bahman ghobadinin insanı izlerken sarsan, gerçekleri tokat gibi yüze vuran bir diğer filmi.
bazı sahneleri ağlayarak seyrettim bazılarında kıpırdayamadım bile tepkisiz kaldım, tıpkı sarhoş atlar zamanında olduğu gibi, ya da karatahtada.
neydi bu kadar içine çeken bu filmlere beni düşünüyorum, o coğrafyaya, oradaki yaşama, insanlara, hikayelerine ilgim bir tarafa, bu filmlerde yadsınamaz bir şey var ki, anlatılan hikayelerin gücü, gerçekliği ve sarsan ama asla duygu sömürüsüne kaptırmayan dramatik yapısı.
filmin beslendiği en önemli unsur yalın ve tarafsız bir gözlemle anlatılan yıkıcı gerçekliği...
işte bu, filmi, hiç bir teknik altyapıyla ya da milyonluk bütçelerle başarılamayacak bir anlatım düzeyine çıkarıyor.
biliyorsunuz yani, perdeden yansıyanlar kurgu değil, ya da bir propaganda malzemesi tamamen yaşanmışlığı...
hele o çocuklar, ah o gençliğini yaşayamamış yüzlerdeki yaşanmışlığın ve yaşanmışlığın çocuk ifadesi, bir daha hafızamdan silinmeyecek güzel bakan yüzleri...
bu filmi mutlaka izleyin, dünyanın bize hiç de uzak olmayan, hemen yanı başımızda ve hala devam etmekte olan bu vahşete ve drama, içinizi acıtarak ama asla ajite etmeden ortak edecek...
-----------------------------spoiler----------------------------:bir kadın hem melek, hem şeytan olabilir mi? ya da hem cennet, hem cehennem? hem deli olup, hem delirir mi bir adam bir kadına ikizler burcu kadını ise evet..
mevzu bahis ikizler kadınıysa eğer, her şey mümkündür.
ve bir kadın ikizlerse eğer; erkekler kolayca ikiye ayrılır: ikizler kadınına aşık olanlar ve nefret edenler diye...
- umursamazlık: bir insanı delirtmenin, yok etmenin en kolay yolu onu umursamamaktır. bir insana psikolojik baskı uygulamak istiyorsan eğer, ya da kazanacağın kesin olan bir psikolojik savaşa girmek istiyorsan onunla umursama karşındakini. yok say rakibini. "sen bir hiçsin. bense her şeyim." der
- kararsızlık: kararsızlık ve sık sık pişmanlık duymak en belirgin özelliğidir ikizlerin. adamı deli eden en belirgin karekteristiği olan dengesizliği de buradan gelir zaten.
- aldatma potansiyeli en yüksek kadın: aşk kadını olmasından mıdır? 2 adama birden aşık olabilme özelliğinden midir? yoksa maymun iştahlılığından mıdır? bilinmez. ama aldatma potansiyeli en yüksek kadındır o. ondan aşık olmasını beklemek, sadakat beklemek marsta yaşamın bulunması kadar uzak bir ihtimaldir.
- zeytinyağı gibi üste çıkar: konu her ne olursa olsun, ne yapmış olursan ol, haklı ya da haksız olman farketmez, ne yap yap, zeytintağ gibi üste çık. gerisi hiç farketmez. çünkü şüphesiz ki, sen ikizler kadınısın!
- zeka yarışı: ikizler kadınıysan eğer, sevdiğin erkekle ya da önüne gelen herkesle zeka yarışına gir. ve öylesine ez ki onları zekanla; sonsuza kadar hadlerini bilsinler! bir daha zinhar üzerine gelmesinler! seninle zeka yarıştırmasınlar.
- maymun iştahlı olmak: o kadar çabuk sev ve o kadar çabuk vazgeç ki, maymunlar bile yarışamasın senin iştahınla! 5 dakika önce beğendiğin şeyi 5 dakika sonra beğenme ki, ikizlerin maymun şanı yürüsün. o kadar çabuk heveslen ve o kadar çabuk soğu ki bir işten, birinden, her şeyden. maymunlar bile "biz bile yapamayız bunca maymunluğu. pes doğrusu." desinler ömür boyu.
- değişkenlik: günün 5 vakti 5 ayrı kadın ol ki, karşındaki erkek enstein bile olsa, delirsin. kafayı yesin " ne yapmaya çalışıyor bu kadın?" diye düşünürken.
- vefasızlık: öylesine vefasız ol ki sevdiğin erkeğe; bürütüs bile isyan etsin " ben bile yapmadım bu kadarını sezara." diye.
- dalgınlık, unutkanlık, dağınıklık: öylesine dalgın, öylesine dikkatsiz ve öylesine unutkan ve öylesine dağınık ol ki, kendine ve düzene karşı, aşığın olan adam; " tanrısal bir şaka değilse eğer bu kadın, bir erkeğin başına alabileceği en büyük beladır bu başıma gelen." diye düşünsün her daim.
- hem sevimli, hem şeytani olabilmek: hem yeni yeni yürümeye, yeni yeni hecelemeye başlayan bir bebek kadar sevimli; hem tahmin ve tahammül edilemeyecek kadar ol şeytani...
- sevişmek ölümüne ama öpmeyi bile bilmemek öylesine: hem seviş ölümüne gün ışıyana kadar, tıpkı afrodit gibi. ama canın istemeyince acemi ol, ilk defa öpüşen ergen kız gibi...
- hem cennet, hem cehennem ol: haftanın 6 günü yak ateşini cehennemin zebaniler gibi... kalan günde huri melek ol ki, unutsun adam çektiği eziyeti...
- anneye düşkünlük: hiçbir annenin kendisi bile düşkün ve bağlı değildir kendine; ikizler olan kızı kadar ölümüne ve sonsuz bir sevgiyle...
-`onun için bir allah vardır; bir de aşık olduğu adam`: çok nadiren gelse de başına böyle bir şey ikizler kadınının; yani aşık olursa eğer, bir allahı tanır bir de aşık olduğu adamı. öylesine bağlı ve tutkulu sever aşıkını. ama malesef şu bir gerçek ki, aşık olmaz o; aşık eder canının istediğini kendine her daim, ne hikmetse?
- öylesine iyi sevişir ki: öylesine iyi sevişir ki canı isteyince, 40 hürrem vız gelir, onun adamın bedeninde yaktığı ateşe.
- merhametinin sınırı yoktur.: can düşmanı bile olsa canı acıyan eğer, sonsuz bir merhamet duygusu sarar benliğini, bedenini. düşünmez bile can düşmanına bile olan kinini.
- eli öylesine açıktır ki: karunun hazinesi onun olsaydı eğer, tarihte en çabuk servetini dağıtan kadın olurdu o. öksüze, tüyü yetmedik yetime çare olsun diye. sevdiğine döker ki servetini, bir derdine derman olsun parası, pulu diye.
- bulabileceğin en iyi arkadaş: öylesine iyi arkadaş, öylesine ketum ve iyi sırdaştır ki, sen bile şaşarsın" bu kadarı gerçek olabilir mi acaba?" diye.
- para harcama psikolojisi: 40 yıl biriktirir parayı sabırla, tıpkı bir evliya gibi... ama 40 dakikada harcar sabırla biriktirdiğini; tıpkı maymun iştahlı minik, afacan, sevimli bir çocuk gibi.
- dinlemeyi sever: dinlemeyi sever konuşmayı değil; sır almayı sever ve becerir; sır vermeyi değil...
- merak duygusu: ondaki merakın çapı, kapasitesi kediyi bile çatlatacak türdendir. sonsuz ve limitsiz...
- cazibe merkezi: 1000 kişinin içinde bile farkedilebilecek, ayırdedilebilecek kadar kesin ve belirgin bir cazibe merkezidir.
- çift kısmetlidir: çift kişilikli!, 5 kişilikli! olmasından mıdır? nedendir? bilmem. ama kısmeti de çifter çifter, beşer beşer gelir. bazen çinden! bazen de yemenden...
- entellektüel erkeklere bayılır.aklı gider.
- kayıt silme özelliği: sevdiğine çok kredi tanır, çok şans verir sabrı yettiğince... ama öylesine bir kaydınızı siler ki ve tanımaz sizi günü geldiğinde... siz bile şaşırıp kalırsınız " suçum günahım ne? ben ne yaptım." diye.
- para, güç ve kariyere tapar.ama zerre kadar umrunda olmaz bunlar; eğer size gerçekten aşık olmuşsa.
nasıl? beğendin mi? iyi anlattım ikizler kadınını değil mi?
-----------------------------spoiler----------------------------
güzel anlatmış yazan, bazı yazdıklarına pek katılmadım ama çoğunda kendimi okudum.
işte biz ikizler kadınları aşağı yukarı böyle bişeyiz, burada yazılanları en çok da biz okuruz merak işte.
muazzez ve yusufun hikayesi..bu hikayesi sizi öyle etkiler ki kitaptaki kötü karakterlere, kendi düşmanınız gibi nefret beslersiniz...
-----------------------------spoiler----------------------------:
kitaptaki karakterler şöyledir ;
yusuf: kimsesiz, fakir bir halk çocuğudur. küçük yaşlarda ailesini kaybetmiştir. sert, haşin, insanlara çok güvenmeyen, cesur bir kişidir. muazzezi sevmektedir.
muazzez: kaymakamın kızı, kuyucaklı yusufun karısıdır. kendi hâlinde, iyi niyetli, sade bir kişidir.
kaymakam: muazzezin babasıdır. ailesine düşkün, samimi, sevecen, babayiğit, şefkatli, merhametli bir kişidir.
şahende hanım: romanda kötülüğü simgeler. kaymakamın karışıdır. kin, nefret dolu, kötü yürekli, ahlaksız bir kadındır.
şakir: kasabanın külhanbeyidir. her dediğini yaptıran, kabadayı, ahlaksız, kötü bir karakteri vardır.
yusuf, kuyucakta doğmuştur. bir gün, köylerini haydutlar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. daha çocuk yaşta olan yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. kazanın iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına sefil hâlde kalan yusufa acımış, onu evlat edinmiştir. bundan sonra yusufa herkes doğduğu yerden ötürü kuyucaklı yusuf demeye başlamıştır.
kaymakam, yusufa babalık yapmaktadır. kaymakamın kuyucaklı yusuftan az küçük muazzez adında bir kızı vardır. muazzez ve yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. ikisi aynı okulda okumaya başlar. yusuf oldukça zekidir. fakat küçük yaşta yaşadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. bu yüzden okuyamaz. bir yandan da kaymakamın eşi şahende hanım, yusufa üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpalamaktadır. bu ruh hâli içinde yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.
yusuf büyüdükçe muazzeze karşı derin hisler beslemeye başlar. muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. muazzezi bütün kötülüklerden korumaya çalışır. şahende hanıma hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini düşünmektedir.
yusuf ve muazzez bir gün bayram yerine giderler. kasabanın külhanbeyi, hovardalığıyla ün salmış şakir, yusufun yanında muazzeze laf atar, ona sarkıntılık yapmaya kalkar. bunun üzerine yusuf onu oracıkta döver.
şakir, bunu hiç unutmaz. çok zengin olan muazzezi elde ermeyi kafasına koyar. çünkü her dediği olmuştur şimdiye kadar. bir düzen kurar. muazzezin babası kaymakamla kumara oturur, onu borca sokar. borcuna karşılık muazzezi ister ondan. kaymakam mecburen kabul etmek zorunda kalır.
bunu öğrenen yusuf, bakkala gider. kaymakamın borçlandığı parayı bakkaldan alır ve şakire öder. muazzez, bu sefer de bakkalla evlenmek zorundadır. düğün günü, muazzezi elde etmeyi kafasına koymuş olan şakir, kaza süsü vererek bakkalı öldürür. çok güçlü olduğu için ceza almaktan da kurtulur. muazzezin ailesine şantaj, baskı yoluyla muazzezi vermelerini söyler.
bütün bu gelişmeler olurken yusuf içten içe muazzezi çok sevmektedir. fakat fakir olduğu ve şahende hanım onu sevmediği için duygularını hiç dile getiremez. sadece muazzezi kötülüklerden korumaya çalışır. bir gün, muazzez, yusufa açılır. onu çok sevdiğini itiraf eder. yusuf çok şaşırır. asla ümit edemeyeceği hayali gerçek olmuştur.
şahende hanım, bu durumu öğrenir. o, yusufla evlendirmektense kızını zengin şakirle evlendirmeyi tercih etmektedir. kızını şakirle buluşmaya zorlar. bunun üzerine yusuf ve muazzez komşu köylerden birine kaçar ve orada nikahlanırlar.
şahende hanım, bunu hiç affedemez. içi intikam arzusuyla dolmuştur. kaymakam ise çok memnundur. kendi elinde büyüyen yusufun kızına iyi bakacağından emindir. kaymakam, onlara yardım da eder. damadına iş verir, evlerinin kurulmasına yardım eder.
bir gün, kaymakam kalp krizi geçirir ve ölür. yusufla muazzezin çok mutlu giden evlilikleri bunun üzerine gölgelenir. onlara kol kanat geren kaymakam ölünce, şahende hanım ve şakır içlerinde büyüttükleri kini kusmaya başlarlar. yusufu gezici köy tahsildarlığına verdirirler.
yeni kaymakam da şakir ve şahendenin elinde bir maşadır. yusuf gidince, şahende evini içki ve eğlence merkezi yapar. kızını da intikam hırsından dolayı fuhuşa iter. olay her yerde duyulur. dedikodu yusufun da kulağına gelince yusuf köye döner.
yusuf, köye gelince feci durumu gözleriyle görür. karısı kötü emellere alet olmaktadır. şahendeyi, şakiri ve kaymakamı öldürür. karısı da ağır yaralanır. karısını alıp şehrin dışına gider fakat karısı da ölür. karısını bir çukura gömdükten sonra ortadan kaybolur.
-----------------------------spoiler----------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:
kitaptaki karakterler şöyledir ;
yusuf: kimsesiz, fakir bir halk çocuğudur. küçük yaşlarda ailesini kaybetmiştir. sert, haşin, insanlara çok güvenmeyen, cesur bir kişidir. muazzezi sevmektedir.
muazzez: kaymakamın kızı, kuyucaklı yusufun karısıdır. kendi hâlinde, iyi niyetli, sade bir kişidir.
kaymakam: muazzezin babasıdır. ailesine düşkün, samimi, sevecen, babayiğit, şefkatli, merhametli bir kişidir.
şahende hanım: romanda kötülüğü simgeler. kaymakamın karışıdır. kin, nefret dolu, kötü yürekli, ahlaksız bir kadındır.
şakir: kasabanın külhanbeyidir. her dediğini yaptıran, kabadayı, ahlaksız, kötü bir karakteri vardır.
yusuf, kuyucakta doğmuştur. bir gün, köylerini haydutlar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. daha çocuk yaşta olan yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. kazanın iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına sefil hâlde kalan yusufa acımış, onu evlat edinmiştir. bundan sonra yusufa herkes doğduğu yerden ötürü kuyucaklı yusuf demeye başlamıştır.
kaymakam, yusufa babalık yapmaktadır. kaymakamın kuyucaklı yusuftan az küçük muazzez adında bir kızı vardır. muazzez ve yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. ikisi aynı okulda okumaya başlar. yusuf oldukça zekidir. fakat küçük yaşta yaşadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. bu yüzden okuyamaz. bir yandan da kaymakamın eşi şahende hanım, yusufa üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpalamaktadır. bu ruh hâli içinde yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.
yusuf büyüdükçe muazzeze karşı derin hisler beslemeye başlar. muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. muazzezi bütün kötülüklerden korumaya çalışır. şahende hanıma hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini düşünmektedir.
yusuf ve muazzez bir gün bayram yerine giderler. kasabanın külhanbeyi, hovardalığıyla ün salmış şakir, yusufun yanında muazzeze laf atar, ona sarkıntılık yapmaya kalkar. bunun üzerine yusuf onu oracıkta döver.
şakir, bunu hiç unutmaz. çok zengin olan muazzezi elde ermeyi kafasına koyar. çünkü her dediği olmuştur şimdiye kadar. bir düzen kurar. muazzezin babası kaymakamla kumara oturur, onu borca sokar. borcuna karşılık muazzezi ister ondan. kaymakam mecburen kabul etmek zorunda kalır.
bunu öğrenen yusuf, bakkala gider. kaymakamın borçlandığı parayı bakkaldan alır ve şakire öder. muazzez, bu sefer de bakkalla evlenmek zorundadır. düğün günü, muazzezi elde etmeyi kafasına koymuş olan şakir, kaza süsü vererek bakkalı öldürür. çok güçlü olduğu için ceza almaktan da kurtulur. muazzezin ailesine şantaj, baskı yoluyla muazzezi vermelerini söyler.
bütün bu gelişmeler olurken yusuf içten içe muazzezi çok sevmektedir. fakat fakir olduğu ve şahende hanım onu sevmediği için duygularını hiç dile getiremez. sadece muazzezi kötülüklerden korumaya çalışır. bir gün, muazzez, yusufa açılır. onu çok sevdiğini itiraf eder. yusuf çok şaşırır. asla ümit edemeyeceği hayali gerçek olmuştur.
şahende hanım, bu durumu öğrenir. o, yusufla evlendirmektense kızını zengin şakirle evlendirmeyi tercih etmektedir. kızını şakirle buluşmaya zorlar. bunun üzerine yusuf ve muazzez komşu köylerden birine kaçar ve orada nikahlanırlar.
şahende hanım, bunu hiç affedemez. içi intikam arzusuyla dolmuştur. kaymakam ise çok memnundur. kendi elinde büyüyen yusufun kızına iyi bakacağından emindir. kaymakam, onlara yardım da eder. damadına iş verir, evlerinin kurulmasına yardım eder.
bir gün, kaymakam kalp krizi geçirir ve ölür. yusufla muazzezin çok mutlu giden evlilikleri bunun üzerine gölgelenir. onlara kol kanat geren kaymakam ölünce, şahende hanım ve şakır içlerinde büyüttükleri kini kusmaya başlarlar. yusufu gezici köy tahsildarlığına verdirirler.
yeni kaymakam da şakir ve şahendenin elinde bir maşadır. yusuf gidince, şahende evini içki ve eğlence merkezi yapar. kızını da intikam hırsından dolayı fuhuşa iter. olay her yerde duyulur. dedikodu yusufun da kulağına gelince yusuf köye döner.
yusuf, köye gelince feci durumu gözleriyle görür. karısı kötü emellere alet olmaktadır. şahendeyi, şakiri ve kaymakamı öldürür. karısı da ağır yaralanır. karısını alıp şehrin dışına gider fakat karısı da ölür. karısını bir çukura gömdükten sonra ortadan kaybolur.
-----------------------------spoiler----------------------------
bir türlü beceremediğim eylem..
yıllarca her tatilde mal gibi güneşin altında bir o tarafa, bir bu tarafa dönerek, güneşten başıma ağrılar girene kadar yatardım, sonuç mu önce kızaran sonra hafif bronzlaşan bir ten.
üstelik eşit yanmazsın omuzlar daha çok, bacaklar daha az bronzlaşır. o kadar emek çaba uğraş tatilden 10 gün sonra tenin açılmasına bırakır, lan emek verdim biraz keyfini süreydim deseniz de 2 haftayı bulmaz eski hale dönmeniz. hüsran yani
son 7 yıldır bıraktım bronzlaşma inadımı. direk gölgede kitap okuma keyfine nail oluyorum.
aman bacağım yanmadı, kolum yandı derdine düşmeden.
eskiden utanırdım acık tenli halimden, negzel herkes bronz bronz dolanıyor diye özenirdim, etek falan giymek istemezdim.
açık tenliyseniz kendi gerçeğinizi kabul edip sevmeniz gerek. artık hiç umurumda değil aman beyaz kaldım onu giymeyim derdine düşmüyorum. hatta benden çok etrafımdaki hemcinslerime dert oluyor.*
şimdi düşünürüm eskiden saatlerce nasıl güneşin altında yatarmışım diye aklım almıyor artık yarım saatte baş ağrısına sebep oluyor, sıkılıyorum...
bronzlaşmak zaten herkese yakışmıyor*, var şirkette bir kaç tane tüp patlamış gibi dolaşan abla, bir de bu ablalar bronzluğu daha çok göz çarpsın diye tatil dönüşü bir hafta boyunca beyaz giymeye dikkat ederler.
not: belki de henüz tatile gidememiş bünyem kıskanıyor da olabilir, bilemedim..
yıllarca her tatilde mal gibi güneşin altında bir o tarafa, bir bu tarafa dönerek, güneşten başıma ağrılar girene kadar yatardım, sonuç mu önce kızaran sonra hafif bronzlaşan bir ten.
üstelik eşit yanmazsın omuzlar daha çok, bacaklar daha az bronzlaşır. o kadar emek çaba uğraş tatilden 10 gün sonra tenin açılmasına bırakır, lan emek verdim biraz keyfini süreydim deseniz de 2 haftayı bulmaz eski hale dönmeniz. hüsran yani
son 7 yıldır bıraktım bronzlaşma inadımı. direk gölgede kitap okuma keyfine nail oluyorum.
aman bacağım yanmadı, kolum yandı derdine düşmeden.
eskiden utanırdım acık tenli halimden, negzel herkes bronz bronz dolanıyor diye özenirdim, etek falan giymek istemezdim.
açık tenliyseniz kendi gerçeğinizi kabul edip sevmeniz gerek. artık hiç umurumda değil aman beyaz kaldım onu giymeyim derdine düşmüyorum. hatta benden çok etrafımdaki hemcinslerime dert oluyor.*
şimdi düşünürüm eskiden saatlerce nasıl güneşin altında yatarmışım diye aklım almıyor artık yarım saatte baş ağrısına sebep oluyor, sıkılıyorum...
bronzlaşmak zaten herkese yakışmıyor*, var şirkette bir kaç tane tüp patlamış gibi dolaşan abla, bir de bu ablalar bronzluğu daha çok göz çarpsın diye tatil dönüşü bir hafta boyunca beyaz giymeye dikkat ederler.
not: belki de henüz tatile gidememiş bünyem kıskanıyor da olabilir, bilemedim..
kendisinin yalama mesleğini icra ettiğini ve bu mesleğin hastalığı olan dil ishaline tutulduğunu düşündüğüm çakma yazar
otobiyoğrafi şeklinde şiir yazan büyük usta.
1902de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda halepte paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova tseka-parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
--------------------------------------ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
--------------------------------------ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
-------------------------------------------------verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağdan havanaya
lenini görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924de
961de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
--------------------------------------sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarloya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
--------ama durup dururken de yalan söylemedim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
----------çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21den beri
----------camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
----------ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
----------türkiyemde türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlinde kederden gebermekte olsam da
--------------------------------------insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
-----------------------başımdan neler geçer daha
---------------------------------------------------kim bilir.
--------------------------------------bu otobiyografi 1961 yılı 11 eylülünde
--------------------------------------doğu berlinde yazıldı.
1902de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda halepte paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova tseka-parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
--------------------------------------ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
--------------------------------------ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
-------------------------------------------------verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağdan havanaya
lenini görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924de
961de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
--------------------------------------sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarloya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
--------ama durup dururken de yalan söylemedim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
----------çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21den beri
----------camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
----------ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
----------türkiyemde türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlinde kederden gebermekte olsam da
--------------------------------------insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
-----------------------başımdan neler geçer daha
---------------------------------------------------kim bilir.
--------------------------------------bu otobiyografi 1961 yılı 11 eylülünde
--------------------------------------doğu berlinde yazıldı.
en acı cümledir, eğer sevgili derse siktir git deseydi diye hayıflanırsın. o kadar ağırdır ki kaldıramazsınız.
her rengin bir duygusu vardır. aşkın rengi siyahtır, aşk siyahtır. aşkta bütün duygular vardır.
"demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğrunda ölümlere gidip geldiğim
zulamdaki mahzun resim.
görüşmecim yeşil soğan göndermiş
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin..
karanfil kokuyor sigaram".
yastığım, ranzam, zincirim,
uğrunda ölümlere gidip geldiğim
zulamdaki mahzun resim.
görüşmecim yeşil soğan göndermiş
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin..
karanfil kokuyor sigaram".
sigara sağlığa zararlıdır.( kamu spotu )
toplumsal görevimi yaptığıma göre şimdi gerçek düşüncelerimi yazabilirim..
üniversite yıllarında başladım bu merete öyle derler ya, sonrasında başıma nasıl türlü belalar açacağını bile bile yazıyorum, nefes darlığı, cilt yaşlanması belki de en masum zararları..
benim en iyi dostum içkim sigaram onlarda terk ederdi olmasa param demiş üstad..
içkiye çok yakışır bu hele hele rakı içiyorsanız, başka bir olur dumanı...
ama benim vazgeçilmezim çay ve sigaradır daha çok..
mis gibi güzel bir kahvaltı, ya da yemek yemişsiniz o masa hiç toplanmadan öylece kalarak çay ve sigara yakılmalı, yakılmalı ki yediklerin keyfini verebilsin..
yalnızlığın en iyi arkadaşı alır gidersin sahilde salaş bir cafeye alırsın gazeteni, kahveni yakarsın bir sigara
arkadaş olur sana her dumanda bir şey anlatır, bişeyler paylaşır..
büyük ustalar hakkında çok şey yazmış ;
mesela cemal süreya
bilirsin sigarayı da kalem tuttuğum gibi tutarım. ondan tüter sevda sözleri..
-----------------------
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
attila ilhan
toplumsal görevimi yaptığıma göre şimdi gerçek düşüncelerimi yazabilirim..
üniversite yıllarında başladım bu merete öyle derler ya, sonrasında başıma nasıl türlü belalar açacağını bile bile yazıyorum, nefes darlığı, cilt yaşlanması belki de en masum zararları..
benim en iyi dostum içkim sigaram onlarda terk ederdi olmasa param demiş üstad..
içkiye çok yakışır bu hele hele rakı içiyorsanız, başka bir olur dumanı...
ama benim vazgeçilmezim çay ve sigaradır daha çok..
mis gibi güzel bir kahvaltı, ya da yemek yemişsiniz o masa hiç toplanmadan öylece kalarak çay ve sigara yakılmalı, yakılmalı ki yediklerin keyfini verebilsin..
yalnızlığın en iyi arkadaşı alır gidersin sahilde salaş bir cafeye alırsın gazeteni, kahveni yakarsın bir sigara
arkadaş olur sana her dumanda bir şey anlatır, bişeyler paylaşır..
büyük ustalar hakkında çok şey yazmış ;
mesela cemal süreya
bilirsin sigarayı da kalem tuttuğum gibi tutarım. ondan tüter sevda sözleri..
-----------------------
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
attila ilhan
maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiç bir metafiziksel kavram kabul etmeyen felsefi kuramıdır. bir diğer deyişle madde, varolan tek tözdür.
maddecilik "fiziksel maddenin tek veya esas gerçeklik olduğu" yönündeki kuramdır.
maddecilik "fiziksel maddenin tek veya esas gerçeklik olduğu" yönündeki kuramdır.
pink floydun masal anlattığı müthiş şarkı
uyanmak istemeden işe gelmişseniz, hala uyumak istiyorsanız
masal gibi olan şarkıdır.
pink floyd - julia dream
masal gibi olan şarkıdır.
pink floyd - julia dream
başbakanın rizede, hemşehrilerine yaptığı konuşmada müjdesini verdiği havuzdur. biri erkeklere biri kadınlara olmak üzere iki havuz yapılacakmış.kızlı erkekli aynı havuzda yüzmek dinimizce çok ters bi durummuş
yusufun, hüseyinin diktiği fidanı kestirirler mi adama, kestirmezler...
twitterda #direnodtüormanı #direnodtü #odtunobeti hastagleriyle desteklenen direniş
odtü ormanını keserek yapılan yola neden odtülüler ve bizler izin vermeyerizi bir türkü anlamadı i. melih gökçek... dar ağacına 3 fidan verdik ya işte o üç fidanın ormana diktiği ağaçlar var, onlar fidan dikti şimdi ağaç oldu işte o ağaçları kesmeye güçleri yetemez..
"odtü arazisinden geçirilmesi planlanan ve binin üzerindeki ağacın kesilmesine neden olacak olan yola karşı bir araya gelen odtülü öğrenciler ile 100. yıl ve çiğdem mahallesi sakinleri ağaçların kesileceği bölgeye çadır kurarak nöbet başlattı.
kamuoyunda "odtüden geçecek yol" olarak bilinen, odtü arazisinin yanı sıra 100. yıl ve çiğdem mahallelerinin de tam ortasından geçecek olan yolun inşaatı devam ediyor. 100. yıl ve çiğdem mahallesi forumları ise inşaatı durdurmak için mücadelelerini sürdürüyor.
daha önce şantiye mühürleme eylemi ve çevre ve şehircilik bakanlığı önünde basın açıklaması yapan odtü öğrencileri ve mahalle halkı bu kez inşaatın odtüye doğru ilerlediği, odtü a4 kapısına yakın bir yerde çadır kurdu.
100. yıl pazar yerinde buluşan 100. yıl inisiyatifi ve çiğdem forumuna anıtpark ve çayyolu forumları başta olmak üzere ankara nın çeşitli yerlerinden gelenler de destek verdi. buluşmanın ardından yol inşaatının bulunduğu bölgeye doğru yürüyüşe geçen kalabalık "kahrolsun bağzı yollar", "mahalleme dokunma" ve "#diren odtü ormanı" yazılı pankartlar taşıdı.
yürüyüşün ardından bir açıklama yapılırken, açıklamada mahallelerinin ortasından geçmesi planlanan 8 şeritlik yolun ankaranın trafik sorununu çözmeyeceği gibi odtü ormanında binin üzerinde ağacı katledeceğini ve 100. yıl ve çiğdem mahallelerini yaşanmaz bir yer haline getireceğini dile getirdi.
açıklamanın ardından inşaatın odtü ormanına yaklaştığı bölgede çadırlar kurulurken, iş makinelerinin odtü ormanına girmesini önlemek için nöbete başladı."
kamuoyunda "odtüden geçecek yol" olarak bilinen, odtü arazisinin yanı sıra 100. yıl ve çiğdem mahallelerinin de tam ortasından geçecek olan yolun inşaatı devam ediyor. 100. yıl ve çiğdem mahallesi forumları ise inşaatı durdurmak için mücadelelerini sürdürüyor.
daha önce şantiye mühürleme eylemi ve çevre ve şehircilik bakanlığı önünde basın açıklaması yapan odtü öğrencileri ve mahalle halkı bu kez inşaatın odtüye doğru ilerlediği, odtü a4 kapısına yakın bir yerde çadır kurdu.
100. yıl pazar yerinde buluşan 100. yıl inisiyatifi ve çiğdem forumuna anıtpark ve çayyolu forumları başta olmak üzere ankara nın çeşitli yerlerinden gelenler de destek verdi. buluşmanın ardından yol inşaatının bulunduğu bölgeye doğru yürüyüşe geçen kalabalık "kahrolsun bağzı yollar", "mahalleme dokunma" ve "#diren odtü ormanı" yazılı pankartlar taşıdı.
yürüyüşün ardından bir açıklama yapılırken, açıklamada mahallelerinin ortasından geçmesi planlanan 8 şeritlik yolun ankaranın trafik sorununu çözmeyeceği gibi odtü ormanında binin üzerinde ağacı katledeceğini ve 100. yıl ve çiğdem mahallelerini yaşanmaz bir yer haline getireceğini dile getirdi.
açıklamanın ardından inşaatın odtü ormanına yaklaştığı bölgede çadırlar kurulurken, iş makinelerinin odtü ormanına girmesini önlemek için nöbete başladı."
yıllardır sabahın kör vakti dediğim zaman diliminde yaptığım aktivite.
05.55 saat kurululur, 06.15de uyanılır, 5 dakika yatakta oturmak suretiyle boş boş bakılır, sonra 10 dakika yeniden kafa yastığa konulur, sonra cin çarpmış gibi apar topar kalkıp koşuşturmaya başlanılır.
yazın bir nebze sinir bozmaz gün aydındır, güneş vardır, sokaklarda o saatlerde insan vardır..
ama kışın ölümdür erken kalmak, hele ki soğuklarda o sıcak yataktan çıkıp, herkes uyurken sessiz sakin evden çıkıp, bildiğin karanlık sokakta yol almaktır, inatla topuk sesini çıkarırsın boş sokakta yankılanır topuk sesi, ben uyandım herkes uyansın banane isyanıdır bu..
kar yağdığı zaman ilk adım senden olur bütün karları bozarak, adım adım iz bırakarak kendince küçük oyunlar oynarsın, sokak ortasında durup dans ettiğim doğrudur. o esnada çocukça keyifler alırsın, kimse görmez çünkü seni, sokak köpekleri bile yoktur o kar soğuğunda ortalarda..
köpek dedim de eskiden baya baya korkardım sokak köpeklerinden. sokaklar onların alıştık birbirimize artık günaydın falan diyorum naber lan! diğer itler sattı mı bugün diyorum..
bildiğin hayvanlarla konuşa konuşa servise doğru yürüyorum, kalan uykumu serviste alacağım
bunu bilmek bir nebze mutlu ediyor..
erken uyandığın için, erken uyumak zorunda kalıyorsun* tabii benim en erkenim 00.00dır hafta içi en fazla 6 saat uyursun..
işte bütün bunların acısı haftasonu uykusu olarak öyle güzel çıkar ki istediğin saatte uyursun, istediğin saatte uyanırsın..
aslında düşündüm de güne erken başlamak çok da kötü eğil, ama ucunda mesai saati olunca sevmiyor insan erken uyanmayı. bir de bünye uykuyu, uyumayı seviyorsa haftanın 5 günü ızdırap haline dönüyor erken uyanmak ...
05.55 saat kurululur, 06.15de uyanılır, 5 dakika yatakta oturmak suretiyle boş boş bakılır, sonra 10 dakika yeniden kafa yastığa konulur, sonra cin çarpmış gibi apar topar kalkıp koşuşturmaya başlanılır.
yazın bir nebze sinir bozmaz gün aydındır, güneş vardır, sokaklarda o saatlerde insan vardır..
ama kışın ölümdür erken kalmak, hele ki soğuklarda o sıcak yataktan çıkıp, herkes uyurken sessiz sakin evden çıkıp, bildiğin karanlık sokakta yol almaktır, inatla topuk sesini çıkarırsın boş sokakta yankılanır topuk sesi, ben uyandım herkes uyansın banane isyanıdır bu..
kar yağdığı zaman ilk adım senden olur bütün karları bozarak, adım adım iz bırakarak kendince küçük oyunlar oynarsın, sokak ortasında durup dans ettiğim doğrudur. o esnada çocukça keyifler alırsın, kimse görmez çünkü seni, sokak köpekleri bile yoktur o kar soğuğunda ortalarda..
köpek dedim de eskiden baya baya korkardım sokak köpeklerinden. sokaklar onların alıştık birbirimize artık günaydın falan diyorum naber lan! diğer itler sattı mı bugün diyorum..
bildiğin hayvanlarla konuşa konuşa servise doğru yürüyorum, kalan uykumu serviste alacağım
bunu bilmek bir nebze mutlu ediyor..
erken uyandığın için, erken uyumak zorunda kalıyorsun* tabii benim en erkenim 00.00dır hafta içi en fazla 6 saat uyursun..
işte bütün bunların acısı haftasonu uykusu olarak öyle güzel çıkar ki istediğin saatte uyursun, istediğin saatte uyanırsın..
aslında düşündüm de güne erken başlamak çok da kötü eğil, ama ucunda mesai saati olunca sevmiyor insan erken uyanmayı. bir de bünye uykuyu, uyumayı seviyorsa haftanın 5 günü ızdırap haline dönüyor erken uyanmak ...
gözüme kestirdiğim firmaların, insan kaynaklarında çalışanlarının profiline girerek tacizde bulunduğum site.
ben de buradayım demenin başka yoluymuş bir de böyle deneyelim bakalım.
ben de buradayım demenin başka yoluymuş bir de böyle deneyelim bakalım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?