confessions

imphotep

- Yazar -

  1. toplam entry 3191
  2. takipçi 1
  3. puan 62631

cinsellik dersi

imphotep
hayatımda 3 kere aldığım derstir.

1- ilköğretim 8. sınıfta din kültürü öğretmenimden aldığım derste;
hocaya biri "hocam 31 çekmek günah mı?" demişti.hoca da bi an düşünüp,"allah bize o nimeti sınırlı veriyor.onu ziyan etmek günah olabilir." demişti.ben de şu sonucu çıkardım.
"osbir çekmek günal olabilir.."

2- yine aynı sınıfta fen bilgisi öğretmenimizden aldığım derste;
hocaya yine aynı çocuk "hocam 31 çekmek günah mı?" diye sormuştu.çünkü din kültürü hocamızın verdiği cevap tatmin edici değildi.bünye osbir çekmek istiyor ve bunu birine tasdik ettirmek istiyordu.bu dünyada bunu yapan tek kişi o olmamalıydı.hoca şöyle cevap verdi,"ben günah mı değil mi bilmem..ama eğer ki yaptıysanız mutlaka duş alın.çünkü o esnada ter boşalır kötü kokarsınız."bu dersten en azından bişey öğrenmiştik.osbir banyoda çekilecekti.

3- askerde aile planlama dersinde aldığım derste;
bir komutan bir sağlık memuru bir de bayan hemşire bize aile planlama dersi vermeye gelmişti.elinde dildo vardı kadının.ve biz aylardır askerdik.düşünün halimizi.birsürü şey anlattı.hepimizin bildiği şeyler.doğum kontrol yöntemleri,sağlıklı ilişki kurmanın yolları falan filan.sonunda o büyük an gelmişti.hemşirenin elindeki dildoya prezervatif takmamız gerekiyordu.hem de ucunda boşluk bırakarak.ilk seferinde hemşire gösterdi,biz orda bittik zaten.herkes ereksiyon halini kamuflajın biryerlerine gizleme derdindeydi.sırayla kalktık görevimizi yaptık,selamımızı verdikhemşire genç ve yüzüne bakılacak kadar güzel bi kadındı.ama hiç oralı değildi.ondan alacağımız en küçük ışıkla askerliğimizi bile yakabilirdik.
bu dersten çıkardığım sonuç,bundan sonra prezervatifi kendim değil partnerime taktırmam gerektiğiydi.çok tahrik ediciydi..inanamazsınız.ya da askeriz diye bize öyle geldi.bilmiyorum.

kürdistan

imphotep
fazla sert olmasın...
kürtleri kastetmiyorum...
yediği kaba pisleyen .. yıllarca koynumuzda yılan misali besi hayvanı muamelesi gören,buna rağmen yıllardır "ezildik" ayağına yatıp milleti kandıran,halbuki etnik kimliğinden olayı hiçbir kısıtlama getirmeyen bi ülkede yaşayan vatanda$larımızın kurmak istediği köpek kulübesi..
onları sığındıkları avrupa’da bi süre yaşatmak lazım ki görsünler ayrımcılık ..ırkcılık nasıl yapılıyor.
şahsen ben şimdiye kadar sadece kürt olduğu için baro’ya giremeyen.,belirli otobüslere binemeyen,devlet okullarında okuyamayan,sosyal veya hukukî haklardan mahrum bırakılan(ssk,doğum parası,vergi indirimi gibi..) birine rastlamadım.yok zaten öyle birşey. eğer o coğrafyada izmir olsaydı ve lazlar orda yaşasaydı onlarda fakir olacaklardı.bunun kürtlükle yada başka bişeyle alakası yok..!
anlayın artık şunu..işinize gelmesede..

yaran fıkralar

imphotep
kaderde sözlüğe fıkra yazmak da varmış ;

ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere
bakıyormuş.’evrim ne güzellikler yaratıyor’ diye düşünüp mest oluyormuş.
birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve adamı kovalamaya başlamış.
adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama arkasına her bakışta ayının daha fazla
yaklaşmış olduğunu fark ediyormuş.
dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki dala
takılmış,ayı adamın üzerine atlamış,pençelerini kaldırmış.
tam vurmaya hazırlanırken adam ’allah’ım’ diye bağırmış.
bir anda zaman durmuş,ayı donmuş,ormandaki nehir bile akmaz olmuş.
bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine
parlamış.
çok derinden gelen ilahi bir ses adama ‘yıllarca bana inanmadın,yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın,sana bu durumda yardım
etmemi mi istiyorsun?seni sevgili bir kulum mu saymalıyım’
demiş.
adam utanç içinde,’biliyorum bunca yıldan sonra dindar olmayı istemem
haksızlık,ama belki ayıyı dindar yapabilirsiniz’ demiş
ses ‘peki’ demiş ve ışık kaybolmuş.
nehir tekrar akmaya başlamış,her şey aksine dönmüş.
ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya
başlamış ‘allah’ım, senin rızkınla orucumu açıyorum,hamdolsun verdiğin nimetlere’

super quotes

imphotep
virüs trojan spy bilmemne meretlerinden dolayı kasım kasım ksılan pc de yapılan sohbet:

huni delisi:abi melaba noldu bise sorcaktın..?
huni’nin abisi:ya abicim şu bilgisayara yüklemişsin kaspersky’i açmıyo bişeyi iki saat tarıyo..
imphotep:ya olum kapat gitsin,zaten kapacağı kadar kapmış hayvan..
huni delisi:yok kapatma..
imphotep:ya kapat bea..aaa..
huni’nin abisi:lan olum boşver kapatak..bu saatte virüs mü olur..

not:
işin enteresan tarafı bunu söyleyen adamın ufak çaplı bir prodüksiyon şirketi var ve bir kanalın bu tarz işlerinden sorumlu..

türkçe ezan

imphotep
ingilterede "lets go to presence... god is big..." diye biri bağırsa..bunun ezan olarak algılayacak kaç kişidir? orjinali için durum nasıldır..
"iyiki doğdun murtaza" yı bile evrenselleştirdik.."happy birthday to you..." derken ülkemizde insanlar..ezan mı zorunuza gidiyor? bu işlerle uğraşmaktan hiç çekinmiyorlar.. azcık surat olur insanda yahu..

bilgiçlerin hikayeleri

imphotep
(1) - yoldan geçiyordum. öylesine gittiğim,öylesine şehirlerden biriydi. yaz sıcağının rehavetiyle kafelerin üstü açık ferah kısımlarına baka baka ilerliyordum. birden o çarptı gözüme. yaklaştım. "merhaba" dedim. karşılık vereceğini zannetmiyordum gülümseyişime. soylu birine benziyordu. sıcaktan ter toplanmış miyop gözlerimle seçebildiğime göre, benden önce de birileri farketmiş olmalıydı onu. farketmişti de. izlerini gördüm. yüzünde, boynunda, açık bluzunun dışarda bıraktığı kollarında, göğüs çatalında.. "tersleyecek" diye düşündüm, buyur etti. şaşkınlığımı belli etmedim. oturdum, sohbete koyulduk. zerafeti içimize sakladık, tozlu raflardan samimiyeti çıkardık, koyduk masaya. şarap içmedik, çiçekçi kızdan tek gül almadık, masada mum olsun istemedik. gülümsemedik, kahkaha attık, buğulu bakış atmadık, yanaktan makas aldık.. sipariş tek pizzaydı. paylaşabileceğimiz ilk olduğu kesin ama belki de son şey.. "hadi" dedi "nereye gidiyoruz?" .."bilmem?" dedim, "yabancısıyım buraların." kalktık, yürümeye başladık. kazara eli elime dokunuyordu. hiçbir zaman kadınlar konusunda cesur biri olamadım. elini tutmak hatta beline sarılmak istiyordum. tutamadım. o dalmış birşeyler anlatıyordu bana, dirseğini omzuma dayayıp diğer eliyle biryerleri gösteriyordu. o cesurdu. ben değildim. elimi tuttu. yoldan geçen arabacılardan birini durdurduk, bindik. arabacı bizi sevgili sanmıştı. hoşuma gitti. gideceğimiz yeri söyledi ve bana döndü. koltuk rahattı. kalbim hızlı hızlı atıyordu. gözlerinin içinde kendi yansımamı gördüm. dudaklarına yaklaştım ama öpemedim. koklayabildim sadece. içimde, çektiğim derin nefesimde saklı kalmıştı. güldü. ben gene mahcup/şirin halimi takınmak ister gibi kaşlarımın ortasını kaldırıp gülümseyebildim sadece. ama en "erkek" halimi takınmalıydım. kadınlar çocukları sevmezler. adam olmalısın bir kadını etkilemek için. elimde değildi. bocalarken, arabacı "geldik" dedi. indik arabadan. geniş sokaklı kalabalık ortamlardan pek hazzetmem. ama elimi tutan sıcak bir el varken isterse mahşer yeri olsun, farketmezdi zaten.

(2) - oturduğumuz yerde "canlı" denen "ölü" bir müzik çalıyordu. onlar çaldı, ben gülümsedim. o, müzik hakkında sordukça ben geçiştirdim. yanımdaki güzelliğe olan ilgimi dağıtıyordu, yoksa çalanların canı cehenneme.. biralarımızı yudumlayıp kalktık ordan. yürüdük. başka bir mekânda, başkaları, başka müzikler yapıyordu. canımız içmek istiyordu. girdik. kıç kıça oturulan, küçük sehpa genişliğinde ama dirseklerini yaslayabileceğin boyda masaları olan bir yerdi. salaştı. çalan tipler ideoloji sahibiydi belli. ama piyasayı da küstürmüyorlardı. dinledik, eşlik ettik. içtik.. yanan sigaramızı yarısı su dolu pet bardağa söndürdük. yenisini yaktık. yaz sıcağı mıydı, yumuşak elini tenimde hissetmek miydi bilmiyordum içimi yakan. ama bir alev vardı bir yerlerde. göğsümü yaslayıp hissetsin istedim bu alevi. güzel güzel baktı gözlerime. alev harlandı. derin bir yudum aldım birasından, ve yutkundum. hiç bir şey için acele etmek gelmiyordu içimden. sakinlik ve heyecanı aynı anda yaşıyordum. gülüşüne bayılıyordum. (kimbilir tenime dokunan ellerin kaç katı dokundu ona, kimbilir kaçı hak etti.. yüzünde,boynunda, açık bluzunun dışarda bıraktığı kollarında, göğüs çatalında gördüğüm izlerden içinde de vardı elbet. yaralanmayan insan var mıdır şu hayatta? dere kenarında gördüğüm prenseslerin çoğu daha önce birçok kurbağa öpmüştü. hepsinde izler vardı. bazen melhem olmaya çalıştım, bazen prens.. olamazdım. olamadım. hiçbir zaman hiçkimsenin prensi..) mekândan çıktığımızda dışarıda rüzgâr esiyordu. hoşuma gitti. soğuğu severim. sıcaklığın kıymetini müjdeler hep bana. beline sardım kolumu. tatlı tatlı birşeyler anlatıyordu. alnından öptüm. yüzüme baktı. gülümsedim. o anda dibimizde veya dünyanın herhangi bir yerinde olan herhangi başka birşeyin ilgimi çekmesi imkânsızdı. kilitlendim. karnım ağrıdı. heyecandan mı? hayır çişim gelmişti. kalabalık sokakların hep görünmeyen bir yüzü olduğunu söylerler, ben onu mecazi sanırdım. yok. gerçekten kalabalık sokaklarda kimsenin göremediği ölü noktalar varmış. duvara yaklaşıp işedim. sırtımda eli geziniyordu. işemenin verdiği hazza tenime dokunan parmakların kattığı heyecan işedikçe küçülmesi gereken şeyin küçülmesini engelliyordu. arkamı döner dönmez karşımda duran yarı açık dudaklarını gördüm. öptüm onları. seviştik. gece ve alkol etkisini göstermeden başka bir yerde bulduk kendimizi. kızların süslü, erkeklerin jöleli olduğu bir yer. grup sahnede rock çalıyor. bir gece, birçok müzik. isterse dinleyebiliyor insan. içkilerimizi yudumlarken müziğin ritmine kapıldık. şarkılar söyledik. tepindik. üzerimize şehir sinmiş halde çıktık ordan. yorgunduk. arabacılar buyur etti, binmedik. arabasına gittik. dolambaçlı yollar, karanlık sokaklar hayatı işaret etti bize. bir yerde bir süreden fazla durmamanın verdiği dinamizm yüklendi tekrar bedenlerimize. sürekli hareket halinde olmak zihni açık tutuyordu. (gece yiyecek bulunacak yerler sınırlı olur. ama genelde yediğiniz şeyden memnun kalırsınız. çünkü o saatte ya çok aç, ya da sarhoşsunuzdur.) yanaştık tezgâha. hazırlanan ekmekleri ısırırken içimizdeki ilkelliği hissettik. sürekli acıkıyor, susuyor, birşeylere ihtiyaç duyuyorduk. gerisi yalandı. hayır! yalan değildi. öyle olsa sadece gözlerime bakarak içimdeki yangını körükleyemezdi. dokunmak, tahrik olmak ilkel gelebilirdi ama aşk yapmak bundan öteydi. sevişmeyi istemek kadar buna anlam yüklemek de elimizde olmadan yaşadığımız bir duyguydu. ama ince bir çizgi vardı. ben hep bunu unutuyordum. "-işmek" ti yaptığımız şey. beraberceydi. ama anlam yüklemek kendinle yaşadığın birşeydi. karşındaki sadece orgazm olup rahatça uyumak istiyor olabilirdi. ben hep bunu unutuyordum. yüklendikçe yükleniyordum beynin kalbe ışın atan kılcal damarlarına. rahatsız koltuklarda uyuyakaldık. uyandığımızda gece ağzımızdaki acı tadla uğurluyordu bizi. kurumuş dudaklarına bir öpücük kondurdum. alkol vücudumuzdaki tüm suyu emmişti. kahvaltı iyi gelecekti. brunch masası bezenmiş bizi bekliyordu. birer parça birşey alıp oturduk. sadece yanımda olmasından mutluluk duyduğum birisiyle kahvaltı yapmanın ferahlığını hissettim tekrar. yalnızken birçok şeyin aslında ne kadar anlamsız olduğunu farkettim. anlam mı yükledim yine?öncekiler gibi; seviştikten sonra terkedilenler gibi, hıncını bir başka adamdan, "ben" den almak isteyen vücutlar, yüzler gibi kahvaltı sonrası ayrılıp belki birkaç gün, belki hiç görüşmeyecek miydik? prens sanılıp öpülen kurbağaların günahını belki ne kurbağa, ne prens olan bir başkası mı ödemek zorundaydı..

çoktan seçmeli gebelik testi

imphotep
içerisinde enteresan sorulara rastlayabileceğimiz testtir kendisi.
şu şekilde şahsına münasır sorular mevcuttur:

kaç kere oldu?
a) 1
b) 2
c) 8 den sonrasını hatırlamıyorum
d) hiç

ters ilişki yaşadınmız mı?
a) tam olarak ters değil yüz yüze bakıyoduk
b) yaşadık
c) yaşamadık
d) sanane lan yarro

yaparken başkasını hayal ettiniz mi?
...

falan filan..

sevgiliden geriye kalanlar

imphotep
başınızı yastığa koyduğunuzda hissettiğiniz boşluk kalır sevgiliden geriye.öyle bir boşlık ki içine düşüp kaybolacak gibi hissedersiniz..içinizdekileri anlayacak kimse yoktur.paylaşmak da istemezsiniz zaten.belki bunu sadece kendinize anlatmalısınızdır.kağıtla,kalemle paylaşmalısınızdır.bir şeyler karalayıp rahatlamalısınızdır.

aslında çok zor değil hayata yeniden başlamak
bir çiçeği dalından koparıp akan suya bırakmak

kalbim çok uzaklarda yaralı bir kaçak
yıllar geçse de arasından yine canım yanacak

yüreğim parça parça tutturdum ataçlarla
sen gelmesen de bilirim umut doğar insana

kalbim parça parça tutturdum ataçlarla
sen gelmesen de bilirim zaman iyi gelir insana..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol