aslında "bana bir şey yazın, kötüyüm diyorum, bir sorun neyim var ulan" denilmek istenmektedir.. eğer biri bekleniliyor olsa diğerleri blocklanabilir yahut offline durumda pusuya yatılabilir.. amaç dikkat çekmektir, kendi hallerine bırakılmalıdırlar..
baslikla ilgili bir not birakmak icin düzeltme: türkçemizde "bisey" diye bir kullanim yoktur, onun yerine "bir sey" tercih edilir..
(bkz: şehrin azizleri)
bir murathan mungan şiiri..
biliyorsun sen bunu
en son duyulan ayak sesi ve üzrine kapanan demir kapı
çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri
anlaşılmıyor şarkıdan
anlaşılmıyor joe
gençliğimizin polisiye günleri
kendi romanlarımız içinde uydurduğumuz adlar
sanki o romanlar sahi de yaşadıklarımız yalan
unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni
ben ihanetle öğrendim sadakati
kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde
artık kimse öldüremez beni
çok zaman geçti herşeyin, herkesin üstünden
hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız joe
şimdi kaç kişi kaldık
göğe bakma durağında el ele tutuştuğumuz gençlikten
ben yine de bir yola çağırıyorum seni
ister inanç de buna ister çaresizlikten
dudaklarımı kanatırdı ıslığın
hiç unutmadım hiç unutmadım
ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım
ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe
çık saklandığın yerden joe
nerdeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum
yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden
sana yazdığım
hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde
ah şimdi joe burda olsaydı diyorum
joe şimdi burda olacaktı ki diyorum
bazen sarhoşken kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp sokaktan geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor yukarıya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım, gitti. sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadın?
çık ortaya saklandığın yerden
yoruldum, azaldım beklemekten
bazen düşünüyorum da
var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni
hiç bir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim olan gençliğimize
bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden
ikimiz de artık bir başkasıyken
gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin
öyle iyiydik, bir düşün istersen.
biliyorsun sen bunu
en son duyulan ayak sesi ve üzrine kapanan demir kapı
çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri
anlaşılmıyor şarkıdan
anlaşılmıyor joe
gençliğimizin polisiye günleri
kendi romanlarımız içinde uydurduğumuz adlar
sanki o romanlar sahi de yaşadıklarımız yalan
unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni
ben ihanetle öğrendim sadakati
kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde
artık kimse öldüremez beni
çok zaman geçti herşeyin, herkesin üstünden
hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız joe
şimdi kaç kişi kaldık
göğe bakma durağında el ele tutuştuğumuz gençlikten
ben yine de bir yola çağırıyorum seni
ister inanç de buna ister çaresizlikten
dudaklarımı kanatırdı ıslığın
hiç unutmadım hiç unutmadım
ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım
ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe
çık saklandığın yerden joe
nerdeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum
yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden
sana yazdığım
hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde
ah şimdi joe burda olsaydı diyorum
joe şimdi burda olacaktı ki diyorum
bazen sarhoşken kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp sokaktan geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor yukarıya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım, gitti. sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadın?
çık ortaya saklandığın yerden
yoruldum, azaldım beklemekten
bazen düşünüyorum da
var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni
hiç bir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim olan gençliğimize
bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden
ikimiz de artık bir başkasıyken
gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin
öyle iyiydik, bir düşün istersen.
istanbul dışında yaşıyor oluşuma bağlı olarak çıkan sorunlardan dolayı içim kan ağlasa da katılamadığım zirvedir.. hem festivali hem de zirveyi kaçırmanın acısı içime evlat acısı gibi oturmuş olsa da elden bir şey gelemedi ne yazık ki.. ümitlerimi barışarock 2007ye bırakarak katılacağımı söyleyip dekatılmadığım için zirveyi düzenleyenlere özürlerimi sunmayı bir borç bilirim..
yakın bir zamanda birilerinden sigara ya da para istemeye delalettir.. bakkaldan veresiye sigara istenmesiyle sonuçlandığı da tarihte sıkça görülmüştür..
basit tanımla; erkek düşmanı olmayan, kadın erkek eşitliğini savunan kişi..
akp iktidarının bir dönem yasaklamak istediği, yüksek bel pantolonlara oranla çok daha şık duran pantolon modeli..
bir söz vardır yarın öleceğimi bilsem bir ağaç dikerdim ki geride kalanlara bir faydam dokunsun diye.. beyni olanlar, "insan" olanlar bu sözü benimser, uygular.. beyni yerine penisiyle hareket eden, insanlıktan nasibini alamamış, yaşadığı her an çevreye zarar verme potansiyeline sahip öküzler ise bu mantıkla hareket eder, abaza ölmeyeyim bari diye masum insanlara tecavüz ederler.. yazık..
çocuklar gördüğü takdirde aptal diyaloglar yaşanmasına sebebiyet veren böcek.. şöyle ki;
ateşböceği yakalnıp ailenin veledine gösterilir, hemen ardından süper bir soru gelir:
+dedeeeee bu pille mi çalışıyor?
ateşböceği yakalnıp ailenin veledine gösterilir, hemen ardından süper bir soru gelir:
+dedeeeee bu pille mi çalışıyor?
bir şeyin, bir başka ismini söylediğinizi belirtmek için kullanılan tamlama.. öteki ismi, öbür ismi anlamındadır..
yanlış kullanımı için: (bkz: nam i deger)
yanlış kullanımı için: (bkz: nam i deger)
devamlı surette nam i diğer tamlaması yerine kullanılan sözcükler bütünü..
(bkz: va vis et deviens)
türkiyede yalnızca çeşitli festivallerde gösterilen, vizyona girmeyen bir şans daha filminin orjinal adı..
1984 yılında, israil, sudanda açlık, sefalet, hastalık ve ölümle savaşan etiyopyalı yahudileri "musa" adlı bir operasyonla israile getirir.. yahudi olmayanlar ise geride kalacaktır.. bu sırada hristiyan bir anne operasyonun gerçekleşmesinden bir gün önce ölen yahudi bir çocuğun yerine kendi oğlunu gönderir.. "git, yaşa ve ol.. ta ki o zamana kadar asla geri gelme" der.. çocuk diğer yahudilerle beraber gider.. filmin bundan sonrası, zenci yahudilerin karşılaştıkları sorunları, ırkçılığı, ve kendisi bile olamayan ve annesinin ondan ne "ol"masını beklediğini anlamaya çalışan etiyopyalı bir çocuğun "ol"ma hikayesini anlatıyor..
1984 yılında, israil, sudanda açlık, sefalet, hastalık ve ölümle savaşan etiyopyalı yahudileri "musa" adlı bir operasyonla israile getirir.. yahudi olmayanlar ise geride kalacaktır.. bu sırada hristiyan bir anne operasyonun gerçekleşmesinden bir gün önce ölen yahudi bir çocuğun yerine kendi oğlunu gönderir.. "git, yaşa ve ol.. ta ki o zamana kadar asla geri gelme" der.. çocuk diğer yahudilerle beraber gider.. filmin bundan sonrası, zenci yahudilerin karşılaştıkları sorunları, ırkçılığı, ve kendisi bile olamayan ve annesinin ondan ne "ol"masını beklediğini anlamaya çalışan etiyopyalı bir çocuğun "ol"ma hikayesini anlatıyor..
joyeux noel filminin türkiye gösteriminlerinde kullanılan adı..
ara kazan tarzı programlarının sunuculuğunu yapan, aralıksız olarak saçmasapan konuşma kapasitesine sahip şahısları tanımlayacak uygun kelimenin henüz türkçeye katılmamış olmasından dolayı halk arasında onlara verilen isim.. #328341
ilk önce, ekranda görüen soruyu yanıtlayarak maksimum 1000 ytl ödülün kazanılabildiği daha sonra da bonus ödülü için 45 saniyede 7 soru sorulan abuk programlar bütünü.. ben yalnızca flash tvdekini izledim o yüzden ona dayanarak yazıyorum.. önce programla ilgili iki laf edeyim:
bir kere soruların zorluk seviyesi arasında kesinlikle bir denge yok bazen resimde kaç tane üçgen, dörtgen var gibi uğraştıran sorular sorarken bazen de çok basit bir kelimenin harflerinin sırası değiştiriliyor ve bu soruluyor.. bu ilk aşamayı atlattıktan sonra ise bonus ödülünü almanız için 45 saniyede sorulmaya çalışan, sunucuların kötü diksiyonları yüzünden yarısını anlayamadığınız 7 sorunun 5ine cevap vermeniz gerekiyor ki bu imkansız gibi bir şey.. ayrıca sunucu şahıs soruları okurken soruları ekranda da göstermeye çalışıyorlar fakat sunucu 3. soruyu okurken ekranda 5. soru görünüyor, haliyle izleyicinin kafası karışıyor..
sunucuya gelince:
kendisini tanımlayacak bir sözcük henüz türkçede yok sanırım.. unidentified speaking object deyip geçiştirelim biz onu.. programda gelen telefonlar dışında hiçbir aksiyon olmadığı için bu ablamız sürekli konuşmak zorunda.. e insan o kadar konuşunca da sürekli saçmalıyor haliyle.. işte sunucu ablamızın saçmalarından seçmeler:
-gelin ve alın bu paraları burdan, biz süs olsun diye koymadık bunları buraya
-evet arıyorsunuz beni ve aramaya devam ediyorsunuz (dakikada en az 3 kez tekrar ediyor)
-ekranda görülen soruda leblebi kelimesinin harfleri değiştirilmiş ve izleyicilerin bunu doğru sıraya koyması bekleniyor ve ablamız ipucu verirken patlatıyor bombayı "nerdesiniz çorumlular, kendini çorumlu hissedenler"
-yönetmen kafasına göre ödülü değiştiriyor bazen, hatun da bunu farketmiyor aradan biraz zaman geçiyor ödülü arttıralım diyor, sonra bakıyor ki ödül artmış son gaz devam ediyor saçmalamaya "canım yönetmenim, bakar mısınız bir dediğimi iki etmiyor"
bir kere soruların zorluk seviyesi arasında kesinlikle bir denge yok bazen resimde kaç tane üçgen, dörtgen var gibi uğraştıran sorular sorarken bazen de çok basit bir kelimenin harflerinin sırası değiştiriliyor ve bu soruluyor.. bu ilk aşamayı atlattıktan sonra ise bonus ödülünü almanız için 45 saniyede sorulmaya çalışan, sunucuların kötü diksiyonları yüzünden yarısını anlayamadığınız 7 sorunun 5ine cevap vermeniz gerekiyor ki bu imkansız gibi bir şey.. ayrıca sunucu şahıs soruları okurken soruları ekranda da göstermeye çalışıyorlar fakat sunucu 3. soruyu okurken ekranda 5. soru görünüyor, haliyle izleyicinin kafası karışıyor..
sunucuya gelince:
kendisini tanımlayacak bir sözcük henüz türkçede yok sanırım.. unidentified speaking object deyip geçiştirelim biz onu.. programda gelen telefonlar dışında hiçbir aksiyon olmadığı için bu ablamız sürekli konuşmak zorunda.. e insan o kadar konuşunca da sürekli saçmalıyor haliyle.. işte sunucu ablamızın saçmalarından seçmeler:
-gelin ve alın bu paraları burdan, biz süs olsun diye koymadık bunları buraya
-evet arıyorsunuz beni ve aramaya devam ediyorsunuz (dakikada en az 3 kez tekrar ediyor)
-ekranda görülen soruda leblebi kelimesinin harfleri değiştirilmiş ve izleyicilerin bunu doğru sıraya koyması bekleniyor ve ablamız ipucu verirken patlatıyor bombayı "nerdesiniz çorumlular, kendini çorumlu hissedenler"
-yönetmen kafasına göre ödülü değiştiriyor bazen, hatun da bunu farketmiyor aradan biraz zaman geçiyor ödülü arttıralım diyor, sonra bakıyor ki ödül artmış son gaz devam ediyor saçmalamaya "canım yönetmenim, bakar mısınız bir dediğimi iki etmiyor"
beraber olduğu kadınlardan çok kendisine acı çektiren, aslında ikisini de sevmediği için mutsuz olan ama erkek adam(!) olma katsayısının beraber olduğu kadın sayısıyla orantılı olduğunu zannettiği için iki beraberliği de sürdüren zavallı erkektir.. üçlüde yer alan kadınlar durumdan bihaber oldukları için yaşanmakta olan durum onları üzemez haliyle.. yani olay kahramanı erkek kendi eder kendi bulur, iyi de olur, haktır, müstahaktır..
küçük iskenderin 2004 yılında varlık şiirden çıkan kitabına da adını vermiş şiiri..
"yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca cesedime yağdı
bana bir şey olursa diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem:
düşünürken üşürsem diye korktum
oturup siyah portakallar yedim
oturup korkunç kitaplar okudum
içimde bir sıkıntı gibi cinayet
içimde bir sığıntı gibi telaş
içimde felaket gibi bir merak
hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm
şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm
daha da düşersem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem:
ay kıvrılırsa diye
kan kıvranırsa diye
can sıçrarsa diye ölürken bir yerlere,
daha da ölürsem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem;
sessem, sersem bir heceysem eğer
seni bir kelime edersem diye korktum
seni kötü bir cümlede kullanırsam
adını söylerken takılırsam, yanlış telaffuz edersem
böyle bir günah işlersem
tanrı affeder diye korktum
yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca bu şiire yağdı
sağol aşkım
sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum
her şeye rağmen
yağmura bulanmış, güzel bir yazdı"
"yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca cesedime yağdı
bana bir şey olursa diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem:
düşünürken üşürsem diye korktum
oturup siyah portakallar yedim
oturup korkunç kitaplar okudum
içimde bir sıkıntı gibi cinayet
içimde bir sığıntı gibi telaş
içimde felaket gibi bir merak
hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm
şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm
daha da düşersem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem:
ay kıvrılırsa diye
kan kıvranırsa diye
can sıçrarsa diye ölürken bir yerlere,
daha da ölürsem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem;
sessem, sersem bir heceysem eğer
seni bir kelime edersem diye korktum
seni kötü bir cümlede kullanırsam
adını söylerken takılırsam, yanlış telaffuz edersem
böyle bir günah işlersem
tanrı affeder diye korktum
yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca bu şiire yağdı
sağol aşkım
sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum
her şeye rağmen
yağmura bulanmış, güzel bir yazdı"
adapazarına gidildiğinde yapılması gereken en önemli iki aktiviteden birisidir ıslama köfte yemek.. fakat öyle her yerde yenmez bu meret, köfteci mustafa da yiyeceksin.. 1920lerden beri varlığın sürdüren bu mekan en güzel ıslama köfteyi yiyebileceğiniz yegane yerdir.. son derece salaş hatta buranın mutfağı leş gibidir izlenimi yaratan bir yer olsa da; ıslak ekmekler ve küçücük köfteler tadıldıktan sonra tüm bu kötü düşünceler uçar gider akıldan, bir porsiyon daha söylenilerek yemeğe devam edilir..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?