mükemmel hipno dan sonra kimseyle birlikte olmamıştı. hipno yla sevişmek öyle şahaneydi ki mükemmel daha iyisini düşünemiyordu. tom dan gerçekten hoşlanıyordu, çok yakın arkadaş olacaklarına hiç şüphesi yoktu ama hepsi o kadar. arkadaşlıkları tek gecelik bir ilişkiyi kaldırır mıydı bilmiyordu, ama pervasız hissediyordu alabildiğine, tom u doğruca yatak odasına götürdü.
mükemmel tom u yatağa attı. tom un gömleğini çıkardı. ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. pantolonunu çıkardı. külotunu çıkardı.
karşısındaki başka bir erkek olsa, orada dururdu. durmadı. bir pervasızlık vardı üzerinde. tom un külotunu çıkardıktan sonra, derisini de çıkardı. sinir sistemini çıkardı. göğüs kafesini çıkardı. kalbi, elinde atıyordu şimdi. ve orada, kalbin altında, altın bir mücevher kutusu buldu mükemmel. açtı. içinde tom un umutlarını, düşlerini, korkularını buldu. baktı uzun uzun. şaşırmıştı, hem orada bunları bulduğuna, hem de bu kadar güzel olmalarına. işte tam o anda, aşık oldu tom a. (sayfa 66)
mükemmel tom u yatağa attı. tom un gömleğini çıkardı. ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. pantolonunu çıkardı. külotunu çıkardı.
karşısındaki başka bir erkek olsa, orada dururdu. durmadı. bir pervasızlık vardı üzerinde. tom un külotunu çıkardıktan sonra, derisini de çıkardı. sinir sistemini çıkardı. göğüs kafesini çıkardı. kalbi, elinde atıyordu şimdi. ve orada, kalbin altında, altın bir mücevher kutusu buldu mükemmel. açtı. içinde tom un umutlarını, düşlerini, korkularını buldu. baktı uzun uzun. şaşırmıştı, hem orada bunları bulduğuna, hem de bu kadar güzel olmalarına. işte tam o anda, aşık oldu tom a. (sayfa 66)
andrew kaufman’ ın, megavizyondaki indirimli satış reyonlarından birinde ilgimi çekip aldığım, dilimize benim bütün arkadaşlarım süper kahraman adı ile çevrilmiş olan kitabı.
tom’ un bütün arkadaşları gerçekten de süper kahraman. mesela kulak, amfibik, miskin ve ters. hatta tom’ un karısı mükemmel de süper kahraman. ne yazık ki mükemmel düğün gecesinde tom’ un görünmez olduğuna inanması için hipnotize edildi. tom ne yaparsa yapsın mükemmel’ e görünemiyor. düğünden altı ay sonra, tom’ un çekip gittiğine ikna oluyor mükemmel ve vancouver’ a bir bilet alıyor. vancouver’ a gidip orada mükemmel bir hayat kuracak, kırık kalbini toronto’ da bırakacak. tom’ un yanında olduğundan habersiz, uçağa biniyor. tom, uçak vancouver’ a inmeden önce karısına kendini göstermeli, yoksa onu sonsuza dek kaybedecek.
ilk sayfalarda kitabın şirinliği ve komikliğinden hoşlanacak, çok geçmeden altta yatanların gerçekliğiyle sersemleyeceksiniz.
mükemmel tom’ u görecek mi?
askın gözü korkudan gözlerini kapadığı için mi kördür?
ertelenen büyük planlar hayatınızı küçültür mü?
yeni bir aşka başlamak için eski aşkın artıklarını temizlemek şart mıdır?
tek yeteneği harikulade bir şekilde "siktir et" demek olan bir miskin süper kahraman olabilir mi?
ac/dc alemin kralı mı?
peki insan böyle bir dünyada bir süper gücü olmadan hayatta kalabilir mi?
süzün süper gücünüz ne?
cevapları birlikte arayalım...
(arka kapak)
tom’ un bütün arkadaşları gerçekten de süper kahraman. mesela kulak, amfibik, miskin ve ters. hatta tom’ un karısı mükemmel de süper kahraman. ne yazık ki mükemmel düğün gecesinde tom’ un görünmez olduğuna inanması için hipnotize edildi. tom ne yaparsa yapsın mükemmel’ e görünemiyor. düğünden altı ay sonra, tom’ un çekip gittiğine ikna oluyor mükemmel ve vancouver’ a bir bilet alıyor. vancouver’ a gidip orada mükemmel bir hayat kuracak, kırık kalbini toronto’ da bırakacak. tom’ un yanında olduğundan habersiz, uçağa biniyor. tom, uçak vancouver’ a inmeden önce karısına kendini göstermeli, yoksa onu sonsuza dek kaybedecek.
ilk sayfalarda kitabın şirinliği ve komikliğinden hoşlanacak, çok geçmeden altta yatanların gerçekliğiyle sersemleyeceksiniz.
mükemmel tom’ u görecek mi?
askın gözü korkudan gözlerini kapadığı için mi kördür?
ertelenen büyük planlar hayatınızı küçültür mü?
yeni bir aşka başlamak için eski aşkın artıklarını temizlemek şart mıdır?
tek yeteneği harikulade bir şekilde "siktir et" demek olan bir miskin süper kahraman olabilir mi?
ac/dc alemin kralı mı?
peki insan böyle bir dünyada bir süper gücü olmadan hayatta kalabilir mi?
süzün süper gücünüz ne?
cevapları birlikte arayalım...
(arka kapak)
beni tanıması, bana dokunması gereken yüzler, sesler, eller yoktu artık. bir süredir yoktular. geriye kalan, bir panayır sonrasının meydanı, bağbozumu sonrasının bağı gibiydi, biri seni ektikten sonra tek başına lokantada yemek yemek gibiydi. (sayfa 69)
bütün kanların iyi ve eşdeğer olduklarını bilebilecek kadar dünyayı dolaştım. ama yine de insan, kanını gelip geçen bir mevsimden daha değerli, daha uzun ömürlü kılmak için çaba harcıyor, kök salmaya, toprak, ülke sahibi olmaya çalışıyor. (sayfa 9)
-----------------------------87. bölümü izlemeyenler için dikkat fena halde spoiler----------------------------:
lan yavızı öldürdüler mi ki ne?
-----------------------------spoiler----------------------------
lan yavızı öldürdüler mi ki ne?
-----------------------------spoiler----------------------------
yokluğu, martıları aç, yalnız yüzen vapurları boynu bükük, aşkları eksik kılabilecek olan insan.
çok meraklı oluyor bu hayvanlar.
her şeye sanki anlamaya çalışan gözlerle bakıyorlar!
http://tinyurl.com/be5wg58
her şeye sanki anlamaya çalışan gözlerle bakıyorlar!
http://tinyurl.com/be5wg58
-----------------------------spoiler----------------------------:
testi de tek bir müşteri vardı: istihbarat görevi yürüten sivil dedektif breitschneider. bar saibi palivec bardakları yıkıyor, breitschneider da onu konuşturmaya uğraşıyordu.
breitschneider ciddi bir tartışmayı başlatmak amacıyla söze, "güzel bir yaz geçiriyoruz," diye girdi.
bardakları dolaba kaldırmakta olan palivec, onu, "bana öyle gelmiyor," diye yanıtladı.
breitschneider umudu biraz kırılmış olarak, "saraybosna da iyi bir iş becerdiler," diye bir gözlemde bulundu.
palivec, "hangi saraybosna?" diye sordu. "nusle deki küçük şarapçı dükkanından mı söz ediyorsunuz? orada her gün kavga çıkar, zaten nusle nin nasıl bir yer olduğunu biliyorsunuzdur."
"hayır, bosna daki saraybosna dan söz ediyorum. orada arşidük ferdinand ı vurdular. bu konuda ne düşünüyorsun?"
palivec, piposunu yakarken, "beni asacağınızı bilsem, bu tür işlere burnumu sokmam," diye kendini beğenmiş bir tavırla karşılık verdi. "bugünlerde bu tür işlere karışmak kişinin yaşamını tehlikeye düşürebilir. ben kendi işime bakarım. içeri girip bira ısmarlayan, bir müşteriye istediğini veririm. ama bizim gibilerin, eğer kodese tıkılmak istemiyorlarsa, saraybosna, politika, asşidük gibi konularla ilgilenmemeleri gerekir."
düş kırıklığına uğrayan breitschneider bakışlarını boş barda gezdirdi:
bir süre sonra "burada imparatorun resmi asılıydı," dedi, "şimdi aynanın asılı olduğu yerde."
"evet, doğru," dedi palivec, "orada asılı duruyordu ve sinekler üzerini pisletiyorlardı. ben de resmi depoya kaldırdım. biri sinek pisliklerini görse başım derde girebilirdi. neme gerek."
"saraybosna çok berbat bir yer olmalı, ne dersiniz bay palivec?"
palivec kendisini şaşırtmayı amaçlayan bu soruyu yanıtlarken kullandığı sözcükleri çok dikkatli seçti:
"senenin bu aslarında bosna ve hersek çok sıcaktır. ben orada askerliğimi yaparken bu aylarda bölük komutanımızın başına hep buz torbası koymamız gerekirdi."
"hangi alayda görevliydiniz bay palivec?"
"böyle küçük bir ayrıntıyı anımsayamıyorum. konuya karşı tümüyle ilgisizdim, çok fazla soru da sormazdım. fazla soru sormak iyi değildir."
konuşmaktan vazgeçen breitschneider in üzüntülü yüzü şvayk ın içeri girip, siyah bira ısmarlıyarak, "bugün viyana da yas tutuyorlar," demesiyle parladı.
gözleri umutlu ışıldayan breitschneider, "kanopiste de on siyah bayrak asılı," diye kısa bir karşılık verdi.
şvayk birasından bir yudum aldıktan sonra, "on iki olmalı," dedi.
breitschneider "neden on iki?" diye sordu.
şvayk, "yuvarlak rakam olsun diye. anımsaması daha kolay olur. üstelik düzineyle bir şey daha ucuza satılır," diye yanıt verdi.
bu konuşmayı şvayk ın içini çekerek sona erdirdiği uzun bir sessizlik izledi.
"tanrı günahlarını bağışlasın, şimdi daha iyi bir dünyada. imparator olacak kadar uzun yaşamadı. ben askerdeyken atından düşen bir general o anda sessizce ölmüştü. yeniden atına bindirmek amacıyla yanına gidince kendisini ölü buldular. biraz daha yaşasaydı feldmareşal olacaktı. olay bir askeri denetimde oldu. bu denetimlerde hep olay çıkar. saraybosna da da bir tür denetim yapılıyordu. bir denetimde elbisemde yirmi düğme eksik olduğunu anımsıyorum. bunun için yirmi gün hücre hapsi almıştım. bu sürenin iki gününü ellerim ve ayaklarım bağlı olarak geçirdim. ama orduda disiplin olmalı, yoksa hiç kimse yaptığı işe önem vermez. bölük komutanımız bize hep şöyle derdi, "disiplin gerek disiplin, kalın kafalı herifler, yoksa tümünüz maymunlar gibi ağaçlarda gezerdiniz, ama ordu sizi adam edecek, kalın kafalı aptallar," söyledikleri doğru değil mi? düşünün bir kere. ben bundan her zaman çok korkmuşumdur."
breitschneider sözü alarak, "saraybosna daki işi sırplar yapmış olmalı," dedi.
"burada yanılıyorsun," dedi şvayk, "bosna hersek yüzünden türkler yaptı."
ve şvayk avusturya nın balkanlar da izlediği uluslararası politika konusundaki görüşlerini açıklamaya başladı. türkler 1912 de sırbistan, bulgaristan ve yunanistan a karşı yenik düşmüşlerdi. avusturya dan yardım istemişler, istedikleri yardımı alamayınca da ferdinand ı vurmuşlardı.
şvayk palivec e dönerek, "türkleri sever misin?" diye sordu.
"benim için her müşteri birdir," dedi palivec. "benim gibi işi, gücü olan kişiler politika ile uğraşmazlar. paranı öde, içkini iç ve ne istersen söyle. benim ilkem budur. ferdinand ı öldüren sırp ya da türk, katolik ya da müslüman, anarşist ya da çek liberali, kim olursa olsun, benim için fark etmez."
bu iki kişiden birini tutuklamak umudu yeniden canlanmış olan breitschneider, "her şey çok iyi de bay palivec, bunun avusturya için büyük bir kayıp olduğunu yadsıyamazsınız."
şvayk dükkan sahibinin yerine yanıtladı:
"bu kuşkusuz yadsınamaz. korkunç bir kayıp. ferdinand ın yerini herhangi bir aptal dolduramaz. ama, biraz daha şişman olması gerekirdi."
pür dikkat kesilen breitschneider, "ne demek istiyorsunuz?" diye sordu.
şvayk sakin bir tavırla, "ne demek mi istiyorum?" diye karşılık verdi. "sadece şunu: eğer biraz daha şişman olsaydı mutlaka daha önce, kanopiste deki bahçesinde mantar ve odun toplayan yaşlı kadınları kovalarken kalp krizi geçirerek ölür, böyle üzücü bir biçimde ölmezdi. eğer düşünürseniz, onun, imparator un amcasının böyle vurulması, o kadar üzücü ki, gazeteler hep bununla dolu. ama şunu demek istiyorum: arşidük ün dulu olmak istemezdim. şimdi ne yapacak sanırsınız? bir başka arşidükle evlenecek. ama bu neye yarar? onunla da saraybosna ya gidip ikinci kez dul kalacak. yıllarca önce zlim de beyin topraklarını bekleyen bir korucu vardı. adı pindour du. ne garip bir isim, değil mi? hırsızlar adamı vurup iki çocuklu karısını dul bıraktılar. kadın iki yıl sonra mydlovary li başka bir korucuyla evlendi. onu da vurdular. sonra kadın tanrı hakkı üçtür diyerek bir kez daha evlenmeye karar verdi. ama bu korucuyu da vurup kadını tüm bu koruculardan edindiği altı çocukla yalnız bıraktılar. kadın da beyin hluboka daki evine giderek korucularla başına gelenlerden yakındı. kendisine bir göl bekçisi olan jares i denemesi önerildi. inanmayacaksınız ama, o da balık avlarken boğuldu ve kadına iki çocuk daha bıraktı. sonra vodnany de domuzları hadım etmekle uğraşan bir adamla evlendi. adam bir gece kadını baltayla öldürüp polise teslim oldu. pisek de asılırken hiç pişmanlık duymadığını, üstelik imparator hakkında çirkin sözler de söyledi."
breitschneider umutla titreyen bir sesle, "neler söylediğini biliyor musun?" dedi.
"size bunu söyleyemem, çünkü o sözleri hiç kimse yinelemeye cesaret edemedi. ama çok kötü sözler söylediği ve bu sözleri duyduğu için çıldıran bir yargıcın anlattıklarının duyulmasını engellemek amacıyla yargıcın hâlâ hücre hapsinde tutulduğu söylenir. söyledikleri insanların imparator hakkında sarhoşken söyledikleri sıradan sözlere benzemiyormuş."
breitschneider, "insanlar sarhoşken imparator hakkında ne tür çirkin sözler söylüyorlar?" diye yineledi.
"her türlü. biraz içip avusturya ulusal marşını söylemeye başlarsan neler söylendiğini duyarsın. imparator hakkında düşünülenlerin yarısı doğru olsa, adam yaşamının sonuna kadar utanç içinde kalırdı. ihtiyarın bunu hakettiği söylenemez. oğlu en güzel yıllarını yaşarken öldü. karısı bir eğeyle bıçaklandı: sonra johann orth kayboldu ve kardeşi meksika imparatoru bir kalede, kale duvarı önünde kurşuna dizildi. şimdi yaşlılık günlerinde amcasını vurdular. böyle şeyler insanın sinirini bozar. sonra da sarhoşun biri tutup adama hakaret ediyor. eğer bugün savaş patlayacak olsa gönüllü olarak son nefesime kadar imparatora hizmet ederim."
şvayk birasından bir yudum alarak konuşmayı sürdürdü:
"imparator un buna karşılık hiç bir şey yapmayacağını mı sanıyorsun? bu sözümü unutmayın, türkler le mutlaka savaş olacak. demek amcamı öldürürsün, ha? al bakalım öyleyse çenene bir yumruk. savaş çıkacağı kesin. sırplar la ruslar bize yardım ederler. iyi gürültü kopacak."
geleceği öngördüğü bu önemli anda şvayk gerçekten çok hoş görünüyordu. dolunay gibi gülen saf yüzü heyecanla parlıyordu. herşey ona o kadar açık görünüyordu ki...
avusturya nın geleceği ile ilgili ayrıntıları anlatmayı sürdürerek, "belki türkler le savaşırsak almanlar da bize saldırır. çünkü türkler le almanlar birbirlerini tutarlar. ama biz de almanlar a karşı fransızlar la birleşebiliriz, çünkü onlar 1871 den bu yana almanlar a diş biliyorlar. ondan sonra işler karışır. savaş çıkacak, bu kesin. size daha fazlasını söyleyemem."
breitschneider ayağa kalkarak ciddi bir sesle:
"söylemene gerek yok," dedi. "benimle barın kapısına kadar gel, sana bir şey söyleyeceğim."
sivil polisi izleyerek kapıya gelen şvayk, içki arkadaşı kendisine armasını gösterip tutuklandığını ve polis merkezine götürüleceğini söyleyince biraz şaşırdı. mutlaka bir yanlışlık olması gerektiğini, kendisinin tümüyle suçsuz olduğunu ve hiç kimseyi rahatsız edecek bir söz söylememiş olduğunu açıklamaya çalıştı.
ama breitschneider a göre vatana ihaneti de içeren bir çok suç işlemişti.
sonra bara döndüler. şvayk palivec e "beş bira içtim, bir kaç sosis, bir dilim ekmek yedim. gitmeden önce de bir vişne likörü ver de içeyim, tutuklandım," dedi.
palivec e de armasını gösteren breitschneider adamı bir süre süzdükten sonra sordu:
"-evli misin?"
"-evet."
"-sen yokken işleri karın yürütebilir mi?"
"-evet."
breitschneider keyifle, "çok iyi öyleyse, bay palivec," dedi. "karına buraya gelesini söyle, işlerini ona devret, biz de bu akşam gelip seni alırız."
şvayk palivec i, "üzülme," diye rahatlatmaya çalıştı. "beni yalnız vatana ihanetle suçluyorlar."
"ya ben," diye yakındı palivec. "ne söylediğime öyle dikkat ettim ki."
breitschneider muzaffer bir tavırla gülümseyerek, "sen sinekler imparator un resmini pisletiyorlar dediğin için tutuklandın. bu tür düşünceleri kafandan atman gerek," dedi.
-----------------------------spoiler----------------------------
testi de tek bir müşteri vardı: istihbarat görevi yürüten sivil dedektif breitschneider. bar saibi palivec bardakları yıkıyor, breitschneider da onu konuşturmaya uğraşıyordu.
breitschneider ciddi bir tartışmayı başlatmak amacıyla söze, "güzel bir yaz geçiriyoruz," diye girdi.
bardakları dolaba kaldırmakta olan palivec, onu, "bana öyle gelmiyor," diye yanıtladı.
breitschneider umudu biraz kırılmış olarak, "saraybosna da iyi bir iş becerdiler," diye bir gözlemde bulundu.
palivec, "hangi saraybosna?" diye sordu. "nusle deki küçük şarapçı dükkanından mı söz ediyorsunuz? orada her gün kavga çıkar, zaten nusle nin nasıl bir yer olduğunu biliyorsunuzdur."
"hayır, bosna daki saraybosna dan söz ediyorum. orada arşidük ferdinand ı vurdular. bu konuda ne düşünüyorsun?"
palivec, piposunu yakarken, "beni asacağınızı bilsem, bu tür işlere burnumu sokmam," diye kendini beğenmiş bir tavırla karşılık verdi. "bugünlerde bu tür işlere karışmak kişinin yaşamını tehlikeye düşürebilir. ben kendi işime bakarım. içeri girip bira ısmarlayan, bir müşteriye istediğini veririm. ama bizim gibilerin, eğer kodese tıkılmak istemiyorlarsa, saraybosna, politika, asşidük gibi konularla ilgilenmemeleri gerekir."
düş kırıklığına uğrayan breitschneider bakışlarını boş barda gezdirdi:
bir süre sonra "burada imparatorun resmi asılıydı," dedi, "şimdi aynanın asılı olduğu yerde."
"evet, doğru," dedi palivec, "orada asılı duruyordu ve sinekler üzerini pisletiyorlardı. ben de resmi depoya kaldırdım. biri sinek pisliklerini görse başım derde girebilirdi. neme gerek."
"saraybosna çok berbat bir yer olmalı, ne dersiniz bay palivec?"
palivec kendisini şaşırtmayı amaçlayan bu soruyu yanıtlarken kullandığı sözcükleri çok dikkatli seçti:
"senenin bu aslarında bosna ve hersek çok sıcaktır. ben orada askerliğimi yaparken bu aylarda bölük komutanımızın başına hep buz torbası koymamız gerekirdi."
"hangi alayda görevliydiniz bay palivec?"
"böyle küçük bir ayrıntıyı anımsayamıyorum. konuya karşı tümüyle ilgisizdim, çok fazla soru da sormazdım. fazla soru sormak iyi değildir."
konuşmaktan vazgeçen breitschneider in üzüntülü yüzü şvayk ın içeri girip, siyah bira ısmarlıyarak, "bugün viyana da yas tutuyorlar," demesiyle parladı.
gözleri umutlu ışıldayan breitschneider, "kanopiste de on siyah bayrak asılı," diye kısa bir karşılık verdi.
şvayk birasından bir yudum aldıktan sonra, "on iki olmalı," dedi.
breitschneider "neden on iki?" diye sordu.
şvayk, "yuvarlak rakam olsun diye. anımsaması daha kolay olur. üstelik düzineyle bir şey daha ucuza satılır," diye yanıt verdi.
bu konuşmayı şvayk ın içini çekerek sona erdirdiği uzun bir sessizlik izledi.
"tanrı günahlarını bağışlasın, şimdi daha iyi bir dünyada. imparator olacak kadar uzun yaşamadı. ben askerdeyken atından düşen bir general o anda sessizce ölmüştü. yeniden atına bindirmek amacıyla yanına gidince kendisini ölü buldular. biraz daha yaşasaydı feldmareşal olacaktı. olay bir askeri denetimde oldu. bu denetimlerde hep olay çıkar. saraybosna da da bir tür denetim yapılıyordu. bir denetimde elbisemde yirmi düğme eksik olduğunu anımsıyorum. bunun için yirmi gün hücre hapsi almıştım. bu sürenin iki gününü ellerim ve ayaklarım bağlı olarak geçirdim. ama orduda disiplin olmalı, yoksa hiç kimse yaptığı işe önem vermez. bölük komutanımız bize hep şöyle derdi, "disiplin gerek disiplin, kalın kafalı herifler, yoksa tümünüz maymunlar gibi ağaçlarda gezerdiniz, ama ordu sizi adam edecek, kalın kafalı aptallar," söyledikleri doğru değil mi? düşünün bir kere. ben bundan her zaman çok korkmuşumdur."
breitschneider sözü alarak, "saraybosna daki işi sırplar yapmış olmalı," dedi.
"burada yanılıyorsun," dedi şvayk, "bosna hersek yüzünden türkler yaptı."
ve şvayk avusturya nın balkanlar da izlediği uluslararası politika konusundaki görüşlerini açıklamaya başladı. türkler 1912 de sırbistan, bulgaristan ve yunanistan a karşı yenik düşmüşlerdi. avusturya dan yardım istemişler, istedikleri yardımı alamayınca da ferdinand ı vurmuşlardı.
şvayk palivec e dönerek, "türkleri sever misin?" diye sordu.
"benim için her müşteri birdir," dedi palivec. "benim gibi işi, gücü olan kişiler politika ile uğraşmazlar. paranı öde, içkini iç ve ne istersen söyle. benim ilkem budur. ferdinand ı öldüren sırp ya da türk, katolik ya da müslüman, anarşist ya da çek liberali, kim olursa olsun, benim için fark etmez."
bu iki kişiden birini tutuklamak umudu yeniden canlanmış olan breitschneider, "her şey çok iyi de bay palivec, bunun avusturya için büyük bir kayıp olduğunu yadsıyamazsınız."
şvayk dükkan sahibinin yerine yanıtladı:
"bu kuşkusuz yadsınamaz. korkunç bir kayıp. ferdinand ın yerini herhangi bir aptal dolduramaz. ama, biraz daha şişman olması gerekirdi."
pür dikkat kesilen breitschneider, "ne demek istiyorsunuz?" diye sordu.
şvayk sakin bir tavırla, "ne demek mi istiyorum?" diye karşılık verdi. "sadece şunu: eğer biraz daha şişman olsaydı mutlaka daha önce, kanopiste deki bahçesinde mantar ve odun toplayan yaşlı kadınları kovalarken kalp krizi geçirerek ölür, böyle üzücü bir biçimde ölmezdi. eğer düşünürseniz, onun, imparator un amcasının böyle vurulması, o kadar üzücü ki, gazeteler hep bununla dolu. ama şunu demek istiyorum: arşidük ün dulu olmak istemezdim. şimdi ne yapacak sanırsınız? bir başka arşidükle evlenecek. ama bu neye yarar? onunla da saraybosna ya gidip ikinci kez dul kalacak. yıllarca önce zlim de beyin topraklarını bekleyen bir korucu vardı. adı pindour du. ne garip bir isim, değil mi? hırsızlar adamı vurup iki çocuklu karısını dul bıraktılar. kadın iki yıl sonra mydlovary li başka bir korucuyla evlendi. onu da vurdular. sonra kadın tanrı hakkı üçtür diyerek bir kez daha evlenmeye karar verdi. ama bu korucuyu da vurup kadını tüm bu koruculardan edindiği altı çocukla yalnız bıraktılar. kadın da beyin hluboka daki evine giderek korucularla başına gelenlerden yakındı. kendisine bir göl bekçisi olan jares i denemesi önerildi. inanmayacaksınız ama, o da balık avlarken boğuldu ve kadına iki çocuk daha bıraktı. sonra vodnany de domuzları hadım etmekle uğraşan bir adamla evlendi. adam bir gece kadını baltayla öldürüp polise teslim oldu. pisek de asılırken hiç pişmanlık duymadığını, üstelik imparator hakkında çirkin sözler de söyledi."
breitschneider umutla titreyen bir sesle, "neler söylediğini biliyor musun?" dedi.
"size bunu söyleyemem, çünkü o sözleri hiç kimse yinelemeye cesaret edemedi. ama çok kötü sözler söylediği ve bu sözleri duyduğu için çıldıran bir yargıcın anlattıklarının duyulmasını engellemek amacıyla yargıcın hâlâ hücre hapsinde tutulduğu söylenir. söyledikleri insanların imparator hakkında sarhoşken söyledikleri sıradan sözlere benzemiyormuş."
breitschneider, "insanlar sarhoşken imparator hakkında ne tür çirkin sözler söylüyorlar?" diye yineledi.
"her türlü. biraz içip avusturya ulusal marşını söylemeye başlarsan neler söylendiğini duyarsın. imparator hakkında düşünülenlerin yarısı doğru olsa, adam yaşamının sonuna kadar utanç içinde kalırdı. ihtiyarın bunu hakettiği söylenemez. oğlu en güzel yıllarını yaşarken öldü. karısı bir eğeyle bıçaklandı: sonra johann orth kayboldu ve kardeşi meksika imparatoru bir kalede, kale duvarı önünde kurşuna dizildi. şimdi yaşlılık günlerinde amcasını vurdular. böyle şeyler insanın sinirini bozar. sonra da sarhoşun biri tutup adama hakaret ediyor. eğer bugün savaş patlayacak olsa gönüllü olarak son nefesime kadar imparatora hizmet ederim."
şvayk birasından bir yudum alarak konuşmayı sürdürdü:
"imparator un buna karşılık hiç bir şey yapmayacağını mı sanıyorsun? bu sözümü unutmayın, türkler le mutlaka savaş olacak. demek amcamı öldürürsün, ha? al bakalım öyleyse çenene bir yumruk. savaş çıkacağı kesin. sırplar la ruslar bize yardım ederler. iyi gürültü kopacak."
geleceği öngördüğü bu önemli anda şvayk gerçekten çok hoş görünüyordu. dolunay gibi gülen saf yüzü heyecanla parlıyordu. herşey ona o kadar açık görünüyordu ki...
avusturya nın geleceği ile ilgili ayrıntıları anlatmayı sürdürerek, "belki türkler le savaşırsak almanlar da bize saldırır. çünkü türkler le almanlar birbirlerini tutarlar. ama biz de almanlar a karşı fransızlar la birleşebiliriz, çünkü onlar 1871 den bu yana almanlar a diş biliyorlar. ondan sonra işler karışır. savaş çıkacak, bu kesin. size daha fazlasını söyleyemem."
breitschneider ayağa kalkarak ciddi bir sesle:
"söylemene gerek yok," dedi. "benimle barın kapısına kadar gel, sana bir şey söyleyeceğim."
sivil polisi izleyerek kapıya gelen şvayk, içki arkadaşı kendisine armasını gösterip tutuklandığını ve polis merkezine götürüleceğini söyleyince biraz şaşırdı. mutlaka bir yanlışlık olması gerektiğini, kendisinin tümüyle suçsuz olduğunu ve hiç kimseyi rahatsız edecek bir söz söylememiş olduğunu açıklamaya çalıştı.
ama breitschneider a göre vatana ihaneti de içeren bir çok suç işlemişti.
sonra bara döndüler. şvayk palivec e "beş bira içtim, bir kaç sosis, bir dilim ekmek yedim. gitmeden önce de bir vişne likörü ver de içeyim, tutuklandım," dedi.
palivec e de armasını gösteren breitschneider adamı bir süre süzdükten sonra sordu:
"-evli misin?"
"-evet."
"-sen yokken işleri karın yürütebilir mi?"
"-evet."
breitschneider keyifle, "çok iyi öyleyse, bay palivec," dedi. "karına buraya gelesini söyle, işlerini ona devret, biz de bu akşam gelip seni alırız."
şvayk palivec i, "üzülme," diye rahatlatmaya çalıştı. "beni yalnız vatana ihanetle suçluyorlar."
"ya ben," diye yakındı palivec. "ne söylediğime öyle dikkat ettim ki."
breitschneider muzaffer bir tavırla gülümseyerek, "sen sinekler imparator un resmini pisletiyorlar dediğin için tutuklandın. bu tür düşünceleri kafandan atman gerek," dedi.
-----------------------------spoiler----------------------------
diz üstü gibi ama biraz farklı.
gerçi opsiyonel olarak bunda da diz kullanılabiliyor: yüzüstü uzanıp yanağını ortamda bulunan bir dizin üstüne dayamak sureti ile de huzura sevkedebilir kişiyi.
işte bunlar hep masal!
gerçi opsiyonel olarak bunda da diz kullanılabiliyor: yüzüstü uzanıp yanağını ortamda bulunan bir dizin üstüne dayamak sureti ile de huzura sevkedebilir kişiyi.
işte bunlar hep masal!
gemici sigarasıdır. kartonunu yaklaşık 10 $ a alırlar.
köpek öldürenin, sigara versiyonudur.
öldürmüyor da şerefsiz, süründürecek belli.
köpek öldürenin, sigara versiyonudur.
öldürmüyor da şerefsiz, süründürecek belli.
ilacı korkudur. kişi esaslı bir korku anında küçük dili ile birlikte hıçkırığını da bir daha uzunca bir süre nüksetmemek üzere yutar.
orta bire gidiyordum bu kitabı türkçe öğretmeni bir ödev için okumamızı söylediğinde. o zamanlar okuyup okumadığımı bile hatırlamıyorum. zaten nereden hatırlayayım üzerinden neredeyse çeyrek yüzyıl geçmiş! neyse geçenlerde kuzenlere gittiğimde, rahmetli babaannemden kalan eşyaların arasında eski kitapları buldum. bu kitap da onların arasındaydı. diğer bir kaç kitapla birlikta alıp eve getirdim. bu akşam itibarı ile de okumaya başladım. daha ilk sayfalardan bir gülümseme ile teslim alıyor insanı. umarım devamı da aynı şekilde gelir. küçücük harfleri ile 429 sayfa!
jaroslav hasek’in, maalesef sözlük çek alfabesini tanımadığı için başlığı ancak bu şekilde açılabilen, türkçeye aslan asker şvayk adı ile çevrilmiş kitabı.
maçın sonucu 4-2.
ordu son dakikalarda yaşanan sakatlığın ardından maçı 10 kişi tamamladı. oyuncu kafasına aldığı darbe sonucu ambulansla götürüldü. umarım iyi haber gelir kendisinden. kafa topunda drogba ile çarpıştıktan sonra yere baygın düştü çünkü.
ordu son dakikalarda yaşanan sakatlığın ardından maçı 10 kişi tamamladı. oyuncu kafasına aldığı darbe sonucu ambulansla götürüldü. umarım iyi haber gelir kendisinden. kafa topunda drogba ile çarpıştıktan sonra yere baygın düştü çünkü.
bir güzel gol de selçuktan geliyor. durum 4-2
burak ın attığı golle durum şimdi 3-2
umut girer girmez pozisyon yarattı ve sonucunda burak ın attığı golle durum 2-2
ne ara oldu bilmiyorum ama fatih terimi tribüne göndermişti hakem, şimdi de hasan şaşı gonderdi
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?