bir şeyi yasaklamak için bahane arayan rtükün,fırsattan istifade el attığı filmlerdir.
http://www.ntvmsnbc.com/news/388522.asp
fransız filmleri
(bkz: angel a)
(bkz: amelie)
(bkz: a very long engagement)
(bkz: love me if you dare)
(bkz: love is in the air)
(bkz: amelie)
(bkz: a very long engagement)
(bkz: love me if you dare)
(bkz: love is in the air)
(bkz: cache)
(bkz: la femme de gilles)
ingilizcesi gilles wife
eğer illa ki atraksiyon dolu olsun film demiyorsanız , genelde insanların ilişkilerini,duygularını inceleyen filmlerden sıkılmıyorsanız sevebileceğiniz bir film.
ingilizcesi gilles wife
eğer illa ki atraksiyon dolu olsun film demiyorsanız , genelde insanların ilişkilerini,duygularını inceleyen filmlerden sıkılmıyorsanız sevebileceğiniz bir film.
piyasadan uzaktır ve genellikle sanatsal ögeler içerir. amerika’nın o şaşaalı yapımlarına alternatif olarak gösterilir. konu yavaş ilerler, hiçbir zaman fransız bir bilimkurgu filmine ya da fransız bir aksiyon filmine rastlamamışızdır. kısa bir konuyu bütün bir filme yaymayı tercih ederler.
ancak özellikle son yıllarda bu klişe değişti. jean pierre jeunet, marc caro, luc besson gibi yetenekli yönetmenlerin gelmesiyle ortaya o klişe fransız filmleriyle o şaşaalı hollywood filmlerinin bir harmanı çıktı.
tamam marc caro ve jean jeunet hala fransız sinemasının etkisindeler ama kimse gelip de bana amelie poulain’in, delicatessen ’in hatta the city of lost children’ın o klasik fransız filmlerinden farksız olduğunu söyleyemez.
luc besson ise tamamen ortaya bir harman çıkarmıştır ve sanırım en iyisi de onun yaptığı. bunun fransa doğumlu olup amerika da büyümesine yorumlayabiliriz. yani her iki sektörün de kültürünü çok iyi şekilde özümlemiş. bir fransız için jeanne d arc gibi, leon gibi veya the fifth element gibi filmleri çekmek demek fransız sinemasına ihanet demektir. ama o bunu göze aldı ve bu üç filmle başta olmak üzere bazılarına göre birçok filmiyle fransız sinemasına ihanet etti.
yani fransız sineması son zamanlarında o bilindik yapısından oldukça uzaklaştı ve bu uzaklaşma fransızların kör gözlerini açan luc besson sayesinde olmuştur. tabi ki onun arkasından gelen jean pierre jeunet ve marc caro’yu da unutmamak gerek...
ancak özellikle son yıllarda bu klişe değişti. jean pierre jeunet, marc caro, luc besson gibi yetenekli yönetmenlerin gelmesiyle ortaya o klişe fransız filmleriyle o şaşaalı hollywood filmlerinin bir harmanı çıktı.
tamam marc caro ve jean jeunet hala fransız sinemasının etkisindeler ama kimse gelip de bana amelie poulain’in, delicatessen ’in hatta the city of lost children’ın o klasik fransız filmlerinden farksız olduğunu söyleyemez.
luc besson ise tamamen ortaya bir harman çıkarmıştır ve sanırım en iyisi de onun yaptığı. bunun fransa doğumlu olup amerika da büyümesine yorumlayabiliriz. yani her iki sektörün de kültürünü çok iyi şekilde özümlemiş. bir fransız için jeanne d arc gibi, leon gibi veya the fifth element gibi filmleri çekmek demek fransız sinemasına ihanet demektir. ama o bunu göze aldı ve bu üç filmle başta olmak üzere bazılarına göre birçok filmiyle fransız sinemasına ihanet etti.
yani fransız sineması son zamanlarında o bilindik yapısından oldukça uzaklaştı ve bu uzaklaşma fransızların kör gözlerini açan luc besson sayesinde olmuştur. tabi ki onun arkasından gelen jean pierre jeunet ve marc caro’yu da unutmamak gerek...
ekseriyetle agdali konulari sevismelerle kesilir.filmi seyrederken iyice iciniz gecmistir artik bir bakarsiniz ki sevisgen bir cift insan ekraninizda arz-i endam etmektedir.bazen öyle boku cikar ki isin "datlum bak ellerimi zabunlan yikadim" tarzi bir replik sonrasi sevismeye baslayabilirler; insani "ne bok gordunde sevisiyonuz amk" demeye zorlar.bir de amerikan filmlerinde oldugu gibi toplu atraksiyonlar,toplu sevismeler olarak yansiyabilir izleyiciye.fransiz filmlerinde kiliside toplu sekilde ilahi okuyan zenci kadinlar ya da ofiste cilgincasina sarki söyleyip dans eden insanlar olmayabilir bunun yerine ayni mekanlarda sevisgen insanlar tercih edilmistir.zor filmlerdir.
(bkz: film noir)
görsel kalitesi sağlam olmasa bile, konu açısından sağlam olan filmlerdir...
fransız filmlerinin en çarpıcı noktalarından biri ,fransız aktristin sevişme öncesi veya sonrası kameraya dönük biraz mat(donuk) bir ifadeyle sigarasını içişi ve tutkulu bakışlarıdır.
(bkz: la pianiste)
ben yürü diyorum
jerar depar dio
şeklindeki geyiklere maruz kalan oyuncuları olan filmlerdir.
jerar depar dio
şeklindeki geyiklere maruz kalan oyuncuları olan filmlerdir.
(bkz: jeux d enfants) amelie etkisini yaratan aşk filmi
french kiss icin goz ardi edemedigim filmler.
konunun ağır akması,sonunun belli olmaması,hatta bazen sonunun bile olmamasıyla karakterize olan,çoğu insanı sıkıntıdan patladığı filmlerdir.tamamına yakını bağımsızdır bunların.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?