fadime falcıya gidip sormuş:
iki genç var beni isteyen...dursun ve temel adında
hangisi şanslı olcak?
falcı cevap vermiş:
-temel seninle evlenecek,dursun ise şanslı olan...
yaran fıkralar
bir gün adamın birib bir dağa çıkıp allaha yalvarmaya başlar.
"allahım,bana para ver,bana ev ver!"der.bir kaç saniye sonrabir sarsıntı olur.adam pat küt diye aşağı yuvarlanır.kalkıp yine ellerini açar ve der ki:"allah!ım vermisen verme,niye kızisen hele kızisen,peki niye itisen."
"allahım,bana para ver,bana ev ver!"der.bir kaç saniye sonrabir sarsıntı olur.adam pat küt diye aşağı yuvarlanır.kalkıp yine ellerini açar ve der ki:"allah!ım vermisen verme,niye kızisen hele kızisen,peki niye itisen."
çocuğun biri taksiye binmiş ve taksiciyele konuşmaya başlamış:
-anam dişçi,babam tüccar olsa ben de hakim olurdum
-anam doktor,babam avukat olsaydı ben de mühendis olurdum
-anam sekreter,babam müdür olsaydı ben de öğretmen olurdum....
taksici bıkmış,sıkılmış ve ona şu soruyu sormuş:"peki anan oruspu,baban da pezevenk olsaydı sen ne olurdun"?
-senin gibi şoför olurdum.
-anam dişçi,babam tüccar olsa ben de hakim olurdum
-anam doktor,babam avukat olsaydı ben de mühendis olurdum
-anam sekreter,babam müdür olsaydı ben de öğretmen olurdum....
taksici bıkmış,sıkılmış ve ona şu soruyu sormuş:"peki anan oruspu,baban da pezevenk olsaydı sen ne olurdun"?
-senin gibi şoför olurdum.
bir yarışma düzenleniyor.yarışmacılar fransız,alman ve namık kemal.yarışmada şu 3 katlı bir bina ve her katta 20 kadın kim bu kadınların hepsiyle beraber olursa yarışmayı o kazanacak.yarışma başlamış fransız girmiş binaya 2.katın merdivenlerinde bayılıp kalmış.alman girmiş oda 3 katın merdivenlerinde bayılmış.namıka sıra gelmiş namık binaya gırmiş aradan 4 saat geçmiş namık hala ortalarda yok bi bakalım demişler binanın 1-2-3 katındakı kadınlar baygın halde bizim namık yok terasa çıkmışlar bizim namık bir kedinin peşinde gel pisi gel pisi..
bir kadın gazete bayisine gider ve adama:
- "bana bir sabah bir de akşam verebilir misiniz?"
adam kadını iyice süzer ve;
- "size bir posta yeter." der.
- "bana bir sabah bir de akşam verebilir misiniz?"
adam kadını iyice süzer ve;
- "size bir posta yeter." der.
adamın biri her eğilene parmak atıyormuş. gün gelmiş adam ölmüş.bunu cehenneme atmışlar.vakti gelince de iki melek bunu cehennemden çıkarmaya karar vermiş.beraber gitmişler cehenneme ama cehennem buz gibiymiş.melekler merak edip sormuşlar zebaniye,neden burası böyle soğuk diye zebani de cevaplamış:
attınız bu ibneyi buraya,eğilip odun atamıyoruz ki.
attınız bu ibneyi buraya,eğilip odun atamıyoruz ki.
bir gs’li, bir fenerli ve bjk’li arabistanda yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar.... mahkemeye çıkarılırlar... karar idam... itiraz ederler ve karar ömür boyu hapis cezasına çevrilir. ama o gün bayrama denk geldiği için prens hazretleri cezayı kaldırıp hepsine 20 kırbaç ceza verir. bizimkileri sempatik bulduğu içinde bi kıyak daha yapıp herkese cezasını hafifletmek için bir istek hakkı tanır...
bjk’li: "sırtıma bir yastık bağlayın" der. 10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.
uyanık fenerli bunu görünce "sırtıma iki yastık bağlayın " der. ama iki yastık bile 10 kırbaca dayanamaz.
sıra galatasaraylıya gelince prens hazretleri: "bak galatasarayli sana acıdım. süper ligi kaçırdınız 100’üncü senenizde başarısız oldunuz,hekemlerden çektiniz. bu yüzden sana iki istek hakkı veriyorum"
peki der galatasarayli:"o zaman bana 40 kırbaç vurulsun". herkes şaşkına döner.
prens hazretleri:"peki ikinci isteğin nedir?" diye sorar...
galatasarayli pis pis sırıtarak " fenerbahçeliyi sırtıma bağlayın" der...
bjk’li: "sırtıma bir yastık bağlayın" der. 10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.
uyanık fenerli bunu görünce "sırtıma iki yastık bağlayın " der. ama iki yastık bile 10 kırbaca dayanamaz.
sıra galatasaraylıya gelince prens hazretleri: "bak galatasarayli sana acıdım. süper ligi kaçırdınız 100’üncü senenizde başarısız oldunuz,hekemlerden çektiniz. bu yüzden sana iki istek hakkı veriyorum"
peki der galatasarayli:"o zaman bana 40 kırbaç vurulsun". herkes şaşkına döner.
prens hazretleri:"peki ikinci isteğin nedir?" diye sorar...
galatasarayli pis pis sırıtarak " fenerbahçeliyi sırtıma bağlayın" der...
(daha az önce mail olarak geldi, hemen paylasalim.)
adamın biri new york, central parkta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. koşar ve köpekle boğuşmaya başlar. hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür.
ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşar ve adamın yanına gelir.sarılıp teşekkür etikten sonra sen der bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. ve göreceksin başlık da şöyle olacak;
cesur new yorklu küçük kızın hayatını kurtardı.adam ama ben new yorklu değilim! der. polis fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar;
cesur amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı cevabını verir.ama ben amerikalı da değilim der adam artık şaşırarak.
polis ya, o halde nerelisin? diye sorunca adam cevap verir;ben iraklıyım!polis adama başka bir şey söylemez. ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;
radikal islamcı, masum amerikan köpeğini öldürdü.
adamın biri new york, central parkta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. koşar ve köpekle boğuşmaya başlar. hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür.
ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşar ve adamın yanına gelir.sarılıp teşekkür etikten sonra sen der bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. ve göreceksin başlık da şöyle olacak;
cesur new yorklu küçük kızın hayatını kurtardı.adam ama ben new yorklu değilim! der. polis fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar;
cesur amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı cevabını verir.ama ben amerikalı da değilim der adam artık şaşırarak.
polis ya, o halde nerelisin? diye sorunca adam cevap verir;ben iraklıyım!polis adama başka bir şey söylemez. ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;
radikal islamcı, masum amerikan köpeğini öldürdü.
(bkz: repleri görelim)
kadının biri denize girer tek başına açılmaya başlar. az sonra bikinisinin altının düştüğünü fark eder.
ne yapacağım diye düşünürken bir tahta parçası bulur ve önüne örter. sahile çıkar herkes oraya bakıp güler.
kadın önüne kapattığı tahtaya bakar ve ne görsün...
derinlik:2 metre. 18 yaşından küçükler giremez
ne yapacağım diye düşünürken bir tahta parçası bulur ve önüne örter. sahile çıkar herkes oraya bakıp güler.
kadın önüne kapattığı tahtaya bakar ve ne görsün...
derinlik:2 metre. 18 yaşından küçükler giremez
üniversite son sınıf öğrencisi yazılı sınavından kalınca doğru hocasına gider:
-"siz sınıfta bırakarak hayata atılmamı önlüyor ve beni cezalandırıyorsunuz. işin bu yanını hiç düşündünüz mü?"
-"tabii düşündüm. hocanın görevi bilgiyi ölçmek, yeterli olmayanı sınıfta bırakmak değil mi?"
-"iyi. o zaman size bir teklifim var. bir soru da ben size soracağım.
doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu kabul edip sınıfta kalacağım. bilemezseniz, notumu düzeltecek ve sınıfı geçirteceksiniz.
hocanın keyfi yerinde.teklifi kabul eder. ve öğrenci sorar:
-"yasal olup, mantıklı olmayan nedir? mantıklı olup, yasal olmayan nedir? ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?"
hoca uzun uzun düşünür ama cevabı bulamaz. iddia gereği öğrencisine iyi not vererek sınıfı geçirir. ama aklı da soruda kalır. sonunda sınıfın en iyi öğrencisini çağırır, olayı anlatır ve sorunun yanıtını bilip bilmediğini sorar. öğrenci hemen cevap verir:
-"siz 65 yaşındasınız ve 23 yaşında bir kadınla evlisiniz. bu yasal ama mantıklı değil. karınızın 25 yaşında bir sevgilisi var. bu mantıklı ama yasal değil. siz karınızın sevgilisini, zayıf alıp sınıfta kalması gerekirken not verip mezun ediyorsunuz. bu da, ne mantıklı ne de yasal."
-"siz sınıfta bırakarak hayata atılmamı önlüyor ve beni cezalandırıyorsunuz. işin bu yanını hiç düşündünüz mü?"
-"tabii düşündüm. hocanın görevi bilgiyi ölçmek, yeterli olmayanı sınıfta bırakmak değil mi?"
-"iyi. o zaman size bir teklifim var. bir soru da ben size soracağım.
doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu kabul edip sınıfta kalacağım. bilemezseniz, notumu düzeltecek ve sınıfı geçirteceksiniz.
hocanın keyfi yerinde.teklifi kabul eder. ve öğrenci sorar:
-"yasal olup, mantıklı olmayan nedir? mantıklı olup, yasal olmayan nedir? ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?"
hoca uzun uzun düşünür ama cevabı bulamaz. iddia gereği öğrencisine iyi not vererek sınıfı geçirir. ama aklı da soruda kalır. sonunda sınıfın en iyi öğrencisini çağırır, olayı anlatır ve sorunun yanıtını bilip bilmediğini sorar. öğrenci hemen cevap verir:
-"siz 65 yaşındasınız ve 23 yaşında bir kadınla evlisiniz. bu yasal ama mantıklı değil. karınızın 25 yaşında bir sevgilisi var. bu mantıklı ama yasal değil. siz karınızın sevgilisini, zayıf alıp sınıfta kalması gerekirken not verip mezun ediyorsunuz. bu da, ne mantıklı ne de yasal."
dışişleri bakanı abdullah gül askeri birliğin teftişini bitirmiş, erlerin genel kültür bilgilerini değerlendiriyordu..
mesafe tahmini, ölçü, ölçü birimlerini sorguluyordu.
abdullah gül, askerlerin arasından bolulu bir ere sordu:
- tahmin et bakalım benim boyum tahminen kaç santimdir?
- asker cevapladı : tıpa tıp 180 cm efendim.
gül şaşırdı, doğruluğunu görünce, ere yanındaki diğer bakanların da
boylarının ne kadar olduğunu sordu, er hayret bir şekilde hepsini doğru cevaplamıştı.
durumu izleyen recep tayyip erdoğan, merakını yenemeyip, o da sordu.
- peki benim boyum ne kadardır?
- sayın başbakanım, sizin de boyunuz 185 cmdir.
erdoğan, kendi boyunu da tıpa tıp doğru bildiğini görünce tekrar sorar:
- sen, hiç yanılmaz mısın. nasıl tahmin ediyorsun?
-başbakanım, ben sivilde kereste uzmanıyım, boludaki kereste fabrikasında kesilen bütün keresteleri uzunluğuna göre ben tasnif ederdim.
mesafe tahmini, ölçü, ölçü birimlerini sorguluyordu.
abdullah gül, askerlerin arasından bolulu bir ere sordu:
- tahmin et bakalım benim boyum tahminen kaç santimdir?
- asker cevapladı : tıpa tıp 180 cm efendim.
gül şaşırdı, doğruluğunu görünce, ere yanındaki diğer bakanların da
boylarının ne kadar olduğunu sordu, er hayret bir şekilde hepsini doğru cevaplamıştı.
durumu izleyen recep tayyip erdoğan, merakını yenemeyip, o da sordu.
- peki benim boyum ne kadardır?
- sayın başbakanım, sizin de boyunuz 185 cmdir.
erdoğan, kendi boyunu da tıpa tıp doğru bildiğini görünce tekrar sorar:
- sen, hiç yanılmaz mısın. nasıl tahmin ediyorsun?
-başbakanım, ben sivilde kereste uzmanıyım, boludaki kereste fabrikasında kesilen bütün keresteleri uzunluğuna göre ben tasnif ederdim.
öğretmen öğrencilerle sırayla babalarının ne iş yaptığını soruyormuş;
avukat doktor hakim memur derken sıra sessiz ve sıkılgan bir çocuk olan küçük mehmete gelmiş.
öğretmen ona da babasının ne iş yaptığını sormuş,
mehmet anlatmaya baslamiş:
"babam bir gay barda striptizci olarak çalışıyor. herkesin içinde çırılçıplak soyunup, metal direkte şemsiyeyle dans ediyor..."
"eğer çok iyi bahşiş veren birileri olursa onlarla birlikte geceleri evlerine de gidiyor."
öğretmenin rengi atmış. diğer çocuklara oyalanmaları için bir görev verip, mehmeti bir kenara çekmiş:
"mehmet, baban gerçekten bu işi mi yapıyor?"
"hayır öğretmenim, babam aslında tayyip için çalışıyor ama bütün sınıfın içinde söylemeye çok utandım."
avukat doktor hakim memur derken sıra sessiz ve sıkılgan bir çocuk olan küçük mehmete gelmiş.
öğretmen ona da babasının ne iş yaptığını sormuş,
mehmet anlatmaya baslamiş:
"babam bir gay barda striptizci olarak çalışıyor. herkesin içinde çırılçıplak soyunup, metal direkte şemsiyeyle dans ediyor..."
"eğer çok iyi bahşiş veren birileri olursa onlarla birlikte geceleri evlerine de gidiyor."
öğretmenin rengi atmış. diğer çocuklara oyalanmaları için bir görev verip, mehmeti bir kenara çekmiş:
"mehmet, baban gerçekten bu işi mi yapıyor?"
"hayır öğretmenim, babam aslında tayyip için çalışıyor ama bütün sınıfın içinde söylemeye çok utandım."
başbakan erdoğan, dış destek aramak için ingiltere’ye ziyarete gitmiş.
ziyareti sırasında kraliçe tarafından çay içmeye
davet edilen erdoğan, kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne
olduğunu sormuş.
kraliçe de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak"
cevabını vermiş. erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki
insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini
sormuş. kraliçe,onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum" diye yanıtlamış ve "izin verin göstereyim" demiş.
kraliçe hemen tony blair’ı aramış ve: "sayın başbakan, lütfen bu
soruya cevap verin: "annenizin bir cocuğu var,
babanızın bir çocuğu var ve bu cocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu?" diye sormuş.
tony blair: "bu benim majesteleri" diye yanıtlamış.
kraliçe: "doğru.teşekkürler, iyi çalışmalar blair"
demiş ve erdoğan’a dönerek:"gördünüz mü sayın erdoğan?" "evet
majesteleri, çok teşekkür ederim,bu metodunuzu kesinlikle
kullanacağım" diyerek oradan ayrılmış.
yurda dönüp hemen unakıtan’ı yanına cağıran erdoğan,"kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş.
unakıtan : "tabii efendim, nedir?" erdoğan:"annenin bir çocuğu var,babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne
de erkek kardeşin.kimdir bu?"
unakıtan sağa bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda: "efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?"demiş. erdoğan kabul etmiş ve unakıtan oradan
ayrılmış,vakit kaybetmeden bakanlar kurulunu toplantıya çağırmış,saatlerce bu soru üzerinde düşünmüş, ama kimse bir cevap bulamamış. en sonunda kemal unakıtan kemal derviş’i aramiş ve durumu açıkladıktan sonra:"annenizin bir çocuğu var,babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek
kardeşiniz. kimdir bu?" derviş: "bunda bilemeyecek ne var, tabii ki
benim!" diye yanitlamiş. cevabı alan unakıtan hemen tayyip’i
arayarak: "cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum,sayın kemal derviş" demiş.
tayyip büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş:
"yanlış cevap kemal abi,
doğru cevap tony blair’dı."
ziyareti sırasında kraliçe tarafından çay içmeye
davet edilen erdoğan, kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne
olduğunu sormuş.
kraliçe de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak"
cevabını vermiş. erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki
insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini
sormuş. kraliçe,onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum" diye yanıtlamış ve "izin verin göstereyim" demiş.
kraliçe hemen tony blair’ı aramış ve: "sayın başbakan, lütfen bu
soruya cevap verin: "annenizin bir cocuğu var,
babanızın bir çocuğu var ve bu cocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu?" diye sormuş.
tony blair: "bu benim majesteleri" diye yanıtlamış.
kraliçe: "doğru.teşekkürler, iyi çalışmalar blair"
demiş ve erdoğan’a dönerek:"gördünüz mü sayın erdoğan?" "evet
majesteleri, çok teşekkür ederim,bu metodunuzu kesinlikle
kullanacağım" diyerek oradan ayrılmış.
yurda dönüp hemen unakıtan’ı yanına cağıran erdoğan,"kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş.
unakıtan : "tabii efendim, nedir?" erdoğan:"annenin bir çocuğu var,babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne
de erkek kardeşin.kimdir bu?"
unakıtan sağa bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda: "efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?"demiş. erdoğan kabul etmiş ve unakıtan oradan
ayrılmış,vakit kaybetmeden bakanlar kurulunu toplantıya çağırmış,saatlerce bu soru üzerinde düşünmüş, ama kimse bir cevap bulamamış. en sonunda kemal unakıtan kemal derviş’i aramiş ve durumu açıkladıktan sonra:"annenizin bir çocuğu var,babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek
kardeşiniz. kimdir bu?" derviş: "bunda bilemeyecek ne var, tabii ki
benim!" diye yanitlamiş. cevabı alan unakıtan hemen tayyip’i
arayarak: "cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum,sayın kemal derviş" demiş.
tayyip büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş:
"yanlış cevap kemal abi,
doğru cevap tony blair’dı."
üç adam ölür ve cennete giderler. sorgu meleği birincisine sorar,
seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var:
karına karşı sadık oldun mu?" adam yanıtlar; "evet, asla bir başka kadına bakmadım."
sorgu meleği, "şuradaki rolls-royceu görüyor musun? o senindir. cennetteyken kullanabilirsin.."
sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; "bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık."
bunun üzerine sorgu meleği, "şuradaki mercedesi görüyor musun? cennetteyken onu kullanacaksın.." der
ve üçüncü adama da sorar, "karını hiç aldattın mı?" adam yutkunur ve şöyle der;
"itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. üzgünüm."
sorgu meleği; "ehh" der, "ama temelde iyi bir adamsın.
şuradaki eski vosvosu görüyor musun? cennette onu kullanacaksın."
bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın rolls-royceunu görürler. bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar. "heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "cennettesin, altında bir rolls-royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?"
"bugün karımı gördüm!" der birinci adam.
diğerleri; "aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?" diye sorarlar. adam içini çekerek konuşur, "kaykayla dolaşıyordu..."
seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var:
karına karşı sadık oldun mu?" adam yanıtlar; "evet, asla bir başka kadına bakmadım."
sorgu meleği, "şuradaki rolls-royceu görüyor musun? o senindir. cennetteyken kullanabilirsin.."
sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; "bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık."
bunun üzerine sorgu meleği, "şuradaki mercedesi görüyor musun? cennetteyken onu kullanacaksın.." der
ve üçüncü adama da sorar, "karını hiç aldattın mı?" adam yutkunur ve şöyle der;
"itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. üzgünüm."
sorgu meleği; "ehh" der, "ama temelde iyi bir adamsın.
şuradaki eski vosvosu görüyor musun? cennette onu kullanacaksın."
bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın rolls-royceunu görürler. bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar. "heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "cennettesin, altında bir rolls-royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?"
"bugün karımı gördüm!" der birinci adam.
diğerleri; "aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?" diye sorarlar. adam içini çekerek konuşur, "kaykayla dolaşıyordu..."
bir çiftlik evine davet edilen kenan evren, orhan gencebay ve tayyip erdoğan aynı anda kapıya gelirler.
kapida bekçi karşılar. ama bekçi güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için gelenlere kimliklerini sorar.
gencebay beni herkes tanır. bak sazım da elimde. sazım benim kimliğimdir. der.
bekçi tamam sizi sazınızdan tanıdım. geçin der.
kenan evren ben de marmariste resim yapıyorum. herkes beni tanır. bak paletlerimi de getirdim. belki burada da resim
yapacağım der. bekçi tamam sizi de tanıdım. güzel hanımların resimlerini yapıyorsunuz, geçebilirsiniz. der.
sıra tayyip erdoğana gelince, erdoğan, ne kimliği, artistlik yapma lan! der.
bekçi bu kez:
tamam başbakanım, kimlik göstermenize gerek yok, bu beyanınız yeter!
kapida bekçi karşılar. ama bekçi güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için gelenlere kimliklerini sorar.
gencebay beni herkes tanır. bak sazım da elimde. sazım benim kimliğimdir. der.
bekçi tamam sizi sazınızdan tanıdım. geçin der.
kenan evren ben de marmariste resim yapıyorum. herkes beni tanır. bak paletlerimi de getirdim. belki burada da resim
yapacağım der. bekçi tamam sizi de tanıdım. güzel hanımların resimlerini yapıyorsunuz, geçebilirsiniz. der.
sıra tayyip erdoğana gelince, erdoğan, ne kimliği, artistlik yapma lan! der.
bekçi bu kez:
tamam başbakanım, kimlik göstermenize gerek yok, bu beyanınız yeter!
osmanlı imparatorluğu zamanında, bizans donanması ile osmanlı donanması savaşacaklardır..bizans 10 gemilik muhteşem bir donanma hazırlar ve denize açılır..donanmanın başında andropolos vardır..andropolos en öndeki geminin burcunda elleri göğsünde heybetli bir heykel gibi durmaktadır ve hemen arkasında yardımcıları vardır..hep birlikte osmanlı donanmasını beklemektedirler..yukarıdan gözcü bağırır:
- komutanım, osmanlı donanması 3 gemiyle göründü..
komutan yardımcısına döner ve:
- bana kırmızı gömleğimi getirin eğer savaşta yaralanırsam kanım belli olup da askerlerin morali bozulmasın..der..
hemen kırmızı gömleği giyer ve aynı ihtişamıyle yerinde durur..gözcü yine bağırır :
- komutanım, 3 geminin ardından 30 gemi daha göründü..
andropolos tekrar yardımcısına döner ve hafifçe mırıldanır :
- bana kahverengi pantolonumu getirin..der
- komutanım, osmanlı donanması 3 gemiyle göründü..
komutan yardımcısına döner ve:
- bana kırmızı gömleğimi getirin eğer savaşta yaralanırsam kanım belli olup da askerlerin morali bozulmasın..der..
hemen kırmızı gömleği giyer ve aynı ihtişamıyle yerinde durur..gözcü yine bağırır :
- komutanım, 3 geminin ardından 30 gemi daha göründü..
andropolos tekrar yardımcısına döner ve hafifçe mırıldanır :
- bana kahverengi pantolonumu getirin..der
ilkokul 5. sinifta resim dersinde ogretmen "cocuklar konu serbest, hayvan resimleri çizin bakayim"dedi. 10 dakika sonra küçük ahmet el kaldirdi.ogretmen yanina geldi.resim kagidinin üzerinde bir sinek duruyordu.çocugun bu sinekten sikayetci oldugunu zanneden ögretmen eliyle sinegi kovaladi ama hayvan hiç hareket etmedi. biraz daha dikkatli bakinca da sinegin gerçek olmadigini farketti. bu bir sinek resmiydi.
ögretmen saskinlikla sordu:
-sen mi yaptin oglum bu resmi?
-evet ögretmenim.
-peki bir de at resmi yap bakayim. küçük ahmet öyle bir at resmi çizdi ki, at sanki kagittan firlayip çikacak.o kadar canli.
sasiran ögretmen:
-yavrum beni hemen babana götür.sen müthis bir yeteneksin. burada harcanmaman gerekir.derhal güzel sanatlara transfer olman lazim. babanla konusmaliyim, dedi. son dersten sonra ahmetle beraber yola koyuldular. dar bir patikadan bir gecekonduya geldiler.içerde, yatakta, dizlerini karnina çekmis,üzerine yorgan örtülmiş bir adam yatiyordu.
ögretmen konusmaya basladi:
-geçmis olsun efendim.
-tesekkürler.
-ben oglunuzun...
-allah kahretsin oglumu.
-aman böyle söylemeyin,yaptigi resimler...
-onun yaptigi resimler yerin dibine batsin.
-ama beyefendi böyle yetenekli bir cocugun...
-yetenegine baslatmayin simdi.
-peki ne oldu,niçin böyle kizginsiniz oglunuza?
-neden olacak, dün gece eve biraz çakirkeyif geldim.bu essoglu sobanin üzerine çiplak kadin resmi çizmis.
ögretmen saskinlikla sordu:
-sen mi yaptin oglum bu resmi?
-evet ögretmenim.
-peki bir de at resmi yap bakayim. küçük ahmet öyle bir at resmi çizdi ki, at sanki kagittan firlayip çikacak.o kadar canli.
sasiran ögretmen:
-yavrum beni hemen babana götür.sen müthis bir yeteneksin. burada harcanmaman gerekir.derhal güzel sanatlara transfer olman lazim. babanla konusmaliyim, dedi. son dersten sonra ahmetle beraber yola koyuldular. dar bir patikadan bir gecekonduya geldiler.içerde, yatakta, dizlerini karnina çekmis,üzerine yorgan örtülmiş bir adam yatiyordu.
ögretmen konusmaya basladi:
-geçmis olsun efendim.
-tesekkürler.
-ben oglunuzun...
-allah kahretsin oglumu.
-aman böyle söylemeyin,yaptigi resimler...
-onun yaptigi resimler yerin dibine batsin.
-ama beyefendi böyle yetenekli bir cocugun...
-yetenegine baslatmayin simdi.
-peki ne oldu,niçin böyle kizginsiniz oglunuza?
-neden olacak, dün gece eve biraz çakirkeyif geldim.bu essoglu sobanin üzerine çiplak kadin resmi çizmis.
üç amerikan askeri iraklı bir amcanın bakkalına girerler alış veriş yaparken
kahrolsun amerikadiye ses duyarlar. etrafa bakınırlar ve sesin bir
papağandan geldiğini görürler.
bunun uzerine iraklı bakkal amcaya bu papağanı buradan yok et yarın
geldiğimizde görürsek seni mahvederizderler.
askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü
papağan kuşunu çok sevmektedir. derken aklına cami imamlarının papağanı
gelir. hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve hocam eğer
sakıncası yoksa papağanları değişelimder hoca kabul eder ve değişim
gerçekleşir. ertesi gün işgalci amerikan askerleri gelir, papağanı görürler
ve kızarak :biz sana bunu yok edeceksin demedikmi?
amca bu papağan o değil desede inandıramaz.
sivri zekalı askerin biri ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup
olmadığını der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
kahrosun amerika!!
ses çıkmyınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:
-kahrolsun amerika!
(ses yok)
-kahrolsun amerika!
(ses yok)
-kahrolsun amerika!
papağan dile gelir
-amin ey cemaat
kahrolsun amerikadiye ses duyarlar. etrafa bakınırlar ve sesin bir
papağandan geldiğini görürler.
bunun uzerine iraklı bakkal amcaya bu papağanı buradan yok et yarın
geldiğimizde görürsek seni mahvederizderler.
askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü
papağan kuşunu çok sevmektedir. derken aklına cami imamlarının papağanı
gelir. hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve hocam eğer
sakıncası yoksa papağanları değişelimder hoca kabul eder ve değişim
gerçekleşir. ertesi gün işgalci amerikan askerleri gelir, papağanı görürler
ve kızarak :biz sana bunu yok edeceksin demedikmi?
amca bu papağan o değil desede inandıramaz.
sivri zekalı askerin biri ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup
olmadığını der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
kahrosun amerika!!
ses çıkmyınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:
-kahrolsun amerika!
(ses yok)
-kahrolsun amerika!
(ses yok)
-kahrolsun amerika!
papağan dile gelir
-amin ey cemaat
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?