forrest gump da bir hayat kadını çocuğudur bu durumda.
(bkz: geliyorum)
bir türlü durulmayan topraklardaki ilk nitelikli savaş... perslerin gözü boyalı kuvvetlerine karşı 300 kalkanlı bağrı açık sparta’lı...
medeniyet kapışmalarının sinema salonlarına en son yansımış hali olan 300, tam bir ev yapımı film! çekimleri 60 gün süren bu günümüz siyasi dengelerine gönderme yapan modern-epik sentezi filmin içerisinde 1000’in üzerinde görsel efekt kullanılmış. göze son derece hoş gelen bu efektler film içerisinde kendini özellikle belli ediyor. bunun nedeni ise konunun zaten bir destana dayanıyor olması. ana teması savaş, alt teması ise kral leonidas (gerard butler) ve kraliçe gorgo’nun(lena headey) aşkı olarak gözümüze çarpan film, leonidas’ın elçiye çektiği şut ile başlıyor dersem sanırım yanılmam.
“pers elçi, leonidas’dan topraklarını ister. leonidas kılıcını çeker ve aralarında şimdiden dillerimize yerleşen şu konuşma geçer :
elçi : bu, kutsal değerlerimize bir hakaret, bu bir çılgınlık!
leonidas: çılgınlık ? burası sparta!”
yandı gülüm keten helva
ülkemiz insanlarının yarısından fazlasının futbol sevdalısı olduğu düşünülürse bu tekmenin aklımıza geçmiş dünya kupalarını getirdiğini çok rahat söyleyebiliriz. tabi bu tekmeyi yeşil sahalarda göremeyeceğimiz gibi er meydanına yansıması da pek hayırlı olmuyor. daha fazla dağılmaya müsade etmeden filmde gözüme çarpan noktaları bir bir sıralamak istiyorum. öncelikle leonidas’ın dağa çıktıktan sonra ki kahin ile görüşme sahnesi, azra akın’ın oynadığı sakız reklamına mı benziyor nedir? hani reklam yeni çekilse filmden esinlendi derler. bir kaç ay fark ile kurtulmuşlar.
formumu koruyorum
kim demiş krallar elma yemez diye? leonidas hacamat ettiği onca insan üzerine adeta formunu korumak için elmasını yiyiyor. kilo almaması gerek; bütün film boyunca bağrı açık geziyor ne de olsa... işin şakası bir yana spartla’lı asker rolündeki oyuncular haftalarca süren bir diyet ve antrenman programına tabi tutulmuşlar. bir başka nokta sparta’ya sırtını dönüp perslere kaçan kambur-mutant. kendisi notre damme’ın kamburu’ndaki quasimodo ile akraba olabilir, feci şekilde benziyor. gözüme çarpan başka bir noktaysa filmin sonlarına doğru okların gelişi... hero (ying xiong) filmindeki ok sahnesini anımsattı bana. bilmiyorum bende mi sorun var? söylemeden edemeyeceğim son bir nokta... koca pers ordusunun hepsi mi efemine olur ? olur mu canım, olur mu ciğerim?
this is türkiye
bu kadar yerdim filmi. diyeceksiniz ki hiç mi beğenmedin? ne yalan söyleyeyim, beğendim.
özellikle görsel efektlerine, kamera açılarına müziklerin kullanımına diyecek hiçbir lafım yok. yavaş çekimde vücudun çeşitli uzuvlarının bütünden ayrılış sahneleri yoğun derecede sert olsa da neticede bu bir savaş filmi ve bunun gereği yerine getirilmiş. herkesin çok konuştuğu sparta-savunma taktiğine gelelim... türk milleti yıllar yılı nice savaşlar yaşadı, bu nedenden olsa gerek, spartalıların yaradana sığınıp kalkan ile iteklemesi pek etkili gelmedi bana. türk demişken, filmde alp altıner isimli türk asıllı bir tasarımcı da görev alıyor. kendisi bir çok ünlü filmin ( van helsing, superman, x-man ) görsel efektlerinin yapımında yer aldı. üzücü bir nokta ise tam bir beyoğlu beyefendisi kıvamındaki bay altıner, konuştuğu diller arasında türkçeyi görmüyor, vatandaşlığına ise gönül rahatlığı ile “usa” diyebiliyor. “en az 5 yıl deneyimli, photoshop’a hakim, çay getirip götürcek, şöförlüğümü yapacak tasarımcı aranıyor” diye ütopik ilan veren hayal gücü yüksek esprili işverenlere duyrulur...
herşeye rağmen zack snyder’in yönettiği 300, önyargı gözetmeksizin rahatça izlenip tat alınabilecek bir film. bizlere yine “adamlar yapmış” demek kalıyor. yeteneği olan yönetmenlerin, tasarımcıların yurt dışına kaçması için elinden geleni yapan işverenleri gördükçe bir üst başlıkta da yazdığım gibi “this is türkiye” demek akla ilk gelen şey oluyor...
medeniyet kapışmalarının sinema salonlarına en son yansımış hali olan 300, tam bir ev yapımı film! çekimleri 60 gün süren bu günümüz siyasi dengelerine gönderme yapan modern-epik sentezi filmin içerisinde 1000’in üzerinde görsel efekt kullanılmış. göze son derece hoş gelen bu efektler film içerisinde kendini özellikle belli ediyor. bunun nedeni ise konunun zaten bir destana dayanıyor olması. ana teması savaş, alt teması ise kral leonidas (gerard butler) ve kraliçe gorgo’nun(lena headey) aşkı olarak gözümüze çarpan film, leonidas’ın elçiye çektiği şut ile başlıyor dersem sanırım yanılmam.
“pers elçi, leonidas’dan topraklarını ister. leonidas kılıcını çeker ve aralarında şimdiden dillerimize yerleşen şu konuşma geçer :
elçi : bu, kutsal değerlerimize bir hakaret, bu bir çılgınlık!
leonidas: çılgınlık ? burası sparta!”
yandı gülüm keten helva
ülkemiz insanlarının yarısından fazlasının futbol sevdalısı olduğu düşünülürse bu tekmenin aklımıza geçmiş dünya kupalarını getirdiğini çok rahat söyleyebiliriz. tabi bu tekmeyi yeşil sahalarda göremeyeceğimiz gibi er meydanına yansıması da pek hayırlı olmuyor. daha fazla dağılmaya müsade etmeden filmde gözüme çarpan noktaları bir bir sıralamak istiyorum. öncelikle leonidas’ın dağa çıktıktan sonra ki kahin ile görüşme sahnesi, azra akın’ın oynadığı sakız reklamına mı benziyor nedir? hani reklam yeni çekilse filmden esinlendi derler. bir kaç ay fark ile kurtulmuşlar.
formumu koruyorum
kim demiş krallar elma yemez diye? leonidas hacamat ettiği onca insan üzerine adeta formunu korumak için elmasını yiyiyor. kilo almaması gerek; bütün film boyunca bağrı açık geziyor ne de olsa... işin şakası bir yana spartla’lı asker rolündeki oyuncular haftalarca süren bir diyet ve antrenman programına tabi tutulmuşlar. bir başka nokta sparta’ya sırtını dönüp perslere kaçan kambur-mutant. kendisi notre damme’ın kamburu’ndaki quasimodo ile akraba olabilir, feci şekilde benziyor. gözüme çarpan başka bir noktaysa filmin sonlarına doğru okların gelişi... hero (ying xiong) filmindeki ok sahnesini anımsattı bana. bilmiyorum bende mi sorun var? söylemeden edemeyeceğim son bir nokta... koca pers ordusunun hepsi mi efemine olur ? olur mu canım, olur mu ciğerim?
this is türkiye
bu kadar yerdim filmi. diyeceksiniz ki hiç mi beğenmedin? ne yalan söyleyeyim, beğendim.
özellikle görsel efektlerine, kamera açılarına müziklerin kullanımına diyecek hiçbir lafım yok. yavaş çekimde vücudun çeşitli uzuvlarının bütünden ayrılış sahneleri yoğun derecede sert olsa da neticede bu bir savaş filmi ve bunun gereği yerine getirilmiş. herkesin çok konuştuğu sparta-savunma taktiğine gelelim... türk milleti yıllar yılı nice savaşlar yaşadı, bu nedenden olsa gerek, spartalıların yaradana sığınıp kalkan ile iteklemesi pek etkili gelmedi bana. türk demişken, filmde alp altıner isimli türk asıllı bir tasarımcı da görev alıyor. kendisi bir çok ünlü filmin ( van helsing, superman, x-man ) görsel efektlerinin yapımında yer aldı. üzücü bir nokta ise tam bir beyoğlu beyefendisi kıvamındaki bay altıner, konuştuğu diller arasında türkçeyi görmüyor, vatandaşlığına ise gönül rahatlığı ile “usa” diyebiliyor. “en az 5 yıl deneyimli, photoshop’a hakim, çay getirip götürcek, şöförlüğümü yapacak tasarımcı aranıyor” diye ütopik ilan veren hayal gücü yüksek esprili işverenlere duyrulur...
herşeye rağmen zack snyder’in yönettiği 300, önyargı gözetmeksizin rahatça izlenip tat alınabilecek bir film. bizlere yine “adamlar yapmış” demek kalıyor. yeteneği olan yönetmenlerin, tasarımcıların yurt dışına kaçması için elinden geleni yapan işverenleri gördükçe bir üst başlıkta da yazdığım gibi “this is türkiye” demek akla ilk gelen şey oluyor...
ruh ikizim geyik ortağımdır kendisi. eski defterleri karıştırıp tavuklu sezar salatası konusunu açmaktan kendini alamasa da olsundur, kendisini pek severimdir. güzel fotoğrafçıdır, sakalına kurbandır.
youtube, insanın kendini afişe ettiği yerdir.
bir müzik grubudur. özür dilemek isimli dinlenesi bir şarkıları vardır.
sol frame nerede? dedirten saat.
bu konuyu açmaya niyetim yoktu aslında... evet.. sabah denilecek saatte insanı yoldan çıkarır bu insan. çocuk gibi edilen ısrara dayanamaz kalkarsınız, pastaneye gidersiniz, 4 tane açma masaya gelir. yenir. eve dönülür. hadi yine açma der. yemezler. selam ederim kendisine buradan. kocaman öpücüklerimi gönderirim.
not : açmaların 3 ünü ben yedim.
not : açmaların 3 ünü ben yedim.
bir spiker klasiği... orta gelmiş, hakan yükselmiştir... nitekim hakan umuda olan yolculuğunda hidayete eremez, top umarsızca kaleden bağımsız yol alır. arkada bekleyeni de yoktur.. gitmiştir... hakan da bakar ardından puslu gözler ile. git kendini çok sevdirmeden der adeta...
(bkz: rustu ciftyumruk)
(bkz: arif yerde)
(bkz: yapma umit)
(bkz: rustu ciftyumruk)
(bkz: arif yerde)
(bkz: yapma umit)
seviyor, sevmiyor. seviyor, sevmiyor. seviyor, sevmiyor... iyi hoş da çiçeğin kendisine hayrı yok canım kardeşim...
"zılgıtı yedim" şeklinde telaffuz edilesi güzel deyim.
kampüs adı altındaki apartman dairelerinde eğitim veren kendisine üniversite demekte zorlandığım yüksek öğretim kurumu. bina değişiyormuş geyiği ise yıllardır süre gelir. bilbo baggins ile uzaktan akraba olduğunu düşündüğüm rektörümüz ise pek memnudur bu durumdan.
(bkz: allah iyiliginizi versin)
edit : ders programını hazırlayan pratik düşünme yetisinden nasibini almamış insan evladına sesleniyorum, üniversite öğrencisini her allahın günü saat 9 da okula getirmekle boyun göğe ermiyor. onu geçtim her allahın günü okula öğrenci getirerek yine boyun göğe ermiyor. hangi akla hizmetsin bre
komik kişi??
(bkz: allah iyiliginizi versin)
edit : ders programını hazırlayan pratik düşünme yetisinden nasibini almamış insan evladına sesleniyorum, üniversite öğrencisini her allahın günü saat 9 da okula getirmekle boyun göğe ermiyor. onu geçtim her allahın günü okula öğrenci getirerek yine boyun göğe ermiyor. hangi akla hizmetsin bre
komik kişi??
hakemlerin davul olduğu oyundur. kayarak müdahele yapıp rakipe temas olmaksızın top alınır, hakemimiz umarsızca faulünü çalar... hoşgeldi 23 nisan.
insanın asosyalleştiğini acı bir şekilde gözler önüne seren oyun...
+ kankaa geçen konserimde 500 küsür kişi vardıı..
- ben bıraktım müziğii.. new york a gidiyorum.. sinema düşünüyorum..
hayır çevreden birisi duysa ya deli diyecek ya da vay bee.. kimler ile aynı mekanda oturuyoruz diyecek.. hoş değil.. gereksiz aksiyon olur...
+ kankaa geçen konserimde 500 küsür kişi vardıı..
- ben bıraktım müziğii.. new york a gidiyorum.. sinema düşünüyorum..
hayır çevreden birisi duysa ya deli diyecek ya da vay bee.. kimler ile aynı mekanda oturuyoruz diyecek.. hoş değil.. gereksiz aksiyon olur...
kış aylarında daralan arkadaş grubunun kaçış yoludur. durulur durulur ve birden: hadi abi interrail yapıyoruz bu sene! denilir.. gaza gelinir... ama vazgeçilir... gözün kör olsun para...
herkes biraz gitaristtir mantığı çerçevesinde içine gaz şarkılar serpiştilirmiş bir playstation oyunu... ii.si de çıktı hem...
artık giremezler herhalde...
yaşadığı zorluklar mı yıldırmalıydı onu yoksa kör gözleri mi? eroini bırakmalımıydı? titriyordu... büyük müzisyendi, en sonunda o bizleri bıraktı...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?