confessions

cicom

- Yazar -

  1. toplam entry 246
  2. takipçi 1
  3. puan 9463

hakan yeşilyurt

cicom
1973 ankara doğumlu olan hakan yeşilyurt aslen sivas’lıdır. müzik yaşamına "adalılar" grubuyla başladı. aynı grubun "adalılar 2" ve "biz halkız" adlı albümlerinde grubun vokalisti olarak yer aldı. hakan yeşilyurt’un ilk solo albümü "efteyla" adıyla yayınlandı, daha sonra "ateş hırsızı’"ve ’çökertme’ isimli albümleri ile dinleyicileriyle buluştu, 2007 yılında yayınlanan "sen aşksın’"adlı albümü müzik marketlerdeki yerini aldı.

uc hurel

cicom
yaratıcılığın yüceliğine inanmış üç kardeş... onur, haldun ve feridun hürel... kısaca 3 hürel...

henüz ilk gençlik yıllarında içlerine, yüreklerinin gizli kalmış kuytularına bir kor gibi düşen sanat ateşinin dürtüsüyle inanılmaz serüvenlerle dolu bir yolculuğa çıktılar. 1966 yılında ilk gruplarını kurdular: "istanbul dörtlüsü"

daha sonra, üç kardeş kendileri aralarında bir grup kurmaya hazırlanırlar ve haldun trampet (vurmalı sazları), onur absgitar ve feridun gitar çalacak şekilde bir iş bölümü yaparlar. fakat, sürekli grup değiştirmek zorunda kalırlar, değişik kişilerle birlikte çalarlar çünkü henüz lisededirler ve bir gitarları yoktur.

1970 yılında ilk 45’likleri ’ve ölüm / şeytan bunun neresinde’ yayınlanır, bu ilk plak yollarının da açılması demektir. bu plak tutulunca ardı sıra 45’likler yayınlanmaya başlar.

1972 gelindiğinde artık iyice kendini tanıtan grup çalışmalarının meyvesini görür: üç hürel artık grup listelerinde bir numaradır.

daha sonra 45’liklerdeki parçalarını topladıkları longplay türkiye’nin ilk altın long play’ ödülünü alır. grup artık listelerin değişmez birincisidir ta ki 1975’te onur’un kısa dönem askerliği, 1977’de ise haldun ve feridun’un askere gitmesi ile müziğe iki yıl ara vermek zorunda kalırlar. bu süre içerisinde müzik piyasasında kaset furyası ortaya çıkmıştır ve birçok firma iflasa sürüklenir.

grup askerden dönünce bu olumsuzluklardan etkilenirler ve o dönemin modası olan gazinolarda sahne almak yerine, çizgilerinden ödün vermemek adına sahneyi bırakmaya karar verirler.

3 hürel’i bütün türk gruplarindan ayiran en önemli özellik, sadece kendi beste ve sözlerini çalip söyleyen ilk grup olusudur. 3 hürel, herhangi bir yabanci besteyi kullanmadi. türkülerden uyarlama, düzenleme yapmadi. 3 hürel’in müziginde 3 karakteristik özellikten söz etmek mümkündür:

1-) 3 hürel, özellikle ritmleriyle özgünlesti. anadolu’nun ritmlerinden yola çikarak çok degisik sentezlere ulasti. haldun hürel özel olarak, degisik tonlarda, büyük ölçekli darbukalar yaptirdi, bunlari bateriyle birlestirerek yeni bir vurmali çalgilar grubu üretti. ayrica tef, kasik, köy davulu, çan, bongo gibi sazlari da kullandi.

2-) feridun hürel de dünyada ilk kez, dogu kültürünün bir enstrümaniyla (baglama), bati kültürünün bir enstrümanini (elektro gitar) ayni gövdede birlestirerek çift sapli "elektro saz-gitar"i üretti. bu enstrümanla yeni ve farkli bir saz tinisi elde etmenin yani sira, konserlerde ayni parçada hem saz, hem de gitari kullanma kolayligi sagladi. anadolu ritm ve ezgileri, haldun’un vurmali sazlari ve feridun’un saz-gitari, 3 hürel’in soundunun karakteristik ögelerini olusturdu.

3-) 3 hürel, sarki sözlerinde de genellikle ask acisi, ayrilik, ölüm gibi hüzünlü temalari isledi. besteler, bir iki istisna disinda hep minör tonlarda yazildi. feridun hürel bu konuda; "sanat için ya da halk için degil, kendim için, kendi duygularimi anlatmak, aktarmak için sarkilar yazdim. genellikle üzgün ve kirgin oldugum zamanlarda beste yapmak geliyordu içimden. bu yüzden de sarkilarimin konulari hep hüzünlü ve aci oldu..." yorumunu yapmaktadir.

"efsane...yeniden". son yıllarda eski tüfek sanatçıların tekrar müziğe dönmesi grupta da böyle bir dönüşü gündeme getirir. fakat, feridun buna karşıdır, ona göre efsane olduğu gibi kalmalı, onlara dokunulmamalıdır. haluk levent’e verdikleri ’sevenler ağlarmış’ adlı parçanın çok sevilmesi ve ada müzik’in kendilerine diskotür’ü satın aldığını ve yeniden onlarla çalışmak istediğini söylemesi üç hürel’in görüşlerini değiştirmesine neden olur. böylece "efsane...yeniden" albümü çıkar.


anatolianrock.com

fıkra

cicom
canım ablacığım ;
haluk’la birbirimizi görür görmez aşık olduk... haluk hem yakışıklı
bir cocuk hem de kırmızı bmw’si var. beni ailesiyle tanıştırmak
için evine götürdü. fakat evde kimsecikler yoktu. bana :
- şimdi gelirler, beklerken birer bardak kola içelim
dedi. haluk kendi kolasını içer içmez uyumaya başladı. o kadar itip kaktım ama uyanmadı.
ablacığım;
sevdigim erkek acaba hasta falan mı? evlenmem de bir mani var mı?
rumuz:bedriye

güzin ablanın cevabı:
- benim sevgili yavrum, anan seni kadir gecesi doğurmuş....

fıkra

cicom
adamin lastigi tam tımarhanenin önünde patlamıs,kaldırıma ancak yanasabilmiş. sonraki islem malum... kriko, stepne, bijon anahtari derken, birde bunlarin yanina talihsizlik eklenince,söktügü 4 adet bijon yuvarlanip yagmur mazgalına düser.

mazgal açılır gibi degil, bijonlar görünür gibi degil. talihsiz sürücü bir sagına bakar, bir soluna bakar, çaresiz duygular içinde kaderiyle basbasa, kaldırıma çöker.

olayi en basindan beri tımarhanenin demir parmaklı penceresinden izleyen bir deli, "çaresiz adam" in halini bir süre daha acıyarak izledikten sonra seslenir;

-ulan salaaak! sen ne yapıyorsun orda öyle?

-sorma birader, lastik patladi ve degistirirken bijonlari mazgala düsürdüm.

-düsündügün seye bak! sök öbür lastiklerden birer tane sök hepsi 3 bijonlu olsun.

adam bir lastiklere bakar birde deliye ve sanki aklına birden bir fikir gelmis gibi ise girisir. herseyi tamamlayıp bagaj kapagını kapatan sürücünün aklı deliye takılır.

arabasına binmeden evvel ona seslenir:

-yahu birader! bu kadar zekan varken seni o tımarhaneye neden tıktılar?

-ulen salak! biz burada delilikten yatıyoruz, salaklıktan degil.

sahsenem

cicom
2 ekim 1968’de özbekistan’da doğdu. 9 çocuklu ailenin 8. çocuğudur. 5’i kız, 3’ü erkek 8 kardeşi vardır. annesi sultan paşşa hanım anaokulu öğretmeni, babası ise marangozdu.

sovyetler birliği içerisindeki türk cumhuriyetleri’nden özbekistan’da, kalabalık bir aile oldukları için çok zengin değillerdi. şahsenem okuldan kalan boş vakitlerinde, arkadaşları ile birlikte sokakta oyun oynamak yerine, aile bütçesine katkıda bulunabilmek için anne ve babasına yardım ederdi. kimi zaman babasının ustahanesinde (marangoz atölyesinde), yürüteç, salıncak yapmak için ağaç rendelemeye ve işlemeye yardım ederdi. cumartesi gecelerini ise, bu salıncak ve yürüteçlerin üzerine çizimler yaparak geçirirdi. bu yapılan eşyalar pazar günleri pazarda satılırdı. şahsenem, pazarda bunların satılmasına da yardım eder ve akşam olunca satılanların paralarıyla ev için erzak alırlardı. bu sepeblerden, şahsenem çocukluk yıllarında hiçbir zaman oyun oynayamadı; kısacası çocukluğunu tam olarak yaşayamadı. hala bir çocuk gibi olan şahsenem’e arkadaş çevresi "sen hala çocuksun" derler. zamanında yaşayamadığı çocukluğunu şimdi yaşıyor. öğretmenlik mesleği de anaokulu öğretmeni olan annesinden bulaşmış olmalı ki, bitirdiği üniversitede 2 yıl boyunca severek hocalık yaptı. şahsenem, her öğretmenin mutlaka sanatçı yönünün olması gerektiğine inanır. bundandır ki, aynı zamanda çok başarılı bir öğretmendi.

el harezmi üniversitesi rus dili ve edebiyatı bölümü’nden başarıyla mezun oldu. 15-16 yaşlarında özbekistan’ın ünlü hocalarından şan ve müzik dersleri aldı. şahsenem, özbek sanat müziği ustası rüsmet yusupov ve ustad alla bergen tarafından özbek sanat müziğinin derslerini aldı.

kardeşleri halk müziği ile ilgilenirken, o pop müziğe yöneldi. böyle bir ortamın içinde yetişmesi, doğal olarak pop müziği ile halk müziğinin içiçe girmesine yol açtı. böylelikle şahsenem çocukluğundan itibaren kendisini müziğe adayıp, kendi tarzını yarattı. profesyonel sahne hayatına 16 yaşında başlayarak, ismini özbekistan’da duyurdu. saba isimli pop grubunda uzun süre solistlik yaptı. özbekistan’ın ilk pop sanatçısı batır zakirov adına 1991’de düzenlenen yarışmada da birinci oldu. bununla yetinmeyerek uluslararası "asya’nın sesi" yarışmasında "özel beğeni mansiyonu" ödülünü aldı.

kendi ülkesi olan özbekistan’da bir çok konser veren şahsenem, özbek halkı tarafından "özbekistan’ın tarkan’ı " diye tanımlanıyor. aynı zamanda özbek devlet flarmonisi sanatçısı olan şahsenem, özbekistan’da ’şahsenem kiliçeva’ olarak tanınıyor.

1991 senesinde özbek film yapımcıları, şahsenem’in fotojenik yüzü olduğunu ekranlardan keşfettiler ve ona, sinema film teklifleri yağmaya başladı. iki sinema filminde başrol oynadı ve kendi parçalarını seslendirdi. birincisi "kim deli" isimli kino komedisi, diğeri ise "günah" isimli filmlerdir.

özbekistan’da dans öğretmenliği de yapan şahsenem’in 60 tane dans öğrencisi vardı. onlara özbek halk müziğini sentezleyerek, özel koreografilerle dans dersleri verdi; ve dans öğrencilerine bir çok konserlerde sahne aldırdı. yani şahsenem çocuklara karşı büyük bir sevgi taşıyor ve aynı zamanda dans etmeyi de çok seviyor. şahsenem ilk dans eğitimini, annesi sultan paşşa hanım ve büyük ablası zülfiye’den, daha sonra dans hocası doçent doktor polat rahmanav tarafından aldı.

’akacak kan damarda durmaz ’ misali şahsenem’de özbekistan’da başarıdan başarıya koşup, hergün adının ününü biraz daha arttırdıktan sonra özbek kalıplarının dışına, yurtdışına açılmaya karar verdi. ve bundan dolayı özbekistan’daki bir çok sinema projesini dondurdu. çünkü, şahsenem türkiye’ye yerleşti. ve bir gün sinema ile ilgili projelerini (özellikle tarihi film projelerini) hayata geçireceğini biliyor.

1992 yılında konser turnesi için türkiye’ye gelen şahsenem, burada 20 tane konser verdi. ve turne sırasında türkiye’de kalma kararı aldı. bir ülkenin zirveye çıkan sanatçısı olarak, yurtdışına çıktıktan sonra şahsenem için ikinci bir hayat başladı. bu yeni yaşamında 4 sene şarkı söylemeden bir hayat mücadelesi verdi. yani yeni bir hayat okulu okudu. türkiye’de uzun süre kalabilmek ve vatandaşlık hakkını alabilmek için büyük bir savaştı bu hayat okulu. türk halkını, kültürünü, geleneklerini yakından tanımak için bir kaç yıl boyunca tezgahtarlıktan, terziliğe, çaycılıktan, tercümanlığa, sekreterliğe kadar, kendi mesleği olmayan bir çok işte çalıştı; ama severek çalıştı. çünkü şahsenem’in bir amacı vardı. türk insanını tanımak için tükiye’deki türkler gibi yaşaman gerekiyordu.

ve şahsenem bu konu ile ilgili :"türkiye’de müzik yapmak istiyorsan ilk önce türki insanını yaşaman gereklidir" der. işte, şahsenem’in başarısının sırrı buydu.

1997’de ilk albümü olan ’seyyah’ ile türk müzik dünyasındaki yerini aldı. özbek yöresine ait takıları, kendine özgü giyim tarzı ile türk halkına özlediği duyguları getiren şahsenem, onların özlemini şarkılarıyla dindirdi. biranda sesi, yorumu ve güzelliği ile türk halkının sonsuz sevgisini kazandı. kaset satışları ile büyük bir başarı elde etti. gözyaşlarım anlatır, o bu gece gelecek, nar tanem, seyyah... vb. parçaları hala dillerden düşmeyen parçalar olmuştur.

3 yıl aradan sonra 2000 yılında, ikinci albümü ’efsane aşk’ ile yine sevenleriyle buluşmuş ve artık onların gönlünde ölümsüzleşmiştir.

halen müzik çalışmalarını türkiye’de sürdüren şahsenem, üçüncü albümünün çalışmalarına devam etmektedir.

sahsenem.net

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol