36-hileden, desiseden endişe etme. eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, allah da onlara tuzak kuruyordur. çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. bu sistem karşılıklar esasına göre işler. ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. o’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. sen sadece buna inan!
35-şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. mümin, içindeki münkirle tanışmalı; allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inananla… insan-ı kâmil mertebesine varana kadar, gıdım gıdım ilerler kişi. ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
34-hakk’a teslimiyet, ne zayıflık ne edilgenlik demektir. tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
33-bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen “hiç” ol! menzilin yokluk olsun. insanın çömlekten farkı olmamalı. nasıl ki çömleği tutan; dışındaki biçim değil, içinde ki boşluk ise; insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
32-aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. bilhassa putlardan uzak dur, dost. ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. inancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
31-hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise -ne yazık ki- daha da sertleşerek çıkar.
30-hakiki sûfi öyle biridir ki; başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. sûfi kusur görmez, kusur örter.
29-kader; hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. bu sebepten, “ne yapalım, kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.
28-geçmiş; zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. sûfi daima şu anın hakikatini yaşar.
27-şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır; şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. senin gönlün değişirse dünya değişir.
26-kainat yekvücud, tek varlıktır. herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.
25-cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. ikisi de şu anda burada mevcut. ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
24-madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi; attığı her adımda allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. insan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
23-yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. aşırılıklardan uzak dur. sûfi ne ifrattadır ne tefritte. sûfi daima orta yerde…
22-hakiki allah aşığı, bir meyhaneye girdi mi, orası ona namazgah olur. ama bekri, aynı namazgaha girdimi, orası ona meyhane olur. şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan; suret ile yaftalar değil.
21-hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. şayet allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
20-yolun ucunun nereye varacağını düşünmek, beyhude bir çabadan ibarettir. sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. gerisi zaten kendiliğinden gelir.
19-başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. yakında gül yollayacak demektir.
18-tüm kainat, olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen rabb’ini bilir. başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak yaradan’ı tanır
17-esas kirlilik dışta değil, içte; kisvede değil, kalpte olur. onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. yıkamakla çıkmayan tek pislik, kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?