fransız filmleri

passive
piyasadan uzaktır ve genellikle sanatsal ögeler içerir. amerika’nın o şaşaalı yapımlarına alternatif olarak gösterilir. konu yavaş ilerler, hiçbir zaman fransız bir bilimkurgu filmine ya da fransız bir aksiyon filmine rastlamamışızdır. kısa bir konuyu bütün bir filme yaymayı tercih ederler.

ancak özellikle son yıllarda bu klişe değişti. jean pierre jeunet, marc caro, luc besson gibi yetenekli yönetmenlerin gelmesiyle ortaya o klişe fransız filmleriyle o şaşaalı hollywood filmlerinin bir harmanı çıktı.

tamam marc caro ve jean jeunet hala fransız sinemasının etkisindeler ama kimse gelip de bana amelie poulain’in, delicatessen ’in hatta the city of lost children’ın o klasik fransız filmlerinden farksız olduğunu söyleyemez.

luc besson ise tamamen ortaya bir harman çıkarmıştır ve sanırım en iyisi de onun yaptığı. bunun fransa doğumlu olup amerika da büyümesine yorumlayabiliriz. yani her iki sektörün de kültürünü çok iyi şekilde özümlemiş. bir fransız için jeanne d arc gibi, leon gibi veya the fifth element gibi filmleri çekmek demek fransız sinemasına ihanet demektir. ama o bunu göze aldı ve bu üç filmle başta olmak üzere bazılarına göre birçok filmiyle fransız sinemasına ihanet etti.

yani fransız sineması son zamanlarında o bilindik yapısından oldukça uzaklaştı ve bu uzaklaşma fransızların kör gözlerini açan luc besson sayesinde olmuştur. tabi ki onun arkasından gelen jean pierre jeunet ve marc caro’yu da unutmamak gerek...
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol