yapılmış en aptalca dalgınlıklar

36 /
john maynard keynes
2008 yilinda jfk havaalani’ndan gecerken yapmis oldugum dalginlik beni guantanamo’ya goturecekti. cihazdan gecmeden once kemerini cozen keynes dalginlikla pantalonun dugmesini cozup fermuarini da asagi indirmis ve akabinde pantalonu da indirirken "nerdeyim lan ben?" diyerek bu donulmez hatanin ucundan donmus, hayatimda yapip yapabilecegim en buyuk dalginligi da yapmis oldum.
instrument
kettle’a suyu doldurduktan sonra ocağı yakıp üstüne koymak. plastik yanığı kokusu gelince panik olup mutfağa koşmak, bir sürahi suyu boşaltmak yangını söndürmek, ohhh çekip rahatlamak, sıcakken temizlemeyip plastik tekrar katılaştıktan sonra ocağı komple gazdan söküp çöpe atmak ve yeni bir ocak almak.
yeginoglu
resepsiyonist, uluslararası bir otelde çalışıyor olmasından ötürü her gün sekiz saat kafa siken genel müzik yayınına maruz kalmaktadır.

yeni genel müdür, akıllı adam. oteldeki aktiviteleri zenginleştirmek adına perşembe günleri türk gecesi programı yaptırmayı kararlaştırıyor.

kararın akabindeki ilk perşembe... resepsiyon deski boş. misafirler türk gecesi için gala salonunda. lobide sıkıcı bir hava. resepsiyonist ’iyisi mi kendime bi çay koyayım’ diyor ve arka ofise geçiyor.

usul usul çayını içerken genel müzik yayınından birden bir halay sesi yükseliyor. recep, alışkın olmadığı bu duruma alışılagelmişin dışında bir tepki veriyor ve kullanılmış bir a4 kağıdını kaptığı gibi başlıyor diyarbakır yöresine ait halay figürleri sergilemeye. recep kendisini öyle bir kaptırıyor ki halaya, kafasını kaldırdığında kendini resepsiyon deskinin ortasında buluveriyor. daha acı olanı ise, daha iki dakka evveline kadar boş olan resepsiyon, bir anda check in bekleyen eli valizli kelleler sürüsüne dönüvermiş olması.

uzun süren sessizliğin ardından, acıma ve şaşkınlık karışımı bir yüz ifadesi ile resepsiyon görevlisine bakan kalabalık güruhtan biri, yanındakine dönerek soruyor;

misafir: halis abi buranın renaissance olduğuna emin misin?

recep: pardon beyefendi kaptırmışım.

misafir: dikkat edin, markayı da kaptırmayın.

recep: (iç ses) de get, goduumun burjuvası. markaynan doğdun sanki atın oğlu.
aysemayse
kendisinden hoşlanan iki kişi de aynı isme sahiptir. bir de en yakın arkadaşın ismi bu iki kişinin ismine çok benzemektedir. bu iki kişiden bir tanesi kendisinden pek hoşlaşılmayan, çok ısrarlı birisidir fakat aynı meslek grubuna ait ve sürekli karşılaşılan biri olduğu için sürekli kibarca geçiştirilir. her gün yemeğe, kahveye, buluşmaya davet eder ki en sonunda kendisinden kurtulmak için evet denir. diğeri ise olumlu bakılan ve kendisinden hoşlanılan bir kişidir. her neyse efendim, en yakın arkadaşa " offf bu bilmem ne yine mesaj attı, artık kendisinden kurtulmak için buluşacağım. hala anlamadı mı acaba aptal" tarzında aslında hiç de huyum olmayan ama artık sinirlerin en son noktaya ulaştığı anda atılan bir mesaj olduğu için bir kaç hakaret kelimesinin daha ekli olduğu bir mesaj atılır. akşam en iyi arkadaş buluşmak için arar ve "ya mesaj atmıştım ama gelmedi mi ben bugün şeyle buluşacağım" der ve konu kapanır. aradan bir aydan uzun bir süre geçer, hoşlanılan kişi hiç aramaz olur, msn de hergün online olan kişi bir türlü online olmaz ve atılan mesaja da cevap vermez. noluyor acaba diye düşünülürken, en yakın arkadaş telefonumu kullanmak için ister ve acı haber gelir. -ayşemayşe ben senin telefonunda gönderilen mesajlarıma bakarken bir şey farkettim, dayanamadım meraktan okudum çünkü bir gariplik vardı, sen o bana ulaşmayan mesajı zaten bana atmamışsın. aradan yıllar geçer, başka birine aşık olnur, yanlış mesaj atılanla karşılaşılır, hiç bir şey olmamış gibi arkadaş olmaya devam edilir. en sonunda da "aman iyi ki olmamış, iyi ki o aptalca dalgınlığı yapmışım" denilir.
isyankarmuhabir
geç kalınmış bir arkadaş nikahının paniği ile ve yanlışlıkla eski sevgilinin nikahının yapıldığı salona girmek ve mutlu çift sahneye çıkana kadar hiç birşey anlamamak.
mmkurabiye
insan suretine bürünmüş her iki ayağının üzerinde yürüyebilen yaratığı "insan" zannedip iletişim kurmak ile başlayan bir hikaye size milyonlarca , <yapılmış en aptal saptalca dalgınlık-saçmalık> malzemesi sunabilir.
daymare
yeni tanışılan çocukla buluşmak üzere yola çıkılır. buluşma yerine varmaya az kalınca geç mi kaldım ki diye saate bakmak üzere telefon cepten çıkarılır. her ne hikmetse telefon kendi kendine kapanmıştır. açmaya çalışılır açılmaz. açılmayınca bataryası yerinden çıkarılıp yeniden takılır. bataryası çıkarılıp takılınca bu sefer saati telefon sorar. bu esnada hızlı hızlı yürünmeye devam edilmektedir. tahminen 16.45 olan saati yazarken elde eldiven olduğu için 6 yerine 9’a basılır ve saat 19.45 olarak telefona girilir. amaaaan geç kaldım oturunca düzeltirim diye telefon cebe geri sokulur ve bu hareket derhal unutulur. gidilir oturulur sohbet edilir, muhabbet koyuyken saate bir bakılır 21.30 olmuştur. benim gitmem lazım diye sızlanmaya başlanır, saatin nası bu kadar çabuk geçtiği anlaşılmaz. bu esnada kol saatine bakıp saatin 18.30 olduğunu gören çocuk benden sıkıldı galiba diye düşünür ama renk vermez, erken daha gibisinden bir şeyler söyler. bir yarım saat daha oturulur ve 10 oldu artık saat hesabı ister misin denilir. çocuk bi saate bi bana bi saate bi bana bakar. yüzünde tam bir ’kafayı mı yedin?’ ifadesi vardır. saat 7 daha ne 10’u yaa diye isyan eder. o anda tam bir siyah beyaz flashback yaşanır..yapılan salaklık akla sığdırılamaz. gülünse mi ağlansa mı bilinemez..boşluğa bakılır..çocuk çok güler..
hakir adam
ne yapıcam ne yapıcam diye kıvranırken, aslında unuttuğun şeyin aşırı derecede çişinin geldiği olduğunu yaklaşık bi 10 dk sonra farketmendir en büyük dalgınlık.
bir garip muamma
öğrencilerin yazılı kağıtlarının altına "başaracağınıza inanıyorum" yazmak yerine "basacağınıza inanıyorum" yazmak. o denli inanmıyorum.
zotac
olayın baş kahramanı bir turisttir. gavur yani.
gavur kişi gelir ve ingilizce olarak televizyon alacağını ifade eder.
gavur kişi ilgili departmana götürülüp, yanında adam diyaloğu dinlerken, ilgili personele durum şu şekilde ifade edilir,

- la bu yarrak kafası televizyon alacakmış, türkçe bilmiyor yardımcı olur musun.
gavur turist: yo yo türkçe bilyoğrum da bazı sizin deyimleri zor anlıyorum ben.

beyninden vurulmuşa dönen bünyem ile kıvırmaya çalıştıysam da;

- hehe yarrak kafası zaten bir deyim, kaliteli güzel anlamında kullanıyoz biz.
gavur turist: yarrak bilyoğrum ben, siz diğyorsunuz onu cinsel organ için.

- heh işte onu bile net gösterebilcek bir televizyon dedim ben de arkadaşa, o derece kaliteli yani, öyle istemiyor musunuz siz ?

kaç kaç kaç
eflatun
işten geldiğimden beri kendi kendime:
_bugün ders çalışmıyım öyle bir geçer zaman ki var.

diyip durdum.bilgisayarın başından kalktım battaniyemi çayımı aldım içeri koltuğun üstüne güzelce kuruldum ve babama ters bi bakış attım:

_eee hadi açsana osman’ı bakalım aylin’le soner ne olucak.

odada tık yok herkesizn gözü bende ve babamdan hiç beklemediğim cevap:
_kızım sen manyak mısın? ne osman’ı bugün pazartesi yarın o dizi.

şimdi ben kendi salaklığımamı yanayım yoksa o kadar hazırlanmamamı yanayım.bugün sen değilmiydin iş yerinde pazartesi sendromuna giren. mecbur pılımı pırtımı toparlayıp odama yuvama geri döndüm.
36 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol