nevrotik sayıklamalar

21 /
gerzekparatoneri
ah! simdi burada olsaydin, sarilmazdim sana, yalnizca bakardim. saatlerce, bikmadan! belki cok ister, bir turlu gittiginden beri seni ne denli ozledigimi soyleyemezdim ama yine de icimden haykirirdim... bir daha goremeyecegimi bilseydim eger o son gordugumde anlatirdim sana tum korkularimi, kaygilarimi, yalnizligimi... seninleyken sensiz olmanin katlanilmaz acisini! yuregimi yakan tum sozlerini bir bir dokerdim avuclarina. tutardin onlari belki, belki de hic umursamazdin. ama hic yoktan bilirdin ya, o bile yeterdi. ah! simdi burada olsan gozlerimi kapatip gidisini seyretmemeyi yeglerdim, sirf aklimda kalan son goruntun o olmasin diye... bendeki seni oldurme diye... simdi burada olsaydin, sana senin olan herseyi, hatta seni bile geri verirdim!... ama bir tanisaydin kendini, sen bile istemezdin seni geri!
nerobianco
osman abinin atı yalnız döndü.başına bir şey geldi heralde diye düşündük.sonra at,osman abinin pijamalarını giydi.bize bir şey anlatmaya çalışıyor dedik. sonra osman abinin koltuğuna oturdu,osman abi gibi televizyon izlemeye başladı.osman abinin sevdiği yemekleri yaptık,yedi bi güzel.sonra osman abinin odasını gösterdik ,yattı uyudu. ertesi sabah osman abiyi boğazda kahvaltıya götürdük,çok beğendi.oradan sinemaya geçtik,osman abimizle güldük eğlendik.osman abi gerçekten çok komik bir at.günlerimiz böyle geçip gidiyor işte.şimdi osman abiyle ortak bir iş kurmayı düşünüyoruz.iş dünyasında güven çok önemli.osman abimizden iyisini mi bulacağız?
aello
hey seni gidi bush, alsana bir duş! pis pis kokuyosun beni çileden çıkarıyosun.
orspu kaltk, memeler patlak. kremalı börek, sütlü çörek.
gel bakalım ham çökelek, konuşma lan kelek, midene oturmuş yediğin haltlar, soda iç de bitmesin stoklar.
stoklar, stoklar, büyükşehir belediyesi her gün çöp toplar, robin hood atar oklar, tinerciler her gün bali koklar.
bitler pireler götünü öperler, huylanırsan bir de kaşıyıver. girene çıkana nezaketen kaşığı ver, selam ver, götten başka verebileceğin şey yoksa eğer, seni berber.
berber berber kumsalda dilber ötenaziden öldü ördekler ama aslında yaşıyorlar penguenlerlen
akp akp türbanı al sok götne penguenler bile bilir recep bir gaydir
recebi corcu fark etmez, hepsi redbush, kabullen artık o bir puşt
kanatlandırır seni ov yeah, sonrasında uçacaksın uçacaksın hamile kalacaksın.
redbul redbul dönmenin eteğini aç pipiyi bul
ağdanı yaparsın saçını boyarsın anadan doğma olduğunu anlamazsın noel baba alsın seni ben seveyim senin cici anneni
ibrahm tatlısesin bıyığı öpsün seni salyalar çıkar mızıkadan anan da böyleydi baban da
bir anda doğdu miranda.

nerobianco
fikret okadar az seks yapıyordu ki dünyanın sapkınlık oranını düşürüp kıyametin normalde kopacağından 10 gün daha geç kopmasını sağladı.
nerobianco
yer bulamadığım sınıfta sandalyeye oturup sıralarda oturanlara göre daha bir göze batıyordum.uykuya dalmak üzereydim.kalabalık,sıcak,saatin erken olması beni daha bir çıkmaza sokuyordu.boxer kıçıma girmiş ve yumurtalıklarıma baskı uyguluyordu. tüm bunlar olurken uykuya dalmışım. 1,5 dakikalık uykumdan hocanın omzuma dokunarak ’’ wake up ’’ demesiyle sıçradım.hatta okadar korkarak uyandım ki beni dürten kişinin peter moravec olduğunu anladım. peter avusturyalı ana dili almanca olan bir ingiliz gramer öğretmeniydi. hissettiğim kadarıyla kötü bir çocukluk geçirmiş,otoriter olmaya çalışan,insanları göt ederek mutlu olan tam anlamıyla yavşak bir adamdı. 999 kişilik sınıfta beni kaldırıp soru sorduğu gün anlamıştım her şeyi. ama kim olsa tiksinir bu peter denen adamdan. korkar da. gelme zorunluluğu olmayan bir dersin sabahın 7 sinde oturacak yer olmadan dolması bunun en büyük göstergesidir. neyse ben yerimden hızla kalktım!! peter’e doğrucebimden çıkardığım demir cetvelle ilerledim ve bağırdım ’’ açç avucunu peter ’’.. peter çok korkmuş görünüyordu. önümde diz çöktü ve af dilemeye başladı.’’ sana avucunu aç diyorum zalim peter kötü peter’’ dedim. nefesini tutup avucunu açtı... sınıftaki herkes hayretler içinde bana bakarken 3 kere sert ve hızlı biçimde peter’in parmak uçlarına vurdum. sınıftaki alkışlar kutlamalar şampanya patlatmalar beni daha çok gaza getirdi. zavallı savunmasız peter gözleri dolmuş yutkunarak bana bakıyordu.. herkes ’’ sercan sercan sercan ’’ diye tezahüratlar yaparken tek bir ’’şşş’’ hareketi yaptım ve çıt çıkmadı az evvel coşan bu kalabalıktan. peter’in favorisinden bir tutam saçı çekerek onu ayağa kaldırdım. canı çok yanmış bi hal ile benden özrüler diledi. duymuyormuşcasına ’’soyun derhal peter’’ dedim. ’’ nasıl sercan abi nasıl yaa ’’ dedi. elimin tersiyle attığım tokadın etkisiyle soyunmaya başladı.ağlıyordu.kalabalıktan ses çıkmıyordu peter çırılçıplak kaldığında. şimdi dalga gectiği onca öğrenci karşısında dede gibi sarkmış vücuduyla başını öne eğdi. boynuna zincir bağlayıp sınıfın içinde onu çekiştirerek köpek gibi gezdirdim. insanlar çığlık atıyor zaferimi kutluyordu. perer’i masaya zincirledikten sonra para karşılığı isteyenlere onu dövdürmekten zevk alacağımı söyledim.tüm sınıf tek sıra oldu. 10 € gibi cüzi bir rakama 7 milletten insan peter’i cimciriyor,ısırıyor,saçını çekip dövüyordu. ben de servetime servet katıyordum... akabinde kapı çaldı ’’geeel’’ dedim gazetecidir paparazzidir peteri halka gösteririrm diye aldım içeri. fakat gelen viyana üniversitesi rektörüydü. rekör ceketini ilikleyip önümde eğildikten sonra 10 € uzatıp peter’in kulak memesini emmeye başladı... daha sonra biraz ileri gittiğini farkedip’’rektör bey bokunu çıkarma istersen’’ dedim. rektör az evvel çıkardığı kıyafetlerini giyip özür diledi. ceketinin cebinden diplomamı çıkartıp’’ tebrikler sercan bey mezun oldunuz , okul birincisi oldunuz hatta rektör oldunuz’’ dedi ve görev değişimi yapmamız için imza atmam gerektiğini söyledi. rektör olmama saniyeler kala omzuma bir el dokundu. kafamı kaldırdım bu peter’di ’’ i said wake up ’’ dedi. bir dakika ya ben rektörüm diyemedim.
instrument
bir dönem sözlükte ben hariç herkesin entry yazdığı başlık. nedenini bir türlü anlayamamıştım. deşarj oluyorlardır herhalde diye düşünmüştüm. bana göre hepsi birer saçmalıktı.
pur3vil
her şey yolundaydı da sanki, bi sen eksiktin ak!

"buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?" ambalajlı, kapat o telefonu ecdadını sikerin!
özünde sinir krizlerinden, "bugün bırakıcam" yalanlarıyla şiştiğim yetmiyordu. üstüne, ihtiyar öğrenci modunda elde kalem, uyku hayaliyle tahtada yazanları anlıyormuş rolü de yetmedi. bi de sen çıkmalıydın. "bununla nasıl olacak, süyancı mısın olm sen?" sorularılarıyla kendimi daha da kemirmeliydim di mi?

böylece kayışı koparmaya bi adım daha yaklaşabilirdim. böylece uzun zamandır var olan mutsuzluğumu, küçük bi mutluluk hayaliyle daha da büyütmeliydim. kapana kısılmışlık duygusuna bi de sorunlu ilişki hayali eklenmeliydi. memlekette dişi kalmamıştı ak.
gerzekparatoneri
çekeceksin adam gibi acını, paramparça olacaksın, nöbet geçirir gibi gelecek hem de... öyle her daim yüreğine oturup da bağışıklık yaratmayacak. geldiği zaman ürpereceksin, geldiği zaman tüm hücrelerinde hissedeceksin acıyı, aşkı... biraz korkaksan o’na atacaksın suçu, yeteri kadar cesursan da hata benim diyeceksin... ve sonra bir gün derin bir uykudan uyanmış gibi uyanacaksın. kemiklerin sızlayacak, başın zonklayacak... ’tamam’ diyeceksin ’alıştım o olmadan yaşamaya’.

bahar gelmiş olacak. hayat ne güzelmiş diyeceksin. dışarı çıkacaksın ve o kadar zamandan sonra ilk kez göreceksin o’nu. titreyeceksin, anlayamayacaksın. ’hani alışmıştım?’ diyeceksin bu defa. yanlız kaldığın ilk an her şeye en başından başlayacaksın. hayır efendim, çivi çiviyi sökmez, bir başkasıyla da mutlu olamayacaksın onu unutmadan.

sonra hiç düşünmemeye başlayacaksın o’nu. günler sonra ansızın aklına gelecek kaç zamandır o’nun hiç aklına gelmediği. kalbinin atışlarını duyacaksın. oysa nicedir yoktu sanki kalbin orada... işte o zaman tedavi sürecin bitecek. tecrübeyle sabit...

haydi kendim, şimdi en başından başlayalım insan gibi acı çekme faslına...
rutubet
bıraktığın anda soğuyor ellerim, buna engel olamıyorum ve olamıyorsun. korkarım bu eller daima üşümeye mahkum..
gerzekparatoneri
cenazedeydim... en yakın arkadaşımın, kardeşimin babaannesi ölmüştü. üstelik ben de çok severdim kendisini. pamuk gibi, şeker gibi bir kadındı... neyse konu o değil. alıştırmıştık zaten kendimizi onun ölmesi fikrine ama dost zannettiğim insanların gerçek yüzlerini görmeye henüz hazır değildim. yaşıyorum çünkü, nefes alıyorum. dostların, dostluğun ne denli mühim olduğunu biliyorum... insanlar ağlaya ağlaya yanımızdan geçerken göz göze geldik birden kardeşimle. aynı şeyleri düşünüp aynı şeye lanet ediyorduk aslında. konuşmadan anlaşabiliyorduk yılların verdiği tecrübeyle. hayatımızda var olan, üstelik ’dost’ bu diye koruduğumuz, kolladığımız, konduramadığımız kimseler yoktu yanımızda. oysa iyi günlerde hep birlikteydik yıllardır... sonra telefonda eskilerden bir ses duydum ’hemen geliyoruz. bir şeye ihtiyaç var mı?’ diyen. çocukluk yıllarımızdan kalma ne kadar anı varsa hepsinin sahibiydiler telefonun ucundakiler. fakat artık ne çocuktuk ne de yıllardır bir tek iyi günümüz olmuştu birlikte… yine de telefonun ucunda ve çok geçmeden de yanımızda onlar vardı. her şey bitene kadar da bırakmadılar elimizi. giderken ‘bir ihtiyaç olursa…’ dediler… hayatın ve insanların tuhaf olduğunu biliyordum bilmesine de bugün öğrendiğim başka bir şeydi… gerçek dost; yıllarca görüşmesen bile en zor anında elini tutup omzuna yaslanabildiğindir… dost görünüp maske takan insanlar da nevrotik sayıklamalarıma kahraman oldular bugün… ve kendimi bir kez daha tebrik ettim başarılı seçimlerimden ötürü! öptüm, tşk, bye…
orqn
dürüstlük erdem değildir. yalan söylemek kötülük yapmak değildir. yalancı insan kötü insan değildir. yalan söylemekle kandırmak aynı şey değildir. kandırmak kötüdür. kandıran insan kötü insandır. hiç kimse kendisine dürüst davranılmasını hak edecek kadar değerli değildir. dürüstlük saflık değildir. saflık kötüdür. dürüstlük masumiyettir. masumiyet yoktur. suçluluğun derecesi vardır.
nerobianco
boncuklu tabanca almadığım için istemiyorlardı beni savaşlarına! neymiş? ben bana boncuk isabet edince taş atıyormuşum, kafa yarıyormuşum... neyse ki büyüdüm iyi ki de almamışım tabanca..

counter strike oynamaya çağırmıyorlardı! neymiş? saklanıyormuşum.. oyun aksıyormuş beni bulamıyorlarmış..ben de sevmiyordum ve gitmiyordum onun yerine karıya kıza bakıyordum! iyi ki de yapıyordum!!

neyse yavşak zağar gibi bu yazıya devam etmicem zira;

ben olmak zor bir şey zira hem saymayın sayarsanız çoğalır o benler!
nerobianco
sen sen sen giderken
bir kalp burda kalırken
bir şehri bir tekmeyle benim üstüme yıkarken
bir dua dudaklarımdan düşüp paramparça olurken
sen sen sen giderken
ben ben ben kalırken

sustu içindeki, yorgun yüzündeki
düştü elindeki, öldü bir melekti
21 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol