elif safakin ironik anlatimiyla;
(bkz: nazar sozlugu)
oymalı kapıların, tahta kafeslerin, incecik peçelerin ardında saklanan doğulu kadınlardan biriyle bir kez sevişebilmek için yanıp tutuşurmuş batılı seyyah. süzülebileceği açık bir kapı bulabilmek ya da rüzgârın azizliğine uğramış bir çarşafın altındakileri dikizleyebilmek ümidiyle hep ara sokaklardan yürürmüş.
ülkesine döndüğünde, hiç dokunmadığı doğulu kadınların hiç görmediği sütbeyaz tenlerini, kılsız apış aralarını, etli dudaklarını, sanki görmüş ve dokunmuş gibi ballandıra ballandıra anlatırmış arkadaşlarına. her sene muhakkak gelirmiş doğuya.
seneler sonra nihayet hayali gerçek olmuş. doğulu kadınlardan biri arzusuna arzuyla karşılık vermiş. seyyah kadının evine vardığında, bir de bakmış ki dış kapı onun için ardına kadar açık bırakılmış. kendi kendine açıklayamadığı bir sebepten ötürü hiç mi hiç hoşlanmamış bundan. içeri girdiğinde, doğulu kadının soyunmaya başladığını görmüş. telaşla atılmış. "ne yapıyorsun? çıkarma. sakın ha çıkarma üstündekileri." kadın şaşkınlıkla yüzüne bakınca, kaçarcasına oradan ayrılmış seyyah.
memleketine döndüğünde, doğulu kadınlarla yeni gönül maceralarını dinlemeye can atan arkadaşlarını etrafına toplamış.her sene olduğu gibi bu sene de onlara anlatacak çok şeyi varmış.
batının doguyu otekilestirme politikalarindan biri olarak kendi gordugu sekilde, kendi perspektifinden istekleri dogrultusunda kaliplara sokup oyleymiscesine gosteren oryantalizm anlayisinin ortaya konmasini saglayan sahsiyet.
burusuk gorunumunden dolayi midemi bulandiran, herkesi tavsiye ettigi, yemekten cekindigim nesne.
i wish i were fish in your dish
can yucelin muhtesem cevirilerinden dolayi zamaninda kendisine hayran kaldigim; sonrasinda orijinalini okurken yasadigim iskence sonucu biraz uzaklastigim ancak simdilerde yeniden hasir nesir olmak durumunda kaldigim hakkinda cesitli spekulasyonlar olan, yunan tragedyalarindan sonra en cok tutulan oyunlarin yazari. kariyerinin ilerleyen donemlerinde yazdigi soneler onun aslinda sadece populer olmak isteyen birisi olmaktan cok gercekten edebiyatla ilgilenen biri oldugunu gostermistir. kendisi gibi edebiyat yapmaya calisan ya da diger cagdaslarindan kendisini farkli kilan sey ronesansla beraber gelen yeni dunya duzeni icinde eskinin ve yeninin catismasini bireye temellendirmesinde saklidir. bireyin kendi edimini sorunsallastirmasi ve ic dunyasina dair korkulari oyunlarinda karsimiza cikan hayalet, cadi gibi imgelerin yeryuzune yansimis halleridir. shakespeare daha cok modern dunyayi temsil ederken nasil olur da eskiye, gecmise dayanan bu tarz inanislara oyunlarinda yer veriyor sorusunun en guzel yaniti da bu sekilde verilmektedir. kisi, bilincaltindan asla kacamaz ve bastirmak istedigi kabus ve korkulari farklı formatlarda kendisini bulur.
(bkz: remzi kitabevi)
turkce cevirisinin en iyisi remziden cikmistir.
100. dogum yilini kutlamak uzere bilgi universitesinde karsilastirmali edebiyat bolumu tarafindan 24 kasim tarihinde bir edebiyat etkinliginin duzenlenecegi yazar.
eger uzatilan kagit para ise iki cekistirip "kusura bakmayin, uzamiyor bu" diyerek durumun sıkıcılıgını gidermeye calisabilirsiniz.
turkusu olan kadin;
halimeyi samanlıkta basmislar
donunu da gul dalina asmislar vay vay
ey halime sen ne gonuller yaktın ama
kulhan beyler girer senin koynuna.
halimeyi samanlıkta basmislar
donunu da gul dalina asmislar vay vay
ey halime sen ne gonuller yaktın ama
kulhan beyler girer senin koynuna.
guldurme amaci gutmeyen, sadece hayatın tragedyaya zit olarak eglenceli yanlari olabilecegini de gostermeye calisan antik yunan doneminde ortaya cikan oyun turu.
yunan tragedyalarindan en modern sayilabilecek olanidir. kisisel tahlillerin bulunmasi, karakterlerin duygusal ifadelerinin jest ve mimiklerindeki donusumle gerceklestirmesi onu bugune yaklastirir. temel olarak iki konuyu ele alan bu tragedya feminism uzerinden vatandaslik ve aidiyet meselelerine dikkat ceker. antigoneye zit olarak kendi bireysel tutkularinin pesinden kosan medea ayni zamanda yirminci yuzyilin ikinci ceyregini etkileyen vatandaslik kavramini kendi suclarindan dolayı sehirden kovulma korkusuyla yasar. bununla beraber eski duzenin temsilcisi olarak karsimiza cikan medea hukuka ve yeni duzene ayak uyduramayan, dolayısıyla gitmek durumunda kalan bir multeciyi simgelemektedir.
aktarmanin da parali olmasindan sonra doldurulmasi zorunlu hale gelen sey. hem cok da faydali. ondan in digerine bin. kimse bir sey demiyor.
(bkz: oksimoron)
yemyesil gozleri, bembeyaz teni olan, kendisi bilmese de her gulusunde icimden bir parcanin koptugu kendi halinde icine kapanik bir guzel.
nescafe bile ucu birarada, ben hala yalnizim.
her seferinde baska bir noktaya odaklanmak niyetindeyseniz olasi bir durumdur. soyle ki:
the hours filmini ele alacak olursak, ilk izlemede keyif için, ikincisinde bir oncekinde cok etkilendiginiz sahneleri daha bir ozenle izlemek icin, ucuncude sinematik açıdan montajlara hayran kalmak için, dorduncude donemsel olaylari kavramak icin, besincide karakter analizi yapabilmek icin, altincida kadin temasinin nasil verildigine dikkat etmek icin, yedincide mekan ve kostum secimlerine odaklanmak icin, sekizincide filmde referans gosterilen isimlere onem vermek icin, dokuzuncuda da ilk sekiz izlemeden sonra filme bir daha yaklasamayacagimizi bildigimizden son bir kez daha izlemek adina olabilir.
(bkz: bir entry ancak bu kadar kasilabilir)
the hours filmini ele alacak olursak, ilk izlemede keyif için, ikincisinde bir oncekinde cok etkilendiginiz sahneleri daha bir ozenle izlemek icin, ucuncude sinematik açıdan montajlara hayran kalmak için, dorduncude donemsel olaylari kavramak icin, besincide karakter analizi yapabilmek icin, altincida kadin temasinin nasil verildigine dikkat etmek icin, yedincide mekan ve kostum secimlerine odaklanmak icin, sekizincide filmde referans gosterilen isimlere onem vermek icin, dokuzuncuda da ilk sekiz izlemeden sonra filme bir daha yaklasamayacagimizi bildigimizden son bir kez daha izlemek adina olabilir.
(bkz: bir entry ancak bu kadar kasilabilir)
bile bile diken ustune oturmak eylemini gerceklestirmek.
son donemde gencler arasinda yayilan "sevgilimin libidosu dusmus abi, iliskiye girmek istemiyor" seklindeki ifadeler sonucu menapoz (men a pause!) gibi yeni bir bahane olarak kullanilmaya baslandigini dusundugum, kisinin tamamen bilincalti ile baglantili olarak cinsellik durtusu.
neredesin ey ataturkcu turk gencligi;
ulu onderin ortaya koydugu ilkelerin belki de en yanlis anlasilani sen oldun milliyetcilik. ulu onder milletten bahsederken, "turk" sozcugunu kullanirkan bunu bir ust kimlik olarak kullaniyordu. icinde ermeni, laz, kurt, zaza yani sinirlari belli olan turkiye cumhuriyeti topraklarinda kim yasiyorsa onu kapsayan bir ust kimlik olusturmustu. tedavulden kaldırılan osmanlı gibi. ya da icinde yuzlerce farklı milletin yasadigi amerika gibi. ama gel gor ki bugun milliyetcilik dendiginde, ozellikle de her seyde oldugu gibi bunda da ataturke temellendirdigimizde (cunku tek dayanak o, baska bir seye baglarsak bu kadar guclu bir onerme olamaz ya) nasil da yanlis algiliyor, algilatiyoruz. yaptiginiz milliyetciligin icinde o cok asagi gordugunuz kurtler de var malesef. malesef diyorum cunku bunu sizler kabul etmeyi reddediyorsunuz.
mailler geliyor. sorun dtp ya da pkk degil diye basliyor mail. sonra da sayfalarca anlatiyor. kurtlerin ta kendisidir diyor. bitmeden de "kurtulabiliriz, bitebilir bu dertler" diyor; "tabi ki sistematik bir bicimde"... yok ya. bu kadar kolaydi dimi. daha bu ulke tehcir mi soykırım mı ermenilerle yuzlesmeyi basaramazken bir "sistematik" eyleme daha soyunacak. yok oyle yagma. milletiz biz. turk milleti. icinde kurtunu da barındıran turk milleti.
tabi bu algilayama, anlayamama sorunu biraz da sozcugun etimolojisinden geliyor olsa gerek. bir milletin alt kimligini tanimlayan sozcuk ust kimlik olarak kullanilmaya baslaninca ne kadar saglikli ve verimli olur, sonuc ortada. turk demek kendi basina bir ırk demek. bircok alt kimligi icinde barındırmasi hedeflenen millet, milliyet haline gelince de boyle karisikliklar cikmasi cok dogal. siz de haklisiniz.
ulu onderin ortaya koydugu ilkelerin belki de en yanlis anlasilani sen oldun milliyetcilik. ulu onder milletten bahsederken, "turk" sozcugunu kullanirkan bunu bir ust kimlik olarak kullaniyordu. icinde ermeni, laz, kurt, zaza yani sinirlari belli olan turkiye cumhuriyeti topraklarinda kim yasiyorsa onu kapsayan bir ust kimlik olusturmustu. tedavulden kaldırılan osmanlı gibi. ya da icinde yuzlerce farklı milletin yasadigi amerika gibi. ama gel gor ki bugun milliyetcilik dendiginde, ozellikle de her seyde oldugu gibi bunda da ataturke temellendirdigimizde (cunku tek dayanak o, baska bir seye baglarsak bu kadar guclu bir onerme olamaz ya) nasil da yanlis algiliyor, algilatiyoruz. yaptiginiz milliyetciligin icinde o cok asagi gordugunuz kurtler de var malesef. malesef diyorum cunku bunu sizler kabul etmeyi reddediyorsunuz.
mailler geliyor. sorun dtp ya da pkk degil diye basliyor mail. sonra da sayfalarca anlatiyor. kurtlerin ta kendisidir diyor. bitmeden de "kurtulabiliriz, bitebilir bu dertler" diyor; "tabi ki sistematik bir bicimde"... yok ya. bu kadar kolaydi dimi. daha bu ulke tehcir mi soykırım mı ermenilerle yuzlesmeyi basaramazken bir "sistematik" eyleme daha soyunacak. yok oyle yagma. milletiz biz. turk milleti. icinde kurtunu da barındıran turk milleti.
tabi bu algilayama, anlayamama sorunu biraz da sozcugun etimolojisinden geliyor olsa gerek. bir milletin alt kimligini tanimlayan sozcuk ust kimlik olarak kullanilmaya baslaninca ne kadar saglikli ve verimli olur, sonuc ortada. turk demek kendi basina bir ırk demek. bircok alt kimligi icinde barındırmasi hedeflenen millet, milliyet haline gelince de boyle karisikliklar cikmasi cok dogal. siz de haklisiniz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?