:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
sunu
...
sonra sular sulara, günler günlere vururdu...
ve hayat onu da, beni de hem ne kötü vururdu;
hayvan gibi vururdu hayat, küfür gibi,
namlu gibi vururdu...
sonra feride geceler boyu uyurdu.
ileride unutulmuş bir allah kendini doyururdu
ve susunca feride, yeryüzü boğulurdu...
yeryüzü yüreğimdi birazda, kururdu... kururdu;
/ben onu dilsiz ve dipsiz biçimlerden çaldım;
kimselere... kimselere bırakmam/
öpüşlere sararım, gidişlere sorarım.
kimselere... kimselere bırakmam!
...
1.bölüm
(herkesin bir feride si vardır bilmez miyim.
herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı.
herkesin bir kimsesi vardır bilmez miyim;
bir de kimsesizliği...)
...
2.bölüm
xi
(gözümü bağlıyorlar;korkma sevgilim, gözümü,
gönlümü değil...)
kanlı karanlık odalarda,
beni morartıyorlar, azaltıyor ve azdırıyorlar;
böyle her seferinde,
çıkınca, fırında ekmek gibi kabarıyorum.
sonra bir çoğalıyor, bir çoğalıyor, bir çoğalıyorum...
(bir güzel renk değiştiriyorum, korkma, yürek değil,
renk değiştiriyorum sadece...)
...
xix
...
(sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım.
çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım...)
şimdi sokaklardayım.
sokaklarda... içimin sokaklarına adın yürüdü,
adın satırbaşlarında ayrılıkların.
oysa ben bu geceyi bilmiyorum,
yolları bilmiyorum, unutmayı hiç;
şimdi sokaklar bile esniyor uyumayı bilmiyorum...
...
3.bölüm
xxii
gözlerini sil ve bu sevda kadar
koyu bir çay tutuştur ellerime...
yok, gitme!
gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor;
özlemeyi yutkunuyorum...
sonra pencerene ürkek kuşlar konuyor.
şu gök var ya şu gök, birden üstüme çöküyor...
yok, gitme!
gitme, aç göğsünü ısınıp kalayım öyle...
...
4.bölüm
xxxv
bana bir ölüm tarif et feride.
yakma cıgaranı,
çek şu kibriti de.
olur ya,
dinamit gibiyim bu gece...
aldırma, bir kedere sevkolunmuş suretim;
kadınım,
kardelenim,
gülenim...
...
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
kurgusu gerçekten iyi. son sayfaya kadar ufak tefek süprizleri kendisinde barındırıyor. sizi içine alabilen ve bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap(tabii ki bu türün sevenleri için).
hayko cepkin’ in sandık isimli 2010 tarihli albümünden bir parça.
yok senin benim budur kalmaz
derinlere bir ömür kur
dilim sözüm budur şaşmaz
derinde değil bu ömür bul
yorulup derinde koyduğun benim
kavruldum dertle
bir umudum var tut beni
unutulur her şey zamanla
kendine pişmanlıklar yükleme sürüklenme
yok senin benim budur kalmaz
derinlere bir ömür kur
dilim sözüm budur şaşmaz
derinde değil bu ömür bul
yok senin benim budur kalmaz
derinlere bir ömür kur
dilim sözüm budur şaşmaz
derinde değil bu ömür bul
yorulup derinde koyduğun benim
kavruldum dertle
bir umudum var tut beni
unutulur her şey zamanla
kendine pişmanlıklar yükleme sürüklenme
yok senin benim budur kalmaz
derinlere bir ömür kur
dilim sözüm budur şaşmaz
derinde değil bu ömür bul
hayko cepkin’ in sandık isimli 2010 tarihli albümünden bir parça.
benim de bugün bir derdim var
bunu bilmek maalesef elinde değil
çürük bir parçam beni terketti
bunu tekrar yeşertmek elimde değil
gönül isterdi balık doğsaydım
maalesef unutmak elimde değil
günlerce çöküp zorda kalsaydım
inan ki çözümüm seninle değil
bak yorgun bitkin durgunum
kaç kurtul geçmez bu ömür
kimse yok yanımda
aramam kendimden buldum
senin de bugün bir derdin var
bunu bilmek maalesef şeyimde değil
çürük bir parçam seni terketti
bunu tekrar yeşertmek elinde değil
günlerce çöküp zorda kalsaydın
inan ki çözümün benimle değil
bak yorgun bitkin durgunsun
kaç kurtul geçmez bu ömür
kimse yok yanında
arama kendinden buldun
benim de bugün bir derdim var
bunu bilmek maalesef elinde değil
çürük bir parçam beni terketti
bunu tekrar yeşertmek elimde değil
gönül isterdi balık doğsaydım
maalesef unutmak elimde değil
günlerce çöküp zorda kalsaydım
inan ki çözümüm seninle değil
bak yorgun bitkin durgunum
kaç kurtul geçmez bu ömür
kimse yok yanımda
aramam kendimden buldum
senin de bugün bir derdin var
bunu bilmek maalesef şeyimde değil
çürük bir parçam seni terketti
bunu tekrar yeşertmek elinde değil
günlerce çöküp zorda kalsaydın
inan ki çözümün benimle değil
bak yorgun bitkin durgunsun
kaç kurtul geçmez bu ömür
kimse yok yanında
arama kendinden buldun
sandik albümünden ilk klip parçası.
hayko cepkin in sandık isimli 2010 tarihli albümünden bir parça.
her günüm artık haram ziyan sersefil
seni satanlar utansın ah yarim sen değil
ne çare bu hale durdurun vebali
kör olsun bu gözler görmesin bu hali
gelin olmuş gidiyorsun
beyaz kefen giyiyorsun
kimse bilmez görmez ama
sen adın gibi biliyorsun
gelin olmuş gidiyorsun
kanadını sürüyorsun
kimse bilmez derdin tasan
sen adın gibi biliyorsun
üç günlük dünyanın hali dağılsın yamulsun
çivisi çıksın her yerin kor olsun kavrulsun
dağ dağ dağ üstüne yol su gök derdime
çare olmaz oldu sorarım kendime
söyle derdin mi var
söyle derdin mi var
her günüm artık haram ziyan sersefil
seni satanlar utansın ah yarim sen değil
ne çare bu hale durdurun vebali
kör olsun bu gözler görmesin bu hali
gelin olmuş gidiyorsun
beyaz kefen giyiyorsun
kimse bilmez görmez ama
sen adın gibi biliyorsun
gelin olmuş gidiyorsun
kanadını sürüyorsun
kimse bilmez derdin tasan
sen adın gibi biliyorsun
üç günlük dünyanın hali dağılsın yamulsun
çivisi çıksın her yerin kor olsun kavrulsun
dağ dağ dağ üstüne yol su gök derdime
çare olmaz oldu sorarım kendime
söyle derdin mi var
söyle derdin mi var
hayko cepkin in sandık isimli 2010 tarihli albümünden bir parça.
bitmez sandı yoksul beynin sorma artık kimim neyim
olsun sende merhametim bundan sonra seninleyim
hiç aklımda yokken bir ışık yanar
yol gözümü dağlıyor bak ağlasan da boş
bendeki zehir kadar sarhoş
bu nehir gibi akan sular ne çok olur bu gözlerde yaş
tadı yok çok zor olur bir daha
gözümde yaş bomboş elim hiçbir şeyin dibindeyim
geçmiş her gün hikayemdir böyle bilsin sevdiklerim
hiç aklımda yokken bir ışık yanar
yol gözümü dağlıyor bak ağlasan da boş
bendeki zehir kadar sarhoş
bu nehir gibi akan sular ne çok olur bu gözlerde yaş
tadı yok çok zor olur bir daha
bitmez sandı yoksul beynin sorma artık kimim neyim
olsun sende merhametim bundan sonra seninleyim
hiç aklımda yokken bir ışık yanar
yol gözümü dağlıyor bak ağlasan da boş
bendeki zehir kadar sarhoş
bu nehir gibi akan sular ne çok olur bu gözlerde yaş
tadı yok çok zor olur bir daha
gözümde yaş bomboş elim hiçbir şeyin dibindeyim
geçmiş her gün hikayemdir böyle bilsin sevdiklerim
hiç aklımda yokken bir ışık yanar
yol gözümü dağlıyor bak ağlasan da boş
bendeki zehir kadar sarhoş
bu nehir gibi akan sular ne çok olur bu gözlerde yaş
tadı yok çok zor olur bir daha
(bkz: yayımlanmak)
(bkz: neşrolunmak)
(bkz: celal yalnız)
orhan karaveli’ nin sakallı celal adı ile bilinen celal yalnız’ ı anlattığı doğan kitap dan yayınlanan kitabı.
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
sonra milletin beni bir mezara tıktıklarını filan düşündüm, mezar taşında adım filan yazılıydı. çepeçevre ölmüş heriflerle sarılmış bir durumda. vay canına, öldüğünüzde işiniz gerçekten bitik yani! (sayfa 147)
başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. düşer, düşer, düşer, ama düştüğünü anlayamaz. tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara vermediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. onlar da aramaktan vazgeçerler. (sayfa 176)
olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir. (sayfa 176)
sorun da buydu işte. asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu. var sanıyordunuz, ama siz oraya varır varmaz, sizin bakmadığınız bir sırada biri gizlice gelip, burnunuzun dibinde, "seni ..." diye yazıveriyordu. sanırım, öldüğüm zaman bile, beni bir mezara tıktıklarında başıma diktikleri taşın üstündeki "holden caulfield" ile doğduğum ve öldüğüm tarihlerin hemen altında, "seni ..." yazılmış olacaktır. biliyorum bunu, gerçekten. (sayfa 190)
pek çok kişi, özellikle de şu psikiyatrist herif, önümüzdeki eylül ayında okula başladığımda kendimi derslere verecek miyim diye sorup duruyor. bu salakça bir soru bence. yani, bir şeyi yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? yanıtı belli bunun; bilemezsiniz. yemin ediyorum, çok salakça bir soru bu. (sayfa 198)
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
sonra milletin beni bir mezara tıktıklarını filan düşündüm, mezar taşında adım filan yazılıydı. çepeçevre ölmüş heriflerle sarılmış bir durumda. vay canına, öldüğünüzde işiniz gerçekten bitik yani! (sayfa 147)
başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. düşer, düşer, düşer, ama düştüğünü anlayamaz. tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara vermediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. onlar da aramaktan vazgeçerler. (sayfa 176)
olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir. (sayfa 176)
sorun da buydu işte. asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu. var sanıyordunuz, ama siz oraya varır varmaz, sizin bakmadığınız bir sırada biri gizlice gelip, burnunuzun dibinde, "seni ..." diye yazıveriyordu. sanırım, öldüğüm zaman bile, beni bir mezara tıktıklarında başıma diktikleri taşın üstündeki "holden caulfield" ile doğduğum ve öldüğüm tarihlerin hemen altında, "seni ..." yazılmış olacaktır. biliyorum bunu, gerçekten. (sayfa 190)
pek çok kişi, özellikle de şu psikiyatrist herif, önümüzdeki eylül ayında okula başladığımda kendimi derslere verecek miyim diye sorup duruyor. bu salakça bir soru bence. yani, bir şeyi yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? yanıtı belli bunun; bilemezsiniz. yemin ediyorum, çok salakça bir soru bu. (sayfa 198)
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
j d salinger’ in çavdar tarlasında çocuklar ismi ile yayımlanan romanı.
(bkz: the catcher in the rye)
2010 tarihli emre aydın albümü.
istanbul kartal da bir armatör firma.
indy nin yazdiklari yüzünden merak uyandiran ve bu hafta da cuma ya gitmemeye sebep olan dizi. yalniz kitapcidaki hatunun fantazi süper. gerçi bir kaç gün mor gözle geziyorsun ama olsun. eğlenceliydi.
bir nevi orgazmik sigara molası.
tayfa75 (2. nesil bilgic)
çimento (4. nesil bilgic)
elma sekeriiii (moderator)
pipisik (5. nesil bilgic)
orqn (5. nesil bilgic)
mutant (5. nesil bilgic)
laughter (5. nesil bilgic)
alorarola (5. nesil bilgic)
udi weltmaister (5. nesil bilgic)
$u anda yonetimden
jedi,
1 moderator,
1 bot(genelde gorunmez bu),
uyelerden ise
0 gammaz,
8 bilgic,
0 comez,
uyelerden toplam 9 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
ayrica
$u anda bilgi sozluk’u 6 ki$i okuyor
bütün burları orları benim oleyo bileyon mu?
çimento (4. nesil bilgic)
elma sekeriiii (moderator)
pipisik (5. nesil bilgic)
orqn (5. nesil bilgic)
mutant (5. nesil bilgic)
laughter (5. nesil bilgic)
alorarola (5. nesil bilgic)
udi weltmaister (5. nesil bilgic)
$u anda yonetimden
jedi,
1 moderator,
1 bot(genelde gorunmez bu),
uyelerden ise
0 gammaz,
8 bilgic,
0 comez,
uyelerden toplam 9 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
ayrica
$u anda bilgi sozluk’u 6 ki$i okuyor
bütün burları orları benim oleyo bileyon mu?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?