confessions

sistematik kedi

- Yazar -

  1. toplam entry 1299
  2. takipçi 3
  3. puan 33649

şirinlerin üremesi

sistematik kedi
şirinlerin bir bölümünde şirine tek dişi şirin olmaktan sıkılmış ve şirin babadan kendine yoldaş olacak dişi bir şirin istemiştir. kim mi? herkesten farklı olarak pembe kıyafet giyen, kızıl saçları örgülü şirin. nasıl mı? ormandaki şirin çileklerinin yanındaki büyük çiçeğin içinden çıkarak. neden mi? çünkü şirinler birbirini şirinlemez.

bir kedinin düşünceleri

sistematik kedi
kediler unutarak yaşayan hayvanlardır. bu kadar gamsız olmaları başka neye bağlanabilir bilmiyorum.

bencillerdir, narsistlerdir, şirinliklerinin bizzat farkındadırlardır ve bunu koz olarak kullanmaktan hiç çekinmezler.

bir kedi uyandığı zaman, "muharrem hadi bakalım, bu günü de nasıl geçirecen allah kerim" gibi şeyler düşünmez, her gününün aynı geçmesi ona koymaz. kedilerin sistematik oluşu bu aynısallıktan gelmektedir.

bir kedi sıkıldığı zaman oflamaz puflamaz. onun yerine sahibinin saçına, dizine, yakınında gördüğü herhangi bir yerine pati atar, "benimle oyna allahsız" der.

bir kedi acıktığı zaman "akşama ne yemek var" demez. acıklı nidalarla miyavlar onun yerine. sahibiyse elbet bu yalandan yakarışlara dayanamaz, karnını bir güzel doyurur biricik tüy yumağının.

tabi bunlar evrendeki şanslı kedilerin düşünceleri. sokak kedilerinin düşüncelerini irdeleyebilmek, problemlerine çözüm bulmak adına, görevine bağlı ve işini ciddiye alacak anketörlerin yardımlarını bekliyoruz.

(bkz: sokaktaki kedilere sorduk)
(bkz: al bir anket daha)
(bkz: ortaya karisik yanar doner anket acip tuymek)
(bkz: bkz vererek anket yapmak)

üniversitelerde din dersi bulunmaması

sistematik kedi
üniversitelerde din dersi bulunmaması.. mesela siyaset bilimi iibf’ye zorunlu, din dersi neden değil? ya da gençlik namaz abdest bilmiyor, tüm fakültelere zorunlu din dersi verilsin. ah be arkadaşım şu siyasetin yanına dini eksik görmeseniz her defasında.. din inançtır değil mi? önce bu anlamını bulsa. sen bir öğrenciye zorla psikoloji bilimi, zorla iktisat bilimi, zorla toplum bilimi öğretirsin, ufkunu da açarsın hayatına faydalı bilgiler de katarsın. peki birini zorla inandırabilir misin? kaldı ki zaten kendini bu alanda geliştirmek isteyenler için ayrı bir fakülte mevcut. biz de inanıyoruz, biz de insanlar dinin güzelliklerini görsün ve de bilsin istiyoruz ama ne üniversite eğitim kadrosunun, ne de öğrencinin duygusal davranmaya hakkı yok ki, böyle bir dilek üniversitelerde yerini bulsun? velhasıl rasyonel olmak da öğretiliyor, öğretilmek isteniyor üniversite dediğimiz ortamlarda; her zaman yüreğinin götürdüğü yere gitmek değil..

90 ların şarkıları

sistematik kedi
90’ların yaşantısı yerini farklı anlayışlara bıraktı, malum. yeni bir yüzyıl yaklaşımıyla pek çok şey değişti hayatımızda. toplum her yönden şekillendi, çoğunluk heyecanlı ve istekliydi. bu değişimden müzik de büyük bir pay aldı. belki çocukluk yıllarına özlemden belki de kalitesizlikle sanatı birleştirme çabalarından mıdır bilmem, insan ister istemez özlüyor 90’ların müziğini. yabancı veya türkçe, pop veya metal, hep bir şey hatırlatıyor şarkılar, ille de bir anısı oluyor. velhasıl 90 ların şarkıları anlatılmaz, dinlenir. arşivci bünyelere de selam ederim.

all the same

sistematik kedi
uzun bir otobüs yolculuğu için sesi duyulmaya başlanmıştır sinir bozucu tik takların; gitme vaktidir ve siz kendinize bile söylemek istemezken bunu hatırlatacaktır her şey. histerik kollar dolanır bedeninize, çekilir aniden; duramaz çok, sarılırlar yine.

yorgunsunuzdur.. düşünmekten, konuşmaktan; kendinizin bile inanmayacağı güzel cümleler kurmaktan yorulursunuz an be an. sevmez kimse olmayacak şeyler için konuşmayı. siziyse öyle cümleler ayakta tutmaktadır aşina olmadığınız sokaklarda; neden orada olduğunuzu bilmek, en kötüsü neden ordan gitmek zorunda olduğunuzu kendinize hatırlatmak istemezken. ama öyle ya, unutturmaz hiçbir şey.

güzel bir şeyler tutmak istersiniz aklınızda, gözlerinizi kapayınca karşınızda belirecek. sizi tüm yaşam hücrelerinize kadar pişman hissettirecek devasa soru işaretlerinin ardından gülümsemeye çalışan bir çift yeşil göz mü peki bu? kesinlikle bu olmalı. "onları görmeyi, onlara bakmayı ben seçtim.." sadece bu.

düşünceler ummanından bir ses çeker sizi.
"uyumaya çalış olur mu?"
bakarsınız sadece. daha net hafızanıza kazımak, anı yaşamak.. budur sebebi.

susuşlar.. otobüs son kornasını çalana kadar; bundan sonra başladı her şey.

ve sizi gitmek istemeyeceğiniz o yere götürecek koltuğunuz gösterilir samimiyetsiz bir gülüşle. öylesine bir teşekkür çıkar ağzınızdan; siz çıktı bilirsiniz belki de. görüş alanından kaybolana dek izlersiniz, izlenirsiniz.

"söz verdim gelmeye, hiç gitmemeye."
"söz verdi. gelecek.."

-hiç bilmemeyi dilerdik bazen, görmemeyi, duymamayı. ama hayat; okkalı bir küfürle kartları saçsak da yüzünün ortasına, papaz hep bizdeydi. tekti papaz..-

bir otobüs yolculuğunda yapılabilecek en güzel şey, pencere kenarından yolu izleyip müzik dinlemektir çay/kahve yudumlarken.

o çarpık gülüşlü kadın "ne içersiniz?" diye sorduğunda kahve içmek istediğinizi söylersiniz, bu sefer kendinizden emin. kahvesiz olmaz, bilirsiniz. yanınızdaki kadının tatsız sohbetinin mağdurusunuzdur kulaklığınız bulunması gereken yerde olmadıkça. yine de kahve gelene kadar nazikçe cevaplarsınız ahiret sorularını bir bir.

ve nihayet.. hafif geride bir koltuk, bitmekte olan bir gün.. bu sefer üzülmediniz bitti diye, istediğiniz hep bir yenisi olmalı artık. düşlerken bir şeyleri, fonda bir gitar sesi, duymadığınız bir şarkı. oysa sizin müzikçalarınız bu, siz belirlersiniz ne çalması gerektiğini, öyle olmaz mı hep? ekrana bakıyorsunuz şaşkın. "all the same". ne bu ilahi bi şaka mı, yeni bir günün düşleriyle beyninize şefkat gösterirken, bu mudur olması gereken?

hoş bir gitar sesi sakinleştirecektir, emin olun. umursamayarak başlar şarkı, o an tam da isteyeceğiniz gibi; umursamamak. "bana geldiğin sürece umursamıyorum nerden geldiğini.." o yüklemiş olmalı şarkıyı, dinlemenizi istemiş bariz. ufak bir şaşkınlığın ardından dinlemeye koyuldunuz.. suratınızdaki somurtkan ifade silinmiştir aniden, nakarata kadar..

canınızı yakar nakarat, boğazınızı düğümlemek, ellerinizi uyuşturmak gibi antipatik marifetleri vardır; geç olmaz bunu anlamak.. zaten gitmek için geldiğinizi anlatır, anlatmakla kalmak istemez; haykırır. lakin çıkaramazsınız kulaklıkları, yapışmıştır sanki iki yandan. mazoşistin en önde gideni gibi hissettirir. bilemezsiniz neden bunu yaşatmak istesin biri, tam da.. herneyse..

o an "and i’ll take you for who you are, if you take me for everything" cümlesi duyulur kahvenin son yudumlarında. bardağı bıraktığınız an anlarsınız ki yanlış yerdesiniz. doğru ya, nereye gittiğinizi zannediyorsunuz ki siz?

besbelli beyninizi yıkamıştır işte şarkı. inmek istersiniz, otoban boyu koşmak. o yorgunlukla elinizden geldiğince hızlı koşmak, gerisin geri.

gelmek uğruna gitmek istersiniz, gitmek uğruna gelmelerin inadına..

naida camukova

sistematik kedi
bir kumuk türk’ü olan ve türkiye’de yaşayan naida camukova, 23 ülkeden gelen bilim adamlarının katıldığı bir araştırmada dünyanın en akıllı insanı seçilmiş. istanbul üniversitesi’nde yapılan testler sonucu naida, en yüksek olan 360 puan üzerinden 357 alarak bu ünvanı elde etmiş. peki kapasitesi neymiş zekası dünya çapında ses getirmiş bu insanın? camukova 4 yaşında okula başlamış ve o yaşta okuma-yazmayı, kur’an-ı kerim’i ve marx’ın kapital’ini ezberlemiş. aynı zamanda "dünyanın en genç profesörü" ünvanına da sahip olan bu hatun 29 yaşında ve 14 dili ana dili gibi biliyor.

ken

sistematik kedi
küçük birer kızken annelerin götürdüğü misafirliklere barbieler de çantaların bir köşesinde eşlik ederdi. çocuklar unutsa bile anneler hatırlatırdı rahat rahat dedikodu yapabilmek, ortalıkta çocuk dırdırı olmadan ağız tadıyla çaylarını içebilmek adına. misafirlikte en şık kıyafet ve ayakkabılarıyla çıkarılırdı çantadan. barbieler kız kıza takılır, sinemaya ve kafelere giderlerdi. her kız gibi saçtan makyajdan konuşur, kızsal sorunlardan bahsederlerdi. lakin bir gün misafirlikteki çocuklardan biri barbie’yle beraber başka bir şey çıkardı çantadan. diğer çocuklar önce anlamsızca bakıştılar sonrasındaysa bu yeni erkeği tavlama planları kurmaya başladılar. öyle ki oyunun monoton seyri gayet heyecanlı bir hal almaya başlamış, bizim barbieler ihtiraslı bir brezilya dizisinin baş kahramanları olmuşlardı adeta. ken her oyunda bir başkasına gönlünü kaptırmakta, buna tahammülü olmayan kızlar kavga çıkarmakta ve annelerin huzurunu kaçırmaktaydı artık. kızlar birbirine günden güne haset etmekte, keni elde etmek için yemeden içmeden düşünmekteydi. bir sonraki hafta büyük kavga çıkmasından korkan anneler bir çözüm üretmişti çoktan. herkes kendi kenini getirsindi, çocuklar kavga etmesindi. planın sonucunda daha az kavga eden çocuklar oyunlarına ve kapitalizm kurbanı anneler çaylarını içmeye devam etti..

homofobi

sistematik kedi
toplumdaki kızların çoğu lezbiyenlerle uzlaşmacı, gaylerle arkadaşça tavırlar içerisine girerken, erkeklerin gaylere yarattığı homofobi gözle görülür bir gerçek. bu psikolojiyi açıklayacak tek cümle vardır aslında:

erkekler çabuk ikna olmaktan, erkekliklerinden ödün vermekten korkarlar.

lezbiyenlere karşıysa tam tersi bir tepki içerisindedir birçok erkek; direkt fantezi yaratır beyinleri.

artemisia

sistematik kedi
kendisinden son zamanlarda houston’a da sıçramış bilmemkaç kişiye bu balığı, çiçek böceği gönder dileğin gerçek olsun gibi chain mail zımbırtılarından bir daha göndermemesini istedikten bir süre sonra şöyle bir mesaj aldım:

-artemisia- (.)(.) (.)(.) (.)(.)

bu 3 memeyi 3 sevdiğin arkadaşına yollamazsan pipin düşecek ve bir daha hiç kalmayacakmış, doğruymuş, ona da bi bişeyler bilmem ne, yolla işte aaa...

meraklısına not: yolladım tabii mesajları, bi de düşecek diye pipi çıkmasın başıma bu saatten sonra..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol