nevrotik sayıklamalar

22 /
gerzekparatoneri
aşk ve yalnızlık... dünya’nın en kuvvetli, en zehirli hisleri! bir aşk için yazılır şarkılar, şiirler, bir de yalnızlık için. biri karşındakine duyulan his, diğer karşında olmayana duyulan özlem. ne kadar tezatlarsa o kadar yakınlar birbirlerine. çünkü aşk alamadığın karşılığa yalnızlığını ortak etmek, yalnızlık da hayallerine aşkı ortak etmek demek! ikisini de sorgulayamazsın, gelme diyemezsin, git de diyemezsin... apansız gelirler, arsızlar yani! seçemedim ikisinden birini. ikisini de aldım koynuma bu gece. sabah olduğunda birinin gitmesi gerekecek ama biliyorum. bir seçim gerekecek... aşk! öyle gir ki kanıma, öyle zehirle ki beni, gün ışıdığında koynumdan çıkıp giden sen olma! sanma ki sensiz yaşayamam! sensiz de yaşanır da şu yalnızlık yok mu? o çok koyuyor insana!...
eflatun
şimdi ölümü bekliyorum
cam fanusun içinde....
gelen ihanetleri,bilinmezlikleri,aldanmışlıkları,
bir çırpıda kalbime indiriyorum

şimdi ölüm vaktidir çok geldi,
ihanetler,bilinmezlikler,aldanmışlıklar

ters dönüyorum suyun üstünde, son kez nefes veriyorum
kusuyorum içimdekileri....
eflatun
zamanla unutulur bu kahrolası acı...
kanasın diye sen basıyorum yaralarıma

bir acının en güzel yerinden gülümseyebilmeliyim sana!

dayanacak bir hal kalmadı bende,
takatin son demleridir bu gözlerimde...



instrument
babamın bakkalı varmış daha ben yokken, dedemin de marketi vardı ben varken, çok çikolata şeker aşırırdım küçükken. dişim ağrıyor. dişim ağrıyor. dişim ağrıyor. eniştem de diş hekimi. allahım he şey bedavaya geliyor lan.
eflatun
nasılmıyım!!!
terkedilmiş yıkık ve virane evler gibiyim.
tozlanmış tablolar kadar yalnızım.
güneşten solan koltuklar gibi bitkin,solgun ve kırgınım yaşama..

dilimde sadece bir tümce var bu gece.
gideninmi,canı acırdı yoksa kalanınmı canı acırdı en çok?...

gittin...
şimdi hangimizin en çok canı acıyor!

nasılmıyım..
sudan çıkmış balık gibiyim.
çırpınıyorum,çırpınıyorum ama eninde sonunda ölüyorum.
gerzekparatoneri
sensiz gelen günleri nasıl da cesur karşıladım… sığınmadım uykunun ardına, aksine hep uyanık kalmayı istedim. hatırlayayım seni diye, yokluğunun her anını tüm hücrelerimde hissedeyim diye. her sabah uyandığımda önce kendimi alıştırdım yokluğuna. derin derin iç geçirdim. uyandığımda sesini duymayı hiç özlemedim, uyurken ‘iyi geceler’ demeyi de. sana arkamı dönüp giderken içimde fırtınalar kopuyordu oysa… nasıl yaşarım, ne yaparım bilmiyordum, öğrendim. yürümeyi, konuşmayı, nefes alabilmeyi hepsini sensiz yapabilmeyi öğrendim. güldüm, hem de çok. çünkü içimden geliyordu, yokluğuna sadece gülüyordum. ne yapabilirdim ki başka?

tam bir yıl geçti üzerinden. koskoca bir yıl! sensizlikle başlayıp sensizlikle biten upuzun 365 gün! şimdi karşıma geçip neden diye sorma! sensiz yaşamayı öğrendim, ondan koymuyor artık yokluğun bana!
orqn
unutuldum;

şaşaalı evlerin özenle döşenmiş oturma odalarında kimsesiz kalmış tozlu tablolar gibi değil, kuytu işyerlerinin çalışma odalarında masaların altına atılmış tozlu kablolar gibi.
eflatun
bak kim gelmiş? agop.
bak kim gelmiş?

bir acı gelmiş kalbimin en ücra yerini bulmuş oturmuş oraya.
ben git demişim o gitmemiş git demişim gitmemiş git de...

yalnızmışım agop geçen martılar söyledi dalga geçtiler benimle.
’yalnızsın yalnızsın yalnızsın’ dediler.

üşüdüm agop deli göleğimi getirde ısınayım.
ben galiba şizofrenim agop.
acılarım hep tekrar ediyor.
içim titriyor agop.
yalnızlıktan mıdır? ne!

birazdan sabah olucak.
ben bileklerimi kesip hayata veda edicem.
hayata ’eyvallah’ diyicem agop.

kan revandım hiç görmedin.
hiç görmedin.
eflatun
bugün kan tükürdüm.parmağımı taaa kalbimin içene soktum sen kustum.gözlerimi ellerime aldım sana getirmeyi düşünüyorum bir çift siyah zeytin karası göz.en kısa zamanda seni intiharlarımdada görmek isterim isterim iste...

aaa bak ben ölmüşüm buz gibi toprağın altında yılanlar dizlerimde rakı balık havasında.fareler kemiriyor senden kalan acı pıhtılarını.boğazımda ki kelimeleri tırtıl yedi, kelebek oldu, 3 güne sığmadı ömrü kelimelerim ağır geldi 3 saniyede öldü gitti gitti...

eflatun
yalnızlığın en acı en derin yerinden haykırıyorum sana.
düş yorgunu günlerden geliyorum.heryanım kir pas içinde.bir şarkı var dilimde’bana ne yaptın çocuk’. bir şiir var dilimde’istanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı’.

yalnızlığın o en acı en kanayan yerinden susuyorum sana.dilim lal olmuş bedenim buz. ceset kokan leş bir yalnızlık bu. cesetlerle dolu düş bahçesi bu.
orqn
yan yana oturduk.

‘ neden konuşmuyorsun? ‘ dedi.
‘ ne olacak ki konuşsam? ‘ dedim.
‘ artık benimle hiç konuşmuyorsun. havadan sudan da olsa konuş. ‘ dedi.
‘ o zaman ne farkın kalır ki? ‘ dedim.
anlamadı.

‘ hadi kalk! ‘ dedim.
‘ nereye? ‘ dedi.
‘ ne önemi var ki? ‘ dedim.
‘ nereye olduğunu söylemezsen gelmem! ‘ dedi.
anlamadı.

onunla birlikte saatlerce konuşmadan oturabilmeyi seviyordum.
anlamadı.
nerede olduğumuzun bir önemi yok. nereye götürse giderdim.
anlamadı.

ona aşıktım.
anlamadı.

yanlış kişiye aşıktım.
anlamadım.
eflatun
puslu bir istanbul gecesine astım sizi. kaldırımlarda ceset kokuları, sokak lambaları bir faişenin yatak odasındaki lamba gibi sönük ve acı.

yağmur hiç dinmiyor bu kentte. sizin aşkınız her gece karla karışık yağıyor yüreğime.

gittiniz, oysa ben sizi sevmeye doyamadım. radyoda bir şarkı’yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor’

yağmurun sesine bakın bayım, aşka davet ediyormuş. oysa bu yağmurun sesi sadece sessizliğe bir dirhem ses veriyor o kadar. oysa bu yağmur tüm soğukluğuyla, tüm fırtınasıyla her gece bedenime yalnızlığı tokat gibi vuruyor tokat gibi vuruyor bayım.
sipsi
üzerinde ’light, more light’ yazan gece lambası aldım geçenlerde. hani goethe’nin ölmeden önceki son sözleriymiş ya, yıllarca aklımda felsefik bir yere oturtmuşum falan. oysa değilmiş, adam sadece ’açın şu içine ettiğimin perdelerini göz gözü görmüyor be’ diyormuş yardımcısına. üzüldüm.. gittim lambaya baktım, yazının altında ’goethe’ yazıyor bir de. hayır, kimin söylediğini yazma ki gelen misafirle edilecek iki çift lafımız olsun, ucuzlaştırma işte ne bileyim. misafir deyince, evet, gece lambasını salona koydum her gelen görsün ne güzel lambam var diye, gerçi bu o sözün perde açılması için söylendiğini öğrenmeden önceydi. artık güzel gelmiyor, o kadar da para verdim. para demişken paramı rulo halinde koyuyorum ben cüzdanıma neden bilmem. bir olgunluk bir büyükanne havası veriyor. ’al çocuğum şuradan kaç paraysa’ diyesim geliyor satıcıya. satıcı da kafka’nın doğum yılı- ölüm yılı yazan bir poster asmış duvarına, tipine baksan tip değil. satıcının mı kafka’nın mı? kurcalamak iyi değil. ilgimi çekti çünkü kafka okumaya başladım ki hayat bir karanlık bir karanlık. ’birlikte yaşayamayacağız, boyun eğip rahatça uzanıvereceğiz yan yana ölmek için. ama ne olacaksa, senin yanında olacak.’ demiş, bir köşede sıkıntılandım, dertlendim. yeni gece lambamı yaktım hemen, gelen giden olur belki..

bu gece televizyonda bir dizi var uçurum’muş adı, hiç izlememişim. çok acıklı galiba. acıklandım ben, hep ağladım. şarkı da söylediler, bir gülesin gelir bir ağlayasın. al bak:http://tinyurl.com/dyggguv ’geceler mi uzadı bu karanlık ne?’ dedim, goethe’ye manalı bir bakış attım.

garipsedim, gittim kapattım lambayı, televizyonun ışığı var boşa elektrik. sabah kalkınca yakarım:

’light, more light!’
independence
gozun gozu gormedigi karanliklarda gozun gozu gorebilmesi icin kac ki$i benim kadar goz yormu$tur diye du$undum $imdi durduk yerde. sonra aslinda hic de du$unulecek bir $ey olmadigini, sadece bir cumle icerisinde kac tane uygun goz kelimesi kullanabilirim diye denedigimi farkettim. ustelik ortam karanlik bile degildi, hani denemeye kalksam bile deney icin yeterli done elde edilememi$ti henuz. sonra bu fikrimden de sıkıldım, yeni fikirler turetmeye cali$tim. beynim o kadar yorgun du$mu$ olmali ki yeni fikir diye epeski fikirlerimin altini yakip isitmaya ba$ladigimi farkettigimde altini yaktigim fikirlerim coktan kaynami$ti bile. sondurdum altini, buz gibi bir su aldim dolaptan ictim, kalanini da kaynami$ fikirlerimin uzerine doktum olduklari yerde yeniden sogusunlar diye.

sogudular.

yeniden fikirsizim artik.
sipsi
geçen gün ateist olduğunu iddia eden ama bence tamamen yanılgı içinde olan aslında tanrıya inandığını ama bunu kendine itiraf edemediğini düşündüğüm arkadaşım bana ’ben göğüs çatalına inanıyorum, ona tapıyorum ona tapınıyorum’ dedi ya, beni bir düşünmeler aldı. boş insanlar boş olmayan insanların kolayca geyik yaparak geçiştireceği cümleler üzerine uzun uzun düşünebilirler. araba kullanırken, sigara içerken, çay demlerken.. maksat düşünme olsun. düşünmesiz bir zaman dilimi, boş insan için tam bir işkencedir. illa ki bir şeyler düşünecek, üzerine senaryolar yazacak, alıp bir yerlere çekecek, değişik anlamlar katacak.. yoksa o çayın da tadı çıkmaz, sigaranın yarısını kesin rüzgar içer, araba ise su kaynatır. ki arabanın su kaynatması 90’larda kalmıştır. en azından ben öyle düşünüyorum. arabanın su kaynatmasının 90’larda kalıp kalmadığını daha sonra düşünmek ve irdelemek üzere bir tarafa bırakırsak, bence bir insan göğüs çatalına tapabilir. ben mesela tapmam. ben tapacak olsam popo gamzesine taparım misal. karşılık beklemeden severim onu. benden daha yücedir neticede..
rapunzelkibritsatar
insanın kaygılı olduğu veya özgüven eksikliği hissettiği zamanlarda, ilgi ihtiyacı sebebiyle; etraftakilere yakınması olarak yorumladığım başlık.

yahut içsel olarak kişi kendi kendine de yapabilir bunu. yalnız içsel olan da kişi, sorduğu sorulara yine kendi cevap vereceği için, bir kısır döngü oluşabilir.

karşınızda sizi anlayacak ya da en azından dinleyecek biri varsa ona sayıklamak daha iyidir. en azından kustuktan sonra ki hafifliğe ulaşabilirsiniz.

dün berbat geçen bir günün ardından, buluştuğum arkadaşıma bende bir kaç sayıklama da bulundum. en can alıcısı hamsterımın ölümünü detaylı olarak birazda gözyaşlarıyla anlattım. en son "veteriner bulamadım, bulsam böyle olmazdı" dediğimde, cevap olarak "sıkma canını benim tanıdık veteriner var, yarın götürürüz" dedi. sadece yüzüne bakakaldım. o da bana bakakaldı. bir kaç saniye süren sessizlikten sonra "öldü" diyebildim.

işte insanlar böyle sözlük. bu bakımdan nevrotik sayıklamalarımızı da, kendi içimizde yapsak daha iyi olur belki.
22 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol