kuzeyi güvenli, güneyi tehlikelidir.
eski sevgilinin yeni sevgilisi, mesela.
denizde çalışan insanlardır.
bu insanlarla evlenirseniz heykeliniz dikilir. hani bilin diye söyledim.
sizler için derledim: şu linkte sırasıyla hollanda, almanya, ispanya, ukrayna, yunanistan ve norveçteki denizci eşi heykelleri var.
http://tinyurl.com/3z2opb2
bu insanlarla evlenirseniz heykeliniz dikilir. hani bilin diye söyledim.
sizler için derledim: şu linkte sırasıyla hollanda, almanya, ispanya, ukrayna, yunanistan ve norveçteki denizci eşi heykelleri var.
http://tinyurl.com/3z2opb2
tek bir sıfatını dahi tutturamadığım erkektir. hani bir tanesi tutturmuş olsam hiç olmazsa ipin bir ucundan tutmuşum diyeceğim ama yok.
kainattaki en romantik içecektir.
çokça dillendirilir bu. ben de zaman zaman - hatta son zamanlarda sıklıkla - böyle hissediyorum doğrusu.
ne değişti peki?
anlatayım;
önceden angelus vardı. başkalarının paragraflar kurarak anlatabildiği şeyleri tek bir cümleye sıkıştıran, winrar gibi adamdı. kendisini olmasa da yazdıklarını severdi herkes. şimdi yok. bb vardı mesela. çok yazmasa da yazdığı her şey okumaya değerdi. maalesef artık o da yok. elma şekeriiii günün muhtelif saatlerinde gelip sağdan soldan haberler taşırdı sözlüğe. e şimdi o da yok. esrakesh desen seyrekçe gelip bir arkadaşa bakıp çıkıyor. mitili keza öyle. kalimera ve with all my love yılda bir iki kez online olup, göstermelik bir iki entry yazıp gidiyorlar. abdurrezzak bin reloaded bile uğramıyor artık. inanmıyorsanız ilk kez penis gören kız repliklerine bakın. atacamadesert ortadan kayboldu, başka şeylerle uğraşıyor. sipsi & tayfa ikilisinin yüzünü gören cennetlik. bitterend radyoda en son yayın yaptığında özel kanallar yeni yeni yayılmaya başlamıştı. saat 00.00 dedin mi tasarimharikasi gelir bir sayfa entry yazardı, şimdi yazmıyor. zotac kayıp. nicten bile dokunmuyor artık klavyesine.
iki konuda yanlış anlaşılmaktan çok korkuyorum!
birincisi; yukarıda nicki geçen hiçbir yazara karşı suçlama ya da sitem içerikli bir entry değil bu. anlatmak istediğim şu; bir şeyler yazma sevgisine engel olamadığın için bir sözlüğe geliyorsun ve yazmaya başlıyorsun. kimler var’ a bakıyorsun, yukarıdaki nickleri görüyorsun. içindeki bu yazma sevgisi zamanla - sen farkına bile varmadan - o hiç tanımadığın insanlarla birlikte yazma sevgisine dönüşüyor.
sonra birinin okulu bitiyor, biri işe giriyor, öbürü evleniyor, öbürü başka bir okula başlıyor, öteki sevgilisinden ayrılıyor, beriki hamile kalıyor... falan filan derken bu insanlar uzaklaşıyor sözlükten. bu anormal bir durum değil. ekmek kadar su kadar doğal. herkesin işi gücü, gerçek bir hayatı var. bir süre sonra sözlüğe ayrılacak vakit sıfıra kadar düşüyor. sonra bir bakıyorsun ki üç beş kişi kalmışsınız. e öyle olunca doğal olarak sözlük de eski zevkini vermiyor artık.
yanlış anlaşılmak istemediğim ikinci nokta; asla ve asla ’ eski yazarlar çok iyiydi, yenilerde iş yok ’ gibi bir şey demiyorum. bunun iyilik-kötülükle alakası yok. bahsettiğim şeyin tam olarak karşılığı şu; alışkanlık.
biraz eskiye değer veren, biraz tutucu biriyseniz böyle şeyler etkiliyor sizi. yeniye adapte olmak herkes için kolay olmuyor. hele ki benim gibi eski kafalı bir adam için hiç kolay değil. ama şunun farkında olmak lazım; hiç kimse 10 sene 20 sene boyunca sözlükte kalmayacak. birileri sürekli giderken başkaları gelmeye devam edecek. sözlüğün, hatta bırak sözlüğü hayatın doğası değil mi bu? yani bu sözlüğün eski zevkini vermemesi meselesi tamamen kişisel. sözlüğün kalitesiyle v.s. alakalı bir konu değildir.
ne değişti peki?
anlatayım;
önceden angelus vardı. başkalarının paragraflar kurarak anlatabildiği şeyleri tek bir cümleye sıkıştıran, winrar gibi adamdı. kendisini olmasa da yazdıklarını severdi herkes. şimdi yok. bb vardı mesela. çok yazmasa da yazdığı her şey okumaya değerdi. maalesef artık o da yok. elma şekeriiii günün muhtelif saatlerinde gelip sağdan soldan haberler taşırdı sözlüğe. e şimdi o da yok. esrakesh desen seyrekçe gelip bir arkadaşa bakıp çıkıyor. mitili keza öyle. kalimera ve with all my love yılda bir iki kez online olup, göstermelik bir iki entry yazıp gidiyorlar. abdurrezzak bin reloaded bile uğramıyor artık. inanmıyorsanız ilk kez penis gören kız repliklerine bakın. atacamadesert ortadan kayboldu, başka şeylerle uğraşıyor. sipsi & tayfa ikilisinin yüzünü gören cennetlik. bitterend radyoda en son yayın yaptığında özel kanallar yeni yeni yayılmaya başlamıştı. saat 00.00 dedin mi tasarimharikasi gelir bir sayfa entry yazardı, şimdi yazmıyor. zotac kayıp. nicten bile dokunmuyor artık klavyesine.
iki konuda yanlış anlaşılmaktan çok korkuyorum!
birincisi; yukarıda nicki geçen hiçbir yazara karşı suçlama ya da sitem içerikli bir entry değil bu. anlatmak istediğim şu; bir şeyler yazma sevgisine engel olamadığın için bir sözlüğe geliyorsun ve yazmaya başlıyorsun. kimler var’ a bakıyorsun, yukarıdaki nickleri görüyorsun. içindeki bu yazma sevgisi zamanla - sen farkına bile varmadan - o hiç tanımadığın insanlarla birlikte yazma sevgisine dönüşüyor.
sonra birinin okulu bitiyor, biri işe giriyor, öbürü evleniyor, öbürü başka bir okula başlıyor, öteki sevgilisinden ayrılıyor, beriki hamile kalıyor... falan filan derken bu insanlar uzaklaşıyor sözlükten. bu anormal bir durum değil. ekmek kadar su kadar doğal. herkesin işi gücü, gerçek bir hayatı var. bir süre sonra sözlüğe ayrılacak vakit sıfıra kadar düşüyor. sonra bir bakıyorsun ki üç beş kişi kalmışsınız. e öyle olunca doğal olarak sözlük de eski zevkini vermiyor artık.
yanlış anlaşılmak istemediğim ikinci nokta; asla ve asla ’ eski yazarlar çok iyiydi, yenilerde iş yok ’ gibi bir şey demiyorum. bunun iyilik-kötülükle alakası yok. bahsettiğim şeyin tam olarak karşılığı şu; alışkanlık.
biraz eskiye değer veren, biraz tutucu biriyseniz böyle şeyler etkiliyor sizi. yeniye adapte olmak herkes için kolay olmuyor. hele ki benim gibi eski kafalı bir adam için hiç kolay değil. ama şunun farkında olmak lazım; hiç kimse 10 sene 20 sene boyunca sözlükte kalmayacak. birileri sürekli giderken başkaları gelmeye devam edecek. sözlüğün, hatta bırak sözlüğü hayatın doğası değil mi bu? yani bu sözlüğün eski zevkini vermemesi meselesi tamamen kişisel. sözlüğün kalitesiyle v.s. alakalı bir konu değildir.
son günlerdeki muhteşem yükselişi ne yazıkki biraz duraksadı. hiç durmasın hep yükselsin istiyoruz ama hayat işte, inişlerle çıkışlarla dolu. dolar da bu aralar gün içinde bir iniyor bir çıkıyor. önümüzdeki süreçte riske girmek istemeyen yatırımcılar dolarları ellerinden çıkarabilirler, bu da doğal olarak kurun düşmesine sebep olur. elden çıkarmak için tam zamanıdır yani.
(bkz: şık latife)
#1019257
ilgili linkteki yazıyı biraz okuyunca insanlığın ne kadar farklı yorumlandığını anlıyorsunuz ister istemez.
o yazıdan bir bölüm;
... “benim çocuğum eşcinsel” kampanyası başlatan bir grup, “çocuklarının sapık ilişkilerini normal gören” bir anlayışı yaygınlaştırmaya çalışıyor. ...
normal görmek nedir? neyle kıyaslanıyor bu durum? aklıma getirmek istemiyorum ama sanırım hala eşcinselliğin bir tercih olduğunu düşünen amipler var aramızda. hem de senden benden daha fazla insana benziyorlar.
yazının devamında insanların cahilliklerini kullanarak gibi bir ifade var. e işte onu tam olarak bu yazıyı hazırlayanlar yapmıyor mu? sanki bir tarafta iyi yol bir tarafta da kötü yol varken çocuklar kötü yolu seçmiş gibi, çocuklar yolu seçmiş gibi, çocuklar seçmiş gibi davranıyorlar. bunun bir seçim olmadığının farkında bile değiller.
aynı yazıda bir de şöyle bir bölüm var;
... gruptaki “anne babalar”, çocuklarının cinsel tercihine saygı gösterilmesini isteyerek, “baban yanında, annen yanında” kampanyası başlattı...
cinsel tercih ne demek? ben hayatım boyunca böyle bir tercih yapmadım. pipim beni hep kadınlara doğru götürdü. insan böyle bir tercih yapabilir mi? bunun bir tercih olduğunu düşünmek cahilliğin daniskası değil de nedir?
peki eleştirdiğimiz şey ne; anne-babanın çocuğunun yanında olması mı? bu mudur geldiğimiz nokta? şunun ayrımını yapmak lazım; çocuk hırsızlık yapar, çocuk küfreder, çocuk komşunun camına taş atar... o zaman ebeveynler çocuğun karşısında cephe alır. bu normaldir. bu aslında tam olarak anne-babalıktır. ama çocuk kısa boylu diye, saçları kıvırcık diye, solak diye, ya da eşcinsel diye ebeveynler çocuğun karşısında cephe almaz, almamalı. alırlarsa o anne-babalık olmaz işte.
şu kadarcık çocuk kadar akıl yok yemin ederim bu adamlarda;
http://tinyurl.com/3e5humq
ilgili linkteki yazıyı biraz okuyunca insanlığın ne kadar farklı yorumlandığını anlıyorsunuz ister istemez.
o yazıdan bir bölüm;
... “benim çocuğum eşcinsel” kampanyası başlatan bir grup, “çocuklarının sapık ilişkilerini normal gören” bir anlayışı yaygınlaştırmaya çalışıyor. ...
normal görmek nedir? neyle kıyaslanıyor bu durum? aklıma getirmek istemiyorum ama sanırım hala eşcinselliğin bir tercih olduğunu düşünen amipler var aramızda. hem de senden benden daha fazla insana benziyorlar.
yazının devamında insanların cahilliklerini kullanarak gibi bir ifade var. e işte onu tam olarak bu yazıyı hazırlayanlar yapmıyor mu? sanki bir tarafta iyi yol bir tarafta da kötü yol varken çocuklar kötü yolu seçmiş gibi, çocuklar yolu seçmiş gibi, çocuklar seçmiş gibi davranıyorlar. bunun bir seçim olmadığının farkında bile değiller.
aynı yazıda bir de şöyle bir bölüm var;
... gruptaki “anne babalar”, çocuklarının cinsel tercihine saygı gösterilmesini isteyerek, “baban yanında, annen yanında” kampanyası başlattı...
cinsel tercih ne demek? ben hayatım boyunca böyle bir tercih yapmadım. pipim beni hep kadınlara doğru götürdü. insan böyle bir tercih yapabilir mi? bunun bir tercih olduğunu düşünmek cahilliğin daniskası değil de nedir?
peki eleştirdiğimiz şey ne; anne-babanın çocuğunun yanında olması mı? bu mudur geldiğimiz nokta? şunun ayrımını yapmak lazım; çocuk hırsızlık yapar, çocuk küfreder, çocuk komşunun camına taş atar... o zaman ebeveynler çocuğun karşısında cephe alır. bu normaldir. bu aslında tam olarak anne-babalıktır. ama çocuk kısa boylu diye, saçları kıvırcık diye, solak diye, ya da eşcinsel diye ebeveynler çocuğun karşısında cephe almaz, almamalı. alırlarsa o anne-babalık olmaz işte.
şu kadarcık çocuk kadar akıl yok yemin ederim bu adamlarda;
http://tinyurl.com/3e5humq
öncelikle şu entryi yazan arkadaşa selam ederim; #996439
çok biliyormuş o!
oyunu oynamadan yorum yapmamak lazım tabii.
fifa çok uzun süredir pc’ yi ihmal ediyordu. her sene kadroları güncelleyip aynı oyunu sunuyordu bize. tek bir değişiklik dahi yapma gereği duymadan hem de. fakat zannediyorum basketbolda 2k’ e geçilen ea sports, futbolda da konami’ nin gerisinde kalarak bu iki büyük pazardan silinmek istemiyor. her ne kadar nhl ve nfl’ de hala tek tabanca olsalar da bu iki sporun pazar hacmi futbol ve basketbolla karşılaştırılabilecek düzeyde değil tabii. belli ki bu işi ciddiye almışlar ve ortaya şimdiye dek oynadığım en güzel futbol oyunu çıkmış.
teknik
görsel olarak devrim yapan bir oyun değil. öyle çok farklı bir şey sunmuyor bize. ama şu anda piyasadaki futbol oyunları içinde en iyi görselliğe sahip oyun olduğunu söyleyebilirim. zaten fifa bu konuda - biraz uğraştığında - rakip tanımıyor.
ilk olarak gözüme çarpan şey seyircilerledeki lokal hareketler oldu. dışarı giden bir topun gittiği taraftaki seyirciler hareketleniyorlar, kıpır kıpır oluyorlar. güzel olmuş bu.
gol sevinçleri sırasında birinin karnından çıkan kollar, ötekinin omzuna yapışan bir yarım kafa gibi yıllardır görmeye alışık olduğumuz sorunlar halledilmiş. bu konuda hiç sıkıntı kalmamış çok şükür.
oyuncular iyi görünüyor. sadece durdukları sırada değil, maç içinde de yaptıkları hareketler oldukça gerçekçi. kayarak müdehaleler olsun, kafa toplarına çıkışlar olsun, sert bir müdahale alan oyuncunun yerde kıvranması olsun hepsi oldukça gerçekçi.
gameplay
birkaç yıldır futbol oyunu dendiğinde akla pes geldiği için fifa’ nın bazı temel özellikleri unutulmuştu. bu rekabet ilk başladığında pes’ in fifa’ ya oranla en büyük artısı oyun zevkiydi. pes çok daha kolay bir oyundu ve böyle olunca oynamak da daha zevkli oluyordu. fifa bu konuda geri adım atmamış. hala pes’ e oranla çok çok daha zor bir oyun. bu onlar için ilk bakışta eksi gibi gözükse de, pes’ in gerçeklikten uzak gameplayinden sıkılan oyuncuları çekmelerini sağlayan en önemli unsur ayrıca.
oyun çok zor. bir kere analogla futbol oynamayı beceremiyorsanız tam olarak istediklerinizi yapmanız mümkün değil. oyunda 360 derece kontrol sistemi olduğundan tam randıman alabilmek için sol baş parmağın analoğun üzerinde olması lazım. aksi halde 8 yöne bağlı kalıyorsunuz ki bu çoğu zaman yetmiyor.
hava şartları dinamik. sağanak yağmur altında başlayan bir maçı aniden çok yoğun bir yağmur altında oynamak zorunda kalabilirsiniz.
zemin de hava şartlarına göre değişiyor. eğer yağmur altında oynuyorsanız oyuncuların hızında gözle görülür bir düşüş oluyor. havadan pas attığınızda top bir kere yere sekince fırlayıp gidiyor. karlı havalarda bu anlattıklarım iki misline çıkıyor. oyun zevkini yükselten şeyler bunlar hep.
geçici sakatlık durumu var. önceden sert bir müdahaleye maruz kalan oyuncu ya hiçbir şey olmamış gibi devam ederdi, ya hafif sakatlanırdı, ya da tam sakatlanırdı. bu oyunda sert bir hareketten sonra oyuncu 3-5 dakika hafif sakatlık yaşıyor. o şekilde oynuyor oyunu, sonra toparlıyor ve hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
bug
golden sonra, golü atan oyuncu peşine diğer takım arkadaşlarını da takıp en son hareketlendiği yere doğru koşuyor. bu bazen kendi yarı sahası, bazen de rakip kalenin içi oluyor. şuursuzca koşuyorlar ve sonrasında ekran değişip gol sevinci olayı başlıyor. iki ekran arasında inanılmaz bir kopukluk var. burası olmamış.
oyuncu değişikliği yaptığınızda kamera birden 2-3 saniyeliğine stadın tepesini gösteriyor. bulutları falan izliyorsunuz siz o sırada. bu da olmamış.
menejer modda şöyle bir bug var; oyuncularınızdan biri maçta kırmızı kart görüyor. siz bir sonraki maça başlarken ’ kadronuz tam değil, gidip düzeltin ya da hükmen yenilgiyi kabul edin ’ gibi bir uyarı alıyorsunuz. gidip o oyuncuyu çıkarıyorsun kadrodan fakat bir değişiklik olmuyor. yine aynı uyarıyı alıyorsun. bu durumda yapmanız gereken o kırmızı kartlı oyuncuyu ilk 11’ inizdeki diğer oyuncularla tek tek değiştirip denemek. kırmızı kart yanlış oyuncuya yazılıyor. yani aslında sizin ekranda gördüğünüz değil, ilk 11 de sahaya sürdüğünüz oyunculardan biri cezalı durumda oluyor ve bu yüzden maça başlayamıyorsunuz. tek tek her oyuncuyla değiştirip deneyeceksiniz başka çare yok. genelde defans oyuncularından biri çıkıyor zaten.
çok biliyormuş o!
oyunu oynamadan yorum yapmamak lazım tabii.
fifa çok uzun süredir pc’ yi ihmal ediyordu. her sene kadroları güncelleyip aynı oyunu sunuyordu bize. tek bir değişiklik dahi yapma gereği duymadan hem de. fakat zannediyorum basketbolda 2k’ e geçilen ea sports, futbolda da konami’ nin gerisinde kalarak bu iki büyük pazardan silinmek istemiyor. her ne kadar nhl ve nfl’ de hala tek tabanca olsalar da bu iki sporun pazar hacmi futbol ve basketbolla karşılaştırılabilecek düzeyde değil tabii. belli ki bu işi ciddiye almışlar ve ortaya şimdiye dek oynadığım en güzel futbol oyunu çıkmış.
teknik
görsel olarak devrim yapan bir oyun değil. öyle çok farklı bir şey sunmuyor bize. ama şu anda piyasadaki futbol oyunları içinde en iyi görselliğe sahip oyun olduğunu söyleyebilirim. zaten fifa bu konuda - biraz uğraştığında - rakip tanımıyor.
ilk olarak gözüme çarpan şey seyircilerledeki lokal hareketler oldu. dışarı giden bir topun gittiği taraftaki seyirciler hareketleniyorlar, kıpır kıpır oluyorlar. güzel olmuş bu.
gol sevinçleri sırasında birinin karnından çıkan kollar, ötekinin omzuna yapışan bir yarım kafa gibi yıllardır görmeye alışık olduğumuz sorunlar halledilmiş. bu konuda hiç sıkıntı kalmamış çok şükür.
oyuncular iyi görünüyor. sadece durdukları sırada değil, maç içinde de yaptıkları hareketler oldukça gerçekçi. kayarak müdehaleler olsun, kafa toplarına çıkışlar olsun, sert bir müdahale alan oyuncunun yerde kıvranması olsun hepsi oldukça gerçekçi.
gameplay
birkaç yıldır futbol oyunu dendiğinde akla pes geldiği için fifa’ nın bazı temel özellikleri unutulmuştu. bu rekabet ilk başladığında pes’ in fifa’ ya oranla en büyük artısı oyun zevkiydi. pes çok daha kolay bir oyundu ve böyle olunca oynamak da daha zevkli oluyordu. fifa bu konuda geri adım atmamış. hala pes’ e oranla çok çok daha zor bir oyun. bu onlar için ilk bakışta eksi gibi gözükse de, pes’ in gerçeklikten uzak gameplayinden sıkılan oyuncuları çekmelerini sağlayan en önemli unsur ayrıca.
oyun çok zor. bir kere analogla futbol oynamayı beceremiyorsanız tam olarak istediklerinizi yapmanız mümkün değil. oyunda 360 derece kontrol sistemi olduğundan tam randıman alabilmek için sol baş parmağın analoğun üzerinde olması lazım. aksi halde 8 yöne bağlı kalıyorsunuz ki bu çoğu zaman yetmiyor.
hava şartları dinamik. sağanak yağmur altında başlayan bir maçı aniden çok yoğun bir yağmur altında oynamak zorunda kalabilirsiniz.
zemin de hava şartlarına göre değişiyor. eğer yağmur altında oynuyorsanız oyuncuların hızında gözle görülür bir düşüş oluyor. havadan pas attığınızda top bir kere yere sekince fırlayıp gidiyor. karlı havalarda bu anlattıklarım iki misline çıkıyor. oyun zevkini yükselten şeyler bunlar hep.
geçici sakatlık durumu var. önceden sert bir müdahaleye maruz kalan oyuncu ya hiçbir şey olmamış gibi devam ederdi, ya hafif sakatlanırdı, ya da tam sakatlanırdı. bu oyunda sert bir hareketten sonra oyuncu 3-5 dakika hafif sakatlık yaşıyor. o şekilde oynuyor oyunu, sonra toparlıyor ve hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
bug
golden sonra, golü atan oyuncu peşine diğer takım arkadaşlarını da takıp en son hareketlendiği yere doğru koşuyor. bu bazen kendi yarı sahası, bazen de rakip kalenin içi oluyor. şuursuzca koşuyorlar ve sonrasında ekran değişip gol sevinci olayı başlıyor. iki ekran arasında inanılmaz bir kopukluk var. burası olmamış.
oyuncu değişikliği yaptığınızda kamera birden 2-3 saniyeliğine stadın tepesini gösteriyor. bulutları falan izliyorsunuz siz o sırada. bu da olmamış.
menejer modda şöyle bir bug var; oyuncularınızdan biri maçta kırmızı kart görüyor. siz bir sonraki maça başlarken ’ kadronuz tam değil, gidip düzeltin ya da hükmen yenilgiyi kabul edin ’ gibi bir uyarı alıyorsunuz. gidip o oyuncuyu çıkarıyorsun kadrodan fakat bir değişiklik olmuyor. yine aynı uyarıyı alıyorsun. bu durumda yapmanız gereken o kırmızı kartlı oyuncuyu ilk 11’ inizdeki diğer oyuncularla tek tek değiştirip denemek. kırmızı kart yanlış oyuncuya yazılıyor. yani aslında sizin ekranda gördüğünüz değil, ilk 11 de sahaya sürdüğünüz oyunculardan biri cezalı durumda oluyor ve bu yüzden maça başlayamıyorsunuz. tek tek her oyuncuyla değiştirip deneyeceksiniz başka çare yok. genelde defans oyuncularından biri çıkıyor zaten.
seçimlerin sona ermesiyle birlikte sönen bir balondur.
konuya hakim olmayan 3-5 bin iyi niyetli insanın ’ vaay be adamalara bak neler neler yapacaklarmış. ’ diye ağzını açıp, içlerinden oylarını alma konusunda çok başarılı olmuştur.
demiştik zamanında;
#1006553
konuya hakim olmayan 3-5 bin iyi niyetli insanın ’ vaay be adamalara bak neler neler yapacaklarmış. ’ diye ağzını açıp, içlerinden oylarını alma konusunda çok başarılı olmuştur.
demiştik zamanında;
#1006553
kendisini siyaset, spor, magazin ve din kültürü içerikli programlarda sıklıkla görebilirsiniz.
hani lisede her enstrümanla 2 parça çalabilen; fakat 3. bir parçayı çalamadığı için hiçbir gruba giremeyen jöleli çocuklar vardır ya, onlar gibi işte bu adam.
hani lisede her enstrümanla 2 parça çalabilen; fakat 3. bir parçayı çalamadığı için hiçbir gruba giremeyen jöleli çocuklar vardır ya, onlar gibi işte bu adam.
pupanıza almadığınız sürece, en zarif tabirle ağzınıza sıçan rüzgardır.
ing. denizin tadını çıkarmak amaçlı yapılan deniz seyahatleridir. ticari bir durum olmaması lazım yani ortada.
biraz eksik biraz da yanlış bir çeviriden dolayı bu kelime türkçeye yolcu gemisi olarak da çevrilir.
biraz eksik biraz da yanlış bir çeviriden dolayı bu kelime türkçeye yolcu gemisi olarak da çevrilir.
yatmadan önce okunacak bir yazar değildir kendisi. yazdıklarını anlayabilmek için felsefe tarihine hakim olmanız gerekir. aksi halde 200 sayfa okuyup 30 sayfa anlarsınız. 170 sayfayı ziyan edersiniz. öyle bir birikiminiz yoksa kitaplarını hiç almayın elinize derim. bende yok mesela, duruyor kitaplar öyle boş boş.
çok çok büyük bir krizin eşiğindedir.
bilindiği üzere bir süredir lokavt var bu ligde ve önümüzdeki sezonun büyük olasılıkla tamamı oynanamayacak. nba de daha önce de lokavtlar oldu ama bu çapta bir kriz değildi hiçbiri. şu anda olaylar öyle saçma bir boyyuttaki, daha tarafların birbirlerinden ne istedikleri bile belli değil.
konuyla çok yakından ilgilenmeyenler için önce krizin taraflarını anlatayım. karşı karşıya gelen iki kurum var; bunlardan biri, nba de oynayan oyuncuların haklarını temsil eden ve bu hakları korumakla yükümlü, başında los angeles lakers ın oyun kurucusu derek fisher ın bulunduğu oyuncular sendikası. diğeri ise hem ligin hem de takımların haklarını korumakla yükümlü ve başında david stern ün bulunduğu nba yönetimi.
çok kaba bir şekilde krizin sebebine gelecek olursak da; pastadan daha büyük bir dilim alma yarışı diyebiliriz. bu sorunun temelinde de salary cap - hard cap ve lüks vergisi problemleri yatıyor.
bütün bunlar kriz yaratmak için yeterli sebepler. bu krizler çıkar ve çözülür. dediğim gibi bu ilk defa gelmiyor nba in başına. fakat bu seferki sorunu farklı kılan şey; nba yönetiminin neyi savunduğunu, ne istediğini bilmemesi. anlaşma için masaya oturamıyorlar çünkü henüz kendi içlerinde bir karara varabilmiş değiller. bu da ligi oluşturan 30 takımın tek bir düşüncede birleşememesinden kaynaklanıyor. ligin büyük köpekleri ( lakers, new york,... ) başka bir havada, küçük köpekler ( memphis, utah, ... ) başka bir havada çalıyor. hal böyle olunca daha pazarlıklara bile başlanamıyor.
herkes iki tarafın karşı karşıya gelip ortak bir noktada birleşmesini bekliyor ama bu pazarlıkların başlayabilmesi için önce nba yönetiminin bütün takım sahiplerini aynı kafaya getirmesi lazım. ancak ondan sonra oturup oyuncularla pazarlık yapabilirler. oyuncular sendikasının istedikleri ve nba yönetiminin teklif ettiği rakamlar arasındaki fark o kadar büyük ki, bu pazarlıklara başlansa bile ortak bir noktada buluşmak çook uzun zaman alacaktır.
önümüzdeki sene çok keyifli geçmeyecek nba; ama bu sorunları halledip lige başlasalar bile 2014 te kara bulutlar bir kez daha dolacak ligin tepesine. hem bu sefer nba yönetiminin uğraşacağı şey oyuncular sendikası değil bizzat takım sahipleri olacak. ölmez sağ kalırsak o zaman daha detaylı tartışırız bu konuyu. tek temennim, 4 sene içerisinde 2 büyük krizle karşı karşıtya kalan nba in 20-25 sene önce baseball un düştüğü duruma düşmemesidir.
bilindiği üzere bir süredir lokavt var bu ligde ve önümüzdeki sezonun büyük olasılıkla tamamı oynanamayacak. nba de daha önce de lokavtlar oldu ama bu çapta bir kriz değildi hiçbiri. şu anda olaylar öyle saçma bir boyyuttaki, daha tarafların birbirlerinden ne istedikleri bile belli değil.
konuyla çok yakından ilgilenmeyenler için önce krizin taraflarını anlatayım. karşı karşıya gelen iki kurum var; bunlardan biri, nba de oynayan oyuncuların haklarını temsil eden ve bu hakları korumakla yükümlü, başında los angeles lakers ın oyun kurucusu derek fisher ın bulunduğu oyuncular sendikası. diğeri ise hem ligin hem de takımların haklarını korumakla yükümlü ve başında david stern ün bulunduğu nba yönetimi.
çok kaba bir şekilde krizin sebebine gelecek olursak da; pastadan daha büyük bir dilim alma yarışı diyebiliriz. bu sorunun temelinde de salary cap - hard cap ve lüks vergisi problemleri yatıyor.
bütün bunlar kriz yaratmak için yeterli sebepler. bu krizler çıkar ve çözülür. dediğim gibi bu ilk defa gelmiyor nba in başına. fakat bu seferki sorunu farklı kılan şey; nba yönetiminin neyi savunduğunu, ne istediğini bilmemesi. anlaşma için masaya oturamıyorlar çünkü henüz kendi içlerinde bir karara varabilmiş değiller. bu da ligi oluşturan 30 takımın tek bir düşüncede birleşememesinden kaynaklanıyor. ligin büyük köpekleri ( lakers, new york,... ) başka bir havada, küçük köpekler ( memphis, utah, ... ) başka bir havada çalıyor. hal böyle olunca daha pazarlıklara bile başlanamıyor.
herkes iki tarafın karşı karşıya gelip ortak bir noktada birleşmesini bekliyor ama bu pazarlıkların başlayabilmesi için önce nba yönetiminin bütün takım sahiplerini aynı kafaya getirmesi lazım. ancak ondan sonra oturup oyuncularla pazarlık yapabilirler. oyuncular sendikasının istedikleri ve nba yönetiminin teklif ettiği rakamlar arasındaki fark o kadar büyük ki, bu pazarlıklara başlansa bile ortak bir noktada buluşmak çook uzun zaman alacaktır.
önümüzdeki sene çok keyifli geçmeyecek nba; ama bu sorunları halledip lige başlasalar bile 2014 te kara bulutlar bir kez daha dolacak ligin tepesine. hem bu sefer nba yönetiminin uğraşacağı şey oyuncular sendikası değil bizzat takım sahipleri olacak. ölmez sağ kalırsak o zaman daha detaylı tartışırız bu konuyu. tek temennim, 4 sene içerisinde 2 büyük krizle karşı karşıtya kalan nba in 20-25 sene önce baseball un düştüğü duruma düşmemesidir.
baştan sona harika geçen, eğlencenin dibine vurduğumuz zirvedir. ben masa kılığında katıldığım için bazı arkadaşlarlar tanımamış olabilir ama olsun, yine de eğlenmeyi bildim ben. eğlenmek istedim mi kimse tutamaz zaten beni.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?