sozluk rutini geregi boyle bir sey olmasi zordur,yada bu zorlamayla olacak is degildir,yillar gectikce zaten kendiliginden bir bilgi deposuna donusme olayina girer,bu sozluk refleksidir, ama bunu ozellikle kastirmak liseli universiteli gencligin odevlerine yardim edelim yazik lan cocuklara turu soylemlerde bulunmak pek hos degildir,sonucta insanlar burada kah guluyor kah egleniyor
kendini turkiyenin seks babasi zannedne,sevisemeyenler,abazanlar,gelin bulun beni ben sizi iyilestiricem bakin hemde cok ucuz tarzi reklamlar yapan uzun sacli bunye.
(bkz: siyah beyaz)
ataturk un takimiyiz,ataturk de fenerbahceliydi atam izindeyiz tarzi soylemlerinin yaninda fenerbahce cumhuriyeti var ,fenerbahce cumhuriyeti ortalikta yoksa turkiye yoktur diyebilen taraftarlari bulunan bir takim,
bu ne perhiz bu ne lahana tursusu demezlermi adama.
bu ne perhiz bu ne lahana tursusu demezlermi adama.
#550708
harbiden iyi durmus.
harbiden iyi durmus.
hiç delice bir aşkla birine bağlandınız mı ?
-bizim gibi bir deplasmana giderken hiç tanımadığınız biriyle bir mola yerinde çorbanızı ve ekmeğinizi paylaştınız mı ?
-hiç sevdiğiniz birinin adını duvarlara yazdınız mı?
-bizim sokaklara beşiktaş yazdığımız gibi ?
-hiç sevdiğiniz biri için 132 desibel gücünde bağırdınız mı?
-sizin için aşk nedir ?
-bizim için aşk metin ali feyyaz hakkı şerefken
- sizin için amerikan dolarımıdır aşk?
- biz her yenilgiden sonra semtte çıkamazken
-sizin için aşk bu maçı unuttuk önümüzdeki aşklara mı bakıyoruz demek ?
- bizim için aşk ölmek var susmak yok derken
- sizin için aşk galibiyet primimidir?
-bizim için uğrunda ölmek şerefken oktay kardeşimiz gibi
-sizin için aşk profesyonellik midir her takımda oynamak gibi?
-bizim için tek dost besiktaşken
- sizin için en iyi dost napolyon mudur para para para dediği için
-bizim için aşk boynu kırılma pahasına topa kafa sokan ölürsem beni inönüye gömün diyenken
- sizin için aşk sakatlanmamak mıdır?
-bizim için aşk izmire otobüsün bagajında gelen dişi kartallarken
- sizin için aşk en son model arabalar yatlar katlarmıdır simdi soruyorum size
-bizim yaşadıklarımız aşk peki siz hiç a$ık oldunuz mu???
besiktas budur besiktaslilikda budur.
-bizim gibi bir deplasmana giderken hiç tanımadığınız biriyle bir mola yerinde çorbanızı ve ekmeğinizi paylaştınız mı ?
-hiç sevdiğiniz birinin adını duvarlara yazdınız mı?
-bizim sokaklara beşiktaş yazdığımız gibi ?
-hiç sevdiğiniz biri için 132 desibel gücünde bağırdınız mı?
-sizin için aşk nedir ?
-bizim için aşk metin ali feyyaz hakkı şerefken
- sizin için amerikan dolarımıdır aşk?
- biz her yenilgiden sonra semtte çıkamazken
-sizin için aşk bu maçı unuttuk önümüzdeki aşklara mı bakıyoruz demek ?
- bizim için aşk ölmek var susmak yok derken
- sizin için aşk galibiyet primimidir?
-bizim için uğrunda ölmek şerefken oktay kardeşimiz gibi
-sizin için aşk profesyonellik midir her takımda oynamak gibi?
-bizim için tek dost besiktaşken
- sizin için en iyi dost napolyon mudur para para para dediği için
-bizim için aşk boynu kırılma pahasına topa kafa sokan ölürsem beni inönüye gömün diyenken
- sizin için aşk sakatlanmamak mıdır?
-bizim için aşk izmire otobüsün bagajında gelen dişi kartallarken
- sizin için aşk en son model arabalar yatlar katlarmıdır simdi soruyorum size
-bizim yaşadıklarımız aşk peki siz hiç a$ık oldunuz mu???
besiktas budur besiktaslilikda budur.
bir can yucel siiri,
gün gidiyor limoni, bana kalsa da nezle
sümüklü deniziyle, bulut mendilleriyle
hapşırdı hapşıracak burnu morarmış kıble,
yaşıycağız demek ki bir eyyam daha böyle
dün gidiyor limoni, mükedder filleriyle
gün gidiyor limoni, bana kalsa da nezle
sümüklü deniziyle, bulut mendilleriyle
hapşırdı hapşıracak burnu morarmış kıble,
yaşıycağız demek ki bir eyyam daha böyle
dün gidiyor limoni, mükedder filleriyle
bir can yucel siiri,
dünyamın güzeli martılar
sizden nasıl da yok yere korkmuşum
kaşık ada’nın orda!
dalın üstüme dalın
vurun beni, urun
denizanası kokan gagalarınızla!
ah sizden ben nasıl da yok yere korkmuşum!
bilmiyordum ki çünkü
ben hem balığım hem kuşum
ben ama hala anlayamıyorum ki
bunca zaman niye sizden ayrı oturmuşum
dünyamın güzeli martılar
sizden nasıl da yok yere korkmuşum
kaşık ada’nın orda!
dalın üstüme dalın
vurun beni, urun
denizanası kokan gagalarınızla!
ah sizden ben nasıl da yok yere korkmuşum!
bilmiyordum ki çünkü
ben hem balığım hem kuşum
ben ama hala anlayamıyorum ki
bunca zaman niye sizden ayrı oturmuşum
bir can yucel siiri,
anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
taksinize mülkünüze dairenize...
heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
vesairenize...
şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
aşk yokmuş sizde beş paralık!
gidiyorum ben boşçakallar
sıçmışım ortalık yerinize
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
taksinize mülkünüze dairenize...
heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
vesairenize...
şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
aşk yokmuş sizde beş paralık!
gidiyorum ben boşçakallar
sıçmışım ortalık yerinize
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
bir can yucel siiri,
bir kız buldu beni akşam üstünde
bâkire değil ama kızmış
allahına kadar
o ne memeler o
o ne uyluklar o
ooo
hele o engebesiz aşağlara
inen o göbeği o
o müselles o müselles o
hiç ağda görmemiş ayda
allahıma güzel
işte o zaman imana geldim
bir kız buldu beni akşam üstünde
bâkire değil ama kızmış
allahına kadar
o ne memeler o
o ne uyluklar o
ooo
hele o engebesiz aşağlara
inen o göbeği o
o müselles o müselles o
hiç ağda görmemiş ayda
allahıma güzel
işte o zaman imana geldim
bir can yucel siiri,
yanasmadan once dagildi iskeleye
once karinesi, sonra sintinesi
derken alt-vasat-ve ust guvertesi
bas ust-vasat-alt
ardindan kic ust-vasat-alt yolculari
dagildilar bir mechul semte
kirlangiclarleyin ellerinde filileri, cantalari
kimisi dargin eski cifteciler
dagildilar kirlangiclarleyin bir mechule
deniz su dokuyor arkalarindan
haydan gelip huya giden cumlelere
kaptan kosku yuzuyor dalgalarin ustunde
sakuli bir bok gibi
kaptani tayfasiyla
yanasmadan once dagildi iskeleye
once karinesi, sonra sintinesi
derken alt-vasat-ve ust guvertesi
bas ust-vasat-alt
ardindan kic ust-vasat-alt yolculari
dagildilar bir mechul semte
kirlangiclarleyin ellerinde filileri, cantalari
kimisi dargin eski cifteciler
dagildilar kirlangiclarleyin bir mechule
deniz su dokuyor arkalarindan
haydan gelip huya giden cumlelere
kaptan kosku yuzuyor dalgalarin ustunde
sakuli bir bok gibi
kaptani tayfasiyla
bir can yucel siiri,
baktikca cogalir yildizlar gecede
parmaklarinla sayilmaz;
kimi duyulur, kimi duyulmaz,
dinledikce cogalir gecede,
sesler gelir,
ya hizlidan, ya yavastan.
her sey kendi dilince konusur;
karanlik ortse de ustunu
gecede devam eder renk renk
agacin dalinda, ruzgarda;
her sey kendi rengince konusur.
gozlerini kapatir beklerdi;
yapraga benzer ellerini, avuclarini uzatir,
beklerdi isitinceye dek
agacin dalinda, ruzgarda;
yesili duydu mu uyurdu
ruyasinda...
baktikca cogalir yildizlar gecede
parmaklarinla sayilmaz;
kimi duyulur, kimi duyulmaz,
dinledikce cogalir gecede,
sesler gelir,
ya hizlidan, ya yavastan.
her sey kendi dilince konusur;
karanlik ortse de ustunu
gecede devam eder renk renk
agacin dalinda, ruzgarda;
her sey kendi rengince konusur.
gozlerini kapatir beklerdi;
yapraga benzer ellerini, avuclarini uzatir,
beklerdi isitinceye dek
agacin dalinda, ruzgarda;
yesili duydu mu uyurdu
ruyasinda...
bir can yucel siiri,
gözünaydın çubukçuya
yağmur duasına çıkmadan
toprak kokusunu bekliyordum
toprağın burnumda tüteceği anı
geldi o
islak ayva tüyleriyle karışık
bir fincan kahvenin kahverengi dumanı
yeşili unutturan
yeni bir yeşile peşrev
iri damlalarla düşen sonbahar
al sana bir yüzgörümlüğü
gözünaydın çubukçuya
yağmur duasına çıkmadan
toprak kokusunu bekliyordum
toprağın burnumda tüteceği anı
geldi o
islak ayva tüyleriyle karışık
bir fincan kahvenin kahverengi dumanı
yeşili unutturan
yeni bir yeşile peşrev
iri damlalarla düşen sonbahar
al sana bir yüzgörümlüğü
bir can yucel siiri,
erken iniyor akşam
göğün pembesini yapraklarla örterek
perde perde...
gece ki karanlıkta
göz kırpmasıdır güneş tanrısının
araycı fişeği gezegenleriyle...
ra-ra-ra...
erken iniyor akşam
göğün pembesini yapraklarla örterek
perde perde...
gece ki karanlıkta
göz kırpmasıdır güneş tanrısının
araycı fişeği gezegenleriyle...
ra-ra-ra...
bir can yucel siiri,
ilk güneş tepiniyor gözkapaklarım üstünde
ilk güneş kol geziyor yüzümde
sivil olmasa da bedenim
güneşe takımlarıma dek
schillerden "neşeye neşide" değil bu
güneşe neşide
adam olmak mı niyetin
adem olmak mı diyetin
yoldaşıysan nazımla hikmetin
gel güneşe, güneşe gel
güneşe gel
güneşe
güneşe
yaşa be!
ilk güneş tepiniyor gözkapaklarım üstünde
ilk güneş kol geziyor yüzümde
sivil olmasa da bedenim
güneşe takımlarıma dek
schillerden "neşeye neşide" değil bu
güneşe neşide
adam olmak mı niyetin
adem olmak mı diyetin
yoldaşıysan nazımla hikmetin
gel güneşe, güneşe gel
güneşe gel
güneşe
güneşe
yaşa be!
bir can yucel siiri,
sarılar bütün tebdilleriyle ortada
damlalar dallara dizilmiş
ayna kırıkları...
doğum kokuyor hava
toprağın bütün yavru ağızları açılmış
vagina pectoris...
başlayarak karnı burnunda devanası
gökgürültüsüyle yeniden haykırmaya...
ilkbahar işte böyle dünyaya getirilir,
bu arada dağlar da
ebem kuşakları sarıyorlar bellerine...
sarılar bütün tebdilleriyle ortada
damlalar dallara dizilmiş
ayna kırıkları...
doğum kokuyor hava
toprağın bütün yavru ağızları açılmış
vagina pectoris...
başlayarak karnı burnunda devanası
gökgürültüsüyle yeniden haykırmaya...
ilkbahar işte böyle dünyaya getirilir,
bu arada dağlar da
ebem kuşakları sarıyorlar bellerine...
bir can yucel siiri,
gözlerim gözlerine kilitlendi diye
sokak ortasında, elegüne karşı
beni niye böyle
bombardıman ediyorsun
umacı bacı?...
gözlerim gözlerine kilitlendi diye
sokak ortasında, elegüne karşı
beni niye böyle
bombardıman ediyorsun
umacı bacı?...
bir can yucel siiri,
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
bir can yucel siiri,
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
bir can yucel siiri,
ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
giritli bir ölümüm varmiş, bir balıkçı fitil gibi
patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
ve dalgalarımı geçen o deniz söförleri
böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
uyuklar gibi üstünde mermer masaların
bir tahta parcasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
öbür tahtalara öbür insanlara doğru
cumhurdu murekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık
ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdi moby dick
nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
ellerimde bir göztasi, gözlerim boş gidiyordum
ne bileyim, bir türkünün böyle veysel olduğunu
açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde
ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
giritli bir ölümüm varmiş, bir balıkçı fitil gibi
patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
ve dalgalarımı geçen o deniz söförleri
böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
uyuklar gibi üstünde mermer masaların
bir tahta parcasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
öbür tahtalara öbür insanlara doğru
cumhurdu murekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık
ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdi moby dick
nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
ellerimde bir göztasi, gözlerim boş gidiyordum
ne bileyim, bir türkünün böyle veysel olduğunu
açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?