no country for old men

passive
saçma sapan bir film.. bu filme ’en iyi film’ oscar ödülü veren zihniyete diyecek söz bulamıyorum..

edit: javier bardem’in hakkını yedim. filmin tek güzel şeyi onun oyunculuğuydu. o ayrı..
janisbaby
coen kardeşlere ait olması bile yeterli bir özellik iken, öykü, oyunculuk, görsel ve işitsel boyutta aşmıştır.
kesinlikle izlenmeli.
klasikleşmiş ıvır zıvırlarada yer yok bu filmde.
max
beş para etmez bir yapım.o kadar oscar ı nasıl aldı demiyorum çünkü oscar a olan inancımı 1999 yılında yitirmiştim zaten.izlenmesi kesinlikle zaman kaybı olacak bir film.televizyon filmi dediğimiz türden birşey...
boranepy
en son lise birde kimya dersinde hissettiğim "nasıl geçecek bu 50 dakika?" hissini hatırlatan. nefesimi tutarsam 1’er dakikalık periyodlar halinde işkenceyi kısaltabileceğimi düşündürten. görelilik kavramını, nebulaları, hatta başka birşey düşünerek oyalanmak için annemi bile aklıma getirdiğim film. kabus.
bourbon
lakin filmi öle büyük bir beklentiyle izlemedim evet bu senenin en iyi film oscarını aldı oscar ödüllerini pek sikleyen bi insan olmadığım için artı filmi izlemeden önce filmi beğenmeyen "bu film nasıl oscar ödülü aldı" diyen bir çok kişiyle konuştuğumdan pek bi beklentim yoktu açıkcası.ancak filmi izlerken aklıma hiç "ulan bitsede gitsek" gibi bir düşünce gelmedi aksine tamamen yavşamış bi şekilde tarif edemediğim duygular eşliğinde bitirdim.evet farklı bir film müzik hiç kullanılmamış artı filmin geçtiği mekanlar beni ayrı bi etkiledi neden bilmiyorum.javier bardem’in çok iyi iş çıkardığı ortada nedense filmde her göründüğünde kalp atışlarımda bı hızlanma yüzümde amaçsız bi gülümseme hissettim.birde tabiki piskopatımızın diyalogları var javier bardemin benzincideki bozuk para muhabbeti ve filmdeki carla jean moss karakteriyle grdiği diyalog beni benden almıştır ve kanımca efsaneler arasına girmiştir.imdb deki puanını hakediyor mu bilmiyorum ancak filmin boş bir film olmadığı kesin.
redcrow
film hakkında elimden geldiğince kibar olmaya çalışacağım..

yarraaaağm gibi film..

olamadım.

43 dakika boyunca yerime çivilenmiş bir halde, mucize sonucu yaratılmış filmler arasına gireceğini ve sinema sanatını derinden etkileyeceğini düşünerek izledim filmi. özellikle ilk 20 dakikası inanılmaz gerçekçi, daha doğrusu "tarifsiz" denilecek kadar kışkırtıcı ve başarılıydı. sonra ne oldu peki? bilmiyorum. süper bir hızla nasıl o kadar sıradanlaşmayı başardı, nasıl oldu da en azından izleyeni, "buna da şükür" dedirtecek bir sonla bitemedi hayret. filmin sonundan anladığım tek şey, her olayın mantıklı bir sonunun, hatta ve hatta, öylesine bir sonunun bile olması gerekmediğini anlatmaya çalışmasıydı. üstelik bu benim, filmi kendimce onore ettiğim nacizane fikrim. tamamen anlam yüklemiş bile olabilirim.azıcık olsun bağlayıcı ve ikna edici bir sonun olmaması benim gibi sıradan izleyicilerin kendinden kıllanmasına sebep oluyor. sıradan olmayan sinema tutkunları için ise işin içinden çıkmak daha kolay. ne de olsa onlar derin düşünce yapılarında filmin içinde yer almayan onlarca unsuru filme monte etme konusunda kusursuzlar. yeter ki az bi fırsat tanınsın onlara. bu filmde de, coen kardeşler gibi bi referans yeter de artar bile onlara.

kısaca bu film, altıntop kardeşlerin sevenlerine hediyesidir ve hediyeye burun bükmek olmaz.
deniztema
sonuyla muhteşem bir sona imza atmadığı kesin olan,eğer başka bir seçenek varsa izlenmemesi gereken,tamamen çirkin olmasada iyide olmayan filmdir.
orqn
bütün bir öğleden sonramın içine eden filmdir.adını o kadar çok duydum ki hakkaten bir şey var filmde zannettim ama nerdeee..sürekli ucu açık bırakılan olaylar,mantık çerçevesine sığmayan gelişmeler ve abuk sabuk bir son.hatta doğru düzgün bir sonu bile yok filmin.bir de en çok dikkatimi çeken şey filmin müzikleri.öyle çok güzel olduklarından ya da çok kötü olduklarından dolayı değil,olmadılarından dolayı.filmde müzik bile yok yahu..
heddodepaso
karakterlerin filmin başından sonuna kadar türlü türlü tutarsızlıklar içinde hareket ettiği film. bu kadar aptalca ve mantıksızca davranan karakterlere sahip bir senaryosu olan filmin, nasıl en iyi film oskarını aldığını, diğer aday filmlerle karşılaştırınca anlayabiliyorsunuz. adamlar sadece her sene birilerine oskar vermek zorunda olduklarından vermişler. insanlar bu filmi coen biraderlerin çektiğini bilmese ne derlerdi çok merak ediyorum. bir parantez de javier bardem’e açmak gerek. iyi oyuncu etiketi almak için ya soğukkanlı psikopat, ya da zeka özürlü karakter canlandırmak gerekli. onun şansına psikopat çıkmış.
lenix
öncelikle şunu söyleyebilirim, ihtiyarlara yer yok kusursuz bir sinema işçiliği ve birinci sınıf bir gerilim. coen’lerinse en iyi işlerinden birisi. açıkçası kardeşlerin, merkezinde kirli paranın olduğu kara filmler çektikleri altın dönemlerine bu filmle geri dönüş yaptıklarını söylemek mümkün. dayanılmaz zulüm ve kadın avcıları filmlerini kendileri açısından birer talihsizlik olarak değerlendiriyorum. onlar mizahı çiğ bir şekilde sunması gereken değil, filmlerinin atmosferine yayarak kara film çekmesi gereken yönetmenler bence. ve eğer komedi çekeceklerse en fazla big lebowski gibi hınzırca işler yapmalılar.

ne diyordum? ihtiyarlara yer yok birinci sınıf bir suç ve gerilim filmi. ama daha fazlası değil. bir başyapıt olduğunu iddia etmek çok zor. yani unutulmaz bir yapıt olarak zihinlerde yer edeceğini pek zannetmiyorum. insanlar bundan bir kaç yıl sonra ihtiyarlara yer yok’u konuştuklarında ’’hani şu oscar’lı film mi? iyi bir gerilimdi.’’ diyecekler en fazla. hepsi bu.
buna karşın filmde inanılmaz bir sinema işçiliği var. sesiyle, görüntüsüyle, sanat yönetmenliğiyle, kurgusuyla dört dörtlük bir film, ve her bir sahnesi ve mekanı büyük bir titizlikle hazırlanmış. özellikle bir felaketle sonuçlanan uyuşturucu ticaretinin yapıldığı yerdeki dizayn hayran kalınacak cinsten. coen kardeşlerin gözünden hiç bir ayrıntı kaçmamış. yerdeki ölülerden (ki buna köpek leşleri de dahil), kurşunlardan delik deşik hale gelmiş kamyonetlere kadar her şey son derece gerçekçi dizayn edilmiş. kusur bulmak çok zor. buna karşın film çok sade bir görselliğe sahip. zaten film etkileyiciğini de bizzat bu sadeliğinden alıyor. ayrıca filmin çok iyi bir ses işçiliğine karşın tek bir sahnesinde dahi müzik yok. ama şunu da söylemeden geçemiycem. anton’un arabasındaki para çantasının nerde olduğunu anlamayı sağlayan uyarı cihazının çıkardığı ses bir gerilim müziğinden farksız. ses yükseldikçe siz daha fazla heyecanlanıyorsunuz.

filmin çok konuşulan unsurlarından biri de javier bardem’in anton chigurh karakterinde sunduğu müthiş performans. anton chigurh, son derece zeki, son derece soğuk ve son derece acımasız bir katil. onun için bir insanı öldürmek bir sineği avlamaktan farksız. hatta kendisinin terminator’den bile daha soğuk olduğunu söyleyebilirim. bir insanın onu görmesi ölmesiyle eş değer, ve onun karşılaştığı bir insana yapabileceği en büyük iyilik yazı-tura atarak %50 ihtimalle kurtulmasını sağlamak. javier bardem rolüne çok yakışmış. açıkçası onu böyle bir rolde izlemek büyük bir zevk. akademi’nin ona oscar’ı vermesine şaşmamalı, çünkü bardem’in gözlerinde nerdeyse şeytanı görüyorsunuz. aslında javier bardem kariyerinde daha zorlu karakterlere hayat vermiş bir kimse (karanlıktan önce, içimdeki deniz vs.). bu rolle kendini aştığı söylenemez. tabi bu söylediklerim anton chigurh’un basit bir karakter olduğu anlamına gelmesin. bu rol akademiye onu taçlandırması için bir fırsat sunmuş sadece. çünkü kendisi ’oscar ödüllü oyuncu’ tabirini çoktan hakediyordu.

bir de tommy lee jones’un adını analım. kendisi hep bildiğiniz gibi, o yüzden pek fazla şey söylemeye gerek yok. bu arada merak ediyorum, hollywood’da şerif rollerini tommy lee jones oynar diye gizli bir kural mı var! bu rahatsız olduğumdan değil, sadece merak ediyorum.

filme dönersek eğer, sinemaya eğlenmek için gidenlerin bu filmden uzak durmasını tavsiye ederim. sıkıntıdan patlayabilirler. özellikle çok sessiz ve sakin olan finali günümüz izleyicisinin pekte hoşuna gidecek türden değil. şayet sinemaya ’’sinema’’ görmek için gidenlerdeniz, yine çok büyük bir beklenti içersinde olmadan bu filmi görmenizi tavsiye ederim. en iyi film oscar’ıyla ilgiliyse şunu söylemek istiyorum. keşke oscar’ı ’kan dökülecek’ alsaymış.

son bir şey daha, filmin adı niçin ihtiyarlara yer yok, anlayamadım!

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol