sadece kadınların değil erkeklerinde fena halde kafaya taktıkları şey. bir sürü kadın problemi dururken sadece bu konuda hassaslaşan erkekleri hayretle izlemek gerekmektedir.
orta çağdan beri çeşitli örtünme şekilleri bulunan, sadece arabistanda değil aynı zamanda batı ülkelerinde de görülen bir örtü şeklidir. sadece müslümanlıkta değil hemen her dinde değişik şekilleri görülür. hatta din öncesi zamanlarda kadınlar örtünmektedir. hala anlayamadığım bu bir dine özgü olmayan baş bağının neden bu kadar önemsendiğidir. ahlak kadınla sınırlı değildir. saçınızın teli sizi cehnnemde yakmaz asıl okumayan başkalarının dediklerini dinleyen koyun gibi yaşayanlardır bu dünyada da diğerinde de canı yanacaklar. yoksa örtü dediğin ne ki iyi bir insan olmanın zorluğunun yanında.
aklını hangi amaçla kullandığına bağlı olarak sınıflandırılabilecek erkeklerdir. aklı hatun götürmeye, yenisini bulup eskisini kandırmaya, kısaca kadınlarla kafayı bozmuş olanları akıllı sayarsak sayı yükselir. bu tiplere akıl fikir dileriz, geriye kalanlara da sabır dilenmelidir, bilindiği gibi azınlıkta kalanlar acı çeker.
yolda her gördüğün insanın suratına baktığında onu görüyorsan emin olmak için yapılacak başka bir şey kalmamıştır.
şu haliyle içelik olarak sivil olabilme ihtimali bulunan ancak kamuoyundan saklanarak sivilleşmekten uzaklaşan daha çok bir politik görüşün ürünü olacağından çekindiğim oluşum. sivil anayasa çalışmaları başladığından beri gizli tutulmasına ragmen ortaya çıkan maddeler dikkati başka yöne çekmeye çalıştıklarını kanıtlamaktadır.
detaylara bakarken bütünü gözden kaçırmayalım, anayasalar sadece laiklik ilkesinden oluşmazlar , herşeyin çerçeve yasaları oldukları en az laiklik kadar atatürk ilkeleri kadar önemli yetki ve hakları barındırırlar.
detaylara bakarken bütünü gözden kaçırmayalım, anayasalar sadece laiklik ilkesinden oluşmazlar , herşeyin çerçeve yasaları oldukları en az laiklik kadar atatürk ilkeleri kadar önemli yetki ve hakları barındırırlar.
gezmeye geldiğinizde bayıldığınız bir zamanların yazlık evlerinin bulunuduğu ilkbaharda bir başka güzel olan yer. ancak gezip gören için keyif verici yaşayan için bir eziyettir moda. hemen her evin altında açılmış restoranı hiç bir kural tanımayan esnafı siz farketmeden gittikçe çirkinleşmekte ,bu durum hiç bir belediyenin rant nedeniyle umrunda olmamaktadır. cadde ortalarına kadar taşan plastik sandalyeler, bacası olmayan fırınlar, sokaktan gecerken yüzünüze vuran yemek kokusu, gelip bir kerelik gezenin umrunda olmaz elbette. ama şu soruyu sorarım size, sizin evinizin önünde insanlar bağıra çağıra konuşsaydı, sabah akşam pis yemek kokuları alsaydınız,park yeri yüzünden kapınızın önünde dakikalarca kornaya basılsaydı nasıl davranırdınız? bu sebepledir ki birçok moda sakini modayı sonbahar ve kış aylarında sever.
memurla azrail karşılaşmasında
(bkz: bugün git yarın gel)
(bkz: bugün git yarın gel)
tuvalet terliği diye bir şey mi var hala diyen, artık o eski tuvaletleri kullanmıyoruz değil mi diyerek evde giydiği terliği tuvalette de giyen, tuvalet terliği denen o plastik terliği giymeyen insandır.
karşı taraf evli oldüğünü gizlediyse aldatılmışlık hissi yaratan, kendinizi eşin yerine koyduğunuz, şu adama dersini versem mi acaba dedirten durumda gerçekleşebilir. bir anda aşıkken bir anda düşman olunabilmektedir.
henüz tamamlanamamış, bazı türlerinin dişilerinden daha az evrimleştiğinin görüldüğü süreçtir.
bırakınız becermesin yalan söylemeyi. en azından bir süre sonra yalan söylediği anlaşıldığı için doğruları söylemeye başlayabilir. tabi doğrulara ne kadar tahammül edilebilirse o kadar sevilecek erkektir.
dili hep sürçen, dil mağduru başbakan. efendim şimdi de iki kere üst üste bağırarak 1974 de faiz oranı yüzde kırk demiş, yanlış olduğu ortaya çıkınca ilk fırsatta yüzde yüziki diye düzeltmiştir. ilginç bir şahsiyettir, dilinde bir sorun mu vardır?
ilkbaharın ilk güneşli günlerinden
aydınlık ama soğuk bir gün
hayatın bütün renkleri solmuş gibi içimde.
gördüklerimi, içime çektiğim nefesi hissetmiyor ruhum.
ruhum bedenimin içinde bir yerlerde kıvrılmış saklanıyor,
korkunca yatağına sığınıp yorganını başının üzerine çeken bir çocuk gibi..
bedenim kendini geniş bir yolun başında buluyor.
daha önce hiç görmediği renkleri görmeye başlıyor,
herşey parıltılar içinde...
binaların uzun kolidorlar oluşturduğu uzun bir yolda yürüyorum.
yanımdan geçen turistin ağzından çıkan hiç bilmediğim bir kelimeyim ben,
kolunu bir kızın omzuna atmış 14 yaşlarında meraklı bir erkek çocuğuyum,
küçük bir büfede camın önünde duran renk renk şekerlemeyim,
kalabalığın içinde kendi olmaktan bıkmış, başkalarının hayallerini sevmiş biriyim ben.
eskimiş binalardayım , yol kenarında bir türlü büyüyemeyen ağacım ben.
şımarık bir bebek çığlığıyım, esen bir rüzgarım genç bir kızın saçlarını karmakarışık eden...
sahip olamadığım herşeyim ben burada
istediklerimi seçtiğim, istemediklerimi görmezden geldiğim yerdeyim
istiklaldeyim....
aydınlık ama soğuk bir gün
hayatın bütün renkleri solmuş gibi içimde.
gördüklerimi, içime çektiğim nefesi hissetmiyor ruhum.
ruhum bedenimin içinde bir yerlerde kıvrılmış saklanıyor,
korkunca yatağına sığınıp yorganını başının üzerine çeken bir çocuk gibi..
bedenim kendini geniş bir yolun başında buluyor.
daha önce hiç görmediği renkleri görmeye başlıyor,
herşey parıltılar içinde...
binaların uzun kolidorlar oluşturduğu uzun bir yolda yürüyorum.
yanımdan geçen turistin ağzından çıkan hiç bilmediğim bir kelimeyim ben,
kolunu bir kızın omzuna atmış 14 yaşlarında meraklı bir erkek çocuğuyum,
küçük bir büfede camın önünde duran renk renk şekerlemeyim,
kalabalığın içinde kendi olmaktan bıkmış, başkalarının hayallerini sevmiş biriyim ben.
eskimiş binalardayım , yol kenarında bir türlü büyüyemeyen ağacım ben.
şımarık bir bebek çığlığıyım, esen bir rüzgarım genç bir kızın saçlarını karmakarışık eden...
sahip olamadığım herşeyim ben burada
istediklerimi seçtiğim, istemediklerimi görmezden geldiğim yerdeyim
istiklaldeyim....
nereye gidersem gideyim hep döndüğüm yer istanbul, enerji kaynağım
bazen sadece artık onu görmek acı verdiği için yapılır çok kınamamak gerekir. bazen ismini bile görmek iç burkar.
okul kırmaya benzeyen eylem sanırım. sözlükte olmazsa birşeyler kaçıracakmış gibi hisseden, acaba burada yoklama falan var mıdır, çok kalana bir ödül veriliyor mu diye düşünüp sabahtan akşama sözlükte takılan kişinin artık bunalıp kırıyorum lan gözlerim ağrıdı dışarıda hayat var dediği durum olsa gerek.
(bkz: türbanlı barbie)
mezun olduklarında genellikle iş bulamayan kişilerdir. gerekli planlamanın olmadığı ülkemizde çok sayıda bulunmaktadır. bu kişilerin girebileceği işlere mühendisler, kimyacılar, fizikçiler ve hatta öğretmenler bile girebilmektedir. ancak bu kişiler bahsi gecen meslek gruplarının hiç birinin işini yapamamaktadır. yurdum işvereninin kafasında işletme mezunlarından farkı olmayan onun yerine o paraya mühendis alırım denilerek harcanan mezun grubudur.
söyle keyifle oturulur vapurun yanlarındaki açık yere. deniz parlıyor, güzel bir rüzgar esiyordur. martılar uçuşurlar, görüntü mükemmeldir. sonra birileri bu ekmekleri ya da simitleri atmaya başlarlar. yapan için büyük bir keyiftir muhakkak bir canlıyı beslemek. ama vapur ilerledikçe ekmek kırıntıları yüzünüze doğru gelmeye başlar. kuştur bu nihayetinde,üstelik açtır ve bir ekmek kavgası söz konusudur.martının biri bakış atar size. içinizden şimdi gözüme dalacak ekmek kırıntısını almak için dersiniz. o gerginlikle yolculuk devam eder. martı bir numaralı kabus olur, denizi gözünüz görmez, ekmek atan kişiye yeter demek istenir.ama söylenirse hayvan düşmanı ilan edilmekten korkulur. yarım saatlik vapur seyahati hitchkok’un kuşlar filmine dönüşür. uzaktan görünümü hoştur. içinde olmak kabus.
şu sıralar "tanıştıriim boyfrendimmm" diye garip bir şarkı söylemektedir. klibini sesini kısarak dinlemek gerek. aksi taktirde müzik zevkiniz aniden değişebilir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?