslari ve o ana sevgisini emen
bu yuzden buyuyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
bir cicek tarhinin guzelligi de olamadim ne yazik ki
sanki ozenle boyanmis ve kendi payina dusen hayranlarini kabul eder gibi,
pek yakinda butun yapraklarindan birer birer dokulecegini bilmeden.
benimle karsilastirilirsa, olumsuz sayilir bir agac
ve bir cicek o kadar uzun boylu degildir belki, ama kalkismanin anlamini bilir,
bense omrunu bir agacin, cesaretini istiyorum bir cicegin.
bu gece, yildizlarin o sonsuz incelikte isiklari altinda,
agaclarla cicekler serin kokularini serperlerken havaya.
aralarinda yurudum, hicbiri farkima varmadan.
uykuya dalmadan dusunurum de bazen
ben de onlar gibiyim aslinda
dusuncelerim bulanir sonra.
uzanip yatmak, daha dogal geliyor bana.
siniri olmayan sohbet yururluge girdigi zaman, gokle aramizda.
ve son kez uzanip yattigimda bir gun ben asil o zaman yararli olacagim
o gun agaclar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak ciceklerin.
sylvia plath
ben kokunu topraga batirmis bir agac degilim
taslari ve o ana sevgisini emen
bu yuzden buyuyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
bir cicek tarhinin guzelligi de olamadim ne yazik ki
sanki ozenle boyanmis ve kendi payina dusen hayranlarini kabul eder gibi,
pek yakinda butun yapraklarindan birer birer dokulecegini bilmeden.
benimle karsilastirilirsa, olumsuz sayilir bir agac
ve bir cicek o kadar uzun boylu degildir belki, ama kalkismanin anlamini bilir,
bense omrunu bir agacin, cesaretini istiyorum bir cicegin.
bu gece, yildizlarin o sonsuz incelikte isiklari altinda,
agaclarla cicekler serin kokularini serperlerken havaya.
aralarinda yurudum, hicbiri farkima varmadan.
uykuya dalmadan dusunurum de bazen
ben de onlar gibiyim aslinda
dusuncelerim bulanir sonra.
uzanip yatmak, daha dogal geliyor bana.
siniri olmayan sohbet yururluge girdigi zaman, gokle aramizda.
ve son kez uzanip yattigimda bir gun ben asil o zaman yararli olacagim
o gun agaclar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak ciceklerin.
sylvia plath
(bkz: boyunayim)
bayraklarimiz her zaman boyle dogmustur.
halk islemistir onlari
tum sevgisiyle
onun parcalarini dikmistir
butun yoksulluguyla
ve yildizi civilemistir
canı gonulden
gokte ya da gomlekte vatanin yildizi icin
bir mavi kesmistir
ve damla damla
kırmızı dogmustur
pablo neruda
halk islemistir onlari
tum sevgisiyle
onun parcalarini dikmistir
butun yoksulluguyla
ve yildizi civilemistir
canı gonulden
gokte ya da gomlekte vatanin yildizi icin
bir mavi kesmistir
ve damla damla
kırmızı dogmustur
pablo neruda
turklerin, islamiyeti kabul etmesinden sonra ise, islam dininin butun muslumanlara emri olan "i’lâ-yı kelimetullah" allah’in dinini yeryuzunde ustun kilmak anlamina gelmekte olup gaye ve hedef olarak kizilelmanin yerini almistir.
"kızılelma" kelimesinin ilk defa ne zaman, nerede ve nereyi ifade etmek icin kullanildigi bilinmemektedir. kizilelma’nin, turk tarihinin akisi icinde, hep bati yonunde fethedilmesi gereken bir ulke, ele gecirilmesi hedef alinan bir taht veya saltanati ifade icin kullanildigi kabul edilmektedir. bazi turk tarihi yorumcularina gore ise kizilelma, bizans imparatorunun tahti uzerindeki, isa’ya ait oldugu soylenen altin top veya ayasofya kilisesinin imparatorlara mahsus bolumundeki kubbeden sarkitilan "altin top" gibi musahhas bir seyin adidir. nitekim boyle dusunen yorumcular, istanbul’un fethinden sonra, kizilelma’nin, roma’da saint pierre kilisesinin mihrabındaki altın top oldugunu ileri surmektedirler.
zincirleme fetihler ve birbirini takip eden devletlerle daima batı istikametine akan turk tarihinde, kizilelma’nin cihan hakimiyeti mefkuresinin (ulkusunun) adi olmasi daha gercekcidir. zaman zaman, bazi beldeler veya saltanatlar icin kullanilmis olsa bile, buralarin fethini muteakip bu defa yeni beldeler icin kullanilmaya baslanmasi da bunu gostermektedir.
zincirleme fetihler ve birbirini takip eden devletlerle daima batı istikametine akan turk tarihinde, kizilelma’nin cihan hakimiyeti mefkuresinin (ulkusunun) adi olmasi daha gercekcidir. zaman zaman, bazi beldeler veya saltanatlar icin kullanilmis olsa bile, buralarin fethini muteakip bu defa yeni beldeler icin kullanilmaya baslanmasi da bunu gostermektedir.
(bkz: kızıl elma)
(bkz: gereksiz insan)
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!
(bkz: aysel gurel)
(bkz: onno tunc)
(bkz: sezen aksu)
(bkz: kanuni sultan suleyman)
bunlardan ziyade bircok sey animsatan bazen yoran bazen umut asilayan bazende ani yakalamak gerektigini soyleyen sarkidir.
(bkz: onno tunc)
(bkz: sezen aksu)
(bkz: kanuni sultan suleyman)
bunlardan ziyade bircok sey animsatan bazen yoran bazen umut asilayan bazende ani yakalamak gerektigini soyleyen sarkidir.
kaç sene oldu zaman mı durdu deniz hep öyle aynı
dünya değişmez
taş duvar aynı kaldı
ümit öylece kaldı da
ümit edeni söyle kim aldı
kaç devir geldi
kaç nesil geçti
yürek öyle sevdalı
yollar kavuşmaz
hasretin ne tadı kaldı
sabır öylece kaldı da
sabredeni söyle kim aldı
bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
sultan süleymana kalmadı
böyle hiç bir kitap yazmaz
kaç çiçek soldu
hani bu sondu
hani bir sarı fırtına
koptu zamansız
kaç tohum filiz dondu
hani bir acı yel savurdu
yürekler son defa vurdu
dünya değişmez
taş duvar aynı kaldı
ümit öylece kaldı da
ümit edeni söyle kim aldı
kaç devir geldi
kaç nesil geçti
yürek öyle sevdalı
yollar kavuşmaz
hasretin ne tadı kaldı
sabır öylece kaldı da
sabredeni söyle kim aldı
bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
sultan süleymana kalmadı
böyle hiç bir kitap yazmaz
kaç çiçek soldu
hani bu sondu
hani bir sarı fırtına
koptu zamansız
kaç tohum filiz dondu
hani bir acı yel savurdu
yürekler son defa vurdu
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?