resepsiyonist, uluslararası bir otelde çalışıyor olmasından ötürü her gün sekiz saat kafa siken genel müzik yayınına maruz kalmaktadır.
yeni genel müdür, akıllı adam. oteldeki aktiviteleri zenginleştirmek adına perşembe günleri türk gecesi programı yaptırmayı kararlaştırıyor.
kararın akabindeki ilk perşembe... resepsiyon deski boş. misafirler türk gecesi için gala salonunda. lobide sıkıcı bir hava. resepsiyonist ’iyisi mi kendime bi çay koyayım’ diyor ve arka ofise geçiyor.
usul usul çayını içerken genel müzik yayınından birden bir halay sesi yükseliyor. recep, alışkın olmadığı bu duruma alışılagelmişin dışında bir tepki veriyor ve kullanılmış bir a4 kağıdını kaptığı gibi başlıyor diyarbakır yöresine ait halay figürleri sergilemeye. recep kendisini öyle bir kaptırıyor ki halaya, kafasını kaldırdığında kendini resepsiyon deskinin ortasında buluveriyor. daha acı olanı ise, daha iki dakka evveline kadar boş olan resepsiyon, bir anda check in bekleyen eli valizli kelleler sürüsüne dönüvermiş olması.
uzun süren sessizliğin ardından, acıma ve şaşkınlık karışımı bir yüz ifadesi ile resepsiyon görevlisine bakan kalabalık güruhtan biri, yanındakine dönerek soruyor;
misafir: halis abi buranın renaissance olduğuna emin misin?
recep: pardon beyefendi kaptırmışım.
misafir: dikkat edin, markayı da kaptırmayın.
recep: (iç ses) de get, goduumun burjuvası. markaynan doğdun sanki atın oğlu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?