10 nisan’da doğup hiç ölmeyen, ölümsüz olan gazeteci..
hani fadime ana metin’e ağıt’ta diyor ya metin’im sen ölme ne olur, dur ben ölem diye yürek yakar.
metin göktepe gazetecilik ödülleri
senet usulü ile insanları kandıran, kazıklayan mağaza zinciri
bünyesinde ayakkabı, çanta bulunduran, internetten online alışveriş yapılan site..
kargolama süresi diğerlerine nazaran daha kısadır, ürün iade işlemleri çabuk olur.
ünlü markaların ayakkabılarını ciddi indirimlerle alabilirsiniz.
kargolama süresi diğerlerine nazaran daha kısadır, ürün iade işlemleri çabuk olur.
ünlü markaların ayakkabılarını ciddi indirimlerle alabilirsiniz.
(bkz: bertrand russell)
varoluşcu felsefe kurucularından, sorgulayan denemeler adında bir kitabı vardır.
"babalarin en buyuk yanlisi, cocuklarini bu dunyadan alacaklar sanmalaridir."
"akilsizca birseyi milyonlarca kisi soylese de o sey yine akılsızcadır."
"isteklerimizin bazılarını elde edememek mutluluğumuzun ayrılmaz bir şartıdır"
"babalarin en buyuk yanlisi, cocuklarini bu dunyadan alacaklar sanmalaridir."
"akilsizca birseyi milyonlarca kisi soylese de o sey yine akılsızcadır."
"isteklerimizin bazılarını elde edememek mutluluğumuzun ayrılmaz bir şartıdır"
neden hayatında biri yok diye soranlara:
hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya;
on dakika, on beş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
bu arada başka alternatifler de geçer ama binmezsiniz.
ne de olsa “beklemişsinizdir o kadar”, boşa gitsin istemezsiniz.
sormayın artık bana!
herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda..
hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya;
on dakika, on beş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
bu arada başka alternatifler de geçer ama binmezsiniz.
ne de olsa “beklemişsinizdir o kadar”, boşa gitsin istemezsiniz.
sormayın artık bana!
herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda..
erkeklere has olmayan durumdur..
kızlar da sinirlenebilir, öfkelenebilir.. öfkesini küfür ederek bastırmaya çalışabilir..
günlük konuşma içersinde cümleleri küfürden tamamlanamayan insanlardan (insan dedim : kadın yada erkek fark etmez) ben de hoşlanmam
ama özel zamanlar vardır, rutin olmayan zaman dilimi;
extra yaşanan gerginlik, kötü süprizler gibi
işte o zamanlar da çok küfür ediyorum..
mesela eskiden daha masum* küfürler ederdim, ama büyüdükçe hayatın kahpeliğini anladıkça, küfürlerin de içeriği değişiyor ne yazık ki...
yani şimdi bana biber gazı, toma ile saldıran adama iltifat etmemi beklemeniz aptalca olur değil mi ?
ya da onlarca masum insanın ölümüne sebep olan devlet erkanına teşekkürler dememi beklemeniz,
trafikte kadın olduğum için beni taciz etmeye çalışan şöfere ne demem gerekiyor ?
ofiste yöneticinin adam kayırmalarına nasıl tahammül edebilirim ?
yani kadın da insandır, erkeklerin yaşadığı çığırından çıkıp küfür etmeleri de çok normaldir..
hem biz kadınlar, bu ülkede kadın olarak yaşamanın ne denli zor ve güç olduğunu düşünürken...
bir hanımefendiye yakışmaz, leş kaka şeyler bunlar.. hanım hanımcık olmalılar diye düşünenler ile ilgili bir kaç küfürüm var, ama yazmayacağım tabii ki ...
küfre karşıysan;
erkeğe yakışır, kadın söylememeli yakışmaz diye düşünmemeli..
küfrün insana yakışmadığını düşünmeli bence.
hem can yücel babamız ne demiş hatırlayalım abiler;
-----------------------------spoiler----------------------------:
bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz..
lan bu kadar orospu çocuğunu
nasıl anlatayım küfürsüz?
-----------------------------spoiler----------------------------
kızlar da sinirlenebilir, öfkelenebilir.. öfkesini küfür ederek bastırmaya çalışabilir..
günlük konuşma içersinde cümleleri küfürden tamamlanamayan insanlardan (insan dedim : kadın yada erkek fark etmez) ben de hoşlanmam
ama özel zamanlar vardır, rutin olmayan zaman dilimi;
extra yaşanan gerginlik, kötü süprizler gibi
işte o zamanlar da çok küfür ediyorum..
mesela eskiden daha masum* küfürler ederdim, ama büyüdükçe hayatın kahpeliğini anladıkça, küfürlerin de içeriği değişiyor ne yazık ki...
yani şimdi bana biber gazı, toma ile saldıran adama iltifat etmemi beklemeniz aptalca olur değil mi ?
ya da onlarca masum insanın ölümüne sebep olan devlet erkanına teşekkürler dememi beklemeniz,
trafikte kadın olduğum için beni taciz etmeye çalışan şöfere ne demem gerekiyor ?
ofiste yöneticinin adam kayırmalarına nasıl tahammül edebilirim ?
yani kadın da insandır, erkeklerin yaşadığı çığırından çıkıp küfür etmeleri de çok normaldir..
hem biz kadınlar, bu ülkede kadın olarak yaşamanın ne denli zor ve güç olduğunu düşünürken...
bir hanımefendiye yakışmaz, leş kaka şeyler bunlar.. hanım hanımcık olmalılar diye düşünenler ile ilgili bir kaç küfürüm var, ama yazmayacağım tabii ki ...
küfre karşıysan;
erkeğe yakışır, kadın söylememeli yakışmaz diye düşünmemeli..
küfrün insana yakışmadığını düşünmeli bence.
hem can yücel babamız ne demiş hatırlayalım abiler;
-----------------------------spoiler----------------------------:
bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz..
lan bu kadar orospu çocuğunu
nasıl anlatayım küfürsüz?
-----------------------------spoiler----------------------------
üzerine benzin dökülmek suretiyle yakılması gereken adamın yaptığı vahşetir. adamdır demem lafın gelişi, adam olmamıştır hayvan bile değildir.
çilem adının kaderini yaşayan genç ve güzel bir kadın, içim acıdı kanım dondu fotoğrafını görünce.
çilem adının kaderini yaşayan genç ve güzel bir kadın, içim acıdı kanım dondu fotoğrafını görünce.
fedailerin kalesi alamutun yazarı.
tam adı `hasan bin ali bin muhammed bin cafer bin hüseyin bin sabbah el-hamari` ’dir..
hasan sabbahin (bkz: ıbni tahir)e yaptigi açiklama ;
“oyleyse dinle. bu senin son sansin. ben taraftarlarima daima arap asilli oldugumu anlattim. rakiplerim ise aksini ispat etmeye calistilar. hakli olan onlardi. fakat neden boyle davrandim? cunku siz persler kendi irkiniza gereken onemi vermiyorsnuz. peygamberin dogdugu ulkeden herhangi biri sefil bir dilenci bile olsa, sizin gozunuzde dunyanin en kiymetli adami oluveriyor. oysa sizler rustem’in ve suhrab’in, minuçehr’in ve feridun’un torunlarisiniz.
husrev’in, ferhad’in, eski buyuk pers krallarinin, pers imparatorlugunun varislerisiniz! fidevsi’inn,ansari’nin ve daha nice sarisin sizin dilinizi konustugunu unuttunuz! kendinizi araplarin dinine ve kulturune tabi kildiniz! simdide, bozkirlardan gelen at hirsizlarinin, turklerin onunde, karin ustu yerlerde surunuyorsunuz!selcuklu kopeklerinin yarim asirdan beri size hukmetmerlerine musade ediyorsunuz!
oysa siz zerdust’un torunlariniz.
gencligimde iki arkadasim ile kutsal bir yemin ettim: bunlardan birisi oldurdugun bas vezir idi, oteki de sair omer hayyam.
bu taht hirsizlarini alt etmeye yemin etmistik. planlarimizi gerceklestirmek icin toplumun en ust seviyelerine ulasmaya calisicak ve bu cabalarimiz sirasinda birbirmizi tum gucumuzle destekliyecektik. ben arac olarak ali taraftarlarini kullanmaya karar vermistim. cunku bunlar bagdat halifesine dolayisiyla da turklere karsi idiler. vezir ise selcuklularin hizmetine girmeyi yeglemisti. onceleri onun sectigi yolun emellerimizi gerceklestirmek icin gereginden uzun oldugunu dusunuyorum. bu nedenle onunla konusmak istedim ama hala bu cocukca dusuncelere inandigimi isitince cok sasirdi. her ne kadar saraya girmeme yardim ettiysede kisa sure sonra benim eski kararlarimiza bagli kaldigimi kabul etmek zorunda kaldi. nufuzumuzun giderek arttiginin farkina varinca, beni yok etmek icin elinden geleni yapmaya basladi ve bir sure sonra surgune gitmeye mecbur kaldim. basima tam on bin altin odul koymustu! genclik ruyamiz da boylece sona erdi. bas vezir, canaginin yaninda oturuyor ve yabancilara sirin gozukmek icin her turlu soytariligi yapiyordu.
omer hayyam ise sarap iciyor, kadinlari seviyor, kaybettigi ozgurlugune yaniyor ve dunyadaki herseyle alay ediyordu.
fakat ben dayandim. gerek bu tecrube gerekse de sayisiz baskalari gozlerimi acmislardi. halkin kayitsiz tembel oldugunun farkina vardim; onlar icin kendimi harcamaya degmezdi. bos yere onlari uyandirmaya ve aydinlatmaya calismistim. ınasnlarin buyuk kisminin hakikatinin ne olduguna ilgi duyduguna inaniyormusun yoksa? umurlarinda bile degil! tek istedikleri rahatlarinin bozulmamasi ve hayal guclerini canli tutmak icin masallar. veya kimin hali kimin haksiz oldugunun onlar icin bir anlam ifade ettiginimi dusunuyorsun? asla! yeterki onlarin zavalli isteklerinin bir kismini tatmin et. artik kendimi bos hayallere kaptirmak istemiyordum.
madem ki insanlik bu sekilde, artik bende ulvi amaclarima ulasmak icin onu kullanicaktim! ınsanlarin aptalliklarinin ve safliklarinin kapisini calmistim. onlarin her tur bencil isteklerinden ve zevklerinden kendi cikarima yararlanmaya basladim. tum kapilar onume acilmaya baslamisti! bir sure sonra senin de saflarina katilmak istediginin meshur bir peygamber olmustum! artik ben kitlelere gitmiyorum onlar benim ayaklarima geliyorlar.
ardimdaki tum gemileri yaktim. simdi ileri gitme vakti. selcuklulari yikana kadar da hic durmadan ilerlemeye devam edicegim.
fakat beni anlamakta zorluk cektigine eminim, oyle degil mi ?
sakin bana fedailerin sozde cesaretlerinden bahsetmeye kalkma! yasamimim 60yili boyunca devamli kelle koldukta gezdim. olumum pers tahtinin yabanci despotlardan kurtulacagini bilseydim, emin ol gozumu kirpmadan bile seve seve herhangi bir cennete giderdim. fakat burada da kendimi kullandirmak niyetinde degildim. onlardan birisi tahttan dusurulse bile, yerine hemen baskasnin cikacagindan eminim. o zamanlar olumun hic kimseye kalici bir faydasi olmazdi. baska turlu davranmaliydim. kendilerini kurban etmeye hazirli gonulluler yaratmali ve onlarin bagliliklarinin meyvelerini toplamaliydim. benim icin yuksek mevkilerdeki insanlari vurucak ellerim olmaliydi. fakat hicbir gonullu bulamadim. kimse kendisini ulvi amaclar dogrultusunda feda etmeye niyetli degildi. bunun uzerine baska bir yontem denemeye karar verdim. bu yontem zaten biliyorsun : kayaliklarin obur tarafinda deylem krallarinin bahcelerini, en ince detaylarina kadar isleyerek ,suni cennetler yarattim. ınsan yasaminda hayaller nerede baslar? gercekler nerede sona erer? buna cevap vermek cok guç. bunlari anlamak icin henuz cok gençsin. keske benim yaslarimda olsaydin! ozaman herkesin kendisine ait bir cenneti oldugunu bilirdin. ve bu cennetlerin sahsi arzulari birer hayali olduklarini kavrardin. aldigi haz onun icin gercektir, baska birseye ihtiyaci yoktu. eger numarami anlamis olsaydin son derece mutlu olecektin..
(bkz: fedailerin kalesi alamut) ; (bkz: wladimir bartol) (bkz: suleyman ve yusuf gibi)...
hasan sabbahin (bkz: ıbni tahir)e yaptigi açiklama ;
“oyleyse dinle. bu senin son sansin. ben taraftarlarima daima arap asilli oldugumu anlattim. rakiplerim ise aksini ispat etmeye calistilar. hakli olan onlardi. fakat neden boyle davrandim? cunku siz persler kendi irkiniza gereken onemi vermiyorsnuz. peygamberin dogdugu ulkeden herhangi biri sefil bir dilenci bile olsa, sizin gozunuzde dunyanin en kiymetli adami oluveriyor. oysa sizler rustem’in ve suhrab’in, minuçehr’in ve feridun’un torunlarisiniz.
husrev’in, ferhad’in, eski buyuk pers krallarinin, pers imparatorlugunun varislerisiniz! fidevsi’inn,ansari’nin ve daha nice sarisin sizin dilinizi konustugunu unuttunuz! kendinizi araplarin dinine ve kulturune tabi kildiniz! simdide, bozkirlardan gelen at hirsizlarinin, turklerin onunde, karin ustu yerlerde surunuyorsunuz!selcuklu kopeklerinin yarim asirdan beri size hukmetmerlerine musade ediyorsunuz!
oysa siz zerdust’un torunlariniz.
gencligimde iki arkadasim ile kutsal bir yemin ettim: bunlardan birisi oldurdugun bas vezir idi, oteki de sair omer hayyam.
bu taht hirsizlarini alt etmeye yemin etmistik. planlarimizi gerceklestirmek icin toplumun en ust seviyelerine ulasmaya calisicak ve bu cabalarimiz sirasinda birbirmizi tum gucumuzle destekliyecektik. ben arac olarak ali taraftarlarini kullanmaya karar vermistim. cunku bunlar bagdat halifesine dolayisiyla da turklere karsi idiler. vezir ise selcuklularin hizmetine girmeyi yeglemisti. onceleri onun sectigi yolun emellerimizi gerceklestirmek icin gereginden uzun oldugunu dusunuyorum. bu nedenle onunla konusmak istedim ama hala bu cocukca dusuncelere inandigimi isitince cok sasirdi. her ne kadar saraya girmeme yardim ettiysede kisa sure sonra benim eski kararlarimiza bagli kaldigimi kabul etmek zorunda kaldi. nufuzumuzun giderek arttiginin farkina varinca, beni yok etmek icin elinden geleni yapmaya basladi ve bir sure sonra surgune gitmeye mecbur kaldim. basima tam on bin altin odul koymustu! genclik ruyamiz da boylece sona erdi. bas vezir, canaginin yaninda oturuyor ve yabancilara sirin gozukmek icin her turlu soytariligi yapiyordu.
omer hayyam ise sarap iciyor, kadinlari seviyor, kaybettigi ozgurlugune yaniyor ve dunyadaki herseyle alay ediyordu.
fakat ben dayandim. gerek bu tecrube gerekse de sayisiz baskalari gozlerimi acmislardi. halkin kayitsiz tembel oldugunun farkina vardim; onlar icin kendimi harcamaya degmezdi. bos yere onlari uyandirmaya ve aydinlatmaya calismistim. ınasnlarin buyuk kisminin hakikatinin ne olduguna ilgi duyduguna inaniyormusun yoksa? umurlarinda bile degil! tek istedikleri rahatlarinin bozulmamasi ve hayal guclerini canli tutmak icin masallar. veya kimin hali kimin haksiz oldugunun onlar icin bir anlam ifade ettiginimi dusunuyorsun? asla! yeterki onlarin zavalli isteklerinin bir kismini tatmin et. artik kendimi bos hayallere kaptirmak istemiyordum.
madem ki insanlik bu sekilde, artik bende ulvi amaclarima ulasmak icin onu kullanicaktim! ınsanlarin aptalliklarinin ve safliklarinin kapisini calmistim. onlarin her tur bencil isteklerinden ve zevklerinden kendi cikarima yararlanmaya basladim. tum kapilar onume acilmaya baslamisti! bir sure sonra senin de saflarina katilmak istediginin meshur bir peygamber olmustum! artik ben kitlelere gitmiyorum onlar benim ayaklarima geliyorlar.
ardimdaki tum gemileri yaktim. simdi ileri gitme vakti. selcuklulari yikana kadar da hic durmadan ilerlemeye devam edicegim.
fakat beni anlamakta zorluk cektigine eminim, oyle degil mi ?
sakin bana fedailerin sozde cesaretlerinden bahsetmeye kalkma! yasamimim 60yili boyunca devamli kelle koldukta gezdim. olumum pers tahtinin yabanci despotlardan kurtulacagini bilseydim, emin ol gozumu kirpmadan bile seve seve herhangi bir cennete giderdim. fakat burada da kendimi kullandirmak niyetinde degildim. onlardan birisi tahttan dusurulse bile, yerine hemen baskasnin cikacagindan eminim. o zamanlar olumun hic kimseye kalici bir faydasi olmazdi. baska turlu davranmaliydim. kendilerini kurban etmeye hazirli gonulluler yaratmali ve onlarin bagliliklarinin meyvelerini toplamaliydim. benim icin yuksek mevkilerdeki insanlari vurucak ellerim olmaliydi. fakat hicbir gonullu bulamadim. kimse kendisini ulvi amaclar dogrultusunda feda etmeye niyetli degildi. bunun uzerine baska bir yontem denemeye karar verdim. bu yontem zaten biliyorsun : kayaliklarin obur tarafinda deylem krallarinin bahcelerini, en ince detaylarina kadar isleyerek ,suni cennetler yarattim. ınsan yasaminda hayaller nerede baslar? gercekler nerede sona erer? buna cevap vermek cok guç. bunlari anlamak icin henuz cok gençsin. keske benim yaslarimda olsaydin! ozaman herkesin kendisine ait bir cenneti oldugunu bilirdin. ve bu cennetlerin sahsi arzulari birer hayali olduklarini kavrardin. aldigi haz onun icin gercektir, baska birseye ihtiyaci yoktu. eger numarami anlamis olsaydin son derece mutlu olecektin..
(bkz: fedailerin kalesi alamut) ; (bkz: wladimir bartol) (bkz: suleyman ve yusuf gibi)...
hizmette sınır tanımayan site; sizin, sevdiceğiniz için ne kadar para ödeyeceğinizi hesaplamış..
http://www.baslikparam.com/
not: yemek ve ev işi ile ilgili minik yalan söylersem : baslik paraniz: 375840 tl
gerçekçi olursam da : baslik paraniz: 207360 tl
http://www.baslikparam.com/
not: yemek ve ev işi ile ilgili minik yalan söylersem : baslik paraniz: 375840 tl
gerçekçi olursam da : baslik paraniz: 207360 tl
beni bugun de ağlatan bir başka kardeşim..
tanımıyorum, görmedim, kim oldugunu bilmiyorum.. ama kardeşim benim
direnen güzel yüzlü kardeşim...
fotoğrafını gördüğümde içimi acıtan, kalbimi acıtan kardeşim...
nasıl kıydınız ?
nasıl döverek öldürdünüz ?
aklım mantığım almıyor insan görünümünde olan canavarlar ne kadar da çok içimizde..
öfkeme yeniliyorum, öfkem göz yaşına yeniliyor, ağlıyorum.
ağladığım için utanıyorum
bir babayı daha evlatsız bıraktınız
hangi umutlarla yetiştirdi, okuttu nasıl hayalleri vardı o babanın..
gözlerinin içindeki ışığı nasıl söndüre bildiniz ? !!
hangi iman hangi din bunu hükmeder ?
hangi oruç elinizdeki kanı temizler ?
bak ve utan bir anne ağlıyor evladını kaybettiği için..
hangi bina, hangi toprak getirir onun yiğit oğlunu ?
lanet olsun iktidar hırsına, para hırsına, güç hırsına..
dilerim ki sen ölmeden önce bu ocağını yaktığın aileler gibi;
ateş düşsün, evlat acısı gör !!
belki o zaman anlarsın, mazlumun, masumun, insanın canını almanın nasıl olduğunu..
dilerim ki ettiğin zulum bu dünyada yanına kar kalmasın !!
"ve cellat uyandı yatağında bir gece
dedi tanrım bu ne zor bilmece
öldükçe çoğalıyor adamlar
ben tükenmekteyim öldürdükçe
tanımıyorum, görmedim, kim oldugunu bilmiyorum.. ama kardeşim benim
direnen güzel yüzlü kardeşim...
fotoğrafını gördüğümde içimi acıtan, kalbimi acıtan kardeşim...
nasıl kıydınız ?
nasıl döverek öldürdünüz ?
aklım mantığım almıyor insan görünümünde olan canavarlar ne kadar da çok içimizde..
öfkeme yeniliyorum, öfkem göz yaşına yeniliyor, ağlıyorum.
ağladığım için utanıyorum
bir babayı daha evlatsız bıraktınız
hangi umutlarla yetiştirdi, okuttu nasıl hayalleri vardı o babanın..
gözlerinin içindeki ışığı nasıl söndüre bildiniz ? !!
hangi iman hangi din bunu hükmeder ?
hangi oruç elinizdeki kanı temizler ?
bak ve utan bir anne ağlıyor evladını kaybettiği için..
hangi bina, hangi toprak getirir onun yiğit oğlunu ?
lanet olsun iktidar hırsına, para hırsına, güç hırsına..
dilerim ki sen ölmeden önce bu ocağını yaktığın aileler gibi;
ateş düşsün, evlat acısı gör !!
belki o zaman anlarsın, mazlumun, masumun, insanın canını almanın nasıl olduğunu..
dilerim ki ettiğin zulum bu dünyada yanına kar kalmasın !!
"ve cellat uyandı yatağında bir gece
dedi tanrım bu ne zor bilmece
öldükçe çoğalıyor adamlar
ben tükenmekteyim öldürdükçe
hayatımı yönlendiren adım..
ben doğmadan bir ay önce vefat eder yengem. kuzenim o zamanlar ilkokul yıllarında sanırım, babama çok düşkün, babam da çok sever kıramaz hiç bir söylediğini, kuzenim ben doğunca amca annemin adını koyalım mı demiş... babam hiç düşünmeden adımı elifkoymuş..öyle elif olmuşum işte...
öyle çok kolay bir hayatım olmadı, genelde mücadele vererek elde ettiğim çoğu şeyi, çocukluk, gençlik ve orta yaş başı hala devam eden bir mücadele...
her şey ve hiçbir şey demektir elif, tıpkı nokta anlamı gibi.. her şey nokta ile başlar ve nokta ile biter...
velhasıl güzel ve zordur elif olmak
burada yüklenilen manalara bakıyorum, kendi hayatıma bakıyorum gerçekten zormuş elif olmak.
isimler karakterleri oluştururmuş derler ya öyleymiş...
ama bir kızım olsaydı onun da adının elif olmasını isterdim.öyle yakıştırıyorum kız çocuğuna bu ismi
"elif" karanlıkta oturuyordu..
bir "be" bulsa açılacaktı yolu..
ama sırdı "be"...
"elif" sırrın varlığını bile bilmiyordu...
oysa gelmesi gerekiyordu "be" nin...
gelmesi ve ayağına düşmesi "elif" in...
her elifin yolunu açacak bir "be" yaradan bir yar var ki..
kelâmını başlatır bir elif ile...
cümle içinde elifin varlığını hissettirir sabretmeyi bilene...
elifi cümleye sevdirir, cümleye elifi faydalı kılar...
kelâmını kalbe vahiy kılan bir yar vardır ki;
elifliliğin idrakinde olmayan her yürek için büyük sıkıntılar verir...
bu, o yarin merhametindendir, fazlındandır...
elif...
yarsızlığı seçtiğin gün...
"be" nin yakınlığına el çevirdiğin gündür...
aşkı anlatan bir cümle başlamaz artık...
yusufun kıssası başlamaz artık...
karanlık bitmez, kuyudan çıkmaz bir sultan;
züleyhanın yüreği aklanmaz aşkla...
elif...
yarsızlığı seçtiğin gün...
onulmaz yaralar açılır yüreğine...
varlığından bîhaber olduğun belde-i ahsene...
artık sen hüzün mevsimini yaşarsın her dem...
inşirahı dileyen dilin yorulur...
aşkı dileyen yüreğin yorulur...
inşirahı dilersin her dem...
zikri özleyen gecelerin şikayetini duyar kulakların...
dilin damağını özler...
dilin yarin adını özler...
elif...
yarsızlığı seçersen...
"be" nin yanında olduğunu hissedemezsin...
aşkı anlatırlar sana, vasfının "arayan" olduğunu anlayamazsın...
girdiğin her sokakta oyalanırsın...
benin sokağına varmaz ayakların...
aşkın sokağına varmaz...
elif...
senin cümley(l)e aşkı anlatman lazım...
"be"yi bulman lazım...
"be" ile olman lazım...
elif...
aşk hatırına...
yare yakın kıl yüreğini...
ben doğmadan bir ay önce vefat eder yengem. kuzenim o zamanlar ilkokul yıllarında sanırım, babama çok düşkün, babam da çok sever kıramaz hiç bir söylediğini, kuzenim ben doğunca amca annemin adını koyalım mı demiş... babam hiç düşünmeden adımı elifkoymuş..öyle elif olmuşum işte...
öyle çok kolay bir hayatım olmadı, genelde mücadele vererek elde ettiğim çoğu şeyi, çocukluk, gençlik ve orta yaş başı hala devam eden bir mücadele...
her şey ve hiçbir şey demektir elif, tıpkı nokta anlamı gibi.. her şey nokta ile başlar ve nokta ile biter...
velhasıl güzel ve zordur elif olmak
burada yüklenilen manalara bakıyorum, kendi hayatıma bakıyorum gerçekten zormuş elif olmak.
isimler karakterleri oluştururmuş derler ya öyleymiş...
ama bir kızım olsaydı onun da adının elif olmasını isterdim.öyle yakıştırıyorum kız çocuğuna bu ismi
"elif" karanlıkta oturuyordu..
bir "be" bulsa açılacaktı yolu..
ama sırdı "be"...
"elif" sırrın varlığını bile bilmiyordu...
oysa gelmesi gerekiyordu "be" nin...
gelmesi ve ayağına düşmesi "elif" in...
her elifin yolunu açacak bir "be" yaradan bir yar var ki..
kelâmını başlatır bir elif ile...
cümle içinde elifin varlığını hissettirir sabretmeyi bilene...
elifi cümleye sevdirir, cümleye elifi faydalı kılar...
kelâmını kalbe vahiy kılan bir yar vardır ki;
elifliliğin idrakinde olmayan her yürek için büyük sıkıntılar verir...
bu, o yarin merhametindendir, fazlındandır...
elif...
yarsızlığı seçtiğin gün...
"be" nin yakınlığına el çevirdiğin gündür...
aşkı anlatan bir cümle başlamaz artık...
yusufun kıssası başlamaz artık...
karanlık bitmez, kuyudan çıkmaz bir sultan;
züleyhanın yüreği aklanmaz aşkla...
elif...
yarsızlığı seçtiğin gün...
onulmaz yaralar açılır yüreğine...
varlığından bîhaber olduğun belde-i ahsene...
artık sen hüzün mevsimini yaşarsın her dem...
inşirahı dileyen dilin yorulur...
aşkı dileyen yüreğin yorulur...
inşirahı dilersin her dem...
zikri özleyen gecelerin şikayetini duyar kulakların...
dilin damağını özler...
dilin yarin adını özler...
elif...
yarsızlığı seçersen...
"be" nin yanında olduğunu hissedemezsin...
aşkı anlatırlar sana, vasfının "arayan" olduğunu anlayamazsın...
girdiğin her sokakta oyalanırsın...
benin sokağına varmaz ayakların...
aşkın sokağına varmaz...
elif...
senin cümley(l)e aşkı anlatman lazım...
"be"yi bulman lazım...
"be" ile olman lazım...
elif...
aşk hatırına...
yare yakın kıl yüreğini...
natacha atlas muhteşem parçası, bin jipin film müziğidir aynı zamanda
aşkın konuşulabilir değil de, hissedilebilir olduğunu gösteren film..
su gibi bir film; öyle sessiz ve bilge, öyle duru uzak doğu filmleri hep sıkıcı gelmiştir ama bu başka. aslında başka olan belki de kim ki dukun hikayeyi anlatımı, mükemmelliği. susarken anlattığı hayat..
içine öyle alır ki; sanki o boş evde bir hayalet gibi siz de yaşarsınız. o aşkın sessizliğine tanık olursunuz.
diyalog yok, sadece aşk var dokunmadan hissedilen bir aşk, hayallerde yaşatılan aşk,
paranın, gücün satın alamayacağı saf bir aşk...
--- spoiler ---
film boyunca iki ana karakter sadece iki cümle konuşur. ev sahiplerinin evde olmadığı evlere girip, konaklayan, karşılığında da evde bozuk olan herhangi bir aleti tamir eden genç bir çocuğun hikayesidir, hiç bir şeyi yoktur sadece sırt çantasıdır hayatı..
bu evlerden birinde tanıştığı zengin ama mutsuz bir kadına aşık olur ama hiç konuşmazlar.
"`hepimiz kilitlerimizin açılmasını bekleyen birer boş eviz`"filmin temasını oluşturur..
en etkileyici sahnesi de filmin sonunda tartıdaki iki çift ayaktır, ve tartının göstergesi sıfır da kalması...
--- spoiler ---
filmin jenerik müzigi natascha atlasın gafsasıdır.
filmle birlikte o kadar iç içedir ki başka bir şekilde dinlemek istemezsiniz.
--- spoiler ---
"its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream
--- spoiler ---
not: bu film aklıma ahmet aslannın susarak özlüyorum türküsünü aklıma getirir. aslında susarak anlatılanlar konuşarak anlatılanlardan çok daha önemli olabiliyor bazen.
#33746150
su gibi bir film; öyle sessiz ve bilge, öyle duru uzak doğu filmleri hep sıkıcı gelmiştir ama bu başka. aslında başka olan belki de kim ki dukun hikayeyi anlatımı, mükemmelliği. susarken anlattığı hayat..
içine öyle alır ki; sanki o boş evde bir hayalet gibi siz de yaşarsınız. o aşkın sessizliğine tanık olursunuz.
diyalog yok, sadece aşk var dokunmadan hissedilen bir aşk, hayallerde yaşatılan aşk,
paranın, gücün satın alamayacağı saf bir aşk...
--- spoiler ---
film boyunca iki ana karakter sadece iki cümle konuşur. ev sahiplerinin evde olmadığı evlere girip, konaklayan, karşılığında da evde bozuk olan herhangi bir aleti tamir eden genç bir çocuğun hikayesidir, hiç bir şeyi yoktur sadece sırt çantasıdır hayatı..
bu evlerden birinde tanıştığı zengin ama mutsuz bir kadına aşık olur ama hiç konuşmazlar.
"`hepimiz kilitlerimizin açılmasını bekleyen birer boş eviz`"filmin temasını oluşturur..
en etkileyici sahnesi de filmin sonunda tartıdaki iki çift ayaktır, ve tartının göstergesi sıfır da kalması...
--- spoiler ---
filmin jenerik müzigi natascha atlasın gafsasıdır.
filmle birlikte o kadar iç içedir ki başka bir şekilde dinlemek istemezsiniz.
--- spoiler ---
"its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream
--- spoiler ---
not: bu film aklıma ahmet aslannın susarak özlüyorum türküsünü aklıma getirir. aslında susarak anlatılanlar konuşarak anlatılanlardan çok daha önemli olabiliyor bazen.
#33746150
erkan oğurdan dinlemesi gereken hüzün ezgisi.
bir dersim türküsü.
kaynak kişisi: süleyman kaya/ismail oğuz
derleyen: muzaffer sarısözen
notaya alan: muzaffer sarısözen
bir dersim türküsü.
kaynak kişisi: süleyman kaya/ismail oğuz
derleyen: muzaffer sarısözen
notaya alan: muzaffer sarısözen
-----------------------------spoiler----------------------------:anadolu’nun birçok yöresinde ocak duvarları sıvanır veya boyanırken is ile el işareti basılır. uğur ve bereket getirsin diye basılan bu el "fatıma ana eli"dir. "pençe-i âl-i abâ" adı verilen elin baş parmağı hz. peygamber’i, işaret parmağı ali’yi, orta parmağı fatıma’yı, yüzük parmağı hasan’ı, serçe parmağı hüseyin’i temsil eder. bu bakımdan âl-i abâ’nın zikredildiği birçok manzumede hz. fatıma da söz konusu edilir. anadolu’da hanımlar yoğurt mayalarken, turşu kurarken, hamur yoğururken, evin geçimi iyi olsun diye ocağa şeker atarken, hasta olan kimsenin sırtını sıvazlarken, "el benim elim değil fatıma ana’nın eli" diyerek başlar ve bitirirler. bu motifte bir bakıma pençe-i âl-i abâ’dan şifa beklendiği görülmektedir. diğer bir halk inancına göre de fatma ana külde ekmek pişirdiğinden bilhassa yaşlı kadınlar külü yere dökmez ve üzerine basmazlar. örgü ve dantel gibi el işlerine başlayan hanımlara yanındakiler, "kolay gelsin, altın taş olsun, elin kuş olsun; hızır yoldaşın, fatma ana komşun olsun" derler. türk halkı iyi komşuları için, "allah seni ahirette fatma ana’mıza komşu etsin" temennisinde bulunur. ebe doğum yapan kadının sırtını sıvazlarken de, "el benim elim değil fatma ana’nın eli" diyerek doğumun kolay olacağına inandığını belirtir ve hastaya telkinde bulunur. ayrıca doğum esnasında kadınlara "fatıma ana eli" (anastatika hierochuntica) denilen bir bitki kaynatılıp suyu içirilir. bu sebeple anadolu’da bulunmayan ve özellikle çölde yetişen bu bitki hacdan dönenler tarafından getirilir, kıymetli bir hediye olarak hamile kadınlara verilirdi. bazı yörelerde yeni doğan kız çocuklarına göbek adı olarak fatıma adının verildiği de bilinmektedir.-----------------------------spoiler----------------------------
gezi direnişi sonrasında divan oteli anımdı...
divan otel önüne. sloganlar eşliğinde gittik...
çünkü biz faşizme karşı omuz omuzaydık, nasıl unuturduk kazanılmış parkın vefasını..
hastane oldular, sıcak bir anne evi gibi yuva açtılar, doktor oldular, en yakın korunak oldular, unutamazdık
bize yaptıklarını çünkü biz vicdanlı insanlardık..
otelin önününde sloganlar ve alkışlar;
divan sen bizim her şeyimizsin
divan otel, el salla
müdür, buraya eller havaya dedik.
geldi...
kamil berk sanırım oydu.. şık giyinimli oldukça kibar, düşünmeden kalabalığın tepkisine geldi, kalabalığın göbeğine geldi, mutlu ve gururluydu, gözlerinin içi gülüyordu..
çocuklar çok teşekkür ederiz dedi, ama bizi zor durumda bırakıyorsunuz dedi kibarca..
(divan otele yapılan gözdağı, baskılar herkes tarafından biliniyor)
haklıydı ama sevgimizi ve teşekkürümüzü hak etmişlerdi, vefa borcumuz vardı onlara...
küçük bir kucaklaşma yaşadıktan sonra sevgili müdürümüzü kırmadan geldiğimiz gibi, parkın içine döndük..
çünkü daha fazla zor durumda kalmalarını istemiyorduk,
çünkü bu daha başlangıç direnecek çok şey var, ve divan otelin orada bizimle olması gerek hep..
bir beton bina ama öyle bir bina ki kocaman kolları olup insanların yaralarını sarıp sarmalayan kocaman beton bina; içinde çalışanları, sahipleri, müdürleri sayesinde insan vicdanına, kalbine vücut olmuş koca bir bina...
teşekkürler divan otel...
not: 09.07.2013 tarihinde yeryüzü iftarı ve divan otel vefası beni tarifsiz duygulara sürükledi.. ağladım, gurur duydum. bir olmak, birlik olmak içindeki renklerle müthiş bir şey
divan otel önüne. sloganlar eşliğinde gittik...
çünkü biz faşizme karşı omuz omuzaydık, nasıl unuturduk kazanılmış parkın vefasını..
hastane oldular, sıcak bir anne evi gibi yuva açtılar, doktor oldular, en yakın korunak oldular, unutamazdık
bize yaptıklarını çünkü biz vicdanlı insanlardık..
otelin önününde sloganlar ve alkışlar;
divan sen bizim her şeyimizsin
divan otel, el salla
müdür, buraya eller havaya dedik.
geldi...
kamil berk sanırım oydu.. şık giyinimli oldukça kibar, düşünmeden kalabalığın tepkisine geldi, kalabalığın göbeğine geldi, mutlu ve gururluydu, gözlerinin içi gülüyordu..
çocuklar çok teşekkür ederiz dedi, ama bizi zor durumda bırakıyorsunuz dedi kibarca..
(divan otele yapılan gözdağı, baskılar herkes tarafından biliniyor)
haklıydı ama sevgimizi ve teşekkürümüzü hak etmişlerdi, vefa borcumuz vardı onlara...
küçük bir kucaklaşma yaşadıktan sonra sevgili müdürümüzü kırmadan geldiğimiz gibi, parkın içine döndük..
çünkü daha fazla zor durumda kalmalarını istemiyorduk,
çünkü bu daha başlangıç direnecek çok şey var, ve divan otelin orada bizimle olması gerek hep..
bir beton bina ama öyle bir bina ki kocaman kolları olup insanların yaralarını sarıp sarmalayan kocaman beton bina; içinde çalışanları, sahipleri, müdürleri sayesinde insan vicdanına, kalbine vücut olmuş koca bir bina...
teşekkürler divan otel...
not: 09.07.2013 tarihinde yeryüzü iftarı ve divan otel vefası beni tarifsiz duygulara sürükledi.. ağladım, gurur duydum. bir olmak, birlik olmak içindeki renklerle müthiş bir şey
-----------------------------spoiler----------------------------:
şaşırma, bu çok soğuk bir gerçek. aldattım seni… kimdi senin yerine koyduğum, kiminle paylaştım tenimi, kimi öptüm, kimi okşadım, kulağıma aşk sözcüklerini fısıldayan kimdi? hatırlamıyorum… ama aldattım seni biliyorum.
en az yokluğun kadar acı bu. kendimle bir hesaplaşmaydı benimkisi. seni sensiz yaşarken sıcak bir elin dokunuşu iyi gelir diye düşündüm. hani hastasındır ve seni iyi edecek diye bulabildiğin ilk ilacı yutarsın ya, bu da öyle bir şey işte…
yüreğimdeki acıyı iyi edecekti, öyle sandım. özlem bitecek, hayata dönecektim, bunun için dokundum bir başkasına…
bekli de senin gözlerine benziyordu gözleri… yoksa adı mı seninkini andırıyordu? belki sesi hiç yabancı gelmedi. oturup saatlerce ne konuştuk peki? seni mi anlattım ona? içimde kapanmasından ümidi kestiğim yaranın, yokluğunda nasıl büyüdüğünü mü yoksa?
aldattım, hatırlayabildiğim tek şey bu. hayır, sarhoş değildim. içki bir süredir etki etmiyor bana. saatlerce içsem bile devrilen sadece kadehler oluyor, ben yine ayaktayım. oysa istiyorum kendimden geçene kadar, boğulana kadar içmeyi. olmuyor işte. bu yüzden farkındayım her şeyin.
bunu bu kadar söyleyebildiğime şaşıyorum aslında. yüreğime hiç kimsenin girmesine izin vermezken bedenimi başkasının ellerine nasıl teslim ettim, anlamıyorum. neresi olduğunu bilmediğim bir yerde. bir daha asla göremeyeceğim bir yatak odasında, adını bile şimdi hatırlamadığım biriyle uyandım işte. yanımda gecenin yorgunluğuyla uyuyan o beden sana ait değil ve bu bile yeteri kadar acı verici…
şimdi kalkacağım bu yataktan ve yine sensizliğe doğru yürüyeceğim. aldatan adamlardan biriyim bende artık. dışarıdaki herkes kadar kirliyim. ne garip…
bir suçluluk duygusu hissetmeliyim; ama, yok… kim bilir, beni sensiz günlerde yaşamaya mahkum ettiğin için seni suçluyorumdur bekli de… kendi suçluluğumu örtmek için bulduğum bir kaçış noktası belki. dışarıya çıkınca geceye dair hiçbir şeyin önemi kalmayacak. hiçbir şey olmamış gibi davranacağım, biliyorum. biraz azalsaydın, biraz unutsaydım seni daha da suçlu hissedebilirdim kendimi.aynı noktadasın ve ben seni yaşamaya devam ediyorum. yine de bil, aldattım seni… hepsi bu...
-----------------------------spoiler----------------------------
şaşırma, bu çok soğuk bir gerçek. aldattım seni… kimdi senin yerine koyduğum, kiminle paylaştım tenimi, kimi öptüm, kimi okşadım, kulağıma aşk sözcüklerini fısıldayan kimdi? hatırlamıyorum… ama aldattım seni biliyorum.
en az yokluğun kadar acı bu. kendimle bir hesaplaşmaydı benimkisi. seni sensiz yaşarken sıcak bir elin dokunuşu iyi gelir diye düşündüm. hani hastasındır ve seni iyi edecek diye bulabildiğin ilk ilacı yutarsın ya, bu da öyle bir şey işte…
yüreğimdeki acıyı iyi edecekti, öyle sandım. özlem bitecek, hayata dönecektim, bunun için dokundum bir başkasına…
bekli de senin gözlerine benziyordu gözleri… yoksa adı mı seninkini andırıyordu? belki sesi hiç yabancı gelmedi. oturup saatlerce ne konuştuk peki? seni mi anlattım ona? içimde kapanmasından ümidi kestiğim yaranın, yokluğunda nasıl büyüdüğünü mü yoksa?
aldattım, hatırlayabildiğim tek şey bu. hayır, sarhoş değildim. içki bir süredir etki etmiyor bana. saatlerce içsem bile devrilen sadece kadehler oluyor, ben yine ayaktayım. oysa istiyorum kendimden geçene kadar, boğulana kadar içmeyi. olmuyor işte. bu yüzden farkındayım her şeyin.
bunu bu kadar söyleyebildiğime şaşıyorum aslında. yüreğime hiç kimsenin girmesine izin vermezken bedenimi başkasının ellerine nasıl teslim ettim, anlamıyorum. neresi olduğunu bilmediğim bir yerde. bir daha asla göremeyeceğim bir yatak odasında, adını bile şimdi hatırlamadığım biriyle uyandım işte. yanımda gecenin yorgunluğuyla uyuyan o beden sana ait değil ve bu bile yeteri kadar acı verici…
şimdi kalkacağım bu yataktan ve yine sensizliğe doğru yürüyeceğim. aldatan adamlardan biriyim bende artık. dışarıdaki herkes kadar kirliyim. ne garip…
bir suçluluk duygusu hissetmeliyim; ama, yok… kim bilir, beni sensiz günlerde yaşamaya mahkum ettiğin için seni suçluyorumdur bekli de… kendi suçluluğumu örtmek için bulduğum bir kaçış noktası belki. dışarıya çıkınca geceye dair hiçbir şeyin önemi kalmayacak. hiçbir şey olmamış gibi davranacağım, biliyorum. biraz azalsaydın, biraz unutsaydım seni daha da suçlu hissedebilirdim kendimi.aynı noktadasın ve ben seni yaşamaya devam ediyorum. yine de bil, aldattım seni… hepsi bu...
-----------------------------spoiler----------------------------
1951 tahran dogumlu iran" li muzisyen.
lakpoştha pervaz mikonend ` in muziklerine imza atmis ve müzikleriyle aşmış büyük usta.
lakpoştha pervaz mikonend ` in muziklerine imza atmis ve müzikleriyle aşmış büyük usta.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?