kısa bir süre önce piyasaya sürülen tarayıcıdır.
firefox 4 ten farkı nedir hiç anlamadım ben. indirdim kurdum ama hani biri gece gelip tekrar firefox 4 kursa hiç farkına bile varmam emin olun. ne görsellerinde ne de teknik özelliklerinde gözle görülür bir fark yok.
ezginin günlüğü sayesinde tanıdığım orhan veli şiiridir. yolumu çizmemde çok büyük katkısı olmuştur. özellikle şurası;
-
heeey
ne duruyorsun be, at kendini denize:
geride bekleyenin varmış, aldırma;
görmüyor musun, her yanda hürriyet;
yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
git gidebildiğin yere...
-
bu da şarkısı;
http://fizy.com/#s/1488tr
-
heeey
ne duruyorsun be, at kendini denize:
geride bekleyenin varmış, aldırma;
görmüyor musun, her yanda hürriyet;
yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
git gidebildiğin yere...
-
bu da şarkısı;
http://fizy.com/#s/1488tr
yayınlanmıştır;
http://tinyurl.com/6kqgnnf
http://tinyurl.com/6kqgnnf
özünde güzel; fakat yozlaştırılmış bir kavramdır. hediye almak da vermek de güzeldir. kimse öyle ben hediye sevmiyorum triplerine girmesin şimdi. fakat özel günler olayı çirkinleştiriyor. o günlerde kendinizi hediye almak zorunda hissediyorsunuz, olayın diğer tarafındaysanız da gözünüz kapıda hediye bekliyorsunuz. babalar gününde babaların hediye beklemesi gibi. aslında gerçekten önemsemiyor olabilir iki taraf da bunu ama sorgusuz sualsiz böyle bir külfetin altına sokuluyorsunuz işte. hediyelere özel anlamlar yükleniyor; doğum günü hediyesi, evlilik yıldönümü hediyesi... iyice geriliyor insan. halbuki hediye biraz da sürprizle sunulduğunda güzeldir. beklenmedik anda, ortada hiç bir sebep yokken almak - ya da vermek - çok daha mutlu eder insanı.
hediyeleşmekle ilgili birkaç hadisi paylaşarak kaçayım ufaktan;
5744 - hz. ebu hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. komşu kadın, komşusu kadından gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası olsa bile."
tirmizî, vela vel-hibe 6, (2131)
5746 - hz. enes radıyallahu anh anlatıyor: "resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim, böyle bir yemeği yemeye çağırılsam icabet ederim.
tirmizi, ahkâm 10, (1338)
5750 - ebu ümâme radıyallahu anh anlatıyor: "resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"kim bir kimse için şefaatçi olur, o da bu şefaatine karşı bir hediyede bulunursa hediyeyi kabul ettiği taktirde, riba kapılarından büyük bir kapıya girmiş olur."
ebu dâvud, büyü 84, (3541)
hediyeleşmekle ilgili birkaç hadisi paylaşarak kaçayım ufaktan;
5744 - hz. ebu hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. komşu kadın, komşusu kadından gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası olsa bile."
tirmizî, vela vel-hibe 6, (2131)
5746 - hz. enes radıyallahu anh anlatıyor: "resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim, böyle bir yemeği yemeye çağırılsam icabet ederim.
tirmizi, ahkâm 10, (1338)
5750 - ebu ümâme radıyallahu anh anlatıyor: "resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"kim bir kimse için şefaatçi olur, o da bu şefaatine karşı bir hediyede bulunursa hediyeyi kabul ettiği taktirde, riba kapılarından büyük bir kapıya girmiş olur."
ebu dâvud, büyü 84, (3541)
(bkz: zeki kayahan coşkun)
(bkz: karmaşık sayılar)
ona güzel baktığınız sürece çok iyi bir dosttur. bir kaç bakım-tutum önerisini paylaşıyorum;
1- pedal aksamına çok dikkat edin. özellikle bisiklet üzerinde ayakta durarak pedallara yüklendiğinizde oldukça fazla kuvvet biniyor üstlerine. bu da doğal olarak pedalı gövdeye bağlayan dişlide gerilmelere yol açıyor. bu nedenle güzel güzel çevirin pedalları, artistlik yapmayın.
pedal çevirme doğrultusu da bu aksama en fazla zarar veren şeylerden biridir. herkes çok düzgün çevirdiğini zanneder ama durum öyle değil. bir çok insan pedalı çevirirken istemeden de olsa gövdeye doğru baskı uygular. böylece yalnızca tek bir doğrultuda( gövdeye paralel ) olması gereken kuvvetin diğer bir bileşeni ortaya çıkmış olur. bu da zamanla pedala zarar verir.
ara sıra pedalları söküp yağlamakta fayda vardır.
2- tekerlekler; aslında bisikletinizi sürekli kullanıyorsanız bu konuda pek problem yaşamazsınız. en fazla havası iner, onu da 2 dakikada halledersiniz zaten. daha çok uzun süre kömürlüklerde, balkonlarda kalan bisikletlerin tekerleri sorun çıkartır. böyle bir durumda tekerlerin direkt olarak zeminle temas etmemesini sağlarsanız güzel olur. hatta elinizdeyse, uzun süre kullanmayacağınız zaman alın havasını tekerlerin öyle kaldırın bisikleti.
3- zincir; bisikletin en hareketli aksamı olan zincirlere biraz özen gösterdiğiniz sürece hiç bir sorun yaşamazsınız. yapmanız gereken şey çok basit; yağlamak. her hareketli makine parçası gibi zincirler de yağ ile beslenirler. eğer belirli aralıklarla yağlamazsanız hem her pedal çevirdiğinizde rahatsız edici bir ses duyarsınız, hem de zincirlerin ömrünü azaltırsınız. kullanım sıklığınızla ters orantılı olarak zincirleri yağlamayı ihmal etmeyin.
4- amortisörler; burada sorun tamamen yanlış kullanımdan kaynaklanıyor. amortisörler siz çukurlara girip çıktığınızda rahatsız olmamanız için vardır. yurdum insanı bunları denemek için merdivenlerden inip çıkınca doğal olarak canlarına okunuyor. onları sadece ihtiyacınız olduğunda kullanın. mecbur kalmadıkça kaldırımlardan inerken bile bisikletinizin üzerinden inin. sonra çukurlardan geçerken kıçınız acıyınca çok ararsınız o günleri.
bakım-tutum çok önemli. aldığınız malın ömrü %50 kalitesiyle alakalıyken emin olun %50 de sizin ona nasıl baktığınızla alakalıdır. bisiklet iyi bakıldığı sürece pek sorun çıkarmaz. fren telinin gevşemesi, zincir atması gibi ufak ve tamiri zevkli şeyler dışında öyle çok makro problemler yaşatmaz size. güzeldir. candır.
her daim alet çantası taşıyın bisikletinizin yanında. içinde çok fazla şey olmasına gerek yok, bir kaç anahtar ve pense işinizi görecektir. yükte hafif, işlevde ağır şeyler bunlar.
bisiklet tepesindeyken müzik dinlemek büyük zevk, biliyorum; ama yine de siz siz olun dışarıdaki seslerden tamamen absorbe etmeyin kendinizi. görünmez kazalara maruz kalmak istemiyorsanız etrafınızda olup biteni duyun.
bir bisiklet alın kendinize. boş günlerinizde atlayın tepesine, çıkın sahile. geri döndüğünüzde emin olun çok daha hafif biri olacaksınız.
1- pedal aksamına çok dikkat edin. özellikle bisiklet üzerinde ayakta durarak pedallara yüklendiğinizde oldukça fazla kuvvet biniyor üstlerine. bu da doğal olarak pedalı gövdeye bağlayan dişlide gerilmelere yol açıyor. bu nedenle güzel güzel çevirin pedalları, artistlik yapmayın.
pedal çevirme doğrultusu da bu aksama en fazla zarar veren şeylerden biridir. herkes çok düzgün çevirdiğini zanneder ama durum öyle değil. bir çok insan pedalı çevirirken istemeden de olsa gövdeye doğru baskı uygular. böylece yalnızca tek bir doğrultuda( gövdeye paralel ) olması gereken kuvvetin diğer bir bileşeni ortaya çıkmış olur. bu da zamanla pedala zarar verir.
ara sıra pedalları söküp yağlamakta fayda vardır.
2- tekerlekler; aslında bisikletinizi sürekli kullanıyorsanız bu konuda pek problem yaşamazsınız. en fazla havası iner, onu da 2 dakikada halledersiniz zaten. daha çok uzun süre kömürlüklerde, balkonlarda kalan bisikletlerin tekerleri sorun çıkartır. böyle bir durumda tekerlerin direkt olarak zeminle temas etmemesini sağlarsanız güzel olur. hatta elinizdeyse, uzun süre kullanmayacağınız zaman alın havasını tekerlerin öyle kaldırın bisikleti.
3- zincir; bisikletin en hareketli aksamı olan zincirlere biraz özen gösterdiğiniz sürece hiç bir sorun yaşamazsınız. yapmanız gereken şey çok basit; yağlamak. her hareketli makine parçası gibi zincirler de yağ ile beslenirler. eğer belirli aralıklarla yağlamazsanız hem her pedal çevirdiğinizde rahatsız edici bir ses duyarsınız, hem de zincirlerin ömrünü azaltırsınız. kullanım sıklığınızla ters orantılı olarak zincirleri yağlamayı ihmal etmeyin.
4- amortisörler; burada sorun tamamen yanlış kullanımdan kaynaklanıyor. amortisörler siz çukurlara girip çıktığınızda rahatsız olmamanız için vardır. yurdum insanı bunları denemek için merdivenlerden inip çıkınca doğal olarak canlarına okunuyor. onları sadece ihtiyacınız olduğunda kullanın. mecbur kalmadıkça kaldırımlardan inerken bile bisikletinizin üzerinden inin. sonra çukurlardan geçerken kıçınız acıyınca çok ararsınız o günleri.
bakım-tutum çok önemli. aldığınız malın ömrü %50 kalitesiyle alakalıyken emin olun %50 de sizin ona nasıl baktığınızla alakalıdır. bisiklet iyi bakıldığı sürece pek sorun çıkarmaz. fren telinin gevşemesi, zincir atması gibi ufak ve tamiri zevkli şeyler dışında öyle çok makro problemler yaşatmaz size. güzeldir. candır.
her daim alet çantası taşıyın bisikletinizin yanında. içinde çok fazla şey olmasına gerek yok, bir kaç anahtar ve pense işinizi görecektir. yükte hafif, işlevde ağır şeyler bunlar.
bisiklet tepesindeyken müzik dinlemek büyük zevk, biliyorum; ama yine de siz siz olun dışarıdaki seslerden tamamen absorbe etmeyin kendinizi. görünmez kazalara maruz kalmak istemiyorsanız etrafınızda olup biteni duyun.
bir bisiklet alın kendinize. boş günlerinizde atlayın tepesine, çıkın sahile. geri döndüğünüzde emin olun çok daha hafif biri olacaksınız.
bu gece new jersey’ de gerçekleşecek ve türkiye saatiyle 02.30 dan itibaren ntv spor dan naklen yayınlanacaktır.
enes kanter’ in çok yukarılarda seçilme ihtimali - ki artık buna ihtimal demek biraz hafif oluyor - nedeniyle türkiye’ deki her basketbolsever merakla bekliyor bu draftı.
ilk 4 için beklentiler şu şekilde;
1- cleveland; kyrie irwing
2- timbervolwes; derrick williams
3- utah; brandon knight
4- cleveland; enes kanter
uzun süredir basketboldan uzak kalmış bir oyuncunun hala ilk 4 tercih içinde gösteriliyor olması insanı heyecanlandırıyor doğrusu. ister istemez de düşünüyorum tabi o boşa geçen sezonu amerika’ da ya da avrupa’ da değerlendirebilseydi ilk sıradan seçilebilir miydi diye. yine de işler onun için yolunda. 1 ve 2 numaralı seçimlere garanti gözüyle bakılırken diğerleri için o kadar kesin konuşamıyor kimse. enes 3. sıradan da seçilebilir, beklentilerin aksine bir kaç sıra geri de düşebilir. ben en kötü ihtimalle 6-7. sıradan seçileceğini düşünüyorum, hatta o kadar gerilerde kalmaz bile.
öte yandan nba’ de gelecek sezon çok büyük ihtimalle lokavt olacak olması, takım sahiplerini farklı planlara yönlendirecektir. bu gece daha önceki draftlarda hiç görmediğimiz kadar takas görebiliriz. herkes lokavttan önce kapabildiğini kapmaya, elindeki kontratlardan kurtulmaya çalışacaktır kuşkusuz.
minnesota’ nın bu gece takas yapacağına bahse girerim, mutlaka ama mutlaka bir şeyleri değiştirmeye çalışacaklardır. ellerinde çok fazla pişmemiş oyuncu var. utah da oyun kurucu pozisyonunda devin harris e güvenmeye karar vermişse 3. sıradan yaptığı seçimi değiştirebilir, ya da daha yüksek ihtimalle knight’ ı seçip takasla başka bir takıma gönderebilir.
bu seneki draftta oyuncu havuzunun kalitesi nispeten daha düşük olsa da özellikle lokavt tehlikesi nedeniyle çok hareketli geçecek bu gece. kaan kural’ ın yorumlayacak olması da olaylara ayrı bir keyif katıyor tabii.
enes kanter’ in çok yukarılarda seçilme ihtimali - ki artık buna ihtimal demek biraz hafif oluyor - nedeniyle türkiye’ deki her basketbolsever merakla bekliyor bu draftı.
ilk 4 için beklentiler şu şekilde;
1- cleveland; kyrie irwing
2- timbervolwes; derrick williams
3- utah; brandon knight
4- cleveland; enes kanter
uzun süredir basketboldan uzak kalmış bir oyuncunun hala ilk 4 tercih içinde gösteriliyor olması insanı heyecanlandırıyor doğrusu. ister istemez de düşünüyorum tabi o boşa geçen sezonu amerika’ da ya da avrupa’ da değerlendirebilseydi ilk sıradan seçilebilir miydi diye. yine de işler onun için yolunda. 1 ve 2 numaralı seçimlere garanti gözüyle bakılırken diğerleri için o kadar kesin konuşamıyor kimse. enes 3. sıradan da seçilebilir, beklentilerin aksine bir kaç sıra geri de düşebilir. ben en kötü ihtimalle 6-7. sıradan seçileceğini düşünüyorum, hatta o kadar gerilerde kalmaz bile.
öte yandan nba’ de gelecek sezon çok büyük ihtimalle lokavt olacak olması, takım sahiplerini farklı planlara yönlendirecektir. bu gece daha önceki draftlarda hiç görmediğimiz kadar takas görebiliriz. herkes lokavttan önce kapabildiğini kapmaya, elindeki kontratlardan kurtulmaya çalışacaktır kuşkusuz.
minnesota’ nın bu gece takas yapacağına bahse girerim, mutlaka ama mutlaka bir şeyleri değiştirmeye çalışacaklardır. ellerinde çok fazla pişmemiş oyuncu var. utah da oyun kurucu pozisyonunda devin harris e güvenmeye karar vermişse 3. sıradan yaptığı seçimi değiştirebilir, ya da daha yüksek ihtimalle knight’ ı seçip takasla başka bir takıma gönderebilir.
bu seneki draftta oyuncu havuzunun kalitesi nispeten daha düşük olsa da özellikle lokavt tehlikesi nedeniyle çok hareketli geçecek bu gece. kaan kural’ ın yorumlayacak olması da olaylara ayrı bir keyif katıyor tabii.
(bkz: ben küçükken çok salaktım)
imo tarafından ilan edilen, her sene 25 haziran’ da kutlanan gündür.
buna kutlama gözüyle bakmak, en azından bizim için çok doğru olmayacak aslında. bilindiği gibi zaten türk denizcilerin kutlama yaptıkları kendi bayramları var. dünya denizciler gününün evrensel olarak amacı da kutlama yapmak değik, daha çok; dünya denizciliğindeki sorunları konuşmak, gelinen noktayı görmek, daha ne kadar ileri gidilebileceğiyle ilgili çalışmalar yapmaktır.
denizcilik müsteşarlığının bu konuyla ilgili mesajı;
"denizcilik müsteşarlığı olarak; ülkemiz bayrağını tüm dünya denizlerinde dalgalandıran, sevdiklerinden uzakta zor koşullarda doğa ile mücadele eden ve okyanusları aşan türk denizcisinin 25 haziran dünya denizciler günü’nü kutlar, toplumumuzun refahı ve gelişmesindeki katkıları için kendilerine teşekkür eder, şükranlarımızı sunarız.
tüm dünya dış ticaretinin % 90’dan fazla bir kısmı deniz yolu ile yapılıyor. dünyada 70.000 i aşkın ticaret gemisinde çalışan 1.5 milyondan fazla denizci, dünya ekonomisine ve toplumların refahına eşsiz bir katkı yapıyorlar. ülkelerin hammaddelerini, mamul ürünlerini, yakıtlarını, gıdalarını ve birçok ihtiyacını emniyetli, etkili ve çevreye en az zarar verecek şekilde taşıyorlar. ancak bu katkı, fazla göz önünde olmadığı için, zaman zaman kamuoyunun dikkatinden kaçıyor.
uluslar arası denizcilik örgütü, denizcilerin ekonomiye, toplumların günlük hayatına ve refahına bu çok önemli katkısını hatırlamak ve hatırlatmak için 25 haziran gününü “dünya denizciler günü” olarak ilan etmiştir. bu tarih aynı zamanda, stcw sözleşmesinin 2010 yılında filipinler / manila kentinde yapılan diplomatik konferans ile geniş ölçüde değiştirilmesi kararının alındığı tarihtir.
“dünya denizciler günü” ilanı ve kutlanmasındaki amaç, çok zor koşullarda çalışarak toplumların refahını yükselten ve dünya ticaretinin çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren deniz insanlarına, toplum ve denizcilik camiası adına saygı ve şükranın ifade edilmesi ve onların zaman zaman göz ardı edilen bu önemli hizmet ve katkılarının hatırlanmasıdır.
dünya denizciler günü, ek olarak, deniz haydutluğunun yeniden gündeme geldiği günümüzde, denizcilerin sorunlarına ve çalışma hayatlarındaki güçlüklere toplumların dikkatini çekmek için önemli bir fırsattır.
denizcilik müsteşarlığı olarak ülkemiz bayrağını tüm dünya denizlerinde dalgalandıran, sevdiklerinden uzakta, zor koşullarda doğa ile mücadele eden ve okyanusları aşan 200.000’i aşkın türk denizcisinin 25 haziran dünya denizciler günü’nü kutlar, toplumumuzun refahı ve gelişmesindeki katkıları için kendilerine teşekkür eder, şükranlarımızı sunarız.
denizcilik müsteşarlığımız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da denizde can ve mal emniyetini ve güvenliğini arttırmak, deniz çevresini gemi kaynaklı kirlenmeden korumak ve türk denizciliğini geliştirmek için aziz halkımızın ve denizcilerimizin hizmetinde olacaktır."
buna kutlama gözüyle bakmak, en azından bizim için çok doğru olmayacak aslında. bilindiği gibi zaten türk denizcilerin kutlama yaptıkları kendi bayramları var. dünya denizciler gününün evrensel olarak amacı da kutlama yapmak değik, daha çok; dünya denizciliğindeki sorunları konuşmak, gelinen noktayı görmek, daha ne kadar ileri gidilebileceğiyle ilgili çalışmalar yapmaktır.
denizcilik müsteşarlığının bu konuyla ilgili mesajı;
"denizcilik müsteşarlığı olarak; ülkemiz bayrağını tüm dünya denizlerinde dalgalandıran, sevdiklerinden uzakta zor koşullarda doğa ile mücadele eden ve okyanusları aşan türk denizcisinin 25 haziran dünya denizciler günü’nü kutlar, toplumumuzun refahı ve gelişmesindeki katkıları için kendilerine teşekkür eder, şükranlarımızı sunarız.
tüm dünya dış ticaretinin % 90’dan fazla bir kısmı deniz yolu ile yapılıyor. dünyada 70.000 i aşkın ticaret gemisinde çalışan 1.5 milyondan fazla denizci, dünya ekonomisine ve toplumların refahına eşsiz bir katkı yapıyorlar. ülkelerin hammaddelerini, mamul ürünlerini, yakıtlarını, gıdalarını ve birçok ihtiyacını emniyetli, etkili ve çevreye en az zarar verecek şekilde taşıyorlar. ancak bu katkı, fazla göz önünde olmadığı için, zaman zaman kamuoyunun dikkatinden kaçıyor.
uluslar arası denizcilik örgütü, denizcilerin ekonomiye, toplumların günlük hayatına ve refahına bu çok önemli katkısını hatırlamak ve hatırlatmak için 25 haziran gününü “dünya denizciler günü” olarak ilan etmiştir. bu tarih aynı zamanda, stcw sözleşmesinin 2010 yılında filipinler / manila kentinde yapılan diplomatik konferans ile geniş ölçüde değiştirilmesi kararının alındığı tarihtir.
“dünya denizciler günü” ilanı ve kutlanmasındaki amaç, çok zor koşullarda çalışarak toplumların refahını yükselten ve dünya ticaretinin çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren deniz insanlarına, toplum ve denizcilik camiası adına saygı ve şükranın ifade edilmesi ve onların zaman zaman göz ardı edilen bu önemli hizmet ve katkılarının hatırlanmasıdır.
dünya denizciler günü, ek olarak, deniz haydutluğunun yeniden gündeme geldiği günümüzde, denizcilerin sorunlarına ve çalışma hayatlarındaki güçlüklere toplumların dikkatini çekmek için önemli bir fırsattır.
denizcilik müsteşarlığı olarak ülkemiz bayrağını tüm dünya denizlerinde dalgalandıran, sevdiklerinden uzakta, zor koşullarda doğa ile mücadele eden ve okyanusları aşan 200.000’i aşkın türk denizcisinin 25 haziran dünya denizciler günü’nü kutlar, toplumumuzun refahı ve gelişmesindeki katkıları için kendilerine teşekkür eder, şükranlarımızı sunarız.
denizcilik müsteşarlığımız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da denizde can ve mal emniyetini ve güvenliğini arttırmak, deniz çevresini gemi kaynaklı kirlenmeden korumak ve türk denizciliğini geliştirmek için aziz halkımızın ve denizcilerimizin hizmetinde olacaktır."
döneri pek iyi değil; fakat ıslak hamburger konusunda rakiplerine fark atmış durumda. sadece ıslak hamburger yemek için bile gidilir buraya.
(bkz: puskevit)
muhtemelen 1 hafta içinde tamamlanacak ve bilgi e dergi de yayınlanacak röportajdır.
#1012418
saat 05.10; entrysini ciddiye almıyorum.
saat 05.11; entrysini ciddiye alıyorum;
bugün bir şeylere canı sıkkın belli; fakat can sıkıntısı her ağzına geleni söyleme hakkı vermiyor tabi insanlara. bu hayatta benim geçirdiğimden yaklaşık 3 kat daha fazla geçirmiş bir adam olmasaydı istediği cevabı ona verirdim. ama daha tek haneli yaşlardayken öğrendiğimiz gibi; büyüklere saygı esastır. o yüzden şimdilik kendi yazdığı bir başka entryi göstermekle yetinmek zorundayım. bununla idare etsin ve düşünsün bakalım ’ yalamaca ’ dediği şeye hangisi daha fazla uyuyormuş. gönül isterdi ki benim entrymi örnek gösterdiğinde entrynin diğer muhattabının düşeceği durumu da düşünsün, ona göre davransın ama insanlardan çok da fazla şey beklememek lazım tabi.
#1009005
saat 05.16; entrysini ciddiye almıyorum.
saat 05.10; entrysini ciddiye almıyorum.
saat 05.11; entrysini ciddiye alıyorum;
bugün bir şeylere canı sıkkın belli; fakat can sıkıntısı her ağzına geleni söyleme hakkı vermiyor tabi insanlara. bu hayatta benim geçirdiğimden yaklaşık 3 kat daha fazla geçirmiş bir adam olmasaydı istediği cevabı ona verirdim. ama daha tek haneli yaşlardayken öğrendiğimiz gibi; büyüklere saygı esastır. o yüzden şimdilik kendi yazdığı bir başka entryi göstermekle yetinmek zorundayım. bununla idare etsin ve düşünsün bakalım ’ yalamaca ’ dediği şeye hangisi daha fazla uyuyormuş. gönül isterdi ki benim entrymi örnek gösterdiğinde entrynin diğer muhattabının düşeceği durumu da düşünsün, ona göre davransın ama insanlardan çok da fazla şey beklememek lazım tabi.
#1009005
saat 05.16; entrysini ciddiye almıyorum.
kendisi zannediyorum orlando da yaşıyor. zira sözlüğe login olduğu saatleri göz önüne alırsak türkiye de yaşıyor olma ihtimali sıfıra inmekte. en sık login olduğu saatler orlando için prime time a denk geldiğine göre kesinlikle orlando lu.
#1012360
kafayı bana vermeye takmış kesinlikle. yok a olsam vermezdim de b olsam verirdim, yok c olsam hayatta vermezdim ama d olsam muhakkak verirdim, yok a larla b leri bir tarafta toplasaydık belki... off.. harbi hiç komik değilim lan ben. ben de vermiyorum kendime. hıh.
kafayı bana vermeye takmış kesinlikle. yok a olsam vermezdim de b olsam verirdim, yok c olsam hayatta vermezdim ama d olsam muhakkak verirdim, yok a larla b leri bir tarafta toplasaydık belki... off.. harbi hiç komik değilim lan ben. ben de vermiyorum kendime. hıh.
bugün arayıp babalar günümü kutlayan adamdır. süper bir espri anlayışı var. kesin anneme çekmişim ben.
ergenliğimin grubu. az bağırmadım içimden anne babama its my life diye. dönem sonlarında okula kasedini götürür, sınıfta dinlerdik arkadaşlarla. ortaokul kafasıyla çok çekici geliyordu bu adamlar bana. melodilerinde hep bir isyan, hep bir tepki vardı. dediklerinin çoğunu anlayamıyordum o zamanlar ama tahmin edebiliyordum. tahminlerimin ne olduğunu hatırlamadığım için doğru olup olmadıkları hakkında bir şey söyleyemeyeceğim. bir de always vardı tabii. avazı çıktığı kadar bağırıp yeah i will love you baby always diyordu uzun sarı saçlı adam. bu, ortaokul ingilizcesiyle bile anlayabileceğim bir cümleydi. o yaşlarda ingilizce şarkıların bir kısmını anlamak o şarkıya hayran olmak için yetiyordu.
3 hafta sonra istanbul a geleceklermiş. onları görmek, canlı canlı dinlemek çok etkileyici olabilir; hayal kırıklığı da yaratabilir ama. dedim ya ergenliğimin grubuydu onlar. o yıllardan sonra da pek dinlemedim aslında. muhtemelen olduklarından çok daha abartılı görüyordum onları. bu imajın bozulmasından korkuyorum.
(bkz: 8 temmuz 2011 türk telekom arena bon jovi konseri)
3 hafta sonra istanbul a geleceklermiş. onları görmek, canlı canlı dinlemek çok etkileyici olabilir; hayal kırıklığı da yaratabilir ama. dedim ya ergenliğimin grubuydu onlar. o yıllardan sonra da pek dinlemedim aslında. muhtemelen olduklarından çok daha abartılı görüyordum onları. bu imajın bozulmasından korkuyorum.
(bkz: 8 temmuz 2011 türk telekom arena bon jovi konseri)
savaş dinçel in döktürdüğü, müjde ar ın ise kariyerinin en kötü oyunculuk performansını sergilediği filmdir.
en hatırda kalır sahnesi şudur sanırım;
http://tinyurl.com/67kobc
en hatırda kalır sahnesi şudur sanırım;
http://tinyurl.com/67kobc
ana karakterini sevmememe rağmen beğendiğim ve keyifle okuduğum kitaplardan biri. evet owen mıdır nedir işte o çocuğu pek sevmedim. düşüncelerinin bir kısmına katılıyorum ama bir çoğunu da haksız buldum.
kitapta beni en mutlu eden şey; öykünün bitmemesiydi. bitmeyen kitapları hep daha fazla sevmişimdir. yazarın okura yaptığı bir iyilik olarak görürüm bu olayı. ’ hikayenin başını ben yazdım, hadi sonunu da sen yaz bakalım ’ der gibi.
hemen hemen 20 li yaşlarımın sonundan beri kitap okurken yaptığım bir alışkanlığım var; beğendiğim, unutmak istemediğim cümlelerin altını çiziyorum ya da yuvarlak içine alıyorum. daha sonra kitabı özlediğimde geri dönüp sadece o işaretlediğim yerleri okuyorum. böylece geri kalan yerleri - ki oraları çoktan unutmuş oluyorum - baştan, kendi istediğim gibi yazabiliyorum; ama işaretli, unutmak istemediğim yerler kalıcılığını koruyabiliyor. spoiler içinde okuyacağınız yerler o işaretli kısımlardır.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
bunu ona anlatamazdım. zaten nedenini ben de yarı anlamış, yarı anlamamıştım. o nesneyi okula götürüp, okul sahasına park etseydim boyun eğmiş olacaktım. ben ona sahip olmuştum. o da bana sahip olmuştu. bütün aksesuarı ile birlikte yeni bir arabanın sahibiydim ben. okuldakiler şöyle diyecekti: ’’ vay be, şuna bakın. vay canına. griffiths’ in yeni oyuncağını gördünüz mü? ’’ bazıları burun kıvıracak, ama bazıları da açıkça hayran olacak, belki de ona sahip olacak denli şanslı biri olduğum için bana hayranlık duyacaklardı; dayanamadığım şey de buydu işte. kim olduğumu bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; koltuğun bir parçası gibi otomobile uyan tiplerden değildim. okula yürüyerek giden ( en kestirme yoldan dört kilometre tutuyordu ) tiplerdendim. çünkü yürümek hoşa giden bir spordu benim için; hem kentin sokaklarını gerçekten seviyordum. kaldırımları, binaları, geçerken gördüğüm insanları seviyordum ben, önümdeki arabanın fren lambalarını değil.
-
tekrar güldü ve bana baktı. sadece bir saniye. ama baktı ve gördü. kendisinin neye benzediğini görmek için bakmıyordu bana, benim neye benzediğimi görmek için bakıyordu. benim için son derece sıra dışı bir şeydi bu.
-
asıl önemli şeylerin, alabildiğine sıradan olaylar ve kararlar olduğunu görmek çok zor; fon müziği, spot ışıkları ve üniformalar devreye girdiğinde, önemli hiçbir şey olmaz.
-
bay field son derece dindar biriydi. hayır, sözümü geri alıyorum. bay field sık sık kiliseye giden biriydi. dindar olup olmadığını bilmiyorum.
-
önceden de oldu yüce anlarım. bir kez geceleyin parkta yürürken, yağmur altında, güzün. bir kez çöl ortasında, yıldızlar altında, ekseni üzerinde dönen yeryuvarına döndüğüm gün. kimileyin düşünürken, sadece düşünüp tartarken olup biteni. ama hep yalnız. kendi başıma. bu kez yalnız değildim. yüce dağ başında bir arkadaş vardı yanımda. bir şey yok, hiç bir şey yok bundan üstün. ömrümce görmesem de bir daha, eh diyebilirim yine de, bir kez orada bulundum.
-
okula döndükten sonra natalie’ den uzak durmakta hiç güçlük çekmedim. çok yüklü bir programı olduğu için, onunla buluşmak öteden beri hiç kolay olmuyordu. yemeğe geç gidip, iki buçuk civarında otobüs durağında görünmedim mi tamamdı. ona hiç rastlamadım.
neden böyle davrandığımı, neden onu görmek istemediğimi size açıklayabilmem gerekirdi, ama açıklayamıyorum işte. birtakım şeyler açık, sanırım. utanıyordum falan. ayrıca darılmış, yılgınlığa uğramıştım herhalde. bütün gerçeklerim ve duygularım bunlardı, aslında pek fazla akıl yürütmüyor, bir şey de hissetmiyordum ya. artık hiç bir şey o kadar önemli görünmüyordu. asıl önemli olan, acıdan uzak durmak gibi geliyordu. görüşmenin bir yararı yoktu. yalnızdım. zaten her zaman yalnızdım. bir süre onunla birlikteyken yalnız değilmişim gibi davranmıştım, ama öyleydim. ve sonunda bunu ona da kanıtlamış, ötekiler gibi natalie’ yi de bana sırt çevirmeye mecbur etmiştim. gerçekten önemi yoktu bunun. yalnız mıydım, pekala o zaman rol yapacağıma bunu kabullenirdim daha iyiydi. böyle bir topluma uyum sağlayamamış biriydim. birinin benden hoşlanmasını beklemek aptallıktı. hem benim neyimden hoşlanacaklardı ki? koca beynimden mi? sarsıntıya uğramış şu gösterişli, koca beynimden mi? beyinden kimse hoşlanmaz. beyin çok çirkin bir şey. kimileri, tereyağında kızarmış beyinden hoşlanırmış, ama bundan hoşlanan bir amerikalıya pek rastlanmaz.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
kitapta beni en mutlu eden şey; öykünün bitmemesiydi. bitmeyen kitapları hep daha fazla sevmişimdir. yazarın okura yaptığı bir iyilik olarak görürüm bu olayı. ’ hikayenin başını ben yazdım, hadi sonunu da sen yaz bakalım ’ der gibi.
hemen hemen 20 li yaşlarımın sonundan beri kitap okurken yaptığım bir alışkanlığım var; beğendiğim, unutmak istemediğim cümlelerin altını çiziyorum ya da yuvarlak içine alıyorum. daha sonra kitabı özlediğimde geri dönüp sadece o işaretlediğim yerleri okuyorum. böylece geri kalan yerleri - ki oraları çoktan unutmuş oluyorum - baştan, kendi istediğim gibi yazabiliyorum; ama işaretli, unutmak istemediğim yerler kalıcılığını koruyabiliyor. spoiler içinde okuyacağınız yerler o işaretli kısımlardır.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
bunu ona anlatamazdım. zaten nedenini ben de yarı anlamış, yarı anlamamıştım. o nesneyi okula götürüp, okul sahasına park etseydim boyun eğmiş olacaktım. ben ona sahip olmuştum. o da bana sahip olmuştu. bütün aksesuarı ile birlikte yeni bir arabanın sahibiydim ben. okuldakiler şöyle diyecekti: ’’ vay be, şuna bakın. vay canına. griffiths’ in yeni oyuncağını gördünüz mü? ’’ bazıları burun kıvıracak, ama bazıları da açıkça hayran olacak, belki de ona sahip olacak denli şanslı biri olduğum için bana hayranlık duyacaklardı; dayanamadığım şey de buydu işte. kim olduğumu bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; koltuğun bir parçası gibi otomobile uyan tiplerden değildim. okula yürüyerek giden ( en kestirme yoldan dört kilometre tutuyordu ) tiplerdendim. çünkü yürümek hoşa giden bir spordu benim için; hem kentin sokaklarını gerçekten seviyordum. kaldırımları, binaları, geçerken gördüğüm insanları seviyordum ben, önümdeki arabanın fren lambalarını değil.
-
tekrar güldü ve bana baktı. sadece bir saniye. ama baktı ve gördü. kendisinin neye benzediğini görmek için bakmıyordu bana, benim neye benzediğimi görmek için bakıyordu. benim için son derece sıra dışı bir şeydi bu.
-
asıl önemli şeylerin, alabildiğine sıradan olaylar ve kararlar olduğunu görmek çok zor; fon müziği, spot ışıkları ve üniformalar devreye girdiğinde, önemli hiçbir şey olmaz.
-
bay field son derece dindar biriydi. hayır, sözümü geri alıyorum. bay field sık sık kiliseye giden biriydi. dindar olup olmadığını bilmiyorum.
-
önceden de oldu yüce anlarım. bir kez geceleyin parkta yürürken, yağmur altında, güzün. bir kez çöl ortasında, yıldızlar altında, ekseni üzerinde dönen yeryuvarına döndüğüm gün. kimileyin düşünürken, sadece düşünüp tartarken olup biteni. ama hep yalnız. kendi başıma. bu kez yalnız değildim. yüce dağ başında bir arkadaş vardı yanımda. bir şey yok, hiç bir şey yok bundan üstün. ömrümce görmesem de bir daha, eh diyebilirim yine de, bir kez orada bulundum.
-
okula döndükten sonra natalie’ den uzak durmakta hiç güçlük çekmedim. çok yüklü bir programı olduğu için, onunla buluşmak öteden beri hiç kolay olmuyordu. yemeğe geç gidip, iki buçuk civarında otobüs durağında görünmedim mi tamamdı. ona hiç rastlamadım.
neden böyle davrandığımı, neden onu görmek istemediğimi size açıklayabilmem gerekirdi, ama açıklayamıyorum işte. birtakım şeyler açık, sanırım. utanıyordum falan. ayrıca darılmış, yılgınlığa uğramıştım herhalde. bütün gerçeklerim ve duygularım bunlardı, aslında pek fazla akıl yürütmüyor, bir şey de hissetmiyordum ya. artık hiç bir şey o kadar önemli görünmüyordu. asıl önemli olan, acıdan uzak durmak gibi geliyordu. görüşmenin bir yararı yoktu. yalnızdım. zaten her zaman yalnızdım. bir süre onunla birlikteyken yalnız değilmişim gibi davranmıştım, ama öyleydim. ve sonunda bunu ona da kanıtlamış, ötekiler gibi natalie’ yi de bana sırt çevirmeye mecbur etmiştim. gerçekten önemi yoktu bunun. yalnız mıydım, pekala o zaman rol yapacağıma bunu kabullenirdim daha iyiydi. böyle bir topluma uyum sağlayamamış biriydim. birinin benden hoşlanmasını beklemek aptallıktı. hem benim neyimden hoşlanacaklardı ki? koca beynimden mi? sarsıntıya uğramış şu gösterişli, koca beynimden mi? beyinden kimse hoşlanmaz. beyin çok çirkin bir şey. kimileri, tereyağında kızarmış beyinden hoşlanırmış, ama bundan hoşlanan bir amerikalıya pek rastlanmaz.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?