askin nesiller boyunca farkli yasandigini, farkli algilandigini kaba bir bicimde belirtmek yerine, tolstoy gibi "kalp sayisi kadar sevgi cesidi vardir." sozunu benimseyenlerin nesillere degil insanlara bakacagini bildigimden; bu soz, "yeni ve eski nesiller" arasina kendini sikistiran ve kelime dagarcigi zayif, yaratici olmayan bireyin etrafinda olup bitenlere kizginliginin urunudur.
ayrica farkli uyusturuculari sigarayla ayni fiyata temin edebilecek olmanizdan kelli uyusturucu ticaretinin, yani ulkenin kalkinmasinin da onu acilmis oluyor.
bir de sigaranin getirdigi saglik sorunlarinin ve dolayisiyla masraflarinin, sigara satisiyla elde edilen gelirden çok daha fazla olmasiyla ilgili bir durumdur bu zamlar. kimisi neden sigarayi biraktirmaya calisiyor bu adamlar, ne iyi insanlar, sagligimizi dusunuyorlar diyebilir. isin boyle pek de garip olmayan bir yani da var elbet. tum dunyadaki bu zam yaklasiminin sebebi boyle de degerlendirilebilir. degerlendirilsin.
bir de sigaranin getirdigi saglik sorunlarinin ve dolayisiyla masraflarinin, sigara satisiyla elde edilen gelirden çok daha fazla olmasiyla ilgili bir durumdur bu zamlar. kimisi neden sigarayi biraktirmaya calisiyor bu adamlar, ne iyi insanlar, sagligimizi dusunuyorlar diyebilir. isin boyle pek de garip olmayan bir yani da var elbet. tum dunyadaki bu zam yaklasiminin sebebi boyle de degerlendirilebilir. degerlendirilsin.
erkekler tuvaletinden artan pisuarı kızlar tuvaletine bırakmak, koymak eylemi.
ustalar işleri bitince alacaklardır onu.
ustalar işleri bitince alacaklardır onu.
o kadar entry girilmis, insan bir tavsiye yazar denilmesin diye;
hemen kucuk bir kase hazirlansin.
once dis macununu(mercimek tanesi miktarinda)kaseye koyun, ardindan birkac tane nane yapragi(tercihen 2 yaprak), cok az miktarda cilek receli (bana kalirsa 1 tatli kasigi, ama kimisi fazla koymayi tercih ediyor, mutabakata varilabilmis degil), bir miktar naftalin(aslinda karisimin kalbi bu), oncelikle bunlari, nane parcalari tamamen ufalip secilmez hale gelinceye kadar karistirin, bu esnada(iki isi bir arada yapabilenlerdenseniz) bir tavaya zeytin yagi ile (zeytin yagi onemli) bir yemek kasigi domates salcasini ayni anda atarak bir sure pisirin. domates salcasi artik siyahlasinca, kasenizde bulunan karisimi icine boca edin.
goreceksiniz ki istah acici goruntu fakat bombok bir koku ortaya cikacak. faydali seyler lezzetsizdir derler ya alismissinizdir, karisim uygun kivama geldiginde bu nasihati hatirlayarak afiyetle ekmeksiz bir sekilde hemen tuketin. skseler kokmaz artik agziniz.
afiyet olsun. artik herkesin suratina hohlayip, kulaktan kulaga oynerken gozlerinin icine bakabilirsiniz...
(bkz: agiz bokusu)
hemen kucuk bir kase hazirlansin.
once dis macununu(mercimek tanesi miktarinda)kaseye koyun, ardindan birkac tane nane yapragi(tercihen 2 yaprak), cok az miktarda cilek receli (bana kalirsa 1 tatli kasigi, ama kimisi fazla koymayi tercih ediyor, mutabakata varilabilmis degil), bir miktar naftalin(aslinda karisimin kalbi bu), oncelikle bunlari, nane parcalari tamamen ufalip secilmez hale gelinceye kadar karistirin, bu esnada(iki isi bir arada yapabilenlerdenseniz) bir tavaya zeytin yagi ile (zeytin yagi onemli) bir yemek kasigi domates salcasini ayni anda atarak bir sure pisirin. domates salcasi artik siyahlasinca, kasenizde bulunan karisimi icine boca edin.
goreceksiniz ki istah acici goruntu fakat bombok bir koku ortaya cikacak. faydali seyler lezzetsizdir derler ya alismissinizdir, karisim uygun kivama geldiginde bu nasihati hatirlayarak afiyetle ekmeksiz bir sekilde hemen tuketin. skseler kokmaz artik agziniz.
afiyet olsun. artik herkesin suratina hohlayip, kulaktan kulaga oynerken gozlerinin icine bakabilirsiniz...
(bkz: agiz bokusu)
bir arkadaşım hristiyan olduydu; sonra pişmanlık duyar gibi de olduydu. sonra bize, yaşlı birinin zamane gençlerini süzmesi gibi bir bakışla, şunları söyledi:
(bkz: insanın ilk dini gibisi yok)
ben de 5 vakit namaz kılar ya da cebimde para olduğunda zekat verirmişim gibi, gel abi geri dön diyemedim; öyle kaldı.
(bkz: insanın ilk dini gibisi yok)
ben de 5 vakit namaz kılar ya da cebimde para olduğunda zekat verirmişim gibi, gel abi geri dön diyemedim; öyle kaldı.
başlıktan emin olamadım. sözlükte ele geçen kârı nereden görebiliyoruz diye aranmadım değil. ama yanlış anlamışım sanıyorum. sözlükten birilerinin kârının olmadığını düşününce de rahatladım, sözlükten kârı kaldırmak devrimci bir söylem olabilirdi ve yöneticilere bir isyanın işareti sayılabilirdi zira.
dostoyevskinin ecinniler mi cinler mi olduğunu anlayamadığım, cinler adıyla okumuş olduğum romanı. biri bu konuya açıklık getirsin lütfen.
ha roman güzel... elimdeki parçalanmış ve defalarca bantlanmış eserden aklımda kalan yoğun bir karmaşa... bu kitabı ilk okuyuşum nietzsche okumalarından sonraydı. bu yüzden "nihilist" diye anılan kişinin dostoyevski tarafından pek tutulmamasını farketmemle (nietzschenin de o dönemler nihilist olduğunu sanıyordum ve dostoyevskiden etkilendiğini biliyordum) kafam epey karışmıştı. sonradan nietzschenin de varoluşçu olduğunu farkedebilmemle (bilmiyorum belki de yanlıştır) rahatsızlıklarım ve yanlış anlamalarım son buldu... bu kitabı ilk okuyuşumda rahat okuyamadığımdan -romanın yoğun karmaşasıyla benim kafa karışıklığım ve bilgisizliğim birleşince- garip bir tat bırakmıştı.
dostoyevskinin geleceği avrupada görenlere kızdığını hepten biliyoruz. bu kitapta da bunun bir yansıması var elbette... romanı derin yapan, sadece belli şeylerden bahsetmesi değil, kavrayışıdır. klasik olmasının sebebi de tamamen bu kavrayıştır. klasiklerin yazarları belki her zaman haklı değildirler, fakat okunmalıdırlar. roman sevmeseniz bile...
ha roman güzel... elimdeki parçalanmış ve defalarca bantlanmış eserden aklımda kalan yoğun bir karmaşa... bu kitabı ilk okuyuşum nietzsche okumalarından sonraydı. bu yüzden "nihilist" diye anılan kişinin dostoyevski tarafından pek tutulmamasını farketmemle (nietzschenin de o dönemler nihilist olduğunu sanıyordum ve dostoyevskiden etkilendiğini biliyordum) kafam epey karışmıştı. sonradan nietzschenin de varoluşçu olduğunu farkedebilmemle (bilmiyorum belki de yanlıştır) rahatsızlıklarım ve yanlış anlamalarım son buldu... bu kitabı ilk okuyuşumda rahat okuyamadığımdan -romanın yoğun karmaşasıyla benim kafa karışıklığım ve bilgisizliğim birleşince- garip bir tat bırakmıştı.
dostoyevskinin geleceği avrupada görenlere kızdığını hepten biliyoruz. bu kitapta da bunun bir yansıması var elbette... romanı derin yapan, sadece belli şeylerden bahsetmesi değil, kavrayışıdır. klasik olmasının sebebi de tamamen bu kavrayıştır. klasiklerin yazarları belki her zaman haklı değildirler, fakat okunmalıdırlar. roman sevmeseniz bile...
bulgakovun yazildiktan ve yazarinin ölümünden bile pek sonra yayinlanabilen eseri.
can yayınlarından okuduğum çevirisinde yer yer yazım hataları olsa da (can yayınları ile alışıldık bir durum gibi gelmemişti bana), sansürlenen bölümlerin de okuyucuyla buluşturulmasi hoş olmuş. dikkatli okuyucunun neden sansüre uğradığını anlayabileceği bölümler ilk bakışta herhangi bir "sır"dan bahseder gibi görünmemekle birlikte, sistem eleştirisi "sırları" bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir.
kitabın geneliyle ilgili birkaç şey söyledikten sonra biraz ayrıntıya inilebilir.
kitap, şeytanın (woland) moskovaya gelmesiyle başlar.
sovyet dönemi göze sokmadan eleştirilir.
bulgakovun dinine bağlı bir yazar olduğunu düşünmek yanlış olmamalı. kitabın yasaklanması bile sadece bu bakımından düşünüldüğünde belki anlaşılabilirdir.
ancak yazarın, kurduğu dünyada hassas dengeleri mükemmel bir ahenkle sorgulaması, okuru dine yönlendirmek gibi saçma bir amaç yerine yepyeni bir dünya yaratabilmeyi mükemmel bir biçimde başardığını gösterir. yazarın olay örgülerini ve kurguyu, ayrıntıları absürd olayları bile büyük bir doğallıkla anlatması ve okunabilir kılması takdire şayandır.
pontis pilatus olayı; isanın çarmıha gerilmesi sırasında oradayızdır ve biz de onun çarmıha gerilişini izleriz. şeytan da oradadır ve bu olayı kendi ağzından anlatır. eğer iyi öykücülük/anlatıcılık/romancılık inandırıcılıksa bu bahsettiğim olayın harika anlatılışından yazarın ne denli iyi bir iş çıkardığı (yani ilk sayfalardan bile) söylenebilir.
içerik hakkında ayrıntı vermek garip değilse bile kaçınmak istiyorum. son olarak, kitabın yazılmış en güzel "aşk hikayeleri"nden biri olduğunu söylemeden de geçmek ve sürprizi kaçırmak istemem.
ayrıca bulgakovun bir oyun yazarı olduğu da kitabın içinde rastlanan "sahne"lerden anlaşılabilir.
son eleştirim kitabın iki cilt basılması konusunda olabilir; kitapla ilgili her şeyi açıklamaya özen gösteren yayınevlerinin bunun nedenini açıklamalarını beklerdim.
can yayınlarından okuduğum çevirisinde yer yer yazım hataları olsa da (can yayınları ile alışıldık bir durum gibi gelmemişti bana), sansürlenen bölümlerin de okuyucuyla buluşturulmasi hoş olmuş. dikkatli okuyucunun neden sansüre uğradığını anlayabileceği bölümler ilk bakışta herhangi bir "sır"dan bahseder gibi görünmemekle birlikte, sistem eleştirisi "sırları" bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir.
kitabın geneliyle ilgili birkaç şey söyledikten sonra biraz ayrıntıya inilebilir.
kitap, şeytanın (woland) moskovaya gelmesiyle başlar.
sovyet dönemi göze sokmadan eleştirilir.
bulgakovun dinine bağlı bir yazar olduğunu düşünmek yanlış olmamalı. kitabın yasaklanması bile sadece bu bakımından düşünüldüğünde belki anlaşılabilirdir.
ancak yazarın, kurduğu dünyada hassas dengeleri mükemmel bir ahenkle sorgulaması, okuru dine yönlendirmek gibi saçma bir amaç yerine yepyeni bir dünya yaratabilmeyi mükemmel bir biçimde başardığını gösterir. yazarın olay örgülerini ve kurguyu, ayrıntıları absürd olayları bile büyük bir doğallıkla anlatması ve okunabilir kılması takdire şayandır.
pontis pilatus olayı; isanın çarmıha gerilmesi sırasında oradayızdır ve biz de onun çarmıha gerilişini izleriz. şeytan da oradadır ve bu olayı kendi ağzından anlatır. eğer iyi öykücülük/anlatıcılık/romancılık inandırıcılıksa bu bahsettiğim olayın harika anlatılışından yazarın ne denli iyi bir iş çıkardığı (yani ilk sayfalardan bile) söylenebilir.
içerik hakkında ayrıntı vermek garip değilse bile kaçınmak istiyorum. son olarak, kitabın yazılmış en güzel "aşk hikayeleri"nden biri olduğunu söylemeden de geçmek ve sürprizi kaçırmak istemem.
ayrıca bulgakovun bir oyun yazarı olduğu da kitabın içinde rastlanan "sahne"lerden anlaşılabilir.
son eleştirim kitabın iki cilt basılması konusunda olabilir; kitapla ilgili her şeyi açıklamaya özen gösteren yayınevlerinin bunun nedenini açıklamalarını beklerdim.
zamlar winstona etki etmedi mi nedir?
hiçbir listede adini goremedim winstonun. winston yerli sigara da benim haberim mi yok.
neyse bu zamla farkediyorum ki, sigara icmek de daha da zengin isi oldu.
eskiden zenginlik gostergesiymis tutun cignemek, simdi de karsidan gelen bir adamin elinde sigara varsa cebinde ne kadar para oldugunu anlayacak duruma gelecegiz galiba. ama yine de dertli adamin elinden dusurmedigi bok oldugu icin sigara, dertlilerin sayisini da gostermeye devam edebilir ote yandan.
hiçbir listede adini goremedim winstonun. winston yerli sigara da benim haberim mi yok.
neyse bu zamla farkediyorum ki, sigara icmek de daha da zengin isi oldu.
eskiden zenginlik gostergesiymis tutun cignemek, simdi de karsidan gelen bir adamin elinde sigara varsa cebinde ne kadar para oldugunu anlayacak duruma gelecegiz galiba. ama yine de dertli adamin elinden dusurmedigi bok oldugu icin sigara, dertlilerin sayisini da gostermeye devam edebilir ote yandan.
her konuda fikri olan, sonsuza kadar fikridir. yurtta fikri cihanda fikri.
eevet, o fikri benim. adimi degistiremem.
elestirel basliklara dayanamiyorum.
eevet, o fikri benim. adimi degistiremem.
elestirel basliklara dayanamiyorum.
su siralarda, pekcok restoran ve cafede calan muzigin buyuk bir cogunlugunu ele gecirmis insan evladi. tabi her yerde yok ama, farid farjadin bir hayli un sahibi oldugu kesin artik. siradan bir gunde oturup cay icmek icin gittiginiz bir yerde sabahtan aksama kadar calinca, `herkes dinlemesin`, `dinlemesini bilen dinlesin`, ya da `cani ceken dinlesin`, veya `yahu herseyin bir kafasi var` dememe sebep olan buyuk muzik insani...
-of cok kotu bir ruya gordum...
=anlat bak, anlatmazsan cikar derler.
-ya iste gidiyordum, bakkala girdim. adam su gibi fransizca konusuyor. cok heyecanlandim, bir yandan alttan tercumesi geciyor.
=hangi alttan?
-alttan alttan, eheheh... ne biliyim, kacirdim altyaziyi, korkup uyandim sonra.
=ha cikmaz o ruya... kafani skiyim.
=anlat bak, anlatmazsan cikar derler.
-ya iste gidiyordum, bakkala girdim. adam su gibi fransizca konusuyor. cok heyecanlandim, bir yandan alttan tercumesi geciyor.
=hangi alttan?
-alttan alttan, eheheh... ne biliyim, kacirdim altyaziyi, korkup uyandim sonra.
=ha cikmaz o ruya... kafani skiyim.
gitarin gorece kalin telli olanini bahsi gecen bolgeye koymaktir.
ayrica `abi suraya bas solosu koyalim.` ya da bir seyi ilk defa yapan bir cocugun heyecaniyla `suraya soyle soyle seyler dusundum acaba arkasina bas koysak mi?` ya da agir abi tavriyla `bas koymak mi? olm buralar dumduz akustik olacak, maal.` gibi cumle icerisinde kullanilabilen soz obegi.
(bkz: harf istismari)
(bkz: harf devrimi)
ayrica `abi suraya bas solosu koyalim.` ya da bir seyi ilk defa yapan bir cocugun heyecaniyla `suraya soyle soyle seyler dusundum acaba arkasina bas koysak mi?` ya da agir abi tavriyla `bas koymak mi? olm buralar dumduz akustik olacak, maal.` gibi cumle icerisinde kullanilabilen soz obegi.
(bkz: harf istismari)
(bkz: harf devrimi)
dinlerken "hmm, bu ne acaba, hem klasik müzik hem metal?! ne denir ki buna? opera metal? opera death? senfonik metal?" dendikten sonra; araştırma yapılınca senfonik metal adlı bir sınıflandırma görülür ki, bence, erkişi kendi koyduğu sınıflama ismini söylese de fark etmeyecektir. sınıflama, sanata karşı uygulandığında bilindiği üzere yetersiz kalabilmektedir. bu yüzden rahat olun, dilediğiniz gibi ifade edin müziğinizi ve kendinizi. örneğin, necrophagist bence klasik müziktir. tıpkı rachmaninov gibi. her ikisini de ayrı ayrı sever, sayar, cdlerini koklarım, bazen öperim.
ha senfonik metal mi? boşverin onu. bünyeye bir haggard belki yeter de artar bile. fazlasına ne gerek var he mi?
ha senfonik metal mi? boşverin onu. bünyeye bir haggard belki yeter de artar bile. fazlasına ne gerek var he mi?
bir rivayete göre, bir süre sonra bunların sayısı öyle artacakmış ki,
marjinal olmak için deist olmak moda olacakmış. bir de yine aldığım duyumlara göre, gayler ve lezbiyenler de marjinal sayılmayacakmış.
bir de ergenler de ergen kabul edilmeyecekmiş.
marjinal olmak için deist olmak moda olacakmış. bir de yine aldığım duyumlara göre, gayler ve lezbiyenler de marjinal sayılmayacakmış.
bir de ergenler de ergen kabul edilmeyecekmiş.
isminin sonuna e, k geçen yere t koyunuz; tnin olduğu yerden ayırınız.
hep o mu şaka edecek, eğlenecek bizle. yüzeysel, boktan falan ama biz de geçecez tabi taşağımızı.
hep o mu şaka edecek, eğlenecek bizle. yüzeysel, boktan falan ama biz de geçecez tabi taşağımızı.
arkeoloji müzesinde gördümdü sanki bunu ben. selamlaştık, cevap vermedi.
göz bebeği de yoktu. yoksa euripides miydi o?
göz bebeği de yoktu. yoksa euripides miydi o?
sırf bu duyguyu bastırmak için şu beste yapıldı biliyor musun?
(bkz: esmerim biçim biçim ölürüm esmer için)
külliyen yalan.
(bkz: esmerim biçim biçim ölürüm esmer için)
külliyen yalan.
bir sürü oyunu var da, yeri gelmişken söyleyeyim: bakınız vermesi namümkün, "50 metre yükseklikten içi su dolu konserve kutusuna balıklama atlamak" adlı oyunun da yazarıdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?