guz

vakit: işte o adam...
(bkz: danıştaya yapılan saldırı)

gitme vakti gelmişse...
gemi kalkıyorsa...
dur demenin bir anlamı kalmamışsa...
sus...
susmak ki en büyük çığlıktır...
sus ve acını kendine sakla...
o an farketmese bile
vakti geldiğinde o çığlığını duyacaktır...
artık seni acıtmayan çığlığın
belki birgün
onun kulaklarında durmadan uğuldayan bir ses olacaktır...

kıl bu adı üstünde döner,dönme dersin gene döner...

-şu an üstünde ne var?
-hiçbir zaman altta kalmam.bir numarayım.en üstte de ben varım uleyn
-???

hepimizin yaptığı şey... kimse karşısındaki insana tamamen o olarak aşık olmaz; kendinden birşeyler katar süsler beyninde yeni bir varlık oluşturur ve ona aşık olur...

(bkz: gülünün solduğu akşam)

+hangi bölümde okuyorsun?
-mimarlık...
+iç mi dış mı?
-.........

bir çeşit hastalıktır.başka renklerle kendinizi rahatsız hissetiğinizi anlarsınız yada öyle sanarsınız. rekli bile giyseniz illa ki biyerde bi şekilde siyah kullanırsınız..insanların için kararmıomu böle sorularıyla muhattap olur. annenizin inatla size almaya aldırmaya çalıştığı sarı trunu yeşil t-shirtlerden ıvır zıvırdan kurtulma planları yaparsınız. birde siyah göz kalemi ve far en vazgeçilmez makyaj malzemenizdir ki kara kara bakabilmek esastır

açıklamalarda bi bakireden ibaresi eksik. olmamış düşürmüş fiyatı zeki ablamız...derken birde içten bir yuh yani ekliyorum...

görmek...ışığı, ayrıntıları, parlamaları...
göstermek,
gösterebilmek göstermek istediği şeyi görülmesini istediği gibi,
anıları saklamak değil paylaşmak daha çok o anı, gördüğünü başkalarınında o şekilde görebilmesini sağlamak. ona bakarken aldığın zevki yada her ne çeşit bir duyguysa onu diğer insanlara senin gibi göremeyenlere aktarmak...

antalyadaysam günahım ne dediğim içimin gittiği zirve.

şehirler arası otobüslerin olmazsa olmazı olan bu modeller özel üretim gibidir. sanki tek işleri budur bu teyzelerin.otobüse bine binmez nerden yaklasamda bi muhabbet açsam diye kıvranır dururlar.yolculuk nereye diye başlar ilk cümle ve giderde gider. bu teyzelerden biri yanınıza düşmüşse ses çıkarmamanız öle somurtkan lanet insan tavrı takınmak işe yarayabilir.

sorular ne olursa olsun cevaplar aynıdır.sevgi, güzellik, dostluk, dünya barışı...heyoo hadi alkışlayalım zeki kızlarımızı...

-uğraşıcak başka bişey bulamadınmı vıt vıt vıt diye dalga geçerken dayımında tutulduğu hastalığın adı...

beynimin genellikle sağ yarısda yerleşen,dinsanın içini dışına getirmeden rahat nefes aldırmayan,beş duyunun en hassas halde olduğu(ışık sorundur , koku sorundur,sıcakta soğukta sorundur,ağzınıza aldığınız herşeyde bulantı bir kademe daha artar,ses konusunda birşey demiyorum bile)uyusam ah bi uyuyabilsem diye yalvartan ağrı.başlama aşamasındaysanız nane çayı biraz rahatlatabilir.ve sanırım benim krizim başlamak üzere..

bu filmi izlemeyi bu kadar geciktirmiş olduğum için kendime içten içe kızdığım ve budur dediğim filmdir.aşkın şeyle alakası olmadığı konuşması üstünkörü bile geçmiş olsa film boyunca aşk insanın içine işliyor ilmek ilmek örülüyor...

hem hüsnü şenlendirici hemde ferhat göçerde ilk bölümün verdiği bi tedirginlik vardı sanki ama programı güzel yapan ögelerin biride buydu belki.tv karşısına kilitlendim.güzeldi.

arada 50 yıl da olsa doğum günümüzün aynı olduğu jazzın efsanesi...

bu seneki eurovizion şarkımız sibel tüzün seslendirecek. naçizane görüşümü bile bildirebileceğim bi şarkı diil ne diim...

+seni seviyorum
-korkma birkaç güne kalmaz geçer...