confessions

akhillius

- Yazar -

  1. toplam entry 2349
  2. takipçi 2
  3. puan 49032

ortaya karışık bi entry istiyorum

akhillius
geçen yolda gidiyorum himmet abiyi gördüm. dem vurmuş fatura fazlalığından söylene söylene geliyor. yanık tenli hüsamda şarkı çığırıyor ne olacak bu devletin hali. kedi ramizde süt diye mıyavlıyor aslı kırık çalkantılarında. hocam diyorum sorum vardı size parmağım havada kaldı. sor demeden sıfır veriyor hayat bilgime. hop bir patırtı kopuyor meğerse deprem olmuş. meraklanmayın bir şey yok sadece yüzbin ölü. tam yardıma giderken aramızdan bir zırhlı araç geçiyor plakasında bebe katili. tam küfür savurucam biri anayasa atıyor yüzüme. hop diyor ver bakalım paralarını. orta direğim yok diyorum yabancı adam geliyor donumuda alıyor. aydınlık günler başlıcak diyor biri ülke toprağını satıyor habersiz. tam diyorum iş buldum kendime göre orasıda özelleşiyor aha diyorum gene açıkta kaldım. girecez diyorlar anayasa değişiyor karman çorman oluyor ab ilişkilerimiz. yalandan tutumlarla gemi sahibi oluyorum ormandan kazandığım para ile. ne olmuş yani beş milyon dolarlık bir gemi aldıysam arkadaşlarla diyorum ve her yere bir haftalık için lale ekiyorum. hatta onları yarışmada birinci seçip gerisin geriye söksünler diye para veriyorum işçilerime. düşünün ne kadar zenginim. canım su çekiyor bir anlık ki susamış olmalıyım, bağırıyorum yüzde yirmi iki arsenik kat içine. aman diyorlar görew başında içilir mi, az ucunu görüyor yeşilliğin hemen bir bardakta kendi alıyor. sonram canım muhalefet olasım geliyor ota boka...hiç iş yapmasam da.

sonra bir kalkıyorum ki popom açıkta kalmış pardon.

yavşaklık yapmak için yalaka olmak

akhillius
her adamın harcı değildir öyle yavşaklık yapmak. bir adabı vardır. önce değer kaybedeceksin. arkasından senin arkandan konuşulacak ve sen herkesle kurmuş olduğun o muhteşem ötesi dialogların ile her işini yaptıracaksın.

sonram birileri çıkacak diyecek ki sana ne yalaka adam oldun sen. heh işte o zaman sen istediğin kadar yavşaklık yapıp "sorma hacı en büyük öğreticim sensin" deyip son raddeye ulaştığını herkese herkesin gözü önünde rezil edip göstereceksin.

saygı

akhillius
birçok kişi saygım var dese de yalancının önde gideni olmaktan kurtulamazlar. misal canımı sıkana saygım var ama sadece susarak. ya insan doğru olur ya da yanlış. ötesi yoktur bunun. birisine gülerken ötekisini ezmez. tek doğruya hitap eder o da kendi saygısıdır.

kendine saygısını kaybeden insandan zaten karşılık olarak saygı beklenmez. sankim hayat onun etrafında dönmektedir. oysa bilmez ki hayat kendine dönmekte, dönerkende içinde kendi helak olmakta. çok zor değil sadece efendi! olacaksın. ılımlı yaklaşacaksın katı kuralların olsa bile. onlarda tavrını acı bir şekilde ortaya koyacaksın ama karşındakini de hiçe saymadan. sadece insan evladı olduğundan saygı duy ona da, ana evladım iyi desin.

garipsin sen dünya! değil de acayipim galiba ben demeli bazen. sorgulamak lazım kendin kendine. acaba hatalarım nerde ya da nerelerde. ama "yok ben ot geldim ot giderim" diyorsan o ayrı konu. eşeğe bile laf sölesen anırır.

cevap vermiyorsam hayır demektir

akhillius
kişiyi çileden çıkartan dumurdan dumura koşturan artistik cevap. nezaketinden sorarsın karşındaki biliyor musun, tanıyor musun, ediyor musun...vb. karşı kişinin öküz olmasından mütevellit seni sallamaması sonra hafiften sitemkar bir şekilde laf edince de lafı yemekte geç kalınmıyor. üç kere üst üste sorulan bir soruya eşek olsa anırarak cevap verir ama pek bir alakalı kişilerde kendi çapında takılırlar. birde artistlik yapmaları yok mu? tam çileden çıkartır insanı.

saygımla yaklaşırsam sana birgün daha gelir tepene bile konarım...!

ben aşkı satın aldim

akhillius
güzel bir ibrahim sadri şiiri;

ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım onaltı
o zamanlar bakır rengindeydi dağlar
daha şıvan düşmemişti böğrüme
daha deli deli esmemişti ruzigar
kalbim acıya düşmemişti
sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım
halayda delikanlı başı olacaktım
bıyıklarım yeni terlemişti

gurbeti
ismail dayımın gönderdiği
kuru üzüm ve fıstık’nan
bir de istanbul fotoğraflarından tanımıştım

hey deli yanım!
türkülerim ince gül dalım
gönül közüm
verdiğim sözüm
ne zaman duman olsa
munzur’un doruklarında kalırdı gözüm
aradabir durup fırat’a bakışım
ve yanımdan ayırmadığım
bir üveyikten satın aldığım aşkım

yani ahretlik gülüyordum
istanbulu fotoğraftan
vurgunu üveyikten biliyordum

bir zemheri akşamında
oturtup tandırın karşısında babam
oğul yürü, dedi

yürüdüm
topak oldu babam,acıdan yundu gözleri
yalınız bir ’’ah’’etti anam
essizce ırmağa düştü sözleri

yürüdüm
terleyen bıyıklarım
şahin bakışım
ve yıldızlı gecelerimden birinde canım
üveyikten satın aldığım halis aşkım
geride kaldı

ormanlar gördüm
ağaçlar gördüm
dallarında adamlar asılıydı
ipince fidanlar
ipil ipil kan sızardı dudaklarından
baykuşlar
gecenin koyukatmer al basması karanlığına karşı
nasıl da gülüyorlar
nasıl da gülüyorlardı

hani benim yıldızım
hani şehla bakışım
hani sazım
ve halıs aşkım

dağlardan geliyorum ben
fıratın doğduğu yerden
gönle aktığı yerden
serin göze başından
soğuk bulgur aşından
dağlardan geliyorum ben
aşkın doğduğu yerden hey!
yusuf’un kuyusundan eyyub’un sabrından geliyorum
etmeyin elemeyin
ben istanbulu fotoğraftan
vurgunu üveyikten belliyorum

hani benim yıldızım
hani şehla bakışım
hani sazım
ve bir üveyikten satın aldığım
halis aşkım

hey anam
ne aynam ne tarağım ne sedef çakım
ne tesbihim ne mintanım
bir han odasında
akşam alacası değip geçerken böğrüme
yavaşça önüme düştü alınyazım

kim tutar kaldırır başımı yerden
kim dinler türkülerimi bozlağımı sazımı
bir duan olaydı ah, yanıbaşımda
iki çift lafın
bir tas ayranın
bir dağ soluğun
entarine yapışmış kalmış bir yayla çimenin
bir tesbih böceğin
bir avuç toprağın
bir küçük taşın
bir tel saçın alyazmanın altından

hey anam
akşam indi kırıldı sazım
istanbulda
haramiler sokağında
bir han odasında
yavaşça önüme düştü alınyazım

hani benim yıldızım
hani şehla bakışım
hani dağlara verdiğim aşkım

akşam dediğim ana
istanbulda ay karanlık yürek pustur
bir de hikayesi var
kanadı kırık martıdan dinlediğim:
çok önceden
zebaniler yakıp geçerken şehri
üç damla baldıran zehri
üç damla hıyanet dökmüşler mavi denize
üç martıyı boğmuşlar
herşeyi gördüler diye

akşam dediğim
dam aralıklarından
han bacalarından kaçıp giden güneşin
vurması değil mi taa dağlara, dağlarıma
değil mi ana

yani akşam dediğim
isli han odasında
bir ben
bir viranşehirli yakup
bir de çaykaralı musa
üç bardak çay hatrına
üç gurbet türküsü değil mi uçurduğumuz
üç damla baldıran zehri değil mi ana
akşam dediğim

buradan
bu halis aşkımı
bir han kirasına sattığım hovarda istanbuldan
aranan bütün overlokçular sıraütücüler adına
budur havadisim
hatırladığın
ne bulgur tadı
ne bir çiçek
ne bir isim
ben gündüzleri müslüm gürses dinlemeye
geceleri han odasında
alınyazımı görmeye hüküm giymişim

yine de ana
ana yine de
öperim gözlerinden
dağlarımın
çimenimin
ve kanayan gençliğimin
öperim hepsinin tekmil gözlerinden
bıyıkları yeni terleyen gençliğimin adına

ana
can ana
yaran ana
oyy ana
hani benim yıldızım
hani şehla bakışım
hani sazım
bir üveyikten satın aldığım halis aşkım

ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım onaltı
o zamanlar bakır rengindeydi dağlar
daha şıvan düşmemişti böğrüme
daha deli deli esmemişti ruzigar
kalbim acıya düşmemişti
sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım
halayda delikanlı başı olacaktım
bıyıklarım yeni terlemişti

atmiyorum

akhillius
biz geçenlerde bir koyun kestik nah 3 kilo dalağı vardı...

gibi bir şey olsa gerek. ama ne gerçektir ki bu olayı yaşadım. hiç meraklanmayın arkadaşta atmadı zaten. buna atma denmez demi.

sinirlerin bozulması

akhillius
kişinin manasız manasız sırıtmasına sebep olur. sinir sisteminin alt üst olması sonucu neye nasıl bir şekilde karşılık verebileceğini karıştırmasındanmıdır yoksam sinirini azaltma çabasımıdır pek bilinmesede her vakada görülen bir hareket olabilir genelde.

bizim insanlarımız ki buna hepimiz dahiliz- ben youm diyen bizden değildir- kimi zaman başımıza gelen bir olaydır. ya kafayı sıyırır küfüre başvururuz ya da manasız sırıtırız. garipsenecek bir şey ama genede oluyor işte.

erno rubik

akhillius
heykeltraş, ve mimari profesörüdür. rubik küpü, rubik büyüsü, rubik yılanı gibi mekanik bulmacalarıyla tanınmıştır. 2. dünya savaşı döneminde budapeşte’de doğmuştur. 1983 yılında, halen sahibi olduğu rubik stüdyosu’nu kurmuştur. 1987’de profesör, 1990’de macar mühendislik akademisi’nin başkanı olmuştur. rubik şu anda bilgisayar oyunları ve mimari geliştirme faaliyetleri üzerinde çalışmakta, rubik stüdyosu’nu yönetmektedir.

hepsinden ayrı; 80’li yıllarda yarattığı küp bulmacası 43,252,003,274,489,000 farklı kombinasyondan oluşuyor.
53 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol