confessions

the wall

- Yazar -

  1. toplam entry 221
  2. takipçi 1
  3. puan 15434

cinsiyet değiştirip tekrar karısıyla evlenen adam

the wall
gün geçmiyor ki kutuplardan basık elips $eklindeki güzel yerküremizde yeni atraksyonlar olmasın, gün geçmiyor ki kar beyazı önlükleri ile bilimamcaları bize tartı$acak yeni konular sürmesin önümüze. evet.

bu seferki haberimiz, 5 çocuk babası iken (evet be$) karısından ayrılıp cinsiyet deği$tiren adam / kadın (ne olduğu ile zerre ilgilenmemekteyim) jan morris adlı yazar ile ilgili... yani olayımızın kahramanı, önce cinsiyet deği$tiyor, kadın oluyor, arkasından aradan yıllar geçiyor ve yeniden (lezbiyen olarak) eski karısıyla evleniyor. a$ağı yukarı olayı bu. bu durumda yani kahramanımızın;

a)transeksüel
b)gay
c)lezbiyen
d)hepsini birden

olma potansiyeli var.

link de bu:

http://www.ensonhaber.com/yasam/133174/kadin-oldu-eski-karisiyla-evlendi.html

roland garros

the wall
bu seneki, an itibarıyla gerçekle$tiriliyor olan turnuva.

roland garros 2008 erkekler tekli finali ise, (demin itibarıyla ortaya çıkan sonuca göre) roger federer - rafael nadal arasında yapılacak. ($a$ıran yok)

özellikle federer finale çıkarken oynadığı semi-final maçında izleyenler için muhte$em / kendi için $aka gibi bi’ maç sergilemi$tir. attığı her kısa topta, ille de $a$ırtıcı hamleler (iyi / kötü anlamda) yapmayı ba$armı$tır.

son olarak, final pazar ak$amı, trt 3. son yılların en çeki$meli maçların biri olabilecek potansiyel var gibi.

kil payi farkla kaçırmak

the wall
bir deyimdir.

lakin benim mevzu bahis etmek istediğim durum, konunun tdk penceresinden görünenleri değil; bizzat ya$attıkları. evet.

zaten; bu kıl payı kaçırmak olayı ilk fark edildiği anda insan magnum bi’ silahla iki anlının tam ortasına kur$un yemi$ gibi oluyor... özellikle de kaçırılan 9,15 vapuru gibi kısa bir vakit beklenince ula$ılan bir olgu değilse, ya da faturanızın temerrüde du$mesi gibi hayatınızın merkezine uzakça bir mahiyette değilse, olay tam bir drama ya dönü$üyor... kolay mı??
of of. evlat acısı mübarek. yakmadık kemirmedik yer bırakmıyor bünyenin içinde, hayatın reis molekülü oluyor, her olayın sonunda ille de “cee” yapıp kendini hatırlatıyor... halbuki o kıl payı sizden yana negatif ayrımcılık yapmamı$ olsaydı, o anda belki de “ulen ne güzel hayat be, börtüler böcekler falan” diyor olacaktınız, lakin o anda hissedebildiğiniz tek duygulanım, dünyanın bütün kıl paylarını $öyle büyükçe bi’ meydanda toplayıp zikmek. evet.

kısacası, dünyadaki bütün kıl paylarından uzak durmak gerekir... ha kaçıracak mısın bir $eyi, balina pipisi büyüklüğünde bi’ farkla kaçır, çin seddi geni$liğinde bi farkla kaçır, kaçır ki sonradan beynini kemirmesin, sen de rahat et, sktiğimin kıl payları da...

demin ablamla konu$tum telefonda;
-abla sende soğuk su var mı? dedim.
-ahahah. buz da koy içine, dedi bana.

öyle yani.

bilgi sözlük

the wall
selam sözlük, nasılsın bugun?

bu ziyadesiyle retorik ba$langıçtan bir adım sonra da, an itibarıyla odamın ve gözlerimin içini doldurmayı ba$armı$ güne$e selam etmek istiyorum. bu kadar kama$tırarak gözlerimi, anılmak mı istedi nedir artık. sana da selam olsun, doğan güne$...

az önce üstün körü yaptığım bi’ inceleme sonucunda, (sanırım) bu ba$lık altına daha önceden entry girmemi$im. bu ilk ve son olacak yani...

$u anda itiraf etmem gerekirse, bu “the end” noktasına gelmemde bana vesile olan onlarca konu geldi aklıma. (dramatize mode off sakin olun). bir çoğunu elerken aklımda kalanlardan bazıları da $u $ekildi örneğin... önce, cümlelerden sonra “bir karakter bo$luk bırakılması gerektiği” halde bırakmayan, bunu yaparken de, o engin bilgileriyle türkçe konusunda öğüt veren ki$ilere, gülmekten yere yatıyor olmam geldi mesela... sonra giderayak millete çemkirme olayını gerçekle$tirmenin pek de yararlı olmayacağını dü$ünerek konuya sentez yapmaktan vazgeçtim. akabinde hala “emrah ko$” diyalogları yazan bi’ kitlenin zeka gradosuna ciddi bir ara$tırma yapma eğilimimden tutun da, sözlük denilen sanal popülasyon merkezindeki “eğlenme ve sosyal aktivitisyon” olayını ciddiye alıp, konuya vatan / millet / sakarya düzlemlerinde incelemeyi ba$aranlara kadar; bir çok konuyu hatırlamak ve hatırlatmak istedim...

mamafih; sonradan hepsini sadece “anmı$ olmak isteme”m konusunda anla$tım kendimle, o kadar. konuyu neden / sonuç ili$kisine yatırıp; paragraf paragraf müspet / menfi cihet belirmekten vazgeçtim yani... yukarıdan bakınca da, resmin küçük parçalarından ba$ka bi’ mana ihtiva etmiyor zaten. (anlayan anladı notu) ki daha yukarıdan bakınca biz de bir $ey ifade etmiyoruz aslında. (son cümle global bazda bi’ içlenme alınma sözlük hemen)

lakin, sözlük ile ilgili ufak tefek bi kaç kelam da etmi$ olayım tabi. bakın ben kendimi iyi bi’ yazar gören biri değilim. fakat yıllardır sözlük yazarlığı / okurluğu yapan biri olarak nacizhane bir tavsiyede bulunmak istiyorum bazı arkada$larıma; çocuklar halıya / kilime tanım yapmayın. halının ne olduğunu kre$te öğretiyorlar bize. özgür bırakın beyninizi. eminim bu özgürlüğün altından özgün yazılar çıkacak. unutulmaması gereken bir ayrıntı daha, buradaki hiç kimse “süper yazar” değil. zaten, konunun muadili olarak değerlendirebileceğimiz ek$isozluk’te ve diğer sözlüklerde de süper yazar yok... bundan dolayı kasmayın kendisini, yeter ki beynini özgür bırakılmı$ bi’ yazar olun / olabilin, en azından kendi ki$iliğiniz açısından önemlidir bu.. zaten problemi, iyi yazma / yazmama burada ararsanız büyük bi’ yanılgıya dü$ersiniz... ha bu arada, arkamdan "lan hıyar bunları buraya niye yazdın zaten biliyoruz" diyeceklerini dü$ündüğüm bazı bünyelere de "ben bilmediklerini dü$ündüğüm bazı arkada$lara yazdım" der ve kapatırım konuyu. anla$tık ya hem, dramatize de mode off zaten.

lakin, eklemek istediğim bi nokta daha var ki sözlük, belki de gözden kaçırılmaması gereken tek nokta bu: herkesin bildiği gibi biz burada duygulanım ya$ıyoruz sözlük, seviniyoruz, üzülüyoruz, mutlu oluyoruz, hayal kırıklığına uğruyoruz, sinirleniyoruz, umutlanıyoruz falan... ama en önemlisi bunlar değil; biz burada bazı $eyleri payla$ıyoruz. her $eyi es geçebiliriz belki, ama "payla$ma" nın kıymetini bil sözlük. en azından saygı göster. gerisi farazi...

$imdi buraya kocaman bir her neyse yazıp içine bütün olayları tıkı$tıracağım sözlük. her neyse. yazdım bile.

bilgi sozluk e üye olmu$ on binlerden biri olarak; tanıdığım / tanımadığım herkese bir adet selam etmeyi kendime bir borç bilirim. “iki gün sonra unutulacak olma” nick name li genel kuraldan dolayı da mutlu olan bir ki$i olarak son söz olarak $unu söylüyeyim;

sözlük dikkat et kendine, hayat gerçekten çok kısa...

hadi öptüm gıdıdan.

fikir

the wall
...

aslında benim de fikirim yok, oyunda üstlendiğim role alı$mamdır aynaya baktığımda verdiğim insana tepkisizlik. kötümserliği, elde var olan sessizliğe kambur etmeyi ba$armı$ güruhtur belki, kocaman görüntülerini “büyümek” denilen kavram içinde analiz etmeyi ba$aranlar. lakin dedim ya, benim de fikrim yok. olanlarımın ayrıntısına indiğimde gördüğüm tablonun tamamında kar$ıma çıkan, “mona lisa ağlaması”...

fakat; bazen güne$’e bakmaya çalı$ıyorum, gözlerimin dayanaksızlığına müsamaha gösterebildiğim son raddeye kadar. ve her zaman yer mübadelesi yapan benim gözlerim oluyor, güne$ tüm azametiyle yerinde dururken.. ancak, i$te o anda sadece ikimizin anlayacağı türden bi $eyler fısıldıyor bana ve: “deği$tin” diyor, “geçti zaman, önceden daha çok dayanabilirdin bana...”

i$te o güne$’in selamı var sana: blöflerini tebessümlerde saklamamalısın diyordu, dünyanın ahvalini seyretmeye ba$lamazdan az önce...

the end

the wall
seksenler türkiye’sinin (neredeyse) bütün katakulli / pislik / necaset dönecek sahnelerinde, arkada çalmakta olan john carpenter $ah eseridir. evet $aheserdir...

en önemli güzelliği de, akla ilk olarak; dünyalar tatlısı bir insan olan nuri alço’nun elinde viski bardağı ile o iğrenç (iğrenç benim lugatta sempatik gibi bi’ anlama haizdir) gülümsemesini akla getirir. diğer yandan sevtap parman’ın poposunu.. ah o popo.. ahh o popo...

yani efenim, eğer birazcık bi’ aklınız varsa indirin p2p den bu $arkıyı, repeat moduna da alın, hayatın tadına varın. mükemmel.

oh$.

(uzun zamandır bir $arkıyı bu kadar övmemi$tim)


orijinal kimliginin dışında yaşamak

the wall
gay’lerin, transseksuel’lerin, travesti’lerin, biseksuel’lerin, (belki aseksuel’lerin) ve lezbiyen’lerin ya$ama $ekline verilen isim...

çok gerekli ek: burdan annanemlere, (öldüler ama olsun) maritius’daki emmimgillerle (turunçgiller familyası bunlar da) kars’taki ptt binasının önünde oturan elemana ve en önemlisi independence’ye selam ederim.

ek 2: az kalsın ukdeydi.

bosphorus

the wall
sozlerini de yazayım tam olsun an itibarıyla mode on:

she was married to the bosphorus
she threw her ring in then she blew a kiss
to the ottomans and byzantines
lying beneath the sea

she wore a pink and yellow summer dress
she kept her hair just like a poetess
she traveled all the way to germany
the trains and the cold, dark sea

the amber glow of a morning cigarette
on the istiklal cadessi
the vapor trails and the tiny minerettes
all the domes in silhouette.

dinleyin bence.

evet.

rahatla(t)mak.

etom

the wall
bilgi: a$ağıdaki yazı spoiler içerebilir, diğer entry’lere bakınca içermeyedebilir, her neyse.

söylemek istediğim bir söz var onu söyleyip huzurlarınızdan ayrılacağım. konuyu sıcak ka$ar peyniri kıvamına getirmeye niyetim yok. (huzurlardan ayrılmak neyse artık)

bunu yazayım dedim çünkü; bir söz söylediğimde o sözün; herkese açık bir söz olup / olmadığının da gayet farkındayım, laflarımın geli$ gidi$ istikametinde “söylemek istediklerim”de de herhangi bir gizlilik yoktur, söylediğim her sözün $u anda da arkasında olduğum gibi. ayrıca, pc ba$ında da insanların duygulanım ya$ayabileceğinin farkındayım, umarım bir gün herkes fark eder.

$imdi; geçen gece rast geldik msn denilen programda biz bu “abi” ile, daha önceden tartı$mı$ olmamıza rağmen, (bilmeyenlere edit: evet bi’ tartı$ma vardı öyle) sözlükten gönderilmi$ olmasına yine de sevinmediğimi ve üzüldüğümü söyledim...

neyse, uzatmadan, biraz daha tartı$ma oldu bu lafın üzerine, biraz daha çemkirdik birbirimize, sonrasında “hadi yürü git sana iyi geceler” modu devreye girdi... (eksik bir yer varsa tamamlanabilir)

bunu da buraya yazayım dedim. sonradan bazı laflar sadece el altında söyleniyormu$ gibi izlenim yatarılabiliniyormu$ bazen. ona istinaden yazdım, sanırım gayet berrak.

neyse hadi herkes iyi baksın kendine, hayat kısa.

the wall

the wall


çok fazla sigara içiyorum, çok fazla içki içiyorum, ama çok fazla, yazmam mümkün değil. durmadan geliyor ve doyamıyorum ve her$ey mahler’e karı$ıyor. bazen durdururum kendimi. dur bir dakika derim, git yat ya da dokuz kedini seyret ya da karınla otur biraz... ya hipodromdasın ya da macintosh’un ba$ında. ve dururum, frene basıp park ederim. kitaplarımın devam etmelerine yardımcı olduklarını söyleyen mektuplar alırım bazen. benim de devam etmeme yardımcı oldular. yazmak, atlar ve dokuz kedi.

bu odanın küçük bir balkonu var, $u anda kapısı açık ve harbor karayolunda seyreden arabaların ı$ıklarını görebiliyorum. sonu gelmeyen bir ı$ık akı$ı. bu kadar insan. ne yaparlar? ne dü$ünürler? hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için bir yeterli bir neden olmalı, ama değil. son derece önemsiz $eyler; bizi deh$ete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.

devam et mahler! harikulade kıldın geceyi. durma, orospu çocuğu! durma...!

charles bukowski

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi.

super quotes

the wall
günün anlamını üzerine oturtuğum "mars’taki ya$am ko$ullarına dayanıklı bir canlının varolduğunun ortaya çıkması, dünya ’da hayatın olmadığı manasına gelir mi?" sorumu ciddiye alıp, teeee almanyalardaki arkada$ımı bu konu üzerine rahatsız ettiğim günde ya$andı:

kırmızı: teee almanyalardaki arkadaş
duelist: the wall


kırmızı:
o nasi soru yahu öle..

kırmızı:
ayrica bu resmin tamamini niye almadin

duelist:
tamamıdır o resmin o

duelist:
guernica dan mı bahsediyorz bu arada

kırmızı:
hi hi

kırmızı:
yok soru marsta hayatin olmasi, dünya da olmadigi anlamina gelir miydi

duelist:
evet yani bakış açısını değiştiryiorum.. hani bize göre orada hayat olmadığı halde birtakım varlıklar "yaşıyor" ise; o zaman aksi istikamette biz

duelist:
yaşamıyoruz...

kırmızı:
"yasamak" eylemini gerceklestiren formlar var demektir bu ve "yasamadigimiz" sonucunu cikartamazsin bundan

duelist:
yok yahu işin biraz felsefi boyutuna ittirmeye çalıştım ben olayı... yani belki bazı varlıklara göre biz yaşamıyoruz "yokuz" anlamında..

duelist:
kafam da güzel olabilir yanlız.

duelist:
öyle.

kırmızı:
ben de biyolojik olarak olaya degindim ve söylediginin kavram kargasasi yaptigini belirttim.

kırmızı:
bizim hayatimizi idame ettigimiz kosullarda yasamiyor olmalari yasamiyor olduklari anlamina gelmez

duelist:
biyolojisinde değildim ben işin.

kırmızı:
yani bir hamam böcegi de 60 derece sicaklikta rahatca yasayabiliyor

kırmızı:
ama sen yasayamiyorsun

kırmızı:
ne yani, o böcek yok mu?

duelist:
ona göre yaşayamıyorum işte

duelist:
yahu ben ters bakış açısı yapıorum orda. yani dikkat edersen gerekli şartlar zımbırtısından bahsetmiyorum.

kırmızı:
yasiyorsun, ve üstelik de kocaman bi tehlikesin onun yasama alani icinde, cünkü kesisiyor yine de düzlemleriniz

duelist:
doğrudur yani şu; şu anda bizim gözümüzle algılanmayan (bu algı için bilimum x ray cihazı gerektiren belki) bir varlık (belki varlık topluluğu) kendi fiziksel özellikleriyle bizi göremediklerinden dolayı

duelist:
belki onlara göre biz yokuzdur, bize göre onların olmadığı gibi bi anlam içeriyor aslına bakarsan o dedğim.

kırmızı:
hm, bu durumda düzlemlerimiz bizim algi sinirlarimiz icinde cakismiyor olmali

kırmızı:
yani ön kural bu

duelist:
evet o cümle için onu baz aldım. reel değerlerden sıyrılarak hem de.

duelist:
yani bilimamcaları güler bi ihtimal ona.

kırmızı:
simdi senin dedigin noktada bilim ilerlemez, o yüzden gülmeleri normal.

kırmızı:
bilim sürekli " ya varsa" dan ilerler..

kırmızı:
yani simdi binlerce günes sistemi oldugunu varsayiyosun...bi cok larini da zaten buluyosun falan...

kırmızı:
gidemiyosun ama.

kırmızı:
bak phoneix gitti..

kırmızı:
demisler ki "mars in gencligi dünyaya benziyor"

kırmızı:
bu ne demek, belkim te burnumuzun dibindeki kirmizi gezegende bir zamanlar bir formda yasam vardi demek...

duelist:
ya ben "belki varsa" üzerinden kurdum o cümleyi zaten. onlarca belki yi üstüste koydum, daha ne diyeyim.

kırmızı:
e ama sadece belkilerden olmaz ki senin kafan güzel taam

kırmızı:
huehuehe

kırmızı:
biz dünya’dan baska bir yerde hayat yok diyemiyorsak

kırmızı:
eminim baska günes sistemlerinden bizi göremedikleri halde hissedebilen yasam formalari da ayni salakligi yapmiyordur..

kırmızı:
ya daha henüz bizim kadar gelismemislerdir, ya da iste bizim kadar gelismislerdir..

duelist:
ya yapıyorlarsa o salaklığı..

duelist:
o da var...

kırmızı:
o zaman biz yasadigimizi biliyoruz iste onlar öyle düsünseler de düsünmeseler de, bizim maddeligimizi degistirmiyor bu.

kırmızı:
belki onlar suan ortacag avrupasindalar ve de bir galileo cikmadi aralarindan

kırmızı:
bu da mümkün

duelist:
puhaha

kırmızı:
varsin, bizi yok bilsinler totalde yasiyor olduumuzu degistirmez bu

kırmızı:
sen evde toz yok dediginde olmuyor mu

duelist:
ya biz varız zaten ben onu sorgulamak için düşünmedim onu... hani biz çok net bi şekilde diyoruz ya, "aha burda hayat yok kesin önerme bu" şeklinde... belki birileri de aynı şeyi bizim için diyordur.. doğrudur, belki de ortaçağ dünyasına bile gelemediler, belki de ışık hızının üç katıyla gidiyorlar işlerine.. bilemeyiz, hepsi kocaman kocaman varsayım... yüzlerce belki... araya sıkıştırılmış biraz

duelist:
merak...

duelist:
hepsi bu...

kırmızı:
ama biz "burda hayat yok" dedigimiz yerlere gitmis ve incelemis oluyoruz

kırmızı:
ayda hayat yok dedik..ki yok marsa gittiler güya, su var demislerdi orda...

duelist:
ya ece dur ya, "biz" kimiz?

duelist:
muhaaha.

kırmızı:
heuuhee

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi

the wall
yazarın öldükten sonra yayımlanmı$ bir eseridir.

onlarca güzelliğe sahip bu kitapta bir bölüm vardır ki çok dikkat a$ındırıcıdır:

"kimseyle yarı$mıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok. umurumda bile değil. hayatta iken devinmek önemli olan. gün ı$ığında kapılar açılır ve atlar ı$ığın içine fırlar ve jokeyler; parlak ipek giysilerinin içinde küçük $eytanlar; zorlayarak, sapına kadar. ihti$am deviniminde ve hodri meydan diyebilmektedir. ölümün canı cehenneme.

her şey bugün,

bugün,

bugün.

evet."

l italiano

the wall
2002 yapımı "ennio de dominicis" tarafından da yönetmenliği yapılmı$ italyan filmidir. filmde, mehmet günsür de oyunculuk yapmıştır.

artı olarak, an itibarıyla cine 5 isimli kanalda arzı endam etmektedir. lakin, o cici sahnelere rtük, prime time zımbırtısında nasıl izin vermi$tir hala bilmemekteyim. (bence bir sorun yok ama konuyu zahit akman amcaya danı$mak lazım hattı zatında.)

ek: yahut filmi makaslaya makaslaya ku$ kadar yaptılar, yazık.
7 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol